Makale

EDİTÖRDEN

EDİTÖRDEN

Ebedî mutluluğun kazanıldığı yer olan dünya; iyi ile kötünün, hayır ile şerrin, huzur ile kaos ve kargaşanın birlikte yaşandığı mekândır. Dünyanın bir imtihan alanı olması, bu ikilemin doğal sonucudur. Kur’an-ı Kerim, insanların korku, açlık, mal ve canlardan eksiltme ile sınava tabi tutulacağını haber verir. Bu sınavda sabırla başarıya ulaşanları müjdeler. Tabiatı gereği insanı kötülüğe çağıran, iyilikten, hayırdan uzaklaştırıp Rabbiyle arasına perde olan en büyük engellerden biri “nefis”tir. Nefis, iyilikle kötülüğün mücadele alanıdır. Kişi, nefsiyle mücadele ettiği ve onu kirlerden, kötülüklerden arındırdığı ölçüde manen yükselir, kurtuluşa erer. Heveslerinin esiri olduğu oranda ise hüsrana uğrar. Nefse galibiyet kişiyi sultan kılar, nefsin isteklerine boyun eğmek ise nefsin kulu, kölesi yapar.
Nefis, insanı mahcup edecek ve günaha sevk edecek davranışlara da zemin teşkil eder. Nefsinin istekleri karşısında diz çöken kişi, aynı zamanda şahsiyetinden ödün vermiş ve benliğini zaafa uğratmış demektir. Tarih, nefse uymanın, onun her istediğini yerine getirmenin sadece bireyi değil, toplumu da felakete sürüklediğinin örnekleriyle doludur. Zira ahlaki açıdan problemli olan bir bedende iyilikler ve güzellikler ortaya çıkmaz. O toplumda huzur ve güvenlik olmaz. Mutluluk gereği gibi yaşanmaz. Bu yüzden İslam düşüncesinde her nefes bir muhasebe, her adım bir ihtiyat ve her düşünce bir tefekkür ve hikmettir. İmtihan için yaratılan insan, nefsiyle ve kötülüklerle sürekli bir mücadele azim ve kararlılığı ile yaşar. Kur’an-ı Kerim Hz. Yusuf’un (a.s.) diliyle, bu şuuru diri tutmak üzere; “Ben nefsimi temize çıkarmam, çünkü Rabbimin merhamet ettiği hariç, nefis aşırı derecede kötülüğü emreder. Şüphesiz Rabbim çok bağışlayandır, çok merhamet edendir.” (Yusuf, 12/53.) buyurur.
Nefis, tasavvufta ve İslam düşünce geleneğinde çok yönlü şekilde ele alınmış ve tartışılmıştır. İnsanı kötülüğe sevk etmesi hasebiyle genelde kınanmış olmakla birlikte, nefisle mücadele insanı manevi olgunluğa eriştirdiği için kişiyi değerli kılan bir unsur olarak kabul edilmiştir. Şüphesiz her şeyi yaratan Rabbimiz Hakim’dir. İnsana düşen, Cenab-ı Hakk’ın emirlerine sıkı sıkıya uymak, yasaklarından kaçınmak, nefsin arzu ve isteklerine boyun eğmeden Yüce Yaratıcımızın istediği kıvamda bir mümin olmaktır. Bir ömür boyu nefisle, şeytanla ve bütün kötülüklerle mücadele edip Müslüman şuurunu sürekli diri tutmaktır.
Diyanet Aylık Dergi olarak 2017 yılının son sayısında “Nefis Terbiyesi” başlıklı dosya ile huzurlarınızdayız. Prof. Dr. Mustafa Çağrıcı, “İnsanın Manevi ve Zihinsel Boyutunu İfade Eden Dört Kur’an Terimi: Kalp, Ruh, Nefis, Akıl” yazısıyla dosyamızın çerçeve yazısını kaleme aldı. Prof. Dr. Hasan Kamil Yılmaz, “Nefisle Mücadele: Cihad-ı Ekber” başlığıyla, asıl ve zorlu cihadın nefisle cihat olduğuna vurgu yaptı. Prof. Dr. Safi Arpaguş, “Kötülüğü Emreden Nefisten İtminana Eren Nefse”, bizleri götürdü. Prof. Dr. Hür Mahmut Yücer, “Nefsini Bilen Rabbini Bildi” sözünün anlam haritasını bizimle paylaştı. Murat Kalıç, “İnsandaki Enfüsi ve Afaki Boyutuyla Nefis” ve Prof. Dr. Emine Yeniterzi ise, “Mesnevi’de Nefis Terbiyesi”ni ele aldı. Gündeme farklı açılardan ışık tutan yazılar yanında, Prof. Dr. Ekrem Demirli’yle nefis, özgürlük, ferdiyet meselesi üzerine kapsamlı bir söyleşi gerçekleştirdik.
Gündem dosyamızı ilginize sunarken, 2018 yılının ülkemize, milletimize, İslam coğrafyasına ve bütün insanlığa hayırlar getirmesini Cenab-ı Hakk’tan niyaz ediyorum. Yeni yılda huzur, barış ve esenliğin egemen olması temennisiyle bir sonraki sayıda tekrar görüşmeyi diliyorum.
Dr. Yüksel Salman