Makale

EDİTÖRDEN

Editörden

Dr. Fatih Kurt

Tarih, hem milletlerin hafızası hem de bugünün açıklayıcısıdır. Bugün toplumsal pek çok tutum ve davranışın arka planında tarihsel kodlar yer alır. Nasıl ki birey psikolojik manada yaşadıklarının toplamıdır, toplumlar da içinden geçtikleri tarihî süreçlerin neticeleri olarak varlık kazanırlar.
Milletlerin tarihi, onları ayakta tutan, besleyen, koruyan kökler mesabesindedir. Tarihiyle kültürel, fikrî irtibatını kesen nesiller kendi çağlarında da var olma krizi yaşarlar. Milletler tarihsel yürüyüşleri boyunca yaşadıkları, maruz kaldıkları, başardıkları her şeyi kendi tabiatlarına dâhil ederler. Millet olmak demek, tarihin sarp yollarından birlikte geçmek demektir.
Halil İnalcık’ın ifadesiyle, tarih bir milletin şuuru demektir. Tarihin engin havzasında teşekkül eden bilgi, birikim ve irfanların gelecek nesillere aktarılması, kazanımların daima hayatla ilişki içinde tutulması noktasında milletler için tarih bilinci hayati bir önem taşır. Tarih bilinci, bugünü anlamak, geleceği doğru tasarlamak hususunda geçmişten layıkıyla nasiplenmeyle ilgilidir. Geçmişten nasiplenmek, bir yandan da ona saplanıp kalmamayı, onu bir yol yöntem ve güncellenmesi hâlinde cevhere dönüşecek bir değer olarak görmeyi gerektirir. Tarih bilincinden söz etmeden kültürden, medeniyetten söz etmek imkânsızdır.
Tarih bilinci, bir inanç ve ahlak nizamı çerçevesinde teşekkül edecek mensubiyet şuurunu da beraberinde getirir. Bireyin ve toplumun hayatında din, dil, tarih bilinci bir bütün olarak tezahür eder. Kur’an-ı Kerim’de, geçmişle kurulacak irtibata işaret etmesi bakımından kullanılan bazı ifadeler bu konuda bize rehberlik edecek mahiyettedir: “Onlardan sonra gelenler ise şöyle derler: Ey Rabbimiz! Bizi ve bizden önce iman etmiş kardeşlerimizi bağışla. Kalplerimizde, iman edenlere karşı hiçbir kin tutturma! Ey Rabbimiz! Şüphesiz sen çok esirgeyicisin, çok merhametlisin.” (Haşr, 59/10.)
Bugünkü bireysel ve toplumsal pek çok olayı anlamak ve açıklamak için tarihe ihtiyaç duyarız. Çünkü toplumlar bir süreklilik hâlinde yaşarlar. Dün yaşananların toplamı bugünkü hayatımızı, duyuş ve düşüncelerimizi şekillendirir. Geleceğe şekil vermek için geçmişten layıkıyla ders almak elzemdir. Ahmet Hamdi Tanpınar’ın deyimiyle “Sıçrayıp ufuk değiştirmek bile ancak bir zemine basarak mümkündür. Bu zemin geçmişimizdir; onunla kuracağımız sağlıklı ilişki geleceğimizi belirleyecektir.”
Bu ay Diyanet Aylık Dergi olarak Tarih Bilinci dosyasıyla huzurlarınızdayız.
Prof. Dr. Mustafa Sabri Küçükaşçı, “Kızıl Elma’dan İlay-ı Kelimetullah’a Tarih Şuuru” yazısıyla dosyamızın çerçeve yazısını yazdı. Koray Şerbetçi, tarih üzerinde yapılan manipülasyonları dile getirdi ve “Tarihi Kimin Kelimeleriyle Okuyoruz?” dedi. Ahmet Belada, tarihimizin göğsünde madalya gibi duran “Çanakkale Savaşları’nı ve Kazanımları” hatırlattı. Nermin Taylan “Zor Zamanda Millet Olmak” başlıklı yazısıyla Malazgirt’ten Afrin’e millet olmamızın serencamını kaleme aldı. Enver Yılıkoğlu, gençliğe tarih bilinci kazandırmanın önemine değindi. Tarih disiplininin önde gelen isimlerinden Prof. Dr. Ahmet Yaşar Ocak ise bu ayki söyleşi konuğumuz oldu. Dergimizin Tarih bilincinin artmasına vesile olması temennisiyle, iyi okumalar diliyorum.
Bir sonraki sayıda tekrar görüşmek üzere.