Makale

ZAMANA MİM KOYMAK: REGAİP KANDİLİ

ZAMANA MİM KOYMAK: REGAİP KANDİLİ

Uğur Ünal

Zaman kavramı konusunda biraz düşündüğümüzde, onu açıklamak için birçok yan unsura ihtiyaç duyarız. Totolojiye düşmeden zamanı açıklamaya çalışmak neredeyse imkânsızdır. Zaman dediğimiz şeyin aslında kendi başına bir anlamı olmadığını, insanoğlunun somutlama konusundaki başarısının, matematiksel, fiziksel ve coğrafi hesaplamalar ile zirve yaptığı bir düzlemde, hayatı tanzim etme ve anlamlandırma çabasının zorunlu bir sonucu olduğunu söylersek en azından konumuz için yeterli bir açıklama yapmış oluruz.
Hayatı anlamlandırma çabası. Söze buradan başlamak ve insanoğlunun yaşam serüvenini bu minval üzere kurmak son derece isabetli olacaktır. İnsan için dünya tarihi içerisinde olup biten bunca şeyi anlama/anlamlandırma ihtiyacı, hayatın belirli kesitlerine veya olaylarına mim koyarak onları sıradanlıktan kurtarma durumunu beraberinde getirmiştir. Bu çoğu zaman insan eliyle yapılmış olsa da Yaratıcının tasdiki ile başka bir boyut kazanmıştır.
İnsan kendini zamana hapseder. Gelip geçiciliğinin sorumluluğunu ona yükler. Kalem kurumuş, defter çoktan dolmuştur. Tüm çıkış yollarının tükendiği duygusu kalbini esir aldığında, sarı saçlı bir çocuğun güneş gibi gülüşü ısıtır yüreğini. Umudunu bayram sabahlarının telaşına bağlar. Ramazanın ilk gününde, sofrada top sesini beklerken tuttuğu ilk orucun ne anlama geldiğini çocuklar bilemez. Bir kandil gecesinde caminin en arka safında fısıldaşan ve kıkırdayan çocukların heyecanını ve mutluluğunu hiçbir söz tarif edemez. İşte diğer tüm vakitler böyle bir vakit olamamanın mahcubiyetini kaldıramadığından bir an önce geçip kurtulmak duygusuyla hızla ve hışımla geçerler hayatımızdan.
Ahiret inancımızın yani Müslüman oluşumuzun bize öğrettiği en önemli şey yaşadığımız dünyanın hayat alanlarımızdan yalnızca biri olduğudur. Ancak bu durum, dünyayı değersizleştirmek bir yana ehemmiyetini daha da artırmaktadır. Çünkü yapılacak ve söylenecek ne varsa hepsi burada olup bitmektedir. Ve insan başıboş bırakılmadığı, dünyada yaptığı her şeyden hesaba çekileceği hususunda yücelerden gelen ciddi bir uyarının muhatabıdır.
Müslümanlar için kutsal sayılan zaman ve mekânlar vardır. Bu durum Rasul-i Ekrem’in (s.a.s.) hayatında bizzat onun belirlemesiyle ya da Allah’ın ona (s.a.s.) bildirmesiyle olduğu gibi, Hz. Peygamber’in vefatından sonra “yaşayan sünnetin” izdüşümü neticesinde de ortaya çıkabilmiştir.
Regaip Kandili’nin Hz. Peygamber’in (s.a.s.) recep ayının fazileti ile ilgili hadis-i şeriflerinden mülhem, recep ayının ilk cuma gecesi, miladi XI. yüzyıldan itibaren kutlandığı kaynaklarda geçmektedir. Diğer bütün dinî geceler ile birlikte Osmanlılar döneminde II. Selim (1566-1574) zamanından itibaren minarelerde kandiller yakılarak kutlandığı için ‘kandil’ olarak anılmaya başlanmıştır.
Engin Müslüman irfanından süzülerek yaklaşık 900 senedir terennüm edilen Regaip Kandili, Müslümanlar tarafından mübarek üç ayların başlangıcı olarak mimlenen ve mübarek kabul edilen bir zaman dilimidir. Allah’a yaklaşmak, rağbetini O’na yöneltmek ve kulluğu yalnızca Yüce Mevla’ya hasretmek için vesileler arayan Müslümanların, halis niyetlerle ortaya koyduğu arınma ve ibadet mevsiminin giriş kapısıdır Regaip.
İnsan bir müstesna bir canlıdır. Eşref-i mahlukat ile esfel-i safilin arasında tercih kabiliyeti ile mücehhez kılınmış, kalple onurlandırılmıştır. Hz. Peygamber’in, “Kalbin misali çöldeki bir ağacın üzerinde asılı kalan kuş tüyünün misali gibidir. Rüzgâr onu bir oraya bir buraya savurur.” (Ahmet b. Hanbel, Müsned, IV. 409.) sözü, Allah’a olan rağbetimizi artırmaya ve bu duyguyu hayatımızda her daim diri tutmaya dair esaslı bir uyarı değilse nedir? Hâl böyle olunca insanın kendini sıygaya çekecek vesileler araması kaçınılmazdır. İnsan, günlük telaşlar içinde, dünyaya geliş gayesini ve sorumluluklarını hatırda tutmak, istikametten şaşmamak için vesilelere ihtiyaç duyar. Beş vakit namaz, cuma günleri, üç aylar, ramazan, bayramlar, hac mevsimi ve kandiller âdeta ruhun zaman ile kurduğu billur köprülerdir.
Biliriz ve inanırız ki, her gün oruç tutsak bir günlük ramazan orucuna denk düşmez, binlerce vakit nafile namaz cuma vaktinin feyiz ve bereketi ile mukayese edilmez. Mübarek Regaip Kandili’nde tüm Müslümanların aynı dert ile dertlenerek ellerini semaya kaldırmaları Hak katında icabet görür.
Allah’ı anmanın yeryüzündeki insan adedince yolu ve yöntemi vardır. Ancak en önemlisi Müslümanların birlik ve beraberliğini güçlendirecek davranışların birlik ruhuyla beraberce yapılmasıdır. Müminler olarak aynı zaman diliminde birbirimize sevgi ve muhabbet nazarıyla bakmanın, Arafat’ta olduğu gibi aramızdaki tüm farklılıkları bir tarafa bırakıp yalnızca Allah’a kul olma duygusunu derinden yaşamanın, nefsimizin tüm kışkırtmalarına gem vurarak ahiret hayatını bu dünyaya tercih etmenin, Hakk’a doğru bilinçli bir yönelişin adıdır Regaip.
Her gün huzurunda divan durduğumuz Yüce Mevla’ya, O’nun bize öğrettiği ifadelerle seslenir ve O’na olan rağbetimizi “Yalnız sana kulluk eder ve yalnız senden yardım dileriz.” (Fatiha, 1/5.) diyerek dile getiririz. Ona yönelmek, yarattığı her şeyi O’nun konumlandırdığı şekilde kabullenip tüm mükevvenata saygı ve sevgi nazarıyla bakabilmektir.
Her şeyi bir şeyin sebebi kılan, sebepsizliği ise kendi varlığında mündemiç tutan Yüce Mevla, insanın uçsuz bucaksız yalnızlığına şifa olsun diye her birimizi bir diğerinden farklı yaratmıştır. Farklılıklarımız sebebiyle hayata tutunur, şaşkınlığımızı diri tuttuğumuz nispette dünyanın çilesini göğüsleriz. Kendimizi tekâmül ettirmenin yolu, istikamette kalmak için harcadığımız çabada gizlidir. Bu yolda yürürken vesilelere sımsıkı sarılmak ve Hakk’a olan kulluğumuzun her an bilincinde olmak çok mühimdir. Kaçırılan her fırsat umudumuzu yaralamakta, inancımıza vurduğu sessiz darbelerle bizi asıl gayemizden uzaklaştırmaktadır. Regaip Kandili kendimizi tekrar gözden geçirmemiz için önümüzdeki en yakın ve belki de son fırsattır. Kim bilir?