Makale

KONUŞABİLMEK YA DA KONUŞMAYI BİLMEK

KONUŞABİLMEK YA DA KONUŞMAYI BİLMEK

Zeynep Demİr


Bir yağmur damlası yine kendinden mürekkep bir su birikintisine karıştığında suyun yüzünde helezonların belirmesi gibi dilden dökülen bir kelam da kendinden önce söylenmiş nice sözün arasına eklenirken kendi nişanını dalga dalga bırakır. Su damlasının çizdiği haleler bir anlıktır hâlbuki söz kimi zaman kalıcı ve hatta büyüleyici izler nakşeder kulak veren kalbe. Eskiler tam da bu yüzden “Söz sihirdir.” derler. Sözün gücü karşısında insan büyülenir yahut derinden sarsılır. An olur bir çift laf ile tarumar olur ruhu, an olur bütün bir zihnine yeni fikirler yürür canlanır.
Duygu ve düşünceleri, sesten örülmüş köprüler taşır muhatabına. Birbiri ardına sıralanan heceler, omuzlarını büyük niyetleri yüklenir de dökülür dillerden. Mahir ellerde, en güçlü silahlardan daha tesirlidir kelimeler. Uçmaya hazır kanatlarıyla arzı dolaşıp dillere pelesenk olurlar. İşte bu yüzden dünya tarihinde görülmektedir ki, çağlar sözünü dinletebilen kişilerin elinde şekillenir. Muktedir, bu anlamda söz sahibi olan, kelamıyla yığınları harekete geçirebilen, bir cümlesiyle gönülleri teskin edebilendir.
Savaş meydanlarında kumandanların dilinde yüzlerce askeri birbirine bağlayan birer güçlü bağ olur kelimeler. Tek bir “Allah Allah” nidası bu yekvücut askerleri hücuma geçirir. Artık alınan tek bir nefestir, artık her bir asker bir bedenin uzvu gibidir.
Vaizler mihraplarda sözün gücüyle dinleyenlerin gönüllerine manevi bir iklimin duru, tertemiz havasını doldururlar. Söz olur, kulaktan kalbe ulaşır ve oradan bütün bedeni tesir altına alır, varlığı imar ve ihya eder. Öyle ki an gelir bir söz, sahibine nice fütuhat bahşeder, an gelir sadaka misali değerli olur da ahiretini abat eder.
Söz olur, gönlün bütün odacıklarını bir bir kapatır, böylesi sözler lafügüzaf kabilinden sesten vücut bulmuş beyhude lakırtılardan daha kötüdür. Zira boş söz sadece bir ses israfıdır fakat kötü söz ses ifrazatıdır, tesirlidir ancak yarattığı etki olumsuzdur. Dinleyen için de bu ayrım bütün açıklığı ile gözler önüne serilir. Öyle ağızlar vardır ki, kelam su misali berrak ve leziz akar ve dinlemeye doyum olmaz. Öyleleri de vardır ki, her bir kelime çivi misali dökülür dillerinden, düştüğü yeri yaralar, muhatabını madden ve ruhen zedeler. Dinleyici ne yapacağını bilemez, imkân bulsa uzaklaşır bulamazsa iç âlemine çekilir ve en azından manen o ortamı terk eder.
Konuşabilmek ve konuşmayı bilmek arasında birbirinden ince fakat derin farklılıklar vardır. Yüce Allah, Rahman suresinde insana verilen özelliklerden birinin de anlama ve anlatma yetisi olduğuna işaret etmektedir. (Rahman, 55/4.) İnsan duygu ve düşüncelerini ifade edebilme melekesine sahip olarak yaratılmıştır. Fakat konuşma yetisi fıtri varlığımıza nakşolunmuş bir nimet iken hakiki manada konuşmayı bilmek izan ve idrak ile mümkündür. Ancak ve ancak basiret ve feraset sahibi bir birey neyi nasıl söyleyeceğini akleder. En olumsuz durumlarda bile sözü edeple bezeyerek muhatabına ulaştırır. Yaptığı ikaz ve uyarı bile olsa bunu kimi zaman tahkiye ederek kimi zaman teşrih ederek karşısındakini kırmadan, dökmeden dillendirir.
Alvarlı Efe Hazretleri ne güzel söylüyor:
“Hazer kıl, kırma kalbin kimsenin cânını incitme
Esîr-i gurbet-i nâlân olan insanı incitme!”
Aristo “İnsan konuşabilen bir varlıktır” diyerek insanın en önemli vasıflarından birinin konuşma yetisi olduğunu felsefenin cephesinden dillendirmiştir. Konuşma sanatını her durumda insanları ikna edebilme araçlarından biri olarak tanımlamış ve hiçbir sanatın bu özelliği haiz olmadığını iddia etmiştir. Bu büyük bir iddia olarak gözükebilir fakat hakikate tekabül eden yönü de ağırdır.
Sözün, sözden öte taşıdığı manaları yine eskilerden kalma bir söz anlatır bize: “Üslubu beyan aynıyla insan.” İnsanın konuşurken kullandığı üslup, âdeta onun iç dünyasını, kişiliğini, karakterini yansıtan bir aynadır. Bu ifadeden de anlaşılacağı üzere bir insanın kişiliğine dair nüveler konuşmasında aranmalı, kelimelerinden devşirilmelidir. Zira kişinin söylemleri şahsiyetinden izler taşır. Kelimeler hoyratça, düşüncesizce mi dökülmektedir dilinden yoksa zarafetle damla damla mı akmaktadır? Güzel söz, muhatabın kalbine dokunur da onun gönül telini titretir, kötü söz ise gönül kapılarını kapatır. Ağızdan dökülen sadece birbiri ardına sıralanmış sesler oluverir, kelam mertebesine ulaşmaz, ağızdan dökülür ama ne kulağa ne de kalbe varır.
Mevlana “Aynı dili konuşanlar değil, aynı duyguyu paylaşanlar anlaşır.” derken iletişim için sadece konuşmak ve dinlemenin yetmediğini, duyguları anlamak ve anlatmak gerektiğini çok güzel ifade eder. Ama duyguların da belirleyicisi, sözün üslubu, ifadenin nezaketi ve nezahetidir. Neyin nerede nasıl söyleneceği, konuşmayı bilmenin ötesinde bir görgüyü, bilgiyi gerektirir. Netice olarak, konuşabilmek her kişinin işi, konuşmayı bilmek er kişinin işi diyebiliriz.