Makale

HALK İÇİNDE HAK İLE OLAN BİR ÂLİM: HASAN BASRİ ÇANTAY

HALK İÇİNDE HAK İLE OLAN BİR ÂLİM: HASAN BASRİ ÇANTAY

Muhammet GÜNDOĞDU

New York Din Hizmetleri Ataşeliği Din Görevlisi

“Düşman sesi duymak istemezsen,
Kardefl sesidir uyan bu sesten!
Kalk›nca görür ki akflam olmufl.
Vaktiyle uyanmayan bu Ses’ten...”

Mehmet Akif Ersoy tarafından kaleme alınan bu dörtlük, yakın dostu Hasan Basri Çantay`ın Millî Mücadele’yi desteklemek için çıkardığı “Ses” adlı gazetenin bütün sayılarının baş kısmında yer alan bir dörtlüktür ve dörtlükteki kardeş sesi ise Hasan Basri Çantay’ın gür sesidir. Bu ses, pek çoklarının korkuya kapılıp ümitsizliğe düştüğü, eşkiyanın halkı soyduğu bir dönemde vatan savunmasını ibadet sayarak Balıkesir ve İzmir yöresindeki dağlarda efelerle beraber hem düşmana hem de eşkiyaya karşı silahlı mücadelede bulunarak Millî Mücadeleyi organize eden ve de ailesinden ayrı dokuz ay kaçak hayatı yaşayan Çantay`a aittir. Kendi ifadesiyle bu ses kesin bir kararlılığın ve sarsılmaz bir azmin yankısıdır: “‘Senin bir gazeten mi bu dünyayı düzeltecek? Başına felaket açacaksın, vazgeç, yapma, etme!’ demelerine rağmen 17 Ekim 1918 tarihine rastlayan Perşembe günü ilk nüshasını çıkardım ve memleketin her yanına gönderdim.”
Çantay, 1887-1964 yılları arasında yaşamış, Osmanlının son dönemine şahit olmuş ve Cumhuriyet Döneminin en önemli Kur’an meali çalısmalarından biri sayılan “Kur’an-ı Hakim Meali Kerim” eserinin müellifi olan çok yönlü bir ilim ve fikir adamımızdır. Nurettin Topçu’nun ifadesiyle o, “Alelade bir müşahit değildi. İslami ilimler üzerine geniş bir vukûfiyet sahibi, âlim, şair, muharrir, musikiye de âşina bir şahsiyettir. Zekâ ve hassasiyet tek bir ışık hâlinde birleştiği zaman ne kadar ince ve ne derece keskin bir kuvvet olursa öyle bir insandı.” Ömrünün büyük bir kısmında gazeteci, eğitimci, dil bilimci, edebiyatçı, hukukçu, tarihçi, mutasavvıf bir şahsiyettir. Daha çok müfessir yönü ön plana çıkmış olmakla birlikte toplum hayatını yakından ilgilendiren geniş bir yelpazede makale ve kitaplar kaleme almış, gazetelerde yazılar yazmış ve de pek çok gazete çıkarmıştır. Her daim topluma olan ilgisi yüksek, dinî ve millî değerlere bağlı, zor şartlarda mücadeleci ve üretken bir kişiliğe sahip olmuştur. 1887 yılında Balıkesir’de dünyaya gelen Çantay, çocukluk günlerinden itibaren şehrin tanınmış hocalarından ve mutasarrıflarından (valilerinden) dersler almıştır. Ayrıca aldığı icazetlerle ve hocalarının isteği üzerine arkadaşlarına ders vermeye başlamıştır. Dinî ilimler ve dil alanının yanı sıra edebiyat, felsefe, hukuk, maliye ve iktisat alanlarında kendisini geliştirmeye devam etmiş ve bu alanlarda eser verme yetkinliğine ulaşmıştır. Arapça ve Farsçayı öğrenmiştir. Erken bir yaşta basın hayatına atılmış, 1908’de Nasihat, 1909’da Balıkesir, 1911’de Yıldırım, 1914’te Karesi gazetelerini çıkarmaya başlamıştır. 1918`de yirmi iki sayı olarak çıkardığı Ses Gazetesi ise Millî Mücadele döneminde büyük bir gazetecilik başarısı olmuştur. Sebilürreşad ve Sırat-ı Müstakim gibi devrin önemli dergilerinde onlarca makale kaleme almıştır.
İstiklal Madalyası sahibi Çantay Millî Mücadele sonrası I. Büyük Millet Meclisinde Karesi (Balıkesir) Mebusu olarak yer almıştır. Aynı dönem Burdur Mebusu ve meclisteki sıra arkadaşı olan Mehmet Akif Ersoy’a İstiklal Marşı`nın yazılması için baskı yapan en yakın dostu Çantay olmuştur. Akif’in onun hayatında özel bir yeri vardır. 1908 yılında Çantay’ın İstanbul’da Sırat-ı Müstakim mecmuasının idare merkezini Akif ile röportaj maksadıyla ziyaretiyle başlayan dostluk, mebusluk döneminde daha da pekişmiştir. Akif, 20 Şubat 1920’de Millî Mücadele’ye destek vermek amacıyla Çantay’ın daveti üzerine İstanbul’dan Balıkesir’e gelerek Zağnos Paşa Camisi’nde meşhur vaazını vermiştir. 1926 yılında Akif, zihin yorgunluğu hastalığı nedeniyle emekli olup İstanbul’daki Karesi otelinde istirahat eden Çantay’ı ziyaret etmiş ve ona yeni şiirlerini okumuştur. İki dost mebusluk döneminde üç yıl boyunca aynı mekânı paylaşmışlardır. Çantay, Akif ile olan hatıralarının yer aldığı Akifname adlı eserinde Maarif Vekili Hamdullah Suphi`ye dostu adına söz verdiğini ve onun da iki gün içinde Taceddin Dergâhında İstiklal Marşını kaleme almasına vesile olduğunu anlatmaktadır. Akif`in Bursa’nın işgali üzerine karşısındaki ağaçta ötmekte olan bülbüle yönelerek kaleme aldığı “Eşin var, âşiyânın var, baharın var ki beklerdin; Kıyametler koparmak neydi, ey bülbül, nedir derdin?” satırları ile başlayan "Bülbül" şiirini ithaf ettiği “Basri Bey Oğlumuz” Çantay’dır. Taceddin Dergâhı, Çantay için her zaman bir ilham ve şuur menbaı olmuştur. İkisinin de yakın dostu olan Eşref Edip de o günleri şöyle anlatır: “Çaylar demlenir. Hep arkadaşlar toplanır. Bilhassa Mehmet Akif’in pek sevdiği Hasan Basri Çantay’a haber gönderilir. O elinde uzun çubuğu, sallana sallana gelir; üstadın yanına oturur. Üstat Taceddin Dergâhında tamam olan şiirini kendine mahsus ahenkle okurdu. Çaylar da tevali ederdi. O günler ne kutsi, ne mübarek günlerdi. O günleri yaşamayanlar bunu mümkün değil anlayamazlar. Hırslar, husumetler... hep ayaklar altına alınmış. Ortada yalnız uhuvvet, samimiyet dalgalanıyordu. Herkes birbirini candan seviyordu. Bütün gönüller, bütün meclisler, Ankara’nın dağları, taşları sevgi ve samimiyet içindeydi.” Dergâhın müdavimi olan Çantay aslında çocukluk döneminden itibaren tasavvufla ilgilidir. Cumhuriyetin kurulmasıyla değişen siyasi ve sosyal koşullar sebebiyle Ankara`dan Balıkesir’e dönerek bilinçli bir tercihle inzivayı seçmiş, tarım ve hayvancılıkla uğraşmıştır; ancak onun inzivası da karakterine uygun biçimde olmuş ve halk içinde Hak ile beraber olmanın güzel bir timsali olmuştur. Kendini ilme, eğitim-öğretime ve sosyal-kültürel faaliyetlere adamıştır. Millî Mücadele sonrası yaraları sarmak üzere halkın desteği ile şehit, gazi çocukları ve harp malulü çocuklar ile yetimler için Balıkesir’de kurulan ilk özel okul olan Şehit Çocukları Yuvası’nda müdürlük görevi üstlenmiş aynı zamanda da Balıkesir Lisesinde edebiyat dersleri vermeye devam etmiştir. Himaye-i Etfal Derneği gibi birçok hayır kurumu ve sosyal derneğin (Yeşilay, Kızılay, Ziraat Birliği, Muhacirlere Muavenet Derneği, Verem Savaş Derneği vb.) kuruluşunda ve yönetiminde çok önemli rol oynamıştır. Yazmış olduğu İslam`da Himaye-i Etfal isimli eserinin gelirini Himaye-i Etfal Derneğine bağışlamıştır. 1946’dan sonra çok partili hayata geçiş çabalarının olduğu dönemde ise makale ve eser yazmaya ağırlık vermiştir. 1940’lı ve 50’li yıllarda yoğun olarak gündeme getirilen ve uygulanmak istenen Türkçe ibadet gibi dinî ve sosyal sahadaki mühendisliklere karşı Sebilürreşad Dergisi`nde makaleler kaleme alarak net bir duruş sergilemiş ve 1960 darbesinin millet iradesini hiçe sayan bir askerî darbe olduğunu seslendirmekten çekinmemiştir. Millî Mücadele döneminde sahip olduğu duruşu hiç bozmayan, fikrî bakımdan bu topraklardan beslenerek “yerli bir aydın” profili çizen Çantay, her daim milletinin ve Hakk’ın yanında olmaya gayret göstemiştir. Hayatının son dönemlerini İstanbul’da ilim, ibadet ve çeşitli sosyal faaliyetlerle meşgul olarak geçirmiştir. Beyazıt’taki evine günün her saati gelen ziyaretçileri arasında üniversite öğrencileri olduğu gibi dostları, ilim ve fikir adamları da olmuştur. Necip Fazıl, Nurettin Topçu, Eşref Edip, Ali Fuat Başgil, Mahir İz bunlardan birkaçıdır. Bu dönemde İlim Yayma Cemiyetinin temellerinin atılmasında da katkısı olmuş, Hareket ve Hilal gibi dergilerde makaleler yazmıştır.
Çantay’ın bereketli ömrü 3 Aralık 1964 tarihinde bir Perşembe günü İstanbul’da nihayet bulmuştur. Fatih Camii’nde kılınan cenaze namazı sonrası Edirnekapı Şehitliği’nde hayatta iken çok sevdiği dostu Akif’in kabri yakınında açılan kabre defnolunmuştur. Fikrî mücadelesi, bir neslin yetişmesindeki gayretleri, kaleme aldığı zengin içerikli eserleri, Balıkesir Müftülüğü’ne bağışladığı; daha sonra Balıkesir Üniversitesi Kütüphanesine intikal eden 2000 kitaplık kütüphanesi ve meal eserinin geliriyle yaptırdığı -adını taşıyan- cami, amel defterinin açık kalmasının en güzel vesileleridir. Mezar taşında şöyle yazmaktadır:
“Heşt behişten geldi tarih Çantay Balıkesriye;
Dar’ul Cinan mesken oldu Müfessir Hasan Basri’ye”
Ruhu şen, kabri gülşen, mekânı cennet olsun…