Makale

CUMHURİYET DEVRİNDE BİR KÖY HOCASI

CUMHURİYET DEVRİNDE BİR KÖY HOCASI

Hilal KOÇ HANCI

Bir kitap geçer elinize, okursunuz. Her bir satır, anlam veremediğiniz bir samimiyetle gönlünüze dokunur. Bir kitap gönüller arasında köprü olur. Belki hiçbir zaman yolunuzun kesişmeyeceği, aynı havayı teneffüs edemeyeceğiniz, sohbetinde bulunamayacağız biri, bir kitap sayesinde artık size çok yakındır. Mehmet Kara Hoca, maruf ismiyle Kutuz Hoca, bir kitap ile başlayan yolculuk sonunda tanınan, kıymetli bir âlim. Oğlu Prof. Dr. İsmail Kara’nın tabiriyle “Cumhuriyet Devrinde Bir Köy Hocası.”
13 Ağustos 1918’de Güneyce’de doğar Mehmet Kara. Altı yaşındayken hafızlığa başlar. Hafızlığını bitirince, 1931-1934 yıllarında ilkmektep tahsilini tamamlar. 1939 yılında Oflu Ahmet Kumkum Hoca’dan fıkıh okur. 1940-1942 yıllarında Hacı Hızır Akgüneş’ten talim, tashih-i huruf ve tecvit dersi alır. 1943’te askerliğini yaptığı sırada Mehmet Aşıkkutlu Hoca’nın öğrencisi Yusuf Bilgin ile kıraat (aşere, ilm-i vücuh) okur.
Hoca’nın tahsili ile ilgili ifadesi şöyle: “Yüce Allah’ın lütf u keremiyle tahsil hayatım uzun yıllara yayılmış ve inkıtalı olmakla beraber iyi ve bereketli geçti diyebilirim. Medreselerin kapalı, Arapça tahsilinin yasak, din eğitiminin çok kısıtlanmış ve zorlaştırılmış olduğu yıllarda, zor şartlarla da olsa küçümsenemeyecek bir tahsil yapabildim. Kendimin farkında oldum olalı, içimde okumaya, ilmin derinliklerine doğru dalmaya hep bir iştiyak oldu. Şükürler olsun ki bu iştiyak benden hiç uzaklaşmadı. Belli bir yaştan sonra çocuklarımın tahsili ile ilgilenerek, onların yaptıkları çalışmaları uzaktan da olsa takip ederek ilim iştiyakımı tatmin etmeye çalıştım; benim elde edemediklerime ve ulaşamadıklarıma onlar ulaşacak ve daha ileriye gidecekler diye düşündüm, bunun için dua ettim.” (Prof. Dr. Mustafa Kara, Dr. Hüseyin Kara, Prof. Dr. İsmail Kara üçü de hem evlat hem talebe, hafız ve meslektaş.)
Kutuz Hoca, hafızlığını bitirdikten sonraki ilk ramazan ayında “Ramazanlık”a çıkar. Ramazanlık, hafızların, talebelerin ramazan ayında, camilerde veya evlerde mukabele okumak ve teravih kıldırmak için uygun yerlere gitmelerine ve bir miktar para kazanmalarına denir. İlk ramazanlık tecrübesini Bafra’da yaşar. Hoca’nın ramazanlıkları mesleğinin icrasında çok önemli birer tecrübe vesilesidir. Daha sonraki senelerde Rize’de çeşitli camilerde mukabele okur. Teravih kıldırabilecek yaşa geldiğinde teravih kıldırır.
Askerdeyken komutanının muvafakatiyle sıhhiye kursuna gönderilir. Orada öğrendikleri, terhis olduktan sonra Hoca’ya Hükûmet Tabipliğinde iş imkânı sağlayacaktır. 1946 yılında İran’da baş gösteren salgın hastalık Rize’nin de içinde bulunduğu doğu illerini tehdit edince, Hükûmet aşı kampanyası başlatır ve işi sıkı tutar. Görevli doktorların yetişemediği yerler için sıhhiyeye ihtiyaç vardır. Askerde aldığı sıhhiye diploması ile işe başlar. Rize’nin köylerini aşı için dolaşır. Bazı aşıların farklı dozlarda uygulanması gerektiğinden, gittiği köylerde kalması da gerekir. Köylerde fırsat buldukça imamlık, müezzinlik de yapar. Bir seferinde, köyün imamı hafız olmadığı için, hafız olan Kutuz Hoca’dan cuma namazını kıldırmasını ister. Namaz sonrası imam, “Bu hafızlık bende olsaydı Rize Valiliğini verseler gitmezdim. Sen bu çocuklara aşı yapmakla uğraşıyorsun.” der. İmamın bu sözünün üzerinden çok geçmemiştir ki, doktor izinli olduğu müddetçe Rize’ye gelmesi istenir, bu teklifi kabul etmeyen Hoca istifa eder. Aslında istifa ettiği resmî sıhhiyeci vazifesidir çünkü fahri olarak sıhhiye görevini 1970’lerde köyde sağlık ocağı açılana kadar zaruretten devam ettirmiştir.
1947’de Kayabaşı köyünde kış imamlığı görevi alır ve artık imam-hatiplik ve huffazlık yılları başlamış olur. 1948 yılında kendi köyünde Büyük Camii imamı görevi bırakınca, burası için uygun görülen üç hocadan biridir ve bu görev kendisine tevdi edilir. O dönemlerde Diyanet’e bağlı olmayan, maaşı halktan toplanan imamlara “köy imamı” denilmektedir. Kutuz Hoca, köy imamıdır, 1951 yılında Diyanet, Büyük Camii için kadro verince, “kadrolu hoca” olur. Ömrünü Kur’an-ı Kerim hizmetlerine vakfeder. 8 Aralık 2011’de Ankara’da vefat eder.
Kutuz Hoca halk ile iç içe, ihtiyaç olunan her durumda elini taşın altına seve seve koyan bir gönül insanıdır. Fakir fukaranın, yetimlerin, muhtaç olan herkesin elinden tutar. Bilgi sahibi olduğu her hususta bildiklerini başta evlatları olmak üzere başkalarına öğretmek onun için bedii mutluluk vesilesidir. Yaptığı iş ne olursa olsun ihlasla yapar ve karşılık beklemez. Helal lokma konusunda çok hassastır.
Çocuklarına bilgiden ziyade, tavır, üslup ve güzel bir ahlak bırakan, bugün bakıldığında küçük görülen ama içinde bulunduğu yıllar için büyük hizmetler yapmış olan sade, titiz ve samimiyet timsali bir insandır. Mezun ettiği öğrencilere tavsiyesi, Kur’an okuyan herkes için kulağa küpe olacak cinstendir Kutuz Hoca’nın:
“Hafızlarım, evlatlarım, hafız olmakla, bir küp balı sırtınıza yüklendiniz demektir. İlim ve Arapça öğrenerek o baldan önce siz tadınız. Tatmazsanız ömür boyu bal küpü taşıyan ama hiç tatmayan hamal gibi olursunuz. Haydi, gidin ilim öğrenin, önce balı siz yiyin, sonra da başkalarına yedirin.”