Makale

Mustafa TUTKUN: “En önemsediğimiz faaliyet alanı eğitim.’’

Mustafa TUTKUN:
“En önemsediğimiz faaliyet alanı eğitim.’’

Söyleşi: Yahya Kemal ALİOĞLU


Sayın Genel Müdürüm, medeniyetimizde vakıfların işleyişi nasıldır, İslam tarihindeki tecrübeden de yola çıkarak vakıf pratiğimizi anlatır mısınız?
Vakıf kavramının, vakıf olarak geçmese bile, fonksiyon olarak Hz. İbrahim’e kadar dayandırıldığını görüyoruz. Bir meleğin gelip koyunlarından istemesi, onun vermesi, onun tekrar ben meleğim diyerek geri vermek istediğinde, hayır ben onu Allah için vermiştim artık o geri alınmaz diyerek reddetmesine kadar bu geleneği götürebiliriz. İslam tarihine baktığımızda kurumsal şekilde olmasa da pratik anlamda, Hz. Ömer’in gördüğü bir rüyayı işaret ederek Peygamber Efendimize hurmalığıyla ilgili ne yapmam gerekir, siz ne derseniz öyle yapacağım diye sormasıyla Peygamber Efendimizin Hz. Ömer’e, onu köleler, yoksullar, misafirler, yolcular için bağışla buyurması üzerine Hz. Ömer’in, ben onu Allah için vakfettim demesiyle başlıyor. Peygamber Efendimizin İslam dininin esasları içerisinde olan yardımlaşma, hayır hasenat yapma, sadaka, tasadduk gibi kavramlarla birlikte sadaka-i cariye kavramı özellikle, insanları bu noktada sadaka-i cariye bırakma ve onu ilelebet devam edecek, onların hanelerine vefat ettikten sonra yazılacak bir hayra dönüştürme konusundaki istekleriyle yavaş yavaş vakıf kültürünü yaygınlaştırmaya başlıyor. Özellikle Abbasiler döneminde halifelerin kendi içerisinde de bir yarışa dönüşüyor. Onlar da vakıf kurmak, vakfetmekle yarışır hâle geliyorlar. Bu belirli oranlarda artık kendi içerisinde kurumsallaşmaya, müesseseleşmeye başlıyor ama o dönemde de hâlâ resmî bir vakıf sistematiği, devlet kurumu içerisinde yok. Mezheplerin farklı görüşleri olmakla birlikte bir vâkıf, menfaati kullar için ama mülkiyeti Allah için vakfedilen bir mal, para ve bunun harcanması, idare edilmesiyle ilgili bir mütevelli veya bir nazırdan, idareciden oluşuyor. Bu şekilde süregeliyor.
Vakıf kültürünün Osmanlı döneminde müesseseleştiğini, gerçek anlamda kurumsal bir kimliğe büründüğünü, hukuki bir varlık olarak toplumun her yerinde hem hukuk sistemi içerisinde hem bürokrasi içerisinde önemli bir yer edindiğini, çok ciddi bir fonksiyon üstlendiğini, çok çeşitli alanlara yayıldığını görüyoruz. Bunlar içerisinde leylekleri beslemeye yönelik vakıflar da var, hizmetçilerin kırdıkları eşyaları tazmin etmek üzere kurulmuş vakıflar da var. O kadar çok alana yayılmış ki vakıflar.
Bu anlamda ecdadımızın tam bir vakıf medeniyeti kurduğunu söyleyebiliriz.
Elbette. Toplumun sivil yönünün gelişimi, sanat alanında, iktisat alanında, esnaf vakıfları, ticaretle ilgili, sosyal yardımlaşmayla ilgili, yatırıma dönük vakıflar yani toplumu kalkındırmaya dönük vakıflar, bir tarihî eseri korumaya dönük vakıflar, bir anlayışı korumaya dönük vakıflar var. Bu kadar yelpazenin geniş olduğu ama kendi içerisinde mütevelliler sistemiyle yani kurumsal, kanuni bir bakanlık olmasa bile kendi içerisinde kurmuş olduğu mütevelliler sistemiyle bu işi kurumsal yapı içerisinde götürebilmiş bir sistemden söz ediyoruz.
Vakıf eserlerini ayakta tutmak için ne gibi müeyyideler konulmuş?
Osmanlı döneminde hukuki bir yaptırımdan daha çok manevi yaptırımlar devreye konulmaya çalışılmış. Osmanlıda hemen hemen her vakfın bir duası bir de bedduası vardır. Kurulan her vakıfla beraber vakıf kaydı tutulurken hemen bir dua bir de beddua yazılır. Bunun yanında mütevelli heyetleri ve mütevelli heyetlerinin seçimi ve onların denetlenmesiyle ilgili sürekli müfettişler tayin edilmiş. Osmanlı içerisinde de bunları denetleyen, kontrol eden müfettişler var. Bunlar gidip vakıfları belirli periyodlarla denetliyorlar. Kendi içlerinde kurulmuş birlikler var, bu birlikler de aslında bir ahilik sistemi gibi veya esnaf, tüccarların oluşturduğu yapıda böyle bir otokontrol sistemi oluşturulmuş. Bir de kurulmuş, vakfedilmiş olan bir caminin, bir hanın, çarşının, pazarın yaşatılabilmesi, sürdürebilirliğinin sağlanması için gelir getirici ayrı vakıflar oluşturulmuş veya onun içerisinde ayrı parça olarak oluşturulmuş. Aslında vakfı bir başka vakıfla korumuş.
Türkiye Diyanet Vakfı 13 Mart 1975 tarihinde, dönemin Diyanet İşleri Başkanı Dr. Lütfi Doğan, Diyanet İşleri Başkan Yardımcıları Dr. Tayyar Altıkulaç ve Yakup Üstün ile Özlük İşleri Müdürü Ahmet Uzunoğlu tarafından kuruldu. TDV’nin dünü ve bugününü değerlendirerek gelecek vizyonu hakkında neler söylersiniz?
O günkü koşullarda Türkiye’nin hem ekonomik gelişmişlik düzeyine hem de din hizmetlerinin toplum ve devlet nazarındaki önceliklerine baktığımızda DİB’e ayrılan imkânların çok sınırlı olduğunu görüyoruz. Bir taraftan da din hizmetlerinin yürütülmesi isteniyor, bekleniyor. Müftü, imam tayin ediliyor ama müftünün oturacak yeri yok, bir yerden bir yere gideceği zaman intikal edeceği aracı yok. İmamların gittikleri yerlerde kalabilecekleri bir yer yok. Bu tür sıkıntılarla karşılaşınca böyle bir vakıf ihtiyacı doğuyor. Bu süreç böyle başlayıp daha sonra birçok alanda başta DİB’in hizmetlerinin desteklenmesi, Kur’an kursu, cami, müftülük binalarının yapılması, hizmet araçlarının alınması ve onların idamesinin sağlanması, Kur’an kurslarının iaşelerinin sağlanması, eğitim, burs, yayın faaliyetleri ve bununla kültürel birtakım faaliyetler, konferanslar, seminerler, İslam Ansiklopedisi gibi devasa bir eserin ortaya çıkması, İSAM gibi bir merkezin kurulması, bunun bir üniversiteye dönüşmesi sürecine kadar devam eden faaliyetler zinciri…
Gizli ve karanlık emellerine ulaşmak için her türlü yolu mübah gören, dini ve dinî duyguları istismar eden; milletimizin zekâtını, sadakasını, kurbanını çalan, evladını elinden alan FETÖ/PDY, 15 Temmuz’da millet tarafından suçüstü yakalandı. 15 Temmuz’dan sonra halkın TDV’ye teveccühünde bir artış oldu mu?
Kesinlikle oldu. Özellikle 17 Aralık’tan sonra başladı bu artış. Öğrenciler yurtlardan çıkmak zorunda kaldılar. Bu süreçte öğrencilerin kalabilecekleri yer olmadığı için biz öğrenci evleri açmaya başladık. Böyle bir talep geldi halkımızdan. Biz kalacak yer bulamıyoruz, bize yardımcı olun dedikleri için böyle çözüm ürettik. Yine aynı şekilde su kuyularıyla ilgili talepler bundan sonra gelmeye başladı. Su kuyusu açtırmayı halkımız önemsiyor. Bunu sadaka-i cariye olarak görüyor. Bunu farklı kurumlarla açtırıyorlardı. Bizim özel bir çalışmamız yoktu bununla ilgili. Halkımızdan talep gelince biz su kuyusuyla ilgili bir çalışma başlattık. Bu çalışma gelişti, büyüdü. Şu an kuyu açtırmak için 100’e yakın sırada bekleyen kişi var. Bu anlamda gerek kurban sayılarındaki artışlar gerekse diğer bağışlarla ilgili bize dönüşler halkımızın TDV’ye teveccühünün arttığını gösteriyor.
TDV, son yıllarda özellikle eğitim, insani yardım ve kurban faaliyetleriyle göz dolduruyor, dikkat çekiyor. TDV’nin faaliyet ve projelerinden bahseder misiniz?
TDV olarak biz öncelikli olarak az önce de ifade ettiğimiz gibi Diyanet İşleri Başkanlığımızın hizmetlerini destekleme faaliyetlerimiz aralıksız sürüyor. Bu hizmetler, TDV’nin asli hizmetleri içerisinde süregelmektedir. Bunun iyileştirilmesi, artırılması için çalışmalarımız sürüyor. Eğitim, TDV’nin en önemli faaliyetleri içerisinde yer alıyor. Gerek Türkiye’de burs vererek okuttuğumuz öğrenciler gerekse yurt dışından Türkiye’ye getirerek Türkiye’de okuttuğumuz gerekse yurt dışında açmış olduğumuz okullar veya desteklediğimiz okullar marifetiyle okuttuğumuz öğrencilerle birlikte TDV yaklaşık 20.000 öğrenciyi yıl boyunca destekliyor. Şu anda 14 farklı ülkede okullarımız var, bunların bir kısmı lise, bir kısmı üniversite seviyesinde. Hem yurt içerisinde hem de yurt dışında burs programımız var. 376 öğrenci evimiz, 19 yurdumuz var. Yurt sayısını her yıl artırıyoruz. Bunu mümkün olduğu kadar hızlı bir şekilde özellikle ihtiyaç olan yerlerde başta kız yurtları olmak üzere yurtları açmaya gayret ediyoruz. Bunun yanında TDV olarak yurt dışında ve yurt içerisinde camilerin inşasına katkı sağlıyoruz. TDV olarak hâli hazırda şu anda Tiran’da, neredeyse Sultanahmet’in biraz küçüğü bir cami; Edirne’de Selimiye büyüklüğünde bir cami; Kırgızistan Bişkek’te Kocatepe büyüklüğünde bir cami yapılıyor. Cibuti’de aynı şekilde cami inşaatımız devam ediyor. Türkistan’da, Belarus’ta Kırım’da, Haiti’deki, camiler tamamlandı. Filipinler’de 3, Gazze’de 9 cami inşaatı devam ediyor. Amerika’daki merkezin yapılması, İngiltere’deki Cambridge’de bir cami inşaatı gibi hem sembolik anlamı ve değeri olan hem de abidevi eserler olması bakımından ciddi bir kaynak gerektiren cami çalışmalarıyla da devam ediyor. Yardım faaliyetlerimizi ikiye ayırabiliriz: bir kısmı acil durumlarda yapmış olduğumuz yardımlar yani bir savaş, afet olması hâlinde herhangi bir insani veya tabi afet denen kriz döneminde o bölgeye giderek o süre içerisinde yapılan çalışmalardan oluşuyor, acil yardımlar. Bunun yanında bir de kalkınma yardımı diyebileceğimiz yani o ülkede daha kalıcı, daha başta insan kaynağı olmak üzere ekonominin, toplumun kalkınması, refah düzeyinin yükselmesi noktasında yapılabilen birtakım çalışmalar var. Mesela okul yapımı konusunda veya bir merkez yapılacaksa bu merkezin içerisinde bu tür hizmetlerin yürütülüyor olmasına öncelemek gibi bir çalışma prensibimiz var. Suriye sürecinde çok ciddi bir misyon üstlendi TDV, hâlâ devam ediyor. Ayni ve nakdi toplam 172 milyon TL’lik yardım toplandı. Bu yardımı oraya ulaştırdı. Ayni yardımların tamamı ulaşıyor. Nakdi yardımlarla orada başlatılan projeler devam ettiriliyor. Bunlar aralıksız bir şekilde sürüyor. Arakan’da yine aynı şekilde öncelik eğitim olmak üzere 2012’den beri insani yardım alanında aralıksız devam ediyoruz. Yani sadece kriz döneminde değil, kriz döneminde tabi halkımızın hassasiyeti yüksek, orada sürekli ihtiyaç sahibi, kamplarda yaşıyorlar. Süreç içerisinde TDV onları hiçbir zaman yalnız bırakmadı, bırakmıyor. Gazze, Suriye, Arakan, Filipinler gibi kronikleşmiş ve sürekli destek isteyen bölgelerde TDV her şekliyle var. Bunun yanında Latin Amerikan’dan Afrika’nın her köşesine, Uzak Doğu’ya, Kamboçya’dan Vietnem’a, Pakistan’a varıncaya kadar tüm bu coğrafyalarda TDV bir şekilde oradaki halka ulaşmaya çalışıyor. Özellikle ramazan ve kurban dönemlerini bir fırsat olarak görüyor. Bu dönemlerde daha yoğun bir çalışma yürütüyor. Kurban bizim için hiç gitmediğimiz bu yerlere gitmemize vesile oluyor. Bizim 140 ülkeye ulaşmamız başka türlü mümkün olmuyor. TDV bu yıl 257.000 kurban keserek dünya ölçeğinde en büyük kurban organizasyonu yapan kuruluş durumunda. TDV kadar aynı anda bu çapta bir organizasyon yapan başka bir kuruluş yok.
Su kuyularıyla ilgili özel bir çalışma yürütüyor. Orada kalıcı, sürdürülebilir kuyular açmaya çalışıyoruz. Çünkü kuyuların mahiyetine göre kuyu, altı ay ile bir yıl içerisinde kuruyabiliyor. DSİ ile bu işin teknik boyutunu çalıştı arkadaşlar. Buna göre açtığımız kuyuların 20-25 yıl sürecek kadar alt yapı çalışması ve birtakım takip çalışmaları yapıyoruz. Yıldan yıla bakımlarını da yaparak bunun sürdürülebilirliğini muhafaza etmeye çalışıyoruz. Hediyem Kur’an olsun, diye bir projemiz var. Bu proje olarak başladı ama bundan sonra kalıcı bir programa dönüşmüş durumda. Afrika’ya yahut başka coğrafyalara gittiğimizde oradaki Müslümanların Mushaf’a ulaşmada sıkıntı yaşadıklarını gördük. Afrika’da Kur’an-ı Kerim’i hiç görmemiş insanlar var. Mushaf olarak eline almamış insanlar var. Bunları da dikkate alarak Kur’an-ı Kerim’in sadece lafzının değil, manasının da bilinmesi noktasında içine meali de ekleyerek 16 farklı dilde bastırıyoruz. İyilik ödülleri diye iyiliğe dikkat çekmek veya iyiliğin farkındalığını oluşturmak insanları iyiliğe teşvik etmek anlamında bir çalışma başlattık. Bunu dünyanın gündemine nasıl getirebiliriz ve İslam dünyasında zaten var olan ama bunun farkındalığını bugünkü modern dünya ölçeğinde bakıp o gözle dünyaya nasıl tanıtabilir ve İslam dünyasının modeli hâline nasıl getirebiliriz, diye yola çıktığımız bir faaliyet. Şu anda üçüncüsü yapıldı. Dünyadan hikâyeler toplanarak bunlar ödüllendiriliyor.
Son olarak eklemek istediğiniz bir şey var mı?
Bu vakfın öncelikle kurulmasını düşünen, kuran, bugüne kadar hizmet eden, destek veren bütün hocalarımıza Allah razı olsun diyoruz. Hayatta olanlara hayırlı uzun, sağlıklı ömürler; vefat edenlere Allah’tan rahmet diliyoruz. Onlar bir sadaka-i cariye bırakmışlar. İnşallah bundan sonra halkımızın desteği ve teveccühü ile TDV, bu hizmetleri geliştirerek ilelebet devam ettirmek adına var gücüyle çalışacak. Halkımıza, hayırseverlere öncelikle teşekkür ediyoruz. Allah razı olsun diyoruz. Desteklerinin devamını diliyoruz.
Çalışmalarımızı anlatma fırsatı verdiğiniz için size de teşekkür ediyoruz.

Mustafa Tutkun 1972 yılında Çanakkale Biga’da doğdu. İlk ve orta öğrenimini Çanakkale`de tamamladı. 1990 yılında Çanakkale İmam Hatip Lisesinden mezun olduktan sonra Yıldız Teknik Üniversitesi Mimarlık Fakültesinde üç yıl eğitim aldı. Daha sonra bu bölümü bırakarak Malezya Uluslararası İslam Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesinde Uluslararası İlişkiler bölümünü tamamladı. Türkiye Diyanet Vakfında Haziran 2011’de Dış İlişkiler Müdürü olarak göreve başlayan Mustafa Tutkun, 9 Mayıs 2016 tarihi itibarıyla Türkiye Diyanet Vakfı Genel Müdürü olarak atandı. Evli ve 3 çocuk babası olan Mustafa Tutkun, iyi derece İngilizce ve Arapçanın yanı sıra orta düzey Arnavutça ve Malayca da bilmektedir.