Makale

MEVLİT’TEN GELEN İSİMLER “ONOMASTİK BİR OKUMA”

MEVLİT’TEN GELEN İSİMLER “ONOMASTİK BİR OKUMA”

Prof. Dr. Şahin KÖKTÜRK | Ondokuz Mayıs Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi


Zâtıma mir’ât edindim zâtını
Bile yazdım adım ile adını

Mevlit ve gelenek
Sözü, musikisi, gelenek icadı, tören havası, ibadet şevki ile bir milletin estetik zevkini yedi asırdır yoğuran bir metnin bu derece etkili olmasındaki sır nedir?
Türkçesi mi, şiir olması mı, anlatım gücü mü, türünde ilk olması mı, yoksa bütün bunlarla birlikte metnin ruhuna sindirilmiş samimi Hz. Peygamber sevgisi mi?
Menkıbeye göre Süleyman Çelebi, Mevlit’i, “Amenerresulü”de geçen “Lâ nuferrigu beyne ehadin min rusulih (Rasuller arasında fark gözetmeyiz)” ayetine dayandırarak Hz. Peygamber’in diğer peygamberlerden bir farkı olmadığını iddia eden bir vaize cevaben, “Peygamberlerden kimisini kimisine üstün kıldık.” ayetine istinaden ve ayrıca peygambere olan samimi muhabbet ve sevgisiyle yazmıştır.
Yaygın adıyla Mevlit (Vesiletü’n-Necat=Kurtuluş Vesilesi), kendisinden sonra çok sayıda benzer metinlerin yazılmasına vesile olan ve fakat hâlâ aşılamayan bir eserdir. Bu metnin şairi olmak itibarıyla Süleyman Çelebi, eseri, yedi asırdır okunan ve daha çok da dinlenilen bahtiyar şairler zümresindendir.
Mevlit, Türk toplumunun her hayırlı işinde kendine mahsus merasimiyle icra edilen ve bir kulluk vecdiyle okunup dinlenen bir mesnevidir. Aynı zamanda Kur’an’dan çok okunduğu veya Kur’an yerine geçmeye başladığı iddiasıyla bidat kabul edilen ve zaman zaman acımasızca hücum edilen bir metindir.
Hâlbuki mevlit, her cuma hutbede imamın müminlere hatırlattığı ancak Türkçesi söylenmediği için akıllara tam yerleşmeyen bir Kur’an emrinin, Türk toplumunda bir “cemiyet” hâlinde yerine getirilmesine vesile olan metindir. “İnnallâhe ve melâiketehû yusallûne ‘ale’n-Nebiy yâ eyyühellezîne âmenû sallû ‘aleyhi ve sellimû teslîma (Hiç şüphesiz Allah ve melekleri Hz. Peygambere salat ederler. Ey iman edenler sizde salat ü selam edin. Ahzab, 33/56.) ayeti kısaca müminlere “Allahümme salli alâ Muhammed” demeyi emrediyor.
Mevlit’te Hz. Peygamber’e (s.a.s.) salat ü selama vesile olmak niyeti hemen her bahirde (Mevlit’in Veladet, Miraç, Merhaba gibi bölümlerinde) sıkça tekrar olunan;
“Ger dilersiz bulasız oddan necât
Aşkile derdile edin esselat”
(Ateşten kurtulmak istiyorsanız aşk ile dert ile (canıgönülden) salavat getirin.)
beytinden açıkça anlaşılır. Dolayısıyla Mevlit metni, Allah’ın Kur’an’da muhkem bir ayetle belirttiği “salat ü selam” buyruğunu, günlük hayatın içinde âdeta bir ahlaki-estetik-pratik-bilgisel değerler eğitimi olarak yaşanır kılmakta ve hayatın ayrılmaz, tabii bir parçası hâline getirmektedir. Aynı zamanda Hz. Peygamber’in, “Ben güzel ahlakı tamamlamak için gönderildim.” hadisinde, mübarek dilinden beyan buyrulan “güzel ahlak” da topluma sık sık hatırlatılmış olmaktadır.
Mevlit, Türk toplumunu bu derece etkilemesi bakımından sosyo-kültürel bütün yönleriyle tekrar tekrar gözden geçirilmeyi hak eden bir eserdir. Bu yazıda Mevlit’in çok üzerinde durulmayan, -Kur’an-ı Kerim’den sonra çocuk ismi için en çok müracaat edilen bir metin olması- yönüne dikkat çekilecektir.
İsmin önemi
Bakara suresi 31. ayette “Allah, Âdem’e bütün varlıkların isimlerini öğretti…” denilmektedir. İsim verme, ayetin tasdikiyle ilk insan Hz. Âdem (a.s.) ile başlamıştır. Bu demektir ki insanoğlu isim vermeye devam edecektir. Bu adlandırmalar içinde en önemlisi hiç şüphesiz anne babanın çocuklarına verdikleri isimlerdir.
İsim koymak çok ciddi bir sorumluluktur. İsimle hayatımız, kaderimiz, karakterimiz arasında çok ciddi bir alaka olduğu geçmişten günümüze yaşanmış olan uygulamalardan anlaşılmaktadır. Nitekim Hz. Peygamber, anlamı hoş olmayan, insan karakterine olumsuz tesir edecek isimleri iyileriyle değiştirmiştir.
Her milletin isim koyarken müracaat ettikleri kaynaklar vardır. Eskiden Türkler arasında isim için müracaat edilen kaynağın öncelikle tabiat olduğu destanlarda geçen isimlerden anlaşılmaktadır. Tabiata müracaatta erkekler için gücü-kuvveti temsil eden aslan, tuğrul, şahin, turgay, doğan, kurt, gökbörü gibi yırtıcı hayvanların; kız adları için de zarafet ve güzellik çağrıştıran çiçek, gül, sümbül vb. isimlerin tercih edildiği anlaşılmaktadır.
Oğuz Kağan’ın ilk eşinden doğan oğullarının adları Gökhan, Dağhan ve Denizhan; ikinci eşinden olanların ise Günhan, Ayhan ve Yıldızhan’dır. Aynı destanda ad vermede dikkati çeken ikinci kıstas, toplum adına bir yararlık göstermek, bir başarıya imza atmaktır. Oğuz Kağan; ağaçlardan sal/gemi yapana “Kıpçak”, Buzdağ’a kaçan atını getirene “Karluk”, ganimetleri taşımak için kağnı yapana “Kangaluk”, fethedilen yeri iyi koruyana “Saklap” adlarını verir. Benzer bir uygulamayı Dede Korkut Hikâyeleri’nde de görürüz. Dedem Korkut; Boğaç Han Hikâyesi’nde boğayı yenen delikanlıya “Boğaç”, tekfur elinden bezirgânların malını kurtaran yiğide “Bamsı Beyrek” adlarını verir. Bir vesileye dayanan bu ad verme geleneğini klasik Türk halk hikâyeleri ve masallarında da gözlemlemek mümkündür. Bütün bu örneklerden ad vermenin ne kadar önemli olduğu ve doğan her çocuğa bir ad verme zarureti açıkça anlaşılmaktadır.
İslam medeniyeti dairesine girildikten sonra isim vermede İslami kaynaklara daha çok müracaat edildiği bir gerçektir. Bu sebeple günümüzde isimlerin çoğu Arapça, birazı da Farsça kökenlidir. İslami kaynakların başında elbette Hak kelamı olmak itibarıyla Kur’an-ı Kerim gelir. Hz. Peygamber’in adları ve tavsiye ettikleri başta olmak üzere İslam tarihindeki önemli şahsiyetlerin isimleri en çok tercih edilenler arasındadır. Günümüzde Kur’an-ı Kerim’de geçiyor diyerek “Minel, Aleyna” gibi isim olmayıp edat durumundaki ibarelerin de isim olarak konulduğuna şahit olunmaktadır. Bu tercih -isim koyma açısından yanlış olsa da- Kur’an-ı Kerim’in isim konusundaki öncelik ve öneminin bir işaretidir.
Mevlit ve isimler
Türk toplumu için çocuğa isim bulmada en çok müracaat edilen ikinci önemli kaynak Süleyman Çelebi’nin Mevlit’idir. Bu tercihte etkili olan, Mevlit’in zamanla her hayırlı iş için bir merasim akışı içinde okunan-dinlenen bir esere dönüşmesi ve asırlar içinde okuna okuna âdeta vazgeçilmez bir metin kimliğine bürünmüş olmasıdır.
Mevlit’in çocuğa ad bulmada kaynak eser olduğunu gösteren en önemli delil, onun en çok okunan bölümlerinden “Veladet Bahri”nde şu kelimelerin kız ve erkek adı olarak tercih edilmesidir:
“Amine, Sadef, Dürdane, Abdullah, Habip, Nur, Güneş, Berk, Nagihan, Cihan, Melek, Huri/ye, Hava, Sündüs, Hayret, Dilber, Mahpeyker, Asiye, Meryem, Hatun, Nigar, Mustafa, Kadri/Kadir, Cemil, Celil, Devlet, Dildar, Sultan, Didar, Kani, İrfan, Şerif, Latif, Cennet, Müştak, Şadan, Can, Mübarek, Şaduman, Sırrı, Furkan, Derman, Cemal, Hurşit, Hüda, Haktan, Ümmet, Baki, Saki, Halil, Mahbub/e, Bedri, Münir, Hatem, Gülşen, Ruşen, Gülcemal, Kemal, İmdat, Didar, Necat, Mahpeyker, Nida, Derman”
Başta “mevlüt telaffuzuyla” “mevlit” kelimesi olmak üzere sadece Hz. Peygamber’in doğumunun anlatıldığı “Veladet-Merhaba” bahrindeki yaklaşık 60’ın üzerinde kelime, kız-erkek çocuklara isim olarak konula gelmiştir. Bir kere konulduktan sonra büyüklere saygı gereği torunlara da konulan bu isimleri dikkate aldığımızda, Mevlit’ten gelen isimlerin toplumda giderek yaygınlık kazandığını söyleyebiliriz.
Bu isimlerin konulma sebebini sadece “Mevlit”e bağlamanın doğru olmayacağı fikri haklı olarak ileri sürülebilir. Çünkü Abdullah, Mustafa, Cemal, Furkan gibi isimleri diğer dinî-kültürel kaynaklar da vurgulamaktadır. Mevlit’in bu gibi çok bilinen isimler konusundaki katkısı, bu isimleri her “Kur’an Cemiyeti”nde tekrarlaması, bir başka ifadeyle bu isimleri en sık duyulan isimler haline getirmesidir. Kelime öğrenmede, akılda tutmada ve kullanmada “kullanım sıklığı” en önemli etkendir. Mevlit de isimler konusunda aynı işlevi görmektedir.
Bu kelimeler içinde bazıları var ki isim koymada Mevlit’in kaynaklığını âdeta tescil etmektedir. Daha ilk beyitte geçen “Hatun, Sadef/Sedef, Dürdane; diğer beyitlerdeki Derman, Sündüs (ki döşek demektir), İmdat vb.” isimler, diğer dinî-İslami kaynakların vurguladığı kelimeler değildir. Farsça kökenli “Nagihan” ismi ise (anlamı “ansızın, birden” olmasına rağmen) -muhtemelen- müzikalitesi sebebiyle tercih edilen bir kelimedir. Dolayısıyla bazı kelimeler, anlamına bakılmaksızın sadece Mevlit’te geçtiği için isim olmaya layık görülmüşlerdir.
Sonuç olarak denilebilir ki Mevlit, diğer sosyo-kültürel (müzik, dinî-tarihî bilgi, edebî zevk, tören-ritüel ihdas etme vb.) yönlerine ilaveten çocuklara isim bulma-verme konusunda bir mutabakat meydana getirmekte ve toplumu birleştirmektedir.
Hem Veladet Bahri’nde hem de diğer bahirlerde geçen bütün bu ve benzeri kelimelerin çocuklara isim olarak seçiminde Mevlit’in (Vesiletü’n-Necat’ın), dinî kaynakların önemsediği isimleri tekrar tekrar hatırlatma, güncelleme; bu dinî kaynakların isim olarak öngörmediği kelimeleri de insan ismi olma seviyesine yükseltme gibi iki önemli işlev üstlendiği görülmektedir.
Türk toplumunda mevlidin isim koymadaki katkı ve etkisine sadece “Veladet Bahri”ni esas alarak dikkat çekmeye çalıştık. Mevlit metni, isim koyma açısından çok yönlü olarak incelendiğinde “onomastik (ad bilimi)” açısından önemli veriler sunacaktır.