Makale

İSLAM MEDENİYETİNİN YÜZ AKI: ENDÜLÜS KÜTÜPHANELERİ

İSLAM MEDENİYETİNİN YÜZ AKI: ENDÜLÜS KÜTÜPHANELERİ


Mahir Kılınç


Kitap, İslam tarihinde “Oku!” emriyle Hıra Dağı’nda bizlere sunulan mirasın kendisi ve İslam medeniyetinin bir ilim medeniyeti olduğunun göstergesi olmuştur. Her dönemden insanların aklını, ruhunu, kalbini besleyen kitap, aynı zamanda insanlarda bir kimlik oluşumunu da meydana getirmiştir. Sadırlardan satırlara dönüşen her kitap, insanların kalplerinin, zihinlerinin, düşüncelerinin yeniliğini, değişimini, gelişimini ve sürekli bir devinim hâlini sağlamıştır. Kalplerin ve zihinlerin zindeliği de ancak yeni bir kitapla mümkün olmuştur. Yazarın kalbinden ve zihninden neşet edenlerin yazıya döküldüğü koskoca bir dünya olup karşımıza çıkmıştır.
Kitap, yazıldığı dönemin tarihini, kültürünü, medeniyetini, sanatını barındıran, yazarın insanlara sunduğu bir emanettir aynı zamanda. Kültürün, medeniyetin sırlarını taşıyan bu emanetlerin muhafazasının sağlandığı yerlerdir kütüphaneler. Yazının var olduğu günden bugüne kadar bu mukaddes görevi üstlenmiştir.
Asur Devleti hükümdarı Asurbanipal’in kurdurduğu Ninova Kütüphanesi, bilinen en eski kütüphanedir. 700.000 kitapla devrinin en büyük kütüphanesi olma özelliğine de sahip bu kütüphanenin Helenistik Dönem’e ait Romalılar tarafından yakıldığı bilinmektedir. Ninova Kütüphanesi’nin yanı sıra Mısır’daki İskenderiye Kütüphanesi ve 200.000 kitaplık Bergama Kütüphanesi dünyadaki ilk kütüphane örnekleri olarak karşımıza çıkmaktadır.
Vahiy medeniyeti İslam kültürünün kitaba olan ilgisi pek çok kitabın ortaya çıkmasını, bununla birlikte pek çok da kütüphane kurulmasını ve kütüphanecilik geleneğinin oluşmasını sağlamıştır. Emevi ve Abbasiler’den itibaren kitaba büyük değer verildiği görülmektedir. Harunürreşid ve Me’mun, Bizans’a karşı kazandıkları zaferlerden sonra savaş tazminatı olarak Antikçağ filozoflarının henüz Arapçaya çevrilmemiş kitaplarını istemişlerdir. X. yüzyılda İslam dünyasındaki herhangi bir özel kütüphanede bulunan ortalama kitap sayısı, aynı dönemde Batı’nın bütün kütüphanelerinde bulunan kitap sayısından fazlaydı. (Nebi Bozkurt, İslam Ansiklopedisi, Kitap maddesi.) Fernand Grenard, Asya’nın Yükselişi ve Düşüşü adlı eserinde Batı’da XVI. yüzyılda yaşamış V. Karl’ın 900 ciltlik kütüphanesiyle iftihar edilirken bundan dört asır önce Endülüs’te Halife Hakem’in sarayında 400.000 cilt kitap olduğunu yazar. Bu, aynı zamanda İslam medeniyetindeki kitap ve kütüphane geleneğinin Batı’dan asırlar önce yerleştiğinin de somut bir delilidir. Endülüs’ten sonra da devam eden bu gelenek Selçuklular, Osmanlılar gibi İslam devletlerinde de aynı öneme sahip bir şekilde sürdürülmüştür.
İslam medeniyetinin Batı’da parlayan incisi Endülüs, kitap ve kütüphaneleriyle günümüzde dahi anılan VIII yüzyıllık bir medeniyet. Endülüs’te halkın istifadesine sunulan yüzlerce vakıf kütüphanesinin yanı sıra mescit ve medrese kütüphaneleri ve şahıslara ait özel kütüphanelerle bir kitap medeniyetinin olduğu herkes tarafından bilinmektedir. Ünlü Fransız araştırmacı Henri Pérés’in Endülüs halkı için güzel yazı yazmaya düşkünlükleri ve kitaba duydukları sevginin onların en önemli vasıfları olduğunu söylemesi kitapla ne denli iç içe olduğunu göstermektedir. İlim erbabı bir Endülüslü kitaba bir ziynet eşyası gibi değer vermiş ve hatta ondan da ileri gitmiştir. Bu duruma en güzel örneklerden biri olarak Endülüs’ün yetiştirdiği âdeta bir kitap tutkunu olan, meşhur coğrafyacı Ebu Ubeyd el-Bekri’nin sahip olduğu kitapları değerli kumaşlardan yapılmış kılıflar içerisinde sakladığı belirtilmektedir. Böylesi kitaba düşkünlüklerin birçok örneğinin yaşandığı Endülüs’ün Kurtuba şehrinde yaşanan Makkari’de dönemin uleması Hadrami’nin naklettiği ilginç bir anekdot:
“Kurtuba’da bulunduğum sırada kitapçılar çarşısına gider aramakta olduğum bir kitabı elde etmeye çalışırdım. Nihayet bir gün bu eserin güzel yazılı ve ciltli bir nüshasına rastladım ve çok sevindim. Müzayede başlayınca fiyatını artırmaya başladım. Ancak her artırmamın sonunda tellal tekrar bana artırılmış bir fiyatla geri dönüyordu. Artık kitap değerini çoktan aşmıştı. Tellala dönerek bu kitabı değerinin üzerine çıkaranı bana göstermesini istedim. Üzerinde değerli elbiseler olan bir adamı işaret etti. O şahsa yaklaşarak, ’Allah mertebenizi yüceltsin ey aziz fakih! Eğer bu kitabı ille de almak istiyorsanız ben çekileyim. Zira kitap değerinin çok üzerine çıktı,’ dedim. Bana dönerek, ’Ben din bilgini değilim, kitabın neye dair olduğunu da bilmiyorum. Ancak bir kütüphane kurdum ve bu kütüphaneyle şehrin soyluları arasında ün yapmak istiyorum. Kitaplarımın arasında tam da bu kitabın sığacağı kadar bir boşluk kaldı. Cildinin ve yazısının güzelliğini görünce fiyatına aldırmadan bu kitabı almak istedim. Bende para Allah’a şükür çok,’ dedi.” Hadrami diyor ki ben de kızgınlıkla şöyle demek ihtiyacını hissettim. “Evet, para senin gibilerde var. Allah cevizi dişi olmayana veriyor. Bu kitapta ne olduğunu bilen ve ondan istifade etmek isteyen ben ama benim param yok. Bu da benim kitaba erişmemi engelliyor.” (İsmail Erünsal, Orta Çağ İslam Dünyasında Kitap ve Kütüphane, Timaş Yayınları, İstanbul 2018.)
Bu anekdottan hareketle Endülüs’te kitap ve kütüphane sahibi olmanın, toplum içerisinde ayrıcalık bir mevkie tekabül ettiği söylenebilir. Kitaba duyulan bu iştiyak o dönem at, silah ve bazı eşyalara yönelik gümrük muafiyeti kitaplar için de olunca ortaya ciddi bir ticari faaliyet çıkmıştır. O dönemin ticaret erbabı Doğu’ya giderek önemli sayıda kitap getirmişlerdir. Çünkü Doğu’da Bağdat ve Kahire gibi şehirler hem ilim ve kültürün hem de kitap ticaretinin merkezleriydi. Tacirler Doğu’dan getirdikleri kitapları Kurtuba (Cordoba), İşbîliye (Sevilla), Tuleytula (Toledo) gibi kültür merkezlerinde oluşturulan kitap çarşılarında satmışlardır. Lakin bu çarşılardan en mühimi ise Kurtuba’daki kitap çarşısıydı. Hatta bu kitap çarşısına yönelik şu darbımesel meşhurdur: “Kurtuba’da bir şarkıcı ölse çalgı aletleri İşbiliye’de satılır; İşbiliye’de bir âlim ölse kitapları Kurtuba’da müşteri bulur.”
İslam medeniyetinde medeniyetin inşa edildiği yerler olan mescitlerde kurulan kütüphaneler Endülüs’te de önemli bir yer tutmaktaydı. Endülüs’teki kütüphanelerden en önemlileri şunlardı: I. Abdurrahman’ın Kurtuba’da 786 yılında inşa ettirdiği Ulu Cami’deki kütüphane; İbnü’l-Lüb el-Mâlikî’nin Mâleka’daki (Malaga) yaptırdığı Ulu Cami’deki kütüphane; İbn Mervân el-Bâcî’nin İşbîliye’deki Ulu Cami’de kurduğu kütüphaneler.
Şahıs kütüphanelerinin arasında belki de en önemlisi hadis hafızı ve tefsir âlimi olan İbn Futays’ın kütüphanesidir. Bu kütüphanenin müstakil bir binadan oluştuğu ve bu kütüphanede kütüphaneci olarak görevlendirilen kişinin dışında altı müstensihin görevlendirildiği belirtilmektedir. İbn Futays, devrinde Endülüs’ün en zengin kütüphanesine sahip olduğu, kitaplarını çok iyi koruyup ödünç dahi vermediği, görüp beğendiği her kitabı hemen satın aldığı veya kâtiplerine yazdırarak kütüphanesine kazandırdığı bilinmektedir. İbn Futays’ın kütüphanesi ölümünden sonra Kurtuba Camii’nde satışa çıkarılmış, bir yıl süren bu satıştan 40.000 dinar elde edilmiştir. (İbn Beşküvâl, I, 310.) Meriye’de vezirlik yapmış olan İbn Abbas, tıpkı II. Hakem gibi 400.000 ciltlik bir kütüphane kurmaya muvaffak olmuştu. Bu kişinin Meriye sultanı ile Gırnata sultanı arasındaki savaşta Gırnatılar’a esir düştüğünde kendi canından çok kitaplarını düşündüğü, “Ey Allah’ım! Kitaplarım ne olacak?” diyerek sızlandığı rivayet edilmektedir. (Mehmet Özdemir, Endülüs, İSAM Yayınları, 2016 Ankara.) Kurtuba’da Ebu Velid İbnü’l-Mevsıl’in kurduğu kütüphane özellikle hat değeri yüksek eserler bakımından oldukça zengindi. Ebu Velid öldüğünde bu kitaplardan bazısı sekiz sayfası 1 dinar gibi oldukça yüksek bir fiyata satılmıştı. Endülüs’te mevcut kütüphaneler arasında Kasım b. Sa‘dan, Ebu Muhammed Abdullah Tuleytıli, Ebu Ali el-Gassani, İbn Hazm, Yahya b. Malik b. Âiz, İbnü’s-Sabuni, Ebu Bekir b. Zekvan, İbn Avn el-Maarri, İbn Muhtar, Mücahid el-Âmiri ve Muzaffer b. Eftas gibi şahıslara ait özel kütüphaneler de önemlidir. Bu isimlerin dışında İşbiliye, Tuleytula, Gırnata, Maleka, Sarakusta, Belensiye, Minurka, İlbire, Şatibe ve Mürsiye şehirlerinde yaşamış idareci, âlim ve halka ait çokça kütüphaneden söz edilmektedir.
Endülüs’ün Kurtuba şehrinde de birçok kütüphane bulunmaktaydı. Hem Endülüs hem de Kurtuba’daki bu kütüphanelerin zirvesi Saray Kütüphanesi’ydi. Kütüphane, Halife II. Abdurrahman devrinde oluşturulmaya başlanmış; III. Abdurrahman ve özellikle II. Hakem devrinde gelişerek Ortaçağ İslâm dünyasının en büyük kütüphanelerinden biri olmuş, bulundurduğu el yazmalarıyla da Bağdat ve Kahire’deki kütüphanelerle de yarışır hâle gelmiştir. Tam bir kitap aşığı Halife Hakem, Kayrevan, Dımaşk, İskenderiye ve Bağdat gibi önemli kültür merkezlerine kitaptan anlayan adamlarını göndermiş. Bu kişiler, satın alınacak ya da satın alınması mümkün olmayan eserleri istinsah ettirerek temin ederlerdi. Temin edilen bu eserlerden bazılarından II. Hakem, Doğululardan bile daha önce haberdar olabiliyordu. Böylesi ilme, kitaba duyulan aşk da Kurtuba’daki Saray Kütüphanesi’ni oldukça zenginleştirmişti. Halife Hakem’in saray kütüphanesi dışında biri kardeşi Muhammed, diğeri de kendisine ait olan iki kitap koleksiyonu daha vardı. II. Hakem bu üç koleksiyonu birleştirerek ünlü saray kütüphanesini meydana getirmiştir. Bazı kaynaklar burada 400.000’den fazla eser mevcut olduğunu bildirmektedir. Saray Kütüphanesi’nin, artık yeni kitapları almayacak duruma gelince yapılan yeni bir binaya taşınmasının altı ay kadar sürdüğü rivayet edilmektedir.
II. Hakem’den sonra tahta geçen oğlu II. Hişam on dört yaşında olmasından ötürü devletin idaresi İbn Ebu Âmir el-Mansur’a kalmıştı. Mansur da iktidarı elinde tutabilmek adına II. Hakem’in bazı davranışlarından ve düşünce alanında serbestliğe taraftar olmasından rahatsızlık duyan kesimin fakihlerini memnun etmek düşüncesiyle saraya çağırdığı fakihlerin temsilcilerine kütüphanede gördükleri zararlı kitapları seçip yakmalarını söyledi. Mansur’un bu davranışı neticesinde saray kütüphanesi büyük zarara uğradı. Kütüphane Mansur’un ölümünden sonra da Kurtuba’nın Berberiler tarafından kuşatılması sırasında askerlerin aylıklarını ödeyebilmek için şehrin valisi Vâdıh saray kütüphanesindeki bazı kitapları sattı. Berberiler’in şehri ele geçirmesinin ardından kütüphane tekrar yağmalandı. Endülüs’ün çeşitli şehirlerine dağılan bu kitapların bir kısmı İspanyol istilaları, bir kısmı da iç karışıklıklar sonunda yağmalanıp satılmıştı. Bu kitapların önemli bir bölümü ise Kuzey Afrika’ya götürülmüştü. Gırnata’da (Granada) binlerce kitap Isabella ve Ferdinand’ın emriyle şehrin büyük meydanlarında yakılmış ve Endülüs’ün diğer şehirlerinde de farklı bir durum olmamıştı. II. Philip, ülkesinde Endülüs’ten kalan yazma eserleri bir araya getirmek istemiş, ancak 2500 kadar kitap toplayabilmişti. Bu eserler de günümüzde Escurial Kütüphanesi’nin temelini oluşturmuştu.
Fransız bilim adamı Pierre Curie’nin, “Müslüman Endülüs’ten bize 30 kitap kaldı, atomu parçalayabildik. Şayet yakılan bir milyon kitabın yarısı kalsaydı çoktan uzayda galaksiler arasında geziyor olacaktık.” ifadelerinin bir zamanlar Endülüs’te kitaplardan müteşekkil büyük bir hazinenin varlığının göstermesi bakımından önemlidir.