Makale

TUŞBA’YA DOĞRU

TUŞBA’YA DOĞRU

Ali AYGÜN

“vangölü sahilinde bir adam
tamara’ya el sallayıp duruyor
ve gün batıyorken
hapsediyor eski bir zamanı”
Müştehir Karakaya


Bafra Müftülüğünden beni arayıp: “Hocam, Van Abdülhakim Arvasi Eğitim Merkezi’nde hizmet içi eğitime katılmanız gerekiyor.” dediklerinde doğrusu biraz tedirgin olmuştum. Zira o dönemde, 2014 6-7 Ekim olayları diye bilinen, terör örgütü yandaşlarının Kobani bahanesiyle otuz beş ilde gerçekleştirdiği şiddet olaylarıyla ülke kaos ortamına sürüklenmek istenmişti. Van da zarar gören bu illerin başında geliyordu. İzinsiz gösteriler sonucu kamu binaları, Kur’an kursları, okullar, araçlar, işyerleri büyük zarar görmüş, kullanılamaz hâle gelmişti. Terör gerekçesiyle birçok kursiyerin katılmadığı hizmet içi eğitim kursuna katılmak için önce biraz tereddüt etsem de sonra katılma kararı almıştım.
Van otogarında bizi eğitim merkezi görevlileri karşılamıştı. Kursiyerlerin çoğu, Güneydoğu Anadolu Bölgesinden olmakla beraber benim gibi ülkenin farklı bölgelerinden gelenler de vardı. Van Abdülhakim Arvasi Eğitim Merkezi, şehir merkezine 38 km uzaklıkta, Van’ın Tuşba ilçesine bağlı Çitören Mahallesinde, Van Gölü’ne nazır,
105. 000 m2 alana sahip. Bu binayı daha önce MEB, Hizmet İçi Eğitim Enstitüsü olarak kullanıyormuş. 2011’de Van’da meydana gelen depremde eğitim merkezi ağır hasar görmüş ve binaya yıkım kararı verilmiş. Bunun üzerine enstitü, DİB’e devredilmiş.
Eğitim merkezinde kaldığımız 1 ay zarfında başta eğitim merkezi müdürümüz M. Fudayl Erkoç, eğitim görevlileri Mahmut Kervan, Yusuf Ezen, Vehbi Özkar, Mehmet Ali Kaya ve Mustafa Eynir bizlere, farklılıklarımızı dikkate alarak davranmış, bizlerle çift taraflı iletişim kurmuşlardı. Hele Yüzüncü Yıl Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Şakir Gözütok Hocamız, engin bilgi ve tecrübesiyle bizlere ışık olmuştu. Burası bize, din görevlisinin yaşam boyu öğrenmeyi alışkanlık hâline getirmemiz, insanları birleştiren, kuşatıcı bir din hizmeti sunmamız, hitap ettiğimiz kitleyi tek bir blok olarak görmeyip farklılıklarını dikkate almamız gerektiğini en güzel şekilde öğretmişti. Din görevlisinin ufku geniş, misyon ve vizyon sahibi olarak dini kaynaklardan elde ettiği birikimi günün toplumsal şartları çerçevesinde yorumlayabilmesinin ne kadar elzem olduğunu fark etmiştik burada. Din hizmetlerini yürütenlerin, temel alan bilgisi yanında iletişim, genel kültür, eğitim-öğretim alanlarında da gerekli bilgi ve becerilere de sahip olmaları gerektiğini öğrenmiştik.
Sadece eğitim merkezinde değil, şehrin güzel insanlarıyla da iletişim kurmuştuk. Belediye Yeraltı Çarşısındaki Vakıf Kitap Sarayı’nı keşfetmiştik. Kitabevi sahibiyle, kitapseverlerle güzel dostluklar kurmuştuk. Hafta sonları buraya mutlaka uğruyor, kitaplarla kitapseverlerle buluşuyor, dostlarla hasbihal ediyorduk.
Van demek Müştehir Karakaya demektir. 90’lardan beri şiirlerini takip ettiğim şairle işte şimdi burada, Van’da, veçhen görüşebilecektim. Vakıf Kitap Sarayında kitapların içinde görüşmüştük kendisiyle. Sonra Cumhuriyet Caddesi boyunca yürümüş, yürüyüş boyunca sohbetimize devam etmiştik ta ki yorulup Kardeşler Çayevinde çay molası verene değin. Van’ın sonbaharında mevsime yalnız Müştehir Karakaya şiirlerinin değil, bizzat şairin kendisinin eşlik etmesinden oldukça memnundum. “Zaman Gergefinde Kitabeler” dökülüyordu dudaklarımızdan:
“güz acısı bir kıvanç gönlümün varoşunda
ne yaprak sardı beni, ne hüznün ağışında
bir yaprak yere düştü kollarımdan aşağı
parkta bir sarı bankın yanında büzülmüşken
sarmış her tarafımı dökülen güz yaprağı
bir yel vurup göçürdü içimdeki depremi”
Kültür Bakanlığı tarafından “Berçem” kitabıyla Türkiye’nin en genç yazarı ödülünü alan, o zaman lise öğrencisi şimdi ise üniversitede Türk Dili ve Edebiyatı tahsili gören Ahmet Can Altıok’la tanışmama da vesile olmuştu Van. Üstat Müştehir Karakaya ile sohbetlerimizi o da teşrif ediyordu. Dergilerden, kitaplardan, edebiyat ve şiirden konuşuyorduk Ahmet Can’la. “Berçem”deki şiirleriyle yürüyorduk Van’ın sokaklarında:
“berçem, berrak akan ab-ı hayat
ab-ı hayatı kullanan iki kanat
mesih ve hızır ve hekim-i lokman
lokman hekim
bulup da kullanamayanlardan
ya bana ne demeli
hayat suyunun tecellisi
berçem”
Urartulardan kalan bir şehir olan Van’ın tarihi MÖ 7000 yıllarına kadar uzanıyor. “Tuşba” adıyla Urartulara başkentlik yapan Van, Doğu Anadolu Bölgesinin en büyük şehri. Bölgenin volkanik dağlarının alçak kısmında kalan Van Gölü’ne 5 km mesafede kurulu olan şehrin sınırlarını aynı zamanda bu dağlar çiziyor. Rafting, yamaç paraşütü, kayak vb. çeşitli aktivitelere olanak sağlayan coğrafi yapısı, Van Gölü ile doğunun turizm açısından en zengin bölgelerinden biri. Şehirde kale sayısının çokluğu ile de çoğu yerde “kaleler şehri” olarak geçiyor. Van Kalesi, Hoşap Kalesi, Türkiye’nin en büyük gölü olan Van Gölü ve Akdamar Adası, Van Kedi Evi, Yedi Kilise, Van Müzesi, Kümbetler Van’da başlıca gezilecek yerler. Özellikle kedisi, kahvaltısı ve otlu peyniri ile akıllara gelen Van, kendisine has bir kültür oluşturmuş.
Van kahvaltısı yaptıktan sonra Akdamar Adası’na gitmek için Gevaş ilçesine gidiyoruz. Buradan adaya tekneyle geçiliyor. Bölgede tarihi bilinen Hristiyan dönemine ait en erken eser Van Gölü’nün güneyinde, Gevaş’a 5 km. uzaklıktaki kıyının yaklaşık 4 km. açığında bulunan Akdamar Adası’ndaki kilise. Akdamar Kilisesi, Van Gölü’nün içindeki en büyük ada olan Akdamar Adasından ismini almış.
Dönüşte, inci kefali yemek için yol üstündeki Edremit ilçesine uğruyoruz. Dünyada sadece Van Gölü’nün tuzlu ve sodalı suyunda yaşayan tek balık türü olan inci kefali her yıl ilkbaharda yumurtalarını tatlı su kaynaklarına bırakmak için kutsal yolculuğa çıkıyor. Akıntının tersine doğru göç eden milyarlarca balık önlerine çıkan engelleri zıplayarak geçmeye çalışıyor. Bunu başardıktan sonra yumurtalarını tatlı suya bırakıyorlar. Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi ve Doğa Gözcüleri Derneği, Erciş Belediyesiyle beraber her yıl bu kutsal göçe dikkat çekmek için İnci Kefali Göçü Kültür ve Sanat Festivali düzenliyorlar.
Başta gidip gitmeme hakkında kararsız kaldığım Van’a iyi ki gitmişim diyorum. En başta eğitim merkezindeki hocalarımızı tanımam, şehrin tarihî dokusuna temas etmem, şehrin güzel insanlarıyla iletişim kurmam benim için büyük bir kazanım oldu.