Makale

İstanbul'un Fethi Fetih Ruhu

Seyit Ali Topal
Din İşleri Yüksek Kurulu Uzmanı

İstanbul’un Fethi
Fetih Ruhu

Her milletin tarihinde, kendisine ışık tutan şevk ve heyecan kaynağı birtakım değerleri vardır. Millet fertleri, bu değerlerin etrafında kenetlendikleri zaman gerçek mânâda millet olma şuuruna ererler. Toplumu birbirine kaynaştıran bu değerlerden biri de hiç şüphesiz millî birlik duygusudur.
Şanlı tarihimiz, imanımızdan kaynaklanan, millî birlik ruhuyla kazanılmış eşsiz zaferlerle doludur. Bu zaferler, geçmişimizi süsleyen ve geleceğimizi aydınlatan çok önemli dönüm noktalarıdır. Tarih sahnesinde müstesna bir yere ve değere sahip olan İstanbul’un fethi de, bu dönüm noktalarından birisidir. Bilindiği gibi İstanbul, tarihî zenginliği ve doğal güzelliğiyle büyüleyici bir şehir olarak daima insanlığın ilgisini çekmiştir. Asırlar boyu hükümdarlar ordularla üzerine yürümüş, şairler ve edipler onun büyüleyici etkisiyle edebî bir çok eserler ortaya koymuşlardır. İslâm âleminde, Hz. Peygamberin işaretiyle farklı bir ilgi ve alâkaya muhatap olan İstanbul’u fethedebilmek amacıyla, Müslümanlar tarafından çok sayıda seferler düzenlenmiştir. (Bu seferler için bkz. Mufassal Osmanlı Tarihi, I, s. 400.) ilki Hz. Osman zamanında gerçekleştirilen bu seferler sonucunda, Peygamber övgüsüne muhatap olmuş bu şehri fethetmek, cihan padişahı Fatih Sultan Mehmet Han’a ve onun ordusuna nasip olmuştur. Temelleri Malazgirt’te atılmış olan bu zaferle, milletimiz sesini dünyaya daha gür bir şekilde duyurmuştur, insanlık tarihi ise İstanbul’un fethiyle, bir çağın kapanıp yeni bir çağın açılmasına sebep olan en önemli olaylardan birine şahit olmuştur.
Tarihte meydana gelen olaylar, amaç, sebep, şahıslar ve sonuç itibariyle değerlendirilir. Bu açıdan İstanbul’un fethini ele aldığımızda bunun, insanlık tarihi açısından bir çağı kapayıp, yeni bir çağı açan önemli bir olay olduğunu görürüz. Bu fethin millî tarihimiz açısından ayrı bir önemi vardır. Bu mânâda İstanbul’un fethine özel bir anlam katan Hz. Peygamber’in şu hadis-i şerifidir; "İstanbul mutlaka fethedilecektir. Onu fetheden komutan ne güzel komutan ve onu fetheden asker ne güzel askerdir." (Ahmet b. Hanbel, Müsned IV, 325) Bu müjde, İstanbul’un fethini diğer fetihlerden ayıran bir özellik olarak göze çarpmaktadır.
Tarih kitaplarımızda, İstanbul’un fethinin nasıl gerçekleştiği, komutanların dirayeti, askerlerin cesareti ve Allah rızası uğruna şeha- det şerbetini içmek için nasıl çarpıştıkları kıvançla anlatılmaktadır. Bu fetih, imanın inkâra, ilmin cehalete, birlik ve beraberliğin düzensizliğe olan üstünlüğünün bir göstergesidir. iman ile teknik, askerî bilgi ve güç birleşince, Allah’ın yardımıyla zafer yolu açılmıştır.
İstanbul’u fethederek Rasûlul- lah’ın övgüsünü hak eden büyük hükümdar Fatih Sultan Mehmet, çıkardığı bir fermanla, özünü dinimizden alan Fetih anlayışı/ru- hu’nu bir insanlık dersi olarak tüm dünyaya yeniden duyurmuştur. Mekke’nin fethinde ilk örneklerini gördüğümüz gibi, İslâm tarihi boyunca fethedilen yerlerde sergilenmiş olan örnek davranışların en güzellerinden birine İstanbul’un fethinde şahit olmaktayız. Muzaffer komutan Fatih Sultan Mehmet, zaferi müteakip, kendisiyle savaşmış olan herkesi kayıtsız şartsız affetmiş, ayrıca, çıkarmış olduğu fermanla Bizans halkının hasret kaldığı can, mal, ırz ve namus güvenliğini teminat altına alarak, günümüze örnek olacak şekilde, sevgi, saygı ve hoşgörüye dayanan inanç ve ibadet hürriyeti tanımıştır. O, bu hareketiyle kendisini öven Yüce Peygamber (s.a.s.)’in izinden yürüdüğünü ve onun övgüsünü gerçekten hak ettiğini gösteriyordu. Bilindiği gibi Rasû- lullah (s.a.s.) Mekke’yi fethedince, "Bize ne ceza verecek?" diye bekleşen halka, "Bugün kınama günü değildir. Hepiniz hürsünüz ve serbestsiniz!" buyurmuş ve şehrin valiliğini, daha kısa süre önce kendisine diş bilemekte iken, bu eşsiz davranış karşısında Müslüman olan Attâb ibn Esid’e vermişti. (M. Hamidullah, Islâm Peygamberi, I, 292293) Fatih Sultan da Hz. Peygamber gibi davranarak, onun gösterdiği fetih anlayışını takip ettiğini gösteriyordu. Malazgirt meydan muharebesini kazanmış olan Sultan Alpaslan da aynı şekilde davranmış, mağlup etmiş olduğu düşman kumandanını misafir gibi karşılamış, onu serbest bırakarak ülkesine kadar emniyet içerisinde gitmesini sağlamıştı. Görüldüğü gibi İslâm kültüründeki fetih anlayışı, fethedilen yerlere huzur ve hürriyet bahşediyor, halkını gerçek kurtutuşa ulaştırıyordu.
İstanbul’un Fethi’ni müteakip hiçbir ayrım yapılmadan şehirde yaşayan herkese yardım eli uzatılmış, yoksullar gözetilip sosyal adalet yerleştirilmiş ve örnek yönetim anlayışıyla Bizans halkının öteden beri yaşamakta olduğu zulme son verilmiştir. Bu erdemli davranışla İstanbul’un fethine gönüllerin fethi de eklenmiştir. İstanbul’u geri almak için harekete geçen kuvvetlere, öncelikle kilise önderleri ve şehrin yerli halkının karşı koymuş olması, bu fethin, Müslümanlara sadece Bizans topraklarını değil, Bizans insanının gönüllerini de açtığını net bir şekilde göstermiştir. Netice itibariyle, Fatih’in bir armağanı ve İslâm’ın fetih anlayışının bir yansıması olarak, güzel yurdumuzda mevcut olan diğer ırk ve din mensupları, asırlar boyu hiçbir rahatsızlık duymadan yaşaya gelmişlerdir. Bütün bunlar dinimizin ve milletimizin her türlü inanca ve ırka gösterdiği üstün hoşgörüyü aksettiren tarihi belgelerdendir.
Allah Rasûlün’ün müjdesi olarak gerçekleşmiş olan İstanbul’un Fethi’nin yıldönümünü her yıl aşk ve heyecanla yaşıyoruz. Bu büyük olayı sağlıklı bir şekilde değerlendirebilmek için, hicreti, Peygamber Efendimizin konu ile ilgili müjdesini ve İslâm tarihi’ni çok iyi bilmek gereklidir. Şurası bir gerçektir ki, millet olarak, sahip olduğumuz zafer ve başarılarımızı genç nesillerimize yeteri kadar anlatabildiğimiz söylenemez. Eğer, İstanbul’un Fethi, Çanakkale Zaferi, vb. zaferlerin herhangi birini Batılılar gerçekleştirmiş olsaydı, sırf onun için yüzlerce film, belgesel vs. yapar, bu başarılarını yeni nesillere anlatmakla bitiremezlerdi. Nitekim tarihlerindeki küçük çapta bazı direniş örnekleri için bunu titizlikle uygulamaktadırlar. Bize düşen, "Fatih Ruhu"nu genç nesle taşımak ve uğrunda yaşamaya değer kıymetlerin neler olduğunu onlara gösterebilmektir. Özünü İslâm’ın yüce değerlerinden alan fetih ruhu, bugün artık daha çok, bilgi ve inançla çalışıp üreterek, ülkemize ve insanlığa yararlı olmak şeklinde algılanmalıdır. Her ferdin sorumluluk bilincine sahip olabilmesi ve vazifesini bu şuurla en güzel biçimde yapmaya gayret etmesi bu anlayışın gereğidir. Gerçek ve kalıcı fethin, gönülleri fethetmek olduğu bilinciyle hareket ederek, gelecek nesillerimizi kendi öz değerlerimizle donatıp, bu ruh ve anlayışa sahip olmalarını sağlamalıyız. Millî gurur tablolarımız olan zaferlerimizi genç neslimize tanıtmalıyız ki, gençlerimiz "inançları uğrunda fedakârlık yapabilme"nin ne olduğunu anlayabilsinler.
Bu vesileyle, vatan ve mukaddesat uğruna canlarını feda eden fetih erleri şehit ve gazilerimizle, ülkemiz için her türlü fedakârlığa katlanan ecdadımıza Allah’tan rahmet diliyor ve yazımı Arif Nihat Asya’nın bir şiirini gençlerimize ithaf ederek noktalıyorum:
Sen de geçebilirsin yârdan, anadan, serden...
Senin de destanını okuyalım ezberden...
Haberin yok gibidir taşıdığın değerden...
Elde sensin dilde sen... Gönüldesin baştasın;
Fatih’in İstanbul’u fethettiği yaştasın!