Makale

Dr. Hüseyin KAYAPINAR:

Dr. Hüseyin KAYAPINAR:
“Din hizmetinin verimli olması için hasbi olmak lazım. ”

Söyleşi: Mustafa BERK


Muhterem Hocam, Diyanet İşleri Başkanlığında farklı görevlerde bulundunuz. Başkanlıkta göreve nasıl başladınız, kısaca bahseder misiniz?
Bismillahirrahmanirrahim. Evvela Diyanet Aylık Dergi’ye benimle bir söyleşi imkânı sunduğu için teşekkür ediyorum. 1971 yılında İstanbul Yüksek İslam Enstitüsünden mezun oldum. O zamanlarda Yüksek İslam Enstitüsü parasız yatılı olarak okunabiliyordu ve bu Milli Eğitim Bakanlığının bursu sayılıyordu. Dolayısıyla mezun olduktan sonra kura çektik. Kura sonucu Amasya-Merzifon İmam Hatip Okuluna meslek dersleri öğretmeni olarak atandım. Merzifon’da üç yıl görev yaptıktan sonra Konya-Çumra’ya tayin oldum ve burada da yaklaşık üç yıl görev yaptım. Bu arada Haseki Eğitim Merkezinin açıldığını duydum. Oraya gitme hususunda bende bir heves belirdi. Fakat Haseki’nin ilk dönemine ki bu 1976 yılına denk gelir, sadece Diyanet personelini aldılar. Diyanet personeli dışındaki görevlileri almadılar. 1978 senesinde Karaman İmam Hatip Okuluna tayin oldum. Aynı yıl Haseki için tekrar imtihan açıldı. Bu defa Milli Eğitim’e de yer verdiler. Ben zaten öteden beri buraya girmeyi şiddetle arzu ediyordum. Ankara’da imtihana girdim ve seçildim. Böylece Haseki Eğitim Merkezine kursiyer olarak gidebilmem için Milli Eğitim’den Diyanet’e intikalim gerekti. Karaman İmam Hatip Okulu öğretmenliğinden Karaman vaizliğine atandım. Bu, 1978 senesinin Eylül ayına tekabül eder. Çünkü 17 Eylül’de Haseki’de derslere başlamıştık. Yani Diyanet’e girişim bu şekilde olmuştur. Tabi bu durum benim bütün hayatımı değiştirdi.
Haseki’ye bir vaiz olarak intikaliniz oldu. Sonrasında Haseki’de bildiğimiz kadarıyla uzun yıllar görev yaptınız. Diyanet’in önemli bir eğitim organı olan Haseki hayatınızda nasıl bir yer tutar?
Eski Erzurum müftülerinden Sakıp Efendi’de okumuş bir hocamız vardı, hala hayattadır kendisi. Biz Hasekiye başladığımızda asistandı, alt yapısı sağlam yani nahvi, sarfı, belagati iyi bilirdi. Kendisine ‘’Hocam Hasekide ne kazandınız?’’ diye sorduğumda bana ‘’Yüksek İslam Enstitüsü dâhil olmak üzere tüm tahsil hayatımda elde ettiğimi Haseki’de iki senede aldım. Hatta asistan olduktan sonra elde ettiğim bilgi ise ondan önceki tüm tahsil hayatımın yerini tutacak şekildedir.’’ diye karşılık vermişti. Yani biz bugün bir yerlere geldiysek tamamen Haseki sayesindedir. İlahiyat fakültelerinin hâlihazırda programı hakkında fazla bilgim yok ama bizim zamanımızda yüksek islam enstitülerinin programları dolu dolu ve kaliteli idi. Bu doluluğa rağmen örneğin baştan sona fıkıh konularını okumadık. Kendisi avukat olan bir İslam hukuku hocamız vardı, bize sadece kitabul bey’ dediğimiz alım-satım akdiyle ilgili bir yerler okutmuştu. Bunun dışında terimlerden dahi haberimiz yoktu. Hatta bununla ilgili şöyle bir anımı paylaşayım. Haseki imtihanı için Ankara’ya gelmiştik. İki bölümlü bir oda yapısı vardı imtihan için, biri dışarda diğeri içerde olmak üzere. İmtihana girecek olan kişiye kitaptan bir bölüm belirleyip oraya çalışması söylenerek iç odaya alınıyordu, diğer tarafta da imtihan olan kişi vardı. Ben imtihan olduktan sonra çıkarken benden sonra gelen arkadaş kulağıma ‘’Lukata ne demek?’’ diye fısıldadı. Ben de hatırladığım kadarıyla ‘’yitik’’ demiştim kendisine. Yani biz Haseki’ye girmeden evvel baştan sona hiçbir tefsir, hadis, fıkıh kitabı okumamışız ki ben az çok hevesliydim bir şeyler okumaya çalışıyordum, Yüksek İslamda okuduklarımızla kalmışız. Ama Haseki’ye girdikten sonra fıkıh okuduk, hem de müdellel. Hükümler kuru hüküm değildi, tamamen delilleriyle sabitti. Konuyla ilgili ayet-hadis, akli izah, muhaliflerin görüşleri, onların delilleri, muhaliflerin görüşlerine verilen cevaplar… Yani burada iki seneyi aşkın bir süre dolu dolu dersler yaptık. Ders bitiminde de aramızda müzakere ederdik arkadaşlarla. Diyelim ki saat 4’te ders bitiyorsa 7’ye kadar kalır, müzakere ederdik kendi aramızda. Yani böyle güzelce değerlendirmiş olduk çok şükür. Bu birikim, tabi ki Cenabı Hakkın takdiriyle de bizi orda hoca olarak bıraktı. Bu da bizim hayatımızı değiştirdi. Asistanlık dönemi insanın yetişmesi için önemli. Çünkü o dönemlerde kursiyerlerin bir kısmı İlahiyat Fakültesi mezunu olan il müftülerinden oluşuyordu. Bunlar tabi ki müftülük dahil belli yerlerde çalışıp gelmiş, güçlü ve birikim sahibi arkadaşlardı. Biz onlarla mütalaa dersi yapardık. Onlara ders vermek için onlardan daha çok çalışmak icap ederdi. Hamdolsun, bu da bizim çalışmamıza, bir şeyler kazanmamıza vesile oldu. Tabi ki zamanla ilçe müftüleri, vaizler ve günümüzde bildiğim kadarıyla imam-hatip arkadaşlarımızı alıyorlar kursiyer olarak. Yüksek İslam Enstitülerinin İlahiyat Fakültesine dönüştürülmesiyle birlikte Yüksek İslam mezunlarına da lisansüstü çalışma hakkı doğmuş oldu. Biz de bundan yararlanarak doktoramızı tamamladık. Hasekide öğretmen olarak devam ederken müdür olduk, sonra da buralara kadar geldik. Kısacası Haseki, iki yılı kursiyer geri kalanı da hocalık ve idarecilik olarak hayatımın en az otuz senesinde var. Bugün bazı pratik bilgimiz varsa ve fıkıh nosyonu almış isek başta Mehmet Savaş ve Halil Gönenç olmak üzere oradaki hocalarımızdan aldığımızdır.
Anladığımız kadarıyla, emekli olduğunuz Din İşleri Yüksek Kurulu Başkanlığına da sizi Haseki taşımış. Peki, Başkanlıkta hem idareci hem öğrenci olarak görev yapan biri olarak meslektaşlarımıza neler tavsiye edersiniz?
‘’Sünen-i Ebi Davud Tercemesi ve Şerhi’’ adlı eserime çokça katkısı olan, Karaman’da birlikte görev yaptığımız bir öğretmen arkadaşım bana ‘’Ne işin var Haseki’de? Bak ne güzel memleketinde görev yapıyorsun. Yarın öbür gün Hasekiyi bitirince memleketin ücra köşelerinde vaiz, müftü olacaksın.’’ demişti. Samimi olarak dedim ki, ‘’Ben Haseki’ye gidersem Diyanetin yetişmiş elemanı olacağım ve hiçbir kurum yetişmiş elemanını harcamaz.’’ Tek bir gayem vardı, o da okumak. Ötesini hiç düşünmedim. Yani Haseki’yi bitirince ne olacağım diye hiç düşünmedim. Sadece çalıştım, amacım buydu. Dolaysıyla ben meslektaşlarımıza tek gayesi okumak, ilim sahibi olmak şartıyla Haseki’yi ya da lisansüstü çalışmayı tavsiye ederim. İlla Haseki olmak zorunda değil, maksat ilim öğrenmek olsun yeter. Nitekim Haseki okumayıp son derece başarılı, nitelikli olan meslektaşlarımız mevcut. Başka bir tavsiyem de, din hizmetinin verimli olması için hasbi olmak lazım. Kuran’da da adı geçen Hz. Nuh, Hz Lut gibi peygamberlerin, yaptıkları hizmete karşılık herhangi bir ücret istemediklerini belirten ayetler gereği bizim de karşılığını sadece Allah’ın vereceğine inanarak hasbi bir biçimde hizmete devam etmemiz gerekir. Yani bu ayetlerle de ilişkili olarak, meslektaşlarımız herhangi bir makama talip olmamalı, kendileri matlub olmalı. Ayrıca bir yerlere gelmek için hedefin maddi kaygılar yerine daha iyi hizmet olması gereklidir. Çünkü karşılığını Allah verecektir. Bizim için önemli bir şey de şu, hâl-kâl meselesi. Sözümüzden ziyade özümüz, halimiz örnek olmalıdır. Hatta ailece örneklik daha güzel olacaktır. Eşimizin, çocuğumuzun yaptığı bize, dolaysıyla mesleğimize mal ediliyor. Dolayısıyla din görevlilerini eğittiğimiz gibi ailelerinin eğitimine de ihtiyaç var. Hasılı bu alanda başarılı olabilmek için önce hasbi olmak zorundayız, sonra çalışacağız ve sonra da söylediğimizi yapacağız. Bize düşen hasbi olmak ve çalışmaktır, bunlar yapıldığı zaman başarı kendiliğinden gelir.
Diyanet TV aracılığıyla toplumun büyük bir kesimine seslenme imkânı elde ettiniz. Burada veya meslek hayatında unutamadığınız bir olay, anı varsa paylaşır mısınız bizimle?
Meslek hayatımın tamamı Haseki ve Başkanlık merkezinde geçti. Dolaysıyla farklı yerlerde, taşrada çalışma imkânım olmadı. Gerek öğretmenlikte gerekse Haseki’de uyguladığım bazı şeyler vardı. Kendi açımdan da kursiyerler açısından da şuna çok dikkat ederdim; ders konusunda taviz vermemek, ders kaçırmamak. Bununla bağlantılı şu olayı anlatayım. İdareci olduğum dönemde babası da dostumuz bir imam olan yeni dönem kursiyer arkadaşımız dönemin başlangıcından önceki son cuma yanıma gelip ‘’Hocam önümüzdeki hafta izin almak istiyorum.’’ Dedi. Ben dedim ki, dur bakalım daha yeni başlayacağız, hemen bu neyin izni? ‘’Hafta sonu düğünüm var, evleneceğim.’’ dedi. Ben de öyle deyince 2 gün izin verdim artık. Bunu yaparken arkadaşımız dersten kalmasın diye yaptım, tek gayem budur. Aslında oradaki her anın çok kıymetli olduğunu göstermek istiyorum bununla. İnsanın tüm tahsil hayatı böyle olmalıdır. Hele bu tahsil memurken ise daha da dikkat ister. Çünkü devlet bu durumda tahsil yapana, yapılan yere, hocaya, ısınmaya, çalışanlarına… Hepsine para harcıyor. Hal böyleyken bu kursları azami derecede değerlendirmek gerekiyor. Tabi ki televizyonla birlikte epey farklı bir alana geçmiş olduk. Yaklaşık olarak Diyanet TV’nin yayın hayatına başlangıcıyla birlikte biz de bu programa başladık. Din İşleri Yüksek Kurulunda bu bakımdan epey bir pratik elde etmiştim gelen sorulara verilen cevaplarla. Ama televizyon programıyla birlikte halk neyi biliyor neyi bilmiyor, onu daha iyi görmüş oldum. Biz hoca olduğumuz için herkesi kendimiz gibi konulara vakıf zannediyoruz. İstanbul’da bir camide vaazdan sonra vatandaşın birisi ‘’Hocam bir sorum var’’ deyip sorusunu sordu ve kendisine ‘’caizdir’’ dedim. Aynı kişi ‘’caiz ne demek?’’ dedi. Yani insanımızın bazısı bu durumda. Sorulara cevap verirken bu durumu dikkate alamamız gerekiyor. Hamdolsun programımız da tutuldu çünkü insanların buna ihtiyacı var. Hasbelkader üslubumuzu da beğendiler, halkımız istifade etti. Programda, daha önceleri sorulmuş sorular olduğu gibi yeni sorular da halkımız tarafından hem sosyal medya hem de canlı telefon bağlantıları aracılığıyla iletiliyor. Haliyle, yeni bir soru olunca biz de o soruyla ilgili önceden bazı kaynakları karıştırıp hazırlık yaparak çıkıyoruz. Her ne kadar sorular birbirine yakın olsa da bazen ummadığınız sorular çıkabiliyor, örneğin bitcoin. Bunlara cevap verirken bu konuda Din İşleri Yüksek Kurulunun bir görüşü varsa öncelikle bunu paylaşırım. Sonrasında da, farklı ama yumuşak olan görüşleri de izleyicimizin istifadesine sunarım ki tercih hakkı olsun. Sağ olsun izleyicilerimiz bize bolca dua ve teşekkür ediyorlar.
Hocam, son olarak şunu sormak isterim. Emeklilik hayatınız nasıl gidiyor? Din hizmetinde emeklilik olmaz denir, gerçekten sizin için de öyle mi?
Resmen emekli olalı iki yıldan fazla oldu. Malum, emeklilik vakti gelince veda ziyaretleri yapmak hepimizin bildiği bir durum. O dönem kıymetli Başkanımız Mehmet Görmez hocaya da vedaya gidince kendisi bana ‘’Hocam siz emekli olmadınız ki, neden geldiniz?’’ deyince ben de ‘’Usuldenmiş efendim.’’ demiştim. Emekli olunca İstanbul’a taşınmıştım ama belirttiğiniz gibi gerçekten de emekli olamadım. Şöyle ki, öncelikle televizyondaki programı hiç aksatmadım. Kuruldaki mevcut olan ve yeni gelen arkadaşlarla derslerimiz vardı, onu da devam ettirdim. Altındağ Müftülüğü ile süreli bir programımız vardı, ona da devam ettim. Hasekide hem hocalarla hem de kursiyer arkadaşlarla iki gün ders yaptık. İlahiyat fakültesinde okuyan öğrencilerle haftada bir gün dersimize devam ettik. Bunların hepsini de taşınmış olmama rağmen gidip gelmek suretiyle yapıyordum. Türkiye Diyanet Vakfı Denetim Kurulundaki görevim zamanla mütevelli heyeti üyeliğine dönüştü. Böyle olunca Ankara’ya tekrar taşınma durumu hâsıl oldu. Diyanet vakfında hizmete mütevelli heyet üyesi olarak devam ediyorum. Haftada bir gün KAGEM’de dersimiz var oraya devam ediyoruz. Hâsılı; televizyon programı, Altındağ Müftülüğü, Din İşleri Yüksek Kurulu derken günlerimiz geçiyor. Ama son tahlilde niyetim Cenabı Hakkın da izniyle vatani aslî edindiğimiz İstanbul’a tekrar dönmektir. İnşallah sağlığım el verdiği ve talep edildiği sürece hizmetten kaçmam. Teşekkür eder, sizlere de görevinizde başarılar dilerim.


Dr. Hüseyin Kayapınar 1950 yılında Karaman’da doğdu. İlkokulu bitirdikten sonra orta ve lise tahsilini Konya İmam Hatip Okulunda, yüksek tahsilini de İstanbul Yüksek İslam Enstitüsünde tamamlayarak 1971 yılında mezun oldu. Merzifon İmam Hatip Okuluna öğretmen olarak atandı. Merzifon, Çumra ve Karaman İmam Hatip Okullarında öğretmenlik yaptıktan sonra Karaman vaizliğine atanarak İstanbul Haseki Eğitim Merkezine II. Dönem kursiyeri olarak katıldı. Haseki Eğitim Merkezinden dönem birincisi olarak mezun oldu. İki ay Karaman’da vaizlik yaptıktan sonra İstanbul Eminönü vaizliğine atanarak Haseki Eğitim Merkezinde asistan olarak görevlendirildi. Asistanlıktan sonra aynı yerde öğretmen olarak görevine devam etti. 1986’da Marmara Üniversitesinde ‘’Bey’ bi’l-vefa ve bey’ bi’l-istiğlal’’ tezi ile yüksek lisansını, 1990’da da ‘’Arazinin Kira ve Ortaklık Yoluyla İşletilmesi’’ tezi ile doktorasını tamamladı. 2000 yılında Haseki Eğitim Merkezine müdür olarak atandı. 2008’de Din İşleri Yüksek Kurulu üyeliğine, 2014’te ise Kurul Başkanlığına seçildi. 2015 yılında Din İşleri Yüksek Kurulu Başkanı olarak yaş haddinden emekli oldu. Aynı yıl Mayıs ayında Türkiye Diyanet Vakfı Denetleme Kurulu başkanlığına, 2017 Mayısında ise mütevelli heyeti üyeliğine seçildi. Halen bu göreve devam etmektedir. Diyanet TV’de ‘’Diyanete Soralım’’ adlı programda kendisine yöneltilen yazılı ve sözlü sorulara cevap vermeye devam eden Kayapınar’ın yayınlanmış eserleri arasında ‘’Sünen-i Ebi Davud Tercemesi ve Şerhi (N.Yeniel’le birlikte)’’, ‘’Mebsüt Tercemesi (Komisyon)’’, ‘’Tenvirü’l Ezhan min Tefsiri Ruhi’l–Beyan Tercemesi (Komisyon)’’ bulunmaktadır. Dr. Hüseyin KAYAPINAR’ın ayrıca çok sayıda makale, tebliğ ve bildirinin yanında TDV İslam Ansiklopedisine yazdığı maddeler de bulunmaktadır.