Makale

PEYGAMBERLER ÂSİTÂNESİ’ KUDÜS

‘PEYGAMBERLER ÂSİTÂNESİ’ KUDÜS

Betül ALTUN ERİNCİK
Ankara Müftülüğü Uzman Vaizi


Kendisine kavuşmanın vuslat duygusu uyandırdığı şehirler vardır: Mekke, Medine ve Kudüs... Mekke-i Mükerreme Rahman’a vuslattır; Cenab-ı Hakk’ın haremine misafir olmak. Medine–i Münevvere Muhammed Mustafa’ya vuslattır; Hz. Peygamber (s.a.s.)’e komşu olmak. Kudüs-i Şerif ise bir yanıyla insanlık tarihine ve İbrahim milletine, bir yanıyla göklere, bir yanıyla da cennete vuslattır. Zira Hz. Peygamber (s.a.s.)’in hurma diyarı Medine’ye ve Muallak Kayası’nı bağrında barındıran Mescid-i Aksa ve Kudüs’e atıfla buyurduğu gibi “hurma ve kaya cennettendir.” (İbn Mace, Tıb, 8.) Nice peygamberin tevhit mücadelesine şahit olan bu kadim şehrin her taşında bir peygamberin hatırası ve göz izi var. Bundandır ki tarihî süreklilik idraki kazandırıyor Kudüs ziyareti, tüm ziyaretçilerine. Kidron vadisindeki Hz. Meryem’in kabrini Hristiyan turistlerle beraber ziyaret ediyoruz. Bir turistin yanındakine “Bunlar Müslüman değil mi? Meryem Anamızın kabrinde ne işleri var?” dediğini işitiyorum. “Ben dünyada ve ahirette insanların Meryem oğlu İsa’ya en yakın olanıyım.” (Buhari, Enbiya, 48.) diyen Son Peygamber’in ümmetiyim diyorum içimden. Meryem’e çok yakınım. Sion tepesinde ziyaret ettiğimiz Hz. Davud’un kabrinde ise Mezmur’dan içli ilahiler okuyan Yahudilerle beraberiz. Meryem’in kabrinde Yahudiler, Davud (a.s.)’un kabrinde Hristiyanlar bulunmazken Kudüs’ün Müslüman ziyaretçileri her iki mekânı da ziyaret ediyorlar. İslam’ın en son ve evrensel din olmasının anlamını idrak ediyorum bu tanıklıkla. Kudüs hatırlatıyor ki Allah katında din tektir ve Hz. Peygamber’in buyurduğu gibi tüm peygamberler kardeştirler. (Buhari, Fedail, 48.)
Zaman perdesi kalkıyor bu topraklarda. Büyüleyici bir mekânda, zamanın dışında, efsunlu bir anın içindeyim. Tüm zamanları cem ediyor Kudüs, cem makamında. Geçmiş ve bugün iç içe geçiyor. İnsanlık tarihi bir film şeridi gibi geçiyor gözlerimin önünden. Ben Kudüs / Gerçeğin en uzun masalı ben / Olağanüstülükler şehri / Anayurdu mahşerin (Arif Ay) dizeleri geliyor yâdıma.
Filistin babalar ve oğulların diyarıdır. İnsanlık ailesinin yurdudur. İbrahim ile oğulları İshak ve İsmail, Yakup ile Yusuf, Hz. Meryem ve onun mucizevi bir yaratılış örneği olan oğlu İsa’nın hikâyesi karışmıştır onun her karış toprağına. Güney Mezopotamya’daki Ur şehrinden başlayan hicreti, Musul ve Urfa’nın ardından adını verdiği el-Halil’de nihayetlenen İbrahim Halilullah’tır en çok da Filistin. ‘Bağrı yanık, içli ve yumuşak huylu’ (Tevbe, 9/114; Hud, 11/75.) bir peygamber geçmiştir bu topraklardan, Allah’ın dostu İbrahim (a.s.).
Kudüs Hz. Hacer’in sabrı, tevekkülü ve gayretidir. Hacer’in kuş uçmaz, kervan geçmez, ot yeşermez o vadide −Mekke’de− iki tepeciğin arasında gerçekleşen sa’yi Kudüs’ten başlar. Mekke, Medine ile Kudüs’ün kaderi birlikte yazılmıştır ve bu kaderi birleştiren Rasul-i Ekrem’in kendisidir bizzat, yeryüzünde ziyaret için yoluna düşülecek üç mescidin: Mescid-i Haram, Mescid-i Nebevi ve Mescid-i Aksa olduğunu beyan eden sözleriyle. (Buhari, Fadlu’s- Salat, 1.)
İleride peygamber olacak özel bir evladın kaybıyla gözlerine perde inen Yakup (a.s.)’tur Kudüs. Kardeşleri tarafından kör kuyulara atılan Yusuf’tur. Bugün de bir başına değil mi Filistin’in çocukları Kudüs’te, el-Halil’de, Gazze’de, Ramallah’ta? Sahi biz de terk etmiyor muyuz Yusufları bugün, unutuluşun ve hamasetin kuyularına?
Kudüs Davut (a.s.)’un Zebur okuyan içli sesidir. Hâlâ yankılanıyor sanki o davudi ses, dağlarının, taşlarının, kuşlarının Allah’ı tespih ettiği bu mukaddes şehrin sokaklarında! "Kendisiyle birlikte sabah akşam tespih etsinler diye biz, dağları ve toplanıp gelen kuşları Davut’un emrine verdik. Onların her biri Allah’a yönelmişlerdi." (Sa’d, 38/18-19.)
Zalim ve güçlü Calut’u alnından vurarak düşüren, Hz. Davut’un attığı sapan taşıdır Kudüs.
Ağır silahlarla donatılmış İsrail askerlerinin karşısına elinde sapanlarla çıkan Filistin’in cesur çocuklarıdır; gözleri bağlı, elleri kelepçeli ama başı dik ve mağrur yürüyen on beş yaşındaki Fevzi el-Cüneydi’dir.
Kurda, kuşa, karıncaya, rüzgâra, insana ve cine hükmeden kral peygamber Hz. Süleyman’dır Kudüs. Ötelerden haber getiren hüthüt kuşudur. “Ey Rabbimiz! Beni bağışla. Bana, benden sonra kimseye nasip olmayacak bir hükümranlık bağışla. Şüphesiz sen çok bahşedicisin.” (Sa’d, 38/35.) diye yakaran Süleyman (a.s.)’ın kabul olunmuş duasıdır. (Nesai, Mesacid,6; İbn Mace, İkamet, 196.)
Kudüs kavminin ihanetine uğrayan şehit peygamberler; Hz. Zekeriya ve oğlu Yahya’dır. Peygamberlerin kanı, Filistin babalarının ve oğullarının kanına karışıyor bu topraklarda biteviye, tekerrür eden bir şehadet ve şehitler diyarı oluyor Filistin. Ben Kudüs \ Şehr-i kadim \ Uzun bir kışa erdim \ Kubbetü’s-Sahra ile göğü çınlatır âh’ım \ Kanla dolu mahzenlerim (Arif Ay)
Kudüs seçilmiş ve diğer kadınlara üstün kılınmış Hz. Meryem’dir, (Âl-i
İmran, 3/42.) Mekke ve Medine ile beraber diğer şehirlere üstün kılınan Kudüs-i Şerif gibi. O Meryem ki sayıları milyonları bulan bugünün Filistinli mültecileri gibi, kucağında çocuğuyla beraber göç etmek zorunda bırakılmıştı bu mübarek beldeden.
Kudüs Hz. Meryem’in içinde ibadete çekildiği, kendisine cennet meyvelerinin indirildiği mihrabıdır. Hocalarının ve talebelerinin arasında kadınların da bulunduğu nice ilim halkaları kuruldu bu mihrapta. Bu ilim halkalarından birinde bir garip talib-i ilim olarak tahayyül ediyorum kendimi.
Annesinin kucağında dile gelen Hz. İsa’dır Kudüs, (Meryem, 19/30-33.) üzerine yemin edilen zeytin ve incir ağacıdır. Hz. İsa’nın havarileriyle hasbihaline, yalnızlığına ve İsrailoğulları’nın kendisine ihanetine tanıklık eden ve göklere ulaşan son yolculuğunun ilk durağı olan Zeytin Dağı’dır.
Bir gece Mekke’deki Mescid-i Haram’dan Kudüs’teki Mescid-i Aksa’ya getirilen Muhammed Mustafa’dır Kudüs. Bir sonsuzluk yolculuğunda Kâinatın Efendisi’nin geride bıraktığı ayak izleridir. Yeryüzünün Mescid-i Haram’dan sonra ikinci mescidi, Mekke ve Medine’den sonra çevresiyle beraber mübarek kılınmış üçüncü harem-i şerifi olan Mescid-i Aksa’dır, Kubbetü’s-Sahra’dır, Rasulüllah’ın miraca yükselirken üzerine bastığı Muallak Kayası’dır. Yeryüzünün göğe açılan kapısıdır, bir ucu göklerde. Yükseliş ve yücelişin dünyada son durağıdır. Kudüs duvarların kesiştiği yerdedir \ aşkların, acıların ve gözyaşlarının \ kesiştiği yerdedir \ yüreğin sızladığı yerdedir \ göğün merdivenidir \ yerdedir. (Kemal Sayar)
Hiç bitmeyen duamız, dinmeyen hüznümüz, ‘en mahcup yanımız’, kaderin üstündeki kaderimizdir. İslam âleminin en yakıcı meselesidir. Şairden ilhamla söyleyelim o vakit: Devrilen her taş bizim / Yıkılan her ev bizim / Bizden yıkılıyor hepsi / Biz yıkılıyoruz / Yıkılan biziz. (Sezai Karakoç )
Bir mahzun ve mahcup ziyaretçisiyim Kudüs’ün artık. Sevinç ile hüzün, vuslat ile hasret, aşinalık ve aşkınlık, burukluk, acizlik ve mahcubiyet duyguları içindeyim. Buraya bir defa gelenin gönlünü ebediyen kendisine bağlıyor şehir âdeta hasretle, ancak özgürlüğü ile dindirilmek üzere... Seni unutursam ey Kudüs seni unutursam, Sağ elim hünerini unutsun \ eğer seni anmazsam \ eğer Kudüs seni en yüksek sevincimin üzerinde tutmazsam \ dilim damağım yapışsın. (Mezmurlar, 137:5-6.)
Kulu Muhammed’i bir gece Mekke’deki Mescid-i Haram’dan Kudüs’teki Mescid-i Aksa’ya götüren Allah’a andolsun ki ‘bir Filistin vardı ve bir Filistin hep olacak.’ (Mahmut Derviş)