Makale

MEDENİYETLERİ BULUŞTURAN ÜLKE: ÖZBEKİSTAN

MEDENİYETLERİ BULUŞTURAN ÜLKE: ÖZBEKİSTAN

Prof. Dr. Ahmet KAVAS | İstanbul Medeniyet Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi


447.400 km2lik yüz ölçüme sahip Özbekistan batısı ile kuzeyinde Kazakistan, doğusunda Kırgızistan, güneydoğusunda Tacikistan, güneyinde Afganistan ve güneybatısında ise Türkmenistan ile çevrilir. Taşkent, Buhara, Semerkant ve Amuderya ovaları mevcut topraklarının %80’ini kaplamaktadır. 1437 km’lik Ceyhun (Amuderya) ve 2137 km’lik Seyhun (Sirderya) başta olmak üzere irili ufaklı 600 civarında ırmağı bulunmaktadır, ayrıca önemli bir kısmı sınırları içinde olan Aral gölü de ülkeye ciddi faydalar sağlamaktadır. Başkenti Taşkent olup ülkenin toplam nüfusu 32 milyon civarındadır ve %80’den fazlasını Özbek, geriye kalanını Tacik, Kazak, Rus, Karakalpak ve diğer topluluklar meydana getirir. Ayrıca komşusu Tacikistan, Kırgızistan, Afganistan ve özellikle Tacikistan’da iki milyonun üzerinde Özbek asıllı yaşamaktadır. Halkının %90’dan fazlası Müslümandır.
Türk toplulukları içinde önemli bir yeri olan Özbekler, Çin’deki Uygur toplumu gibi doğu Türkçesinin iki lehçesinden birisi olan Çağatayca konuşmaktadırlar ve bu toplum ismini Altın Orda (Altın Ordu) devletinin önde gelen emiri Özbek Han’dan (1282-1342) almıştır.
Tarih
Özbekistan toprakları tarihî kaynaklara göre zamanımızdan binlerce yıl önce insanoğluna ev sahipliği yapmıştır. Persler (MÖ VI. yy.), Büyük İskender’in komutasındaki Makedonlar (MÖ IV. yy.), Yunanlılar, Çin’den gelen Akhunlar (MS VII. yy.), Müslüman Araplar (VIII. yy.), Samaniler ve Karahanlılar (IX. yy.) Gazneliler ve Selçuklular (X. yy.), Karahitayiler (XII. yy.), Harzemşahlar ve Moğollar (XIII. yy.), Timurlular (XV. yy.) ve Ruslar (XIX. yy.) bu coğrafyaya gelmişler ve burada ya uzun süre kalıp iz bırakmışlar veya bulabildikleri ne varsa tahrip edip gitmişlerdir. Bunların arasında ilk defa Müslüman Araplar sekizinci yüzyıldan itibaren medeniyet adına asırlarca varlığını koruyacak ciddi izler bırakmışlar ve bunu devralan Türkler ise bölgeyi zirveye taşımışlardır.
Asya’nın merkezini anayurt edinen toplumlar içinde en etkin olan Türkler bu coğrafyada asırlar boyunca farklı kimliklerle birçok devlet kurdular. Doğuda Çin ile yaptıkları mücadelelere bağlı olarak yaşadıkları yerlerin sınırlarını kuzey, doğu, güney ve özellikle batıya doğru genişlettiler. Özbekistan’a adını veren Özbekler Cengiz Han’ın 1220-1221’deki istilası sonrasında kurulan Altın Orda, İran merkezli İlhanlılar ve Çağatay Hanlıkları arasında parçalansa da köken olarak burada yaşayan Türk toplumlarının soyundan geliyorlar.
Özbekistan deyince akla burada ilk kurulan şehirlerden Tirmiz gelmektedir ve Kabil’den Delhi’ye uzanan ipek yolunun başlangıcında yer almaktaydı ve bilinen tarihi Büyük İskender’in bölgeye yaptığı sefere kadar uzanmaktaydı. Cengiz Han tarafından tüm diğer şehirler gibi 1220’de yakılıp yıkılana kadar önemli bir merkezdi.
İkinci önemli şehir Semerkant, MÖ V. yüzyılda Zağferan nehri kıyısında kurulmuştu. Büyük İskender’in işgaline uğramış, MS VI. yüzyılda ise Türklerin elin geçmesinin ardından İslamiyetin sekizinci yüzyılda bölgede yayılmasıyla şöhreti arttı. Burası çok erken dönemde kâğıt üretimine başlamış, Avrupalılar ise ancak altı asır sonra onun nasıl elde edildiğini öğrenebilmişti. Tirmiz, Taşkent ve Buhara gibi burası da çok hızlı gelişti. İpekyolu üzerinde sadece ipek değil diğer ticari mallar, fikirler ve inançlar da taşınmaktaydı. 1220’den itibaren Cengiz Han tarafından burası da istila edilip adeta haritadan silindi. Ancak Timur (1369-1405) burasını kendisine payitaht yaptıktan sonra Moğolların geride bıraktığı küllerin üzerine yeniden bir ilim, irfan ve idari merkezini kurdu. 27 ayrı devleti tek bir çatı altında toplayıp imparatorluğa çeviren ve Timurlular adı verilen ülkesini kendisinden sonra Şahruh, Uluğbey, Ebülkasım Babür, Ebu Said ve Sultan Hüseyin yönetti. Torunu Uluğ Bey başta olmak üzere önemli şahsiyetlerin burada yaşaması şehre büyük değer kattı.
MS I. yüzyılda kurulan Buhara ise 907’de Müslüman Araplar tarafından fethedilince yeni bir kimliğe kavuştu ve aynı yüzyılda bölgenin en tanınan yerleşim yerleri arasına girdi. Yüzlerce cami ve medresesiyle İslam coğrafyasının önde gelen merkezlerindendi. Fergana ovasının batısındaki Hokand da aynı şekilde Moğollar tarafından yakılıp yıkılana kadar bugünkü Özbekistan gözde şehirlerinden birisi oldu. 1740 yılında Hokand Hanlığının başşehri olarak burası da Buhara gibi çok sayıda cami ve medresesi ile tanındı.
Müslümanların yaşadığı tüm coğrafyaları yeniden büyük bir imparatorluğa çeviren Timur’un vefatıyla ülkesi bir asır daha yaşasa da tekrar yıkılarak hanlıklara ayrılması gecikmedi. XV. yüzyılda Deştikıpçak’ta kuvvetlenen Şeybaniler Maveraünnehir bölgesinde yayıldılar. 1428 yılında Ebülhayr Han büyük dedesi Özbek Han’ın adıyla bölgeyi tek bir idarede topladı. Timurlular devletini 1451’de büyük oranda bitirdiler. Ancak bunlar da Moğol soylu Kalmuk ve Oyratların saldırılarını bir türlü bertaraf edemiyorlardı. Muhammed Şeybani Han (1500-1510) Timurlu Babür Şah’ı yenerek Özbekleri tekrar bir araya getirdi ve 1507 yılında Orta Asya’da geniş bir coğrafyayı idareleri altına aldı. Osmanlı Padişahı İran’da Safevi Şah İsmail ile mücadele giriştiğinde Özbek Hanlığı ile temasa geçip silah temini dahil bir çok alanda ikili ilişkilere girdiler. Ancak XVI. yüzyılda hem Şah İsmail’in, hem de Babür Şah’ın bölgelerine saldırıları ile merkezi idare zayıflayıp daha küçük hükümranlıklara dönüştüler. 1599’da batıda Hive Hanlığı (1512-1920), güneyde 1785’te emirliğe dönüşen Buhara Hanlığı (1599-1920) ve kuzeydoğuda Hokand Hanlığı (1709-1920) adıyla üç Özbek Hanlığı kurulmuş oldu. Aralarındaki gerginlik asırlarca devam ederek iyice zayıfladılar. İran’a hâkim olan Nadir Şah XVIII. yüzyılda tüm bölgeyi idaresine alsa da bu durum kısa sürdü. Taşkent Hanlığı 1865’te, Buhara Emirliği 1868’de, Hive Hanlığı 1873’te ve Hokand hanlığı ise 1876’da fazla direnemeden Rus işgaline düştüler. 1884’te bugün Kazakistan sınırlarında Ruslara karşı yaptıkları Çimkent Savaşı’nı kaybedince Özbekler yerel idarelerini kaybettiler. Bundan sonra Taşkent merkezli idare bünyesine 1920’de Buhara ve Hive dâhil edilerek Rusya’ya bağlı Buhara Sovyet Halk Cumhuriyeti’ne dönüştürüldü. 1923-1924 yıllarında ise önce Özbekistan Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti adı altında Tacikistan’ı da içine alan bir devlet kuruldu. 1925 yılı Mayıs ayında federal cumhuriyete dönüştürüldü. Tacikistan ise 1929 yılında buradan ayrılarak yeni bir otonom cumhuriyet oldu. 1936’da bu defa Karakalpakistan Özbekistan’a bağlandı. İkinci Dünya Savaşı yıllarında buraya çok sayıda Rus göç ederken Volga Almanları da getirilip yerleştirildi. Ülke 1958-1983 yılları arasında Nikita Kuruşçev tarafından tayin edilen Şeref Raşidov tarafından 25 yıl yönetildi. 1990-2016 yılları arasında ise devletbaşkanlığı görevini İslam Kerimov yönetti, onun vefatından sonra ise Şevket Miziyoyev seçildi ve hâlen görevini yürütüyor.
Özbekistan millî değerlere bağlılık konusunda komşusu diğer ülkelere kıyasla daha önde kabul edilmektedir. Bu öncülüğü Sovyetler içindeyken de tabii olarak öne çıkmaktaydı. 1994 yılından itibaren Kazakistan ve Kırgızistan ile ortak anlaşma ile işbirliği imkânlarının önü açılmış, aradan geçen 25 yılda bölgede etkin bir güç dengesi oldular.
Özbeklerin tamamına yakını okuma yazma bilmekte olup ilk yüksek eğitim kurumu olan Taşkent Üniversitesi’nin 1920’de açılmasının ardından bu alanda ciddi mesafe alındı. Hâlen 50 civarında üniversite ve binlerce eğitim kurumu yanında binlerce kütüphanesi ve yılda milyonlarca kitap, yüzlerce gazete ve dergi yayınlanmasını sağlayan Özbek devleti bilime geçmişte olduğu gibi aşırı önem vermektedir.
İslamiyetin tüm Orta Asya coğrafyasında yayılmasına Arap ve Farisilerin öncü faaliyetlerini kısa zamanda benimseyen Türkler Semerkant, Buhara ve Hokand gibi şehirlerin her birisini ilim irfan merkezi yaparak ülkenin her tarafında asırlarca meşhur âlimler yetiştirdiler. Bunlar arasında İmam Buhari, et-Tirmizi, el-Harizmi, Farabi, İbn Sina ve Burhaneddin el-Merginani önde gelen isimlerden bazılarıdır. Özbekler Hanefi mezhebinden olup ülkede yaygın tarikatlar arasında Nakşibendilik, Kübrevilik, Kadirilik ve Yesevilik en önemlileridir. Sovyetler zamanından kalma dine karşı tavırlar günden güne azalmakta ve toplum bu anlamda geleneksel değerlerine daha fazla ilgi duymaktadır. Ruslar İslami yaşantıya yönelik köylerdeki camileri dahi kapatıp ciddi engeller koymuş, ama müftülük gibi kurumları ise uluslararası camiada kendilerine düşmanca düşünceler gelişmemesi için özellikle faal olarak tutmuşlardı. 1930-1950 yılları arasında Müslüman dinî önderlere baskılarını çok artırarak sadece Özbekistan’da 40 bin civarında aydın ve din adamı yok edildi.
İktisadi hayat
Sovyetler zamanında Özbekistan arazisi aşırı derecede önemsenmiş ve kendi menfaatleri doğrultusunda kullanılmıştı. Tarıma elverişli arazisinin büyük kısmı genelde pamuk üretimine ayrılmış ve bu uygulama hâlen büyük oranda devam etmekte olup dünyada bu ürünü %18’lik oranla en fazla üreten beşinci, ihracatını yapan ikinci büyük ülkedir. Yılda milyonlarca ton kaliteli pamuk üretimi gerçekleşmekte ve büyük çoğunluğu ihraç edilmektedir. Halkın ihtiyacı olan buğday üretimine uzun zaman ara verilmiş, son yıllarda dışa bağımlılıktan kurtulmak için devlet özel tedbirler alarak arazilerinin bir kısmını bu ürüne yönlendirdi. Hayvancılığa da aşırı önem verilmekte ve özellikle koyun yünü ihracatından da ciddi gelir sağlanmaktadır. Hem ekonomisine ikinci derecede katkı sağladığı altın üretimiyle tüm ülkeler arasında hem de Fergana ile Surhanderya bölgelerindeki 60 civarında sahadan çıkardığı petrol dışında Buhara ile Hive yakınlarındaki çok zengin doğalgaz elde ederek dünyanın ilk on ülkesi arasında yer aldı. Yine uranyum üretiminde diğer ülkeler arasında altıncı sırada yer almaktadır. Uyguladığı son 20 yıllık siyaset neticesinde enerjiye muhtaç konumdan ihraç edebilecek seviyeye gelmeyi başarmıştır. Sanayileşme girişimlerinden müspet neticeler alarak çevre ülkelere göre daha başarılı olmuş ve daha önce sahip olmadığı otomotiv üretimini giderek artırmaktadır. Sovyet idaresi döneminde kaynakların tamamı Moskova tarafından kullanıldığından çok fakirleşen halkı bağımsızlık sonrası hızla zenginleşmektedir. Gerçi bu dönemde Ruslar kendileri için gerekli metalorji, petrokimya, silahlanma, havacılık, tekstil ve zirai aletlerle ilgili sanayi yatırımları yaptılar.
Medeniyetleri buluşturan ülke
Günümüz ülkelerinin birçoğu tarihte sadece bir medeniyetin merkezi veya ona bağımlı bir bölge iken Özbekistan gelmiş geçmiş tüm güçlü devletlere ev sahipliği yaparak onlardan izler taşımaktadır. Medeniyet adına ne varsa tüm izlerine rastlamak mümkündür, bir kere nazar atan gözünü devamlı oraya çevirmektedir. Bu hâliyle yalnız Orta Asya’nın değil tüm dünyanın en önemli turizm merkezlerinden birisidir. Timur’un payitaht merkezi yaptığı sadece Semerkant tek başına 2500 yıllık geçmişiyle âdeta eşsiz bir cazibe merkezidir. Daha da önemlisi Samanilerin başkenti Buhara, hanlıklar döneminden kalan eserleriyle Hive, Hokand gibi şehirlerindeki sarayları, camileri ve türbeleri ile her biri birer ilim ve kültür merkezidir. Tarihte bilinen en eski göçeri kabileleri yanında dünyanın en yerleşik toplumları da bu ülkeyi vatan edinmişlerdi. İslamiyetten önce Zerdüştlik, Budizm, Yahudilik, Hıristiyanlık dâhil tüm dinlerin inananlarının yolları burada kesişti. İpekyolu belki de çok amaçlı özelliğiyle Asya’nın en doğusu ile Avrupa’nın en batısını birbirine bağlamaktaydı. Taşıdığı izlerle buraları görenler destansı bir hayal âlemine sürüklenmektedir.