Makale

Kitap Okumak, Namaz Kılmak ve İyi İnsan Olmak

Doç. Dr. İsmail Karagöz
Din İşleri Yüksek Kurulu Üyesi

kitap okumak,
namaz kılmak
ve iyi insan olmak

"Okumak"; gözle görebildiğimiz varlıklar içinde insana özgü bir niteliktir. İnsanı geliştiren, yücelten, bilgilendiren ve ayrıcalıklı yapan bir özelliktir. ilerlemenin, medeniyetin, aydınlanmanın, kültürlü ve eğitimli olmanın olmazsa olmaz şartıdır. "Okumamak"; körlük, bilgisizlik, karanlık ve geri kalmışlığın göstergesidir, insanlığın rehberi olan (Bakara, 185) Kur’an’ın ilk emrinin "oku" (Alak, i) olması çok anlamlıdır. Okumadan iyi bir insan, iyi bir kul olmak, iyi işler yapabilmek, dünya nimetlerinden en iyi bir şekilde yararlanabilmek ve âhireti kazanabilmek çok zordur. Kur’an’a göre okumanın amacı; Yaratan’ı, O’nun kitabını, gerçekleri tanımak ve öğrenmek, O’na hakkıyla kulluk yapabilmek, toplum içinde iyi insan olabilmek, zulüm, kötülük ve haramlardan uzak kalabilmektir. Yazımızda bu gerçeklere işaret eden bir ayeti yorumlamaya çalışacağız.
"Kitaptan sana vahyolunanı oku ve namazı dosdoğru kıl. Çünkü namaz, insanı her türlü edepsizlik ve çirkinlikten, haram ve kötülükten alıkor. Allah’ı anmak en büyük ibadettir. Allah, yaptıklarınızı biliyor." (Ankebût, 45) Ayette yüce Allah, Peygamberin şahsında müminlere Kur’an’ı okumayı, beş vakit namazı kılmayı emrediyor, namazın insanı dinin ve akl-ı selimin çirkin ve kötü gördüğü şeylerden alıkoyacağını bildiriyor. Allah’ı anmanın büyük bir ibadet olduğunu ve insanların bütün yaptıklarını bildiğini haber veriyor ve böylece insanları okumaya, Kur’an’ı ve hükümlerini öğrenmeye, kendisine kulluk etmeye, iyi insan olmaya davet ediyor ve onların kendi murakabesi altında olduğunu ve buna göre hareket etmeleri gerektiği konusunda onları uyarıyor. Ayet, beş hüküm içermektedir:
1. Kur’an’ı okumak, içeriğini öğrenmek, hükümlerini uygulamak ve başkalarına anlatmak: "Oku" diye çevirdiğimiz "ütlü" kelimesinin kökü olan "t-l-v"; tabi olmak, peş peşe yapmak, geciktirmek, okumak ve mânâsını düşünmek anlamlarına gelir. Tilâvet, kıraat’ten daha özeldir, her tilâvet kıraattir, ancak her kıraat tilâvet değildir. Çünkü tilâvette, tekrar tekrar ve güzel güzel okuma, okunanı anlama ve hükümlerine uyma, insanlara bildirme ve duyurma anlamı vardır. Ayette geçen "kitap"tan maksat Kur’an’dır. "Vahyolunan" ise ayetler, Allah’ın emir ve yasakları, hüküm ve tavsiyeleridir. "Kitaptan sana vahyolunanı oku" emri, dört görevi içerir:
a) Kur’an okumayı öğrenmek ve tekrar tekrar okumak; "Oku" emrini yerine getirebilmek için, her şeyden önce Kur’an okumayı öğrenmek gerekir. Dolayısıyla her Müslümanın Allah’ın kitabı Kur’an’ı aslından/Arapça olarak düzgün, doğru, güzel ve anlamını bozmayacak bir şekilde okumayı öğrenmesi gerekir. Bu, Allah ve Peygamberin emridir. "...Bana, Müslümanlardan olmam ve Kur’an’ı okumam emredildi" (Nemi, 92) anlamındaki ayet ile "Sizin en hayırlınız/en faziletliniz Kur’an’ı öğrenen ve öğretendir" (Tirmizi, Fedâilü’l-Kur’an, 15) anlamındaki hadis bunun delilidir. Her gün belli bir miktar Kur’an okunmalıdır, çünkü Kur’an okumak, ibadettir, okunan her harfine on hasene sevabı verilir. (Tirmizi, Fedâiiü’l-Kur’an, 16)
"Yaratan Rabbinin adıyla oku” (Alak, i) ve "Kur’an okuduğun zaman, kovulmuş şeytandan Allah’a sığın" (Nahi, 98) ayetlerine binaen Kur’an okumaya eû- zü besmele ile başlanmalı, tane tane (Müzzemmii, 4), dura dura, yavaş yavaş (Isrâ, 106) okunmalıdır. Namazın farzlarından biri de kırattır. Bu itibarla her Müslüman, bir kısım sureleri ve ayetleri ezberlemelidir. Kur’an’ın tamamını ezberlemek/hafızlık ise sünnettir. Her yaşta Kur’an okumayı öğrenmek mümkündür, ancak anne-babalar çocuklarına eğitim-öğretim çağında Kur’an okumayı öğretmelidirler.
b) Kur’an’ın içeriğini öğrenmek ve anlamak: Kur’an’ı okumanın asıl amacı, Allah’ın kelâmını anlamak, içeriğini; emir ve yasaklarını, helâl ve haramlarını, hüküm ve tavsiyelerini öğrenmektir. "Biz, onlar düşünüp anlayabilsinler diye (gerçekleri) bu Kur’an’da değişik biçimlerde açıkladık" (Isrâ, 4i), "Biz Kur’an’ı, akıl erdiresiniz diye Arapça bir Kur’an olarak indirdik" (Yusuf, 2), "Hâlâ Kur’an’ı düşünüp anlamaya çalışmıyorlar mı?" (Nisa, 82; bk. Muhammed, 24) anlamındaki ayetler bunun delilidir. Kur’an’ı derinlemesine anlayıp içeriğini öğrenebilmek için Arap dilini, tefsir, hadis, fıkıh, kelâm, tarih, sosyoloji ve psikoloji bilim dallarını bilmek gerekir ise de; Kur’an meâli ve tefsiri okuyarak da belirli bir düzeyde Kur’an’ı anlamak ve öğrenmek mümkündür. Bütün kitaplar, bir tek kitabı, Kur’an’ı anlamak ve öğrenmek için okunur.
c) Kur’an’ın hükümlerine, emir ve yasaklarına uymak: Tahlil ettiğimiz ayetin başındaki "ütlü" fiilinin "uy, tabi ol" anlamı bu mânâya işaret etmektedir. Kur’an’ı okumak, öğrenmek ve anlamaktan maksat; hükümlerini uygulamak, emir ve yasaklarına uymak, öğüt almaktır. "Andolsun, öğüt alsınlar diye biz bu Kur’an’da insanlar için her misalden (örnekler) verdik." (Zümer, 27), "Andolsun biz, Kur’an’ı düşünüp öğüt almak için kolaylaştırdık. Var mı düşünüp öğüt alan?" (Kamer, 17) anlamındaki ayetler bunun delilidir.
d) Kur’an ve hükümlerini diğer insanlara öğretmek: Tahlil ettiğimiz ayetin başındaki "ütlü" fiilinde "bildir, haber ver" anlamı da vardır. Nitekim; "De ki, "Gelin, Rabbinizin size haram kıldığı şeyleri okuyayım/bildireyim" (En’âm, 151), "Onlara, Adem’in iki oğlunun haberini gerçek olarak oku/haber ver" (Mâide, 27), "Nuh’un haberini onlara oku/bildir" (Yunus, 7i) anlamındaki ayetlerde geçen "ütlü" kelimesi, bu anlamı açıkça ifade etmektedir. Dolayısıyla Müslüman Kur’an okumayı ve içeriğini öğrenir, hükümlerine uyar, Kur’an’ı ve hükümlerini diğer insanlara da anlatmaya ve öğretmeye çalışır.
Bütün peygamberlerin özellikleri arasında insanlara Allah’ın ayetlerini okuyup, açıklamak ve anlatmak birinci sırada gelir. Bu husus, Kur’an’da birçok ayette bildirilmektedir, (bk. Bakara, 129, ISI; Âl-i Imrân, 164; Zümer, 71; Cuma, 2; Talak, 11)
"Kitaptan sana vahyolunanı oku" cümlesi aynı zamanda Kur’an’ın, peygamber sözü değil vahiy ürünü ve Allah kelâmı olduğunu beyan etmektedir.
2. Beş vakit namazı kılmak: Ayetin ikinci cümlesinde beş vakit namazın dosdoğru kılınması emredil- mektedir. "Ekim" kelimesi, "ekâme" fiilinin emridir. Bu fiil, bir şeyi dosdoğru ve hakkını vererek en iyi bir şekilde yapmayı ifade eder. Sözlükte dua anlamına gelen "es-salât" kelimesinin başındaki elif lam ahd için olup "bildiğiniz namazı kılın" demektir. "Kılın" emri, beş vakit namazın farz oluşunu ifade eder. Dolayısıyla müminler, her hâl ve şartta namazlarını kılmak zorundadırlar. Hiçbir şey; iş, ticaret, görev, meşgale ve mazeret mümini namazdan alıkoyamaz. (Nur, 38) Su bulamayanlar, teyemmüm ederek, (Mâide, 6) bir tehlikeden korkanlar yaya veya binit üzerinde, (Bakara, 239) yolcular, dört rekatlı farzları ikişer rekat olarak, (bk.Müslim, Salâtü’l-müsâfirîn, 4, ı, 478) zaruret ve ihtiyaç halinde öğle ile ikindi, akşam ile yatsı namazlarını öğle veya ikindi, akşam veya yatsı vaktinde birleştirerek, (Müslim, Salâtü’l-müsâfirîn, 52, I, 490) Savaş halinde olanlar, nasıl güçleri yetiyorsa o şekilde, (Nisa, 102) korku halinde olanlar, yürüyerek veya binit üzerinde, (Bakara, 239) ayakta durmaya güçleri yetmeyen hasta ve özürlüler, oturarak, buna da güçleri yetmeyenler, yatarak namazlarını kılarlar. (Ai-i Imrân, i9i) Kadınların özel halleri, deli olmak, bayılmak ve unutmak hariç namaz kılmamanın hiçbir mazereti yoktur. iman kalbine yerleşmiş ve gerçek mümin niteliğini kazanmış bir Müslümana namaz kılmak ağır ve zor gelmez. (Bakara, 45) Mümin, namazlarına müdavimdir. (Meâric, 22-23) Namazlarını zevkle ve isteyerek kılar. Yüce Allah, Kur’an’da, namazı üşene üşene kılmayı (Nisa, 142) ve terk etmeyi (Tevbe, 54) münafık ve kâfirlerin niteliği olarak zikretmiştir. (Müddessir, 44) Beş vakit namazını kılanlar, Allah’a kulluk etmiş ve O’nun rızasını kazanmış, kılmayanlar Allah ve Peygambere isyan etmiş büyük günah işlemiş olurlar. Namazın farz oluşunu inkâr etmek veya namazı hafife almak veya küçümsemek insanı dinden çıkarır.
3. Namaz, insanı her türlü edepsizlik ve çirkinlikten, haram ve kötülükten alıkoyar: Bu hüküm, beş vakit namaz kılmanın insanın ahlâk ve davranışına yansımasını beyan etmektedir. "Her türlü edepsizlik ve çirkinlik" diye çevirdiğimiz "fahşâ" kelimesi; Kur’an’da; evlilik dışı cinsel ilişki, (Nisa, ıs) eşcinsellik, (A’râf, 80) eşlerin birbirlerine kötü davranmaları ve eziyet etmeleri, (Nisa, 19) kişinin evlenme yasağı olan kadınlarla evlenmesi, (Nisa, 22) çirkin söz, eylem ve davranışlar, (Bakara, 169) cimrilik, (Bakara, 268) büyük günahları işlemek, (Ai-i Imrân, 135) iman ve ibadetlerde Allah’a ortak koşmak, putlara tapmak ve çıplaklık, (A’râf, 28-29) haram (En’âm, 151) ve günah (Nahi, 90) anlamlarında kullanılmıştır. "Her türlü haram ve kötülük" diye çevirdiğimiz "münker" kelimesi; yalan, iftira, dedikodu gibi söylenmesi haram olan ve içki içmek, kumar oynamak, hırsızlık etmek, cana kıymak ve zulmetmek gibi yapılması dînen haram olan, dinin ve aklın hoş görmediği bütün söz, eylem ve davranışlardır. "Fahşâ" ve "münker" olarak nitelenen söz, eylem ve davranışlar haram olduğu (En’âm, 15i) gibi bunları teşvik etmek, toplumda fuhşun işlenmesini ve yayılmasını istemek de haramdır. (Tevbe, 67) Ayette namazın bütün bu davranışlardan insanı alıkoyduğu bildirilmektedir. Namaz insanı her türlü edepsizlik ve çirkinlikten, haram ve kötülükten nasıl alıkoyar? Bunu şu şekilde izah edebiliriz:
a) Kalp huzuru, Allah’a saygı ve ihlâs ile namazını kılan kimse Allah’a kulluk bilinci ile bağlandığı için nefsinin, şeytanın ve kötü insanların telkinlerine uymaz. Ensardan bir delikanlı beş vakit namazı kıldığı halde "fuhş" olarak nitelenen davranışlarda bulunduğu Hz. Peygamber’e bildirilir. Hz. Peygamber, namaz yakında onu bu davranıştan men eder, buyurur ve gerçekten bir müddet sonra genç, kötü davranışlardan vazgeçer, (bk. Taberî, xı, 20/155) Dolayısıyla beş vakit namaza devam eden bir Müslüman, başlangıçta birtakım kötü alışkanlıklarını bırakamasa bile, belli bir süre sonra namaz, onu bu davranışları terk etmeye sevk edecektir.
b) Namaza devam eden Müslüman fuhş ve münker olarak nitelenen eylem ve davranışları kendisine münasip görmez.
c) Namazı şartlarına uygun kılmaya devam edeni Allah bu tür davranışlardan korur.
d) En azından namaz kılma süresinde her türlü kötülükten uzak olur.
e) Namaz manevî kirlerden temizler. "Ne dersiniz? Birinizin kapısının önünde bir ırmak olsa ve burada günde beş defa yıkansa bu kimsede hiç kir kalır mı? (Sahabenin); Hayır hiç bir kir kalmaz" diye cevap vermeleri üzerine "işte beş vakit namaz da böyledir. Allah, bu sebeple günahları temizler, yok eder" (Buhârî, Mevâkîtu’s-Salâti, 6, ı, 134) anlamındaki hadis bunun delilidir.
Günde beş vakit namazını kılan manevî kirlerden temizlendiği gibi, dış çevre ile sürekli temas halinde olan organlar günde beş defa yıkandığı için kirlerden ve bulaşıcı mikroplardan temizlenmiş olur. Vücudu, elbise ve namaz kılınacak yeri temizlemek namazın şartı olduğu için namaz, kişiyi temiz olmaya mecbur eder. Her namazı vaktinde kılacağı için hayatını düzen ve tertibe koyar. Beş vakit namazı kılan kimse, kibir ve gururdan kurtulur. İnsan haklarına saygılı olur. Allah rızası için iş yapmaya alışır. İlâhî denetim altında olduğunun farkında olur. Eğer bir Müslüman beş vakit namaza devam ettiği halde haram, kötülük ve günahlardan vazgeçmiyorsa, bu namazın ona faydası olmaz. Nitekim Haşan Basri ve Ibn Abbas’tan yapılan bir rivayette, "Kim namazı kılar da namaz onu fahşâ ve münker’den men etmezse, bu namaz onu ancak Allah’tan uzaklaştırır" denilmiştir. (Taberî, XI, 20/155)
4. Allah’ı zikir, ibadettir: "Allah’ı anmak en büyük ibadettir" cümlesinde geçen "zikrullah" ile maksadın; namaz, namazda okunan tekbir, teşbih, tahmid ve kıraat olduğu tefsir kitaplarında beyan edilmiştir. Buna göre ayet, "namaz kılmak, en büyük ibadettir" anlamına gelir. Namaz, Allah’ı zikir için kılınır. (Tâhâ, 14) Veya zikrullah; Allah’ı, kalp, dil ve uzuvlarla anmaktır. Buna namaz ve diğer ibadetler de dahildir. Veya ayet, Allah’ın sevap vermesi ve kulunu övmesi, kulun Allah’ı anmasından, ibadetinden daha büyüktür, daha faziletlidir anlamındadır.
5. Allah, kullarının yaptıklarını bilir: "Allah yaptıklarınızı biliyor" cümlesi, Allah’ın alîm (her şeyi bilen), habîr (her şeyden haberdar olan) rakîb (murakabe eden) ve karîb, (insana çok yakın olan) olduğuna işaret etmektedir, insan nerede ne yaparsa yapsın, Allah onun yaptığını görür ve bilir. O’ndan hiçbir şey gizli kalmaz. Kulunun iyi amellerine mükâfat verir, kötü amelleri sebebiyle de cezalandırır. Kulun bu bilinç içersinde olması, gece ve gündüz her zaman ve her yerde söz, eylem ve davranışlarına dikkat etmesi, Allah’ın gözetimi ve denetimi altında olduğu bilincinde olması gerekir.
Yüce Allah, yorumlamaya çalıştığımız Ankebût suresinin 29. ayetinde müminlerin Kur’an’ı okumalarını, öğrenmelerini, hükümlerini uygulamalarını ve başkalarına öğretmelerini, namazı dosdoğru kılmalarını emretmekte, namazın insanı her türlü edepsizlik ve çirkinlikten, haram ve kötülükten alıkoyacağını, namaz kılmanın en büyük ibadet olduğunu, kullarının bütün yaptıklarını bildiğini haber vermektedir. Ayetin içerdiği buyrukları yerine getirenler; "Şüphesiz, Allah’ın kitabını okuyanlar, namazı kılanlar ve kendilerine rızık olarak verdiğimiz şeylerden, gizlice ve açıktan Allah yolunda harcayanlar, asla zarar etmeyecek bir ticaret umabilirler." (Fâtır, 29) anlamındaki ayette ifade edilen manevî ticareti yapmış ve kurtuluşa ermiş olurlar.