Makale

DESTANLARDA SAKLI SOSYAL HAYAT

DESTANLARDA SAKLI SOSYAL HAYAT

İlhan ASLAN


Destanlar, Türk tarihi araştırmalarında çok mühim bir mevki işgal eder. Her ne kadar destanlardaki hadiseler insanüstü bir özelliğe sahip olsalar da tenkit süzgecinden geçirilmek şartıyla birinci elden kaynak olma vasfını bünyesinde barındırırlar. Bu husus, Türk tarihinde bir realite teşkil eden vakaların destanlardaki izlerinin sürülmesiyle açıklanabilir. Aynı zamanda Türklerin tarihte ne kadar köklü bir millet olduğunu da kanıtlar. Örneğin Dede Korkut Hikâyeleri ve Oğuz Kağan Destanı gibi âdeta bir kültür hazinesi olan eserler bu cümleden zikredilebilir. Bunun yanında Ebu’l-Gazi Bahadır Han tarafından telif edilen Şecere-i Terakime nam meşhur eser, Oğuzların sosyal hayatı nispetinde kıymeti haiz bir özellik taşıması bakımından dikkate şayandır.
Ebu’l-Gazi Bahadır Han, Harezm Özbek hanlarından Arap Muhammed Han’ın oğludur ve XVII. yüzyılda devr-i saltanat eylemiştir. Oğuzlar’ın sosyal hayatı bağlamında mühim bir yeri olan eserini Türkmenlere karşı yapmış olduğu savaşların günahına karşı sevap kazanmak maksadıyla telif ettiğini açıklamaktadır. Bu suretle destani ve tarihî materyalleri toplayarak vücuda getirdiği eseriyle bir Türk tarihçisi olma hüviyeti kazanmıştır.
Eserde Oğuz Kağan Destanı’nın izleri de görülmektedir. Kısa bir pasaj hâlinde Oğuz Kağan’ın dünyaya geliş hadisesi anlatılmaktadır. Bu hadiseye göre Oğuz Kağan bir yaşına geldiğinde Toy meclisi düzenlenerek ad almıştır. Türklerdeki bu ad alma geleneği diğer Oğuznamelerde de görülmektedir. Nitekim Dede Korkut Kitabı’nda çocuğun ad alması için bir kahramanlık yapması gerekirdi. Mesela Dede Korkut Kitabı’nda Dirse Han’ın oğlu bir boğayı öldürmek suretiyle yapmış olduğu bu kahramanlıktan dolayı Boğaç Han ismini almıştır. (Dede Korkut Oğuznâmeleri, Haz. Semih Tezcan-Hendrik Boeschoten, İstanbul 2012, s. 39.) Anlaşılacağı üzere destanlardaki hadiselerin birbirleriyle büyük paralellikler gösterdiği görülmektedir.
Şüphesiz Türk devletinin temel taşlarından biri de adalet kavramıdır. Orhun Kitabeleri’nde de görüleceği üzere Türk devletlerinde kağan, hâkimiyetinin kaynağını Tanrı’dan almaktaydı. Bu münasebetle milletinin çıkarlarını gözetmek ve fakirlere sahip çıkmak suretiyle Tanrı’ya olan sorumluluklarını yerine getirmesi gerekiyordu. (Orhun Abideleri, Haz. Muharrem Ergin, İstanbul 1975, s. 39.) Aksi takdirde Tanrı, Kut’u ondan alıp başkasına verebilirdi. Şecere-i Terakime’de adalet kavramıyla ilgili olarak Oğuz Kağan’ın hassasiyetine dikkat çekilmektedir. İsfahanlı bir tacir parasını çaldırınca Oğuz Kağan’a müracaat etmiştir. Oğuz Kağan tacirin şikâyetini dinledikten sonra zararının karşılanması için yüz bin gümüş bağışta bulunmuştur. Bundan başka Toylar düzenleyerek halka ziyafetler verdirmiştir. Toylarda ise ağırlıklı olarak koyun-sığır eti tüketilir. Bu bilgiler ışığında Oğuzlarda hayvancılığın önemli olduğu anlaşılmaktadır. Burada de görüldüğü üzere sosyal hayatın tanzim edilmesine ve insanların devlete karşı olan güvenlerinin sarsılmamasına dikkat edilmiştir. Zikrettiğimiz hadiseye benzer bir vakaya Nizamü’l-Mülk’ün Siyasetname’sinde de rastlamak mümkündür. (Nizâmü’l-Mülk, Siyâset-Nâme, Haz. Mehmet Altay Köymen, Ankara 1982, s. 48.) Tüm bu hadiselerin benzerlik göstermesi, Türk cemiyet hayatındaki kuralların rastlantısal bir özelliğe sahip olmadığını kanıtlamaktadır.
Oğuzların sosyal hayatında boy beyleri arasında ast-üst ilişkisinin olduğu anlaşılmaktadır. Destana göre bu ast-üst ilişkisi, koyunun pay edilme sistemi üzerinden açıklanmaktadır. Önce bir koyun kesilmiş, koyunun başını ve arkasını, kuyruk sokumunu ve bağrını sırtın üstünde bırakıp Oğuz Kağan’ın oğlu Kün Han’ın önüne bırakmışlar ve Han olacak kimsenin bu paylara sahip olacağını ifade etmişlerdir. Koyunun göğüs kısmını çadırın iç tarafında oturan Arkıl Hoca’nın önüne koymuşlar ve Vezir olacak kişinin hissesine düşen payı işaret etmişlerdir. Daha sonra Çepni, Çavuldur, Karkın ve Kınık gibi Oğuz boylarına koyunun diğer muhtelif yerleri pay edilmiş ve bu suretle ifa edecekleri vazifeler bildirilmiştir.
Destanda Oğuzların bulunduğu şehirlerin sınırları da çizilmiştir. Bu sınırlar şöyle ifade edilmiştir: “Oğuz ilinin yurtlarının gün doğusu Isığ Köl ve Almalık, ve kıblesi Sayram ve Kazgurt Dağı ve Karacık Dağı ve Demir Kazığı Uluğ Dağ ve Kiçik Dağ ki bakır menbaadır, ve gün batısı Sir suyunun ayağı Yangıkent ve Karakum.” (Ebu’l-Gazi Ba-
hadır Han, Şecere-i Terâkime, Haz. Muharrem Ergin, s. 56.) Bu hududun Büyük Selçuklu Devleti kurulmadan evvel Hazar Denizi’nin doğusunda bulunan Aral Gölü havalisindeki Maveraünnehr dolayları olduğu anlaşılmaktadır ki 9. yüzyılda burada Oğuz Yabgu Devleti’nin olduğu bilinmektedir. Nitekim destanın muhtelif yerlerinde Oğuzlar’ın Maveraünnehr civarında savaşta elde ettikleri esirleri bezirgânlara sattıkları kaydedilmektedir. İslam kaynaklarından da görüldüğü üzere Oğuz yurdunun Maveraünnehr havalisi olduğu kesin olarak söylemek mümkündür. (El-Belâzurî, Fütûhu’l-Büldân, çev. Mustafa Fayda, Ankara 1987, s. 628.) Zaten destandaki hadiselerden anlaşılacağı üzere Oğuzlar ileride İslâm dinini kabul ederek Türk’e benzer manasına gelen “Türk mânend”, yani Türkmen adını alacaklardır ki bu Büyük Selçuklu Devleti’nin kuruluş yıllarındaki olaylarla örtüşmektedir.
Oğuzlarda kırmızı et tüketimini yanında elbette ki bir yemek kültürü vardır. Destanda buğday unundan yapmış oldukları bir çorba söz konusudur. Çorbanın temel malzemelerinin et ve un olduğundan bahsedilmektedir. Zaten milattan önceki ve sonraki yıllarda Türklerin tarım ile meşgul oldukları yapılan arkeolojik çalışmalarla birlikte kanıtlanmıştır. Kazılardan elde edilen bulgularda Türklerin buğday yetiştiriciliği yaptıkları da anlaşılmıştır. Bu bilgiler gerek arkeolojik gerekse de destani mahiyetteki eserlerden anlaşılacağı üzere Türklerin bir yerleşik kültüre, farklı bir ifadeyle bir bozkır kültürüne sahip olduklarını ortaya koymaktadır. Nitekim bu husus destani bir özelliği olan Şecere-i Terakime’de de akis bulmuştur.
Oğuzlar ölülere de büyük değer veriyorlardı. Destanın muhtelif yerlerinde sıkça ölüler için kurban kesildiğine müşahit olmaktayız. Oğuznamelerde Türklerin cenaze törenleri hakkındaki geleneklerini de çok rahat bir şekilde görmek mümkündür.