Makale

SRİ LANKA

SRİ LANKA

Prof. Dr. Ahmet KAVAS İstanbul Medeniyet Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi

Hindistan’ın güneybatı ucunun 29 kilometre açığında Palk Straits denilen bir boğazla ayrılan ve Hint Okyanusu üzerinde toplam 65.610 km2lik yüzölçümüyle dünyanın 27. büyük adası olan Sri Lanka, 22 milyonu aşan nüfusuyla 57. sırada yer almaktadır. Fiziki coğrafyasının çoğu düz ve engebeli araziler ile güneye doğru uzanan orta bölgesinde en yükseği 2.524 metreyi bulan Pidurutalagala dâhil diğer dağlardan meydana gelmektedir. Kireçtaşı, grafit, madeni kumlar, değerli taşlar, fosfat, kil gibi madenleri yanında arazilerinin %43,5’i tarıma elverişlidir.
Halkının çoğunluğunu oluşturan Hint-Ârî Sinhalilerin adanın güneyine MÖ VI. yüzyılda Hindistan’ın Ganj bölgesinden geldikleri tahmin edilmektedir. İkinci büyük kitleyi oluşturan Dravidi Tamillerin ise yine aynı ülkenin Tamil Nadu bölgesinden MÖ III. ile MS XI. yüzyıllar arasında 14 asır boyunca farklı zamanlarda adanın kuzey bölgesine göç ettiler. Her iki toplumdan birincisinin Budist, ikincisinin Hindu olması sebebiyle tarih boyunca adaya hâkim olabilmek için birbirleriyle devamlı kavga etmişlerdir.
Sri Lanka’nın Antik Çağ ve Orta Çağ’da Yunan, Roma, İran, Arap ve Çin ile irtibatlarının bulunduğu bilinmektedir. Bunlardan Araplar hariç diğerleri adada geçici bir dönem bulunup ayrıldıkları için uzak coğrafyalardan gelenler kalıcı iz bırakamadılar. Haliyle sömürgecilik öncesi bilinen iki bin yıllık tarihinde Budist Sinhaliler, Hindu Tamiller ve Müslüman Araplar etkin oldular.
Bağımsızlık süreci
İngiltere’nin sömürgeciliğine karşı ilk ciddi bağımsızlık girişimi 1931 yılında başladı ve bir ara Sinhali ve Tamil soyluların da birleşmesi ile Milliyetçi Seylan Önderleri Hareketi’nin baskısı ile İngiliz Milletler Topluluğu içinde kalmak şartıyla 4 Şubat 1948 günü Seylan adıyla kendi kendini yönetme hakkını elde etti. S.W.R.D. Bandaranaike 1956’da adanın ilk başbakanı olduğu gibi Sinhali milliyetçiliğine ağırlık vermesi bir yana devlet imkânları ile Budizmi desteklemekten çekinmedi. Dahası Tamillere ikinci sınıf toplum ve azınlık muamelesi yaptı. Yazışmalarda İngilizce yerine Sinhalice’nin 1958’de resmî dil kabul edilmesi iki toplum arasını tamamen açtı. Başbakan 1959 yılında bir Budist rahip tarafından öldürüldü. Dul eşi Sirimavo Bandaranaike 1960’da kocasının yerine dünyanın ilk kadın başbakanı olarak görevi devraldı. 1966’da Tamilce de ikinci resmî dil kabul edildi. Seylan ismi, 22 Mayıs 1972 günü göz kamaştıran ada anlamında Sri Lanka Cumhuriyeti, 7 Eylül 1978’de ise Sri Lanka Demokratik Sosyalist Cumhuriyeti olarak değiştirildi. Fakat 1977, 1981 ve 1983 yıllarında Hindistan’dan son dönemde gelerek yerleşmiş bulunan Tamillerden 600 bin kişi ülkelerine zorla göç ettirildi.
Adada her geçen gün siyasi ve iktisadi anlamda Sinhali çoğunluğun hâkimiyetinin artması Tamil toplumunu kültürel ve dinî konularda geriletince 1983 yılında ülkeyi bir kan gölüne çevirecek iç savaş ateşi tetiklendi. Tamil Eelam Kurtuluş Kaplanları (Liberation Tigres of Tamil Eelam/LTTE) adada kuzeydeki kendi bölgelerini güneyden ayırıp bağımsız yapabilmek için 2009 yılına kadar on binlerce insanın hayatına ve yüz binlercesinin de yurtlarını terk etmesine sebep oldular. 1993 yılındaki bağımsızlık gününde bir Tamil ayrılıkçı tarafından devlet başkanı Ranasinghe Premadasa üzerine patlayıcı atılarak öldürüldüğü gibi iç savaşta en fazla katliam siviller üzerinde uygulandı. Yerine geçen devlet başkanı Chandrika Kumaratunga kendisini ülkede çatışmalara son verip barışı tesis etmeye verdiyse de o da 1999 yılı Aralık ayında kendisine düzenlenen bir terör saldırısında yaralandı. 2000 yılına gelindiğinde 18 yıllık iç savaşta ölenlerin sayısı 18 bini geçti. Devlet başkanı Kumaratunga’nın ezelî rakibi de olan başbakan Ranil Wickremesinghe arasındaki siyasi gerginlik yıllarca devam etti. Onun yerine gelen Mahinda Rajapaksa 2005 yılında devlet başkanlığı seçimini kazandı. 2002’deki şiddetin ardından sağlanan ateşkes 2006 yılı Nisan ayında yeniden bozuldu ve bir anda 1000 asker ve sivil öldürüldü, çoğu Tamil 135 bin sivil yaşadıkları yerlerden sürüldü. İç savaş tüm şiddetiyle 2007 ve 2008 yılında da Tamil ayrılıkçıları ile merkezi hükûmet arasında devam etti. 2009 yılı Ocak ayında Tamillerin onlarca yıldır karargâh olarak kullandıkları Kilinochi devletin eline geçti ve 18 Mayıs günü Tamil ayrılıkçıların başını çeken Velupillai Prabhakaran ordunun bir müdahalesinde öldürülünce iç savaş fiili olarak 26 yıl sonra bitti.
İç savaşın tüm şiddeti ile devam ettiği bir dönemde 2004’de yaşanan Tsunami felaketi sırasında Sri Lanka’da da 35 bin kişi hayatını kaybetti, 800 bin kişi evsiz kaldı.
Sri Lanka’da İslamiyet
Sri Lanka Müslümanları adadaki ilk görünmelerinden itibaren önce Araplar, onlarla evlenen Sinhali ve Tamil hanımların ihtidası, devam eden asırlarda yeni melez nesillerle yaklaşık sekiz asır devam etti. Tamil asıllılara yakın olanlara Sonahar ve doğrudan Hindistan’dan gelenlere Samankar denmektedir.
XXI. yüzyılın başında bile dünyanın farklı coğrafyalarındaki varlıklarını yakinen takip etmekte zorlandığımız Müslüman toplumlar arasında Sri Lanka’da yaşayan Moro, Hintli, Tamil ve Malay asıllılar geçen asırların nice zor şartlarının izlerini taşımaktadırlar. Tarihî bilgilerin ışığında Arapların bu adaya İslamiyet’ten önce geldikleri, ancak kalıcı izlerini ise Müslüman olduktan sonra bıraktıkları anlaşılmaktadır. Hint Okyanusu sahillerinde ve farklı adalarında ticaret yapmaya başladıkları çok erken dönemlerden itibaren sıkça uğradıkları yerlerden birisi de Serendip adını verdikleri bugünkü Sri Lanka adasıydı. Burada MÖ 250 yılından itibaren yayılan Budizme mensup farklı kraliyet aileleri Müslüman Arapların MS VII. ve VIII. yüzyıllardan itibaren adada ticaret yapmalarına ve ülkelerini kendilerinin dışındaki coğrafyalara açmaları dolayısıyla kendilerine daima iyi davrandılar. Sri Lanka’ya ilk gelen Müslümanların Haşimoğullarına mensup oldukları ve Emevi halifesi Abdülmelik b. Mervan’ın baskısından kaçarak buraya geldiklerine inanılmaktadır. Hatta Beruvela şehrindeki Beyaz Minareli Cami de adada ilk yapılan ibadethaneleri idi. Zaten XVI. yüzyıla kadar tüm Hint Okyanusunu çevreleyen yerler gibi Sri Lanka’da da ticaret Müslümanların tekelindeydi.
Adanın güneyi genelde Budist Sinhalilerin yurdu olurken kuzey kısmı da mütemadiyen Hindistan’dan gelen Hindu Tamillerin akınına uğradı. Üçüncü toplumu ise Müslüman Araplar oluşturdular. Bunlar genelde Arap yarımadasından bu bölgeye ticaret yapmaya geldikten sonra yerleşmeyi tercih etmişler ve yerli Sinhali ile Tamil kadınlarla evlenmişlerdi. Böylelikle yerliler arasında Müslümanlık önce ihtida eden bu kadınlar arasında yayılmış ve doğan çocukları da ebeveynlerinin dinlerine girmişlerdi. Ancak dinî tebliği yoğun şekilde diğer insanlara yayma konusunda diğer iki inanç sahipleri ile gerginliğe sebebiyet vermemesi için sınırlı tutmak zorunda kaldılar. Buna rağmen İbn Battuta Budist kral ailesinden bazı fertlerin Müslüman olduğunu, hatta Budist kaynaklarının XIV. yüzyıldaki kralları kendi tarihî kayıtlarına inanç yönünden farklı oldukları için yazmadıkları belirtilmektedir. Hatta idareleri 1410 yılına kadar devam etmiş ve İbn Battuta bunlardan Müslüman hâkim Calesti’nin güvenliğini Habeşistan’dan getirilen 500 kadar Etiyopya’nın sağladığını söylemektedir.
Sri Lanka’da XVI. yüzyıla gelinceye kadar toplumun barış ve huzuru, refahı için Müslüman toplum çok büyük katkı sağlamaktaydı. Yerliler ziraat ve ticaretle uğraştıkları için bunlar ticaretle uğraşarak ülkenin vazgeçilemez unsuru hâline geldiler. Ne var ki 1505 yılında Afrika’nın güneyini dolaşan Portekiz donanmasının Sri Lanka’ya aynı yıl ulaşması sekiz asırlık huzuru en fazla da Müslümanlar aleyhine bozdu. Bu donanma İslamiyet’e düşmanlıkta sınır tanımayan Papalığın en sadık emir kulu olarak Endülüs’te akıttığı kanlara doymamış ve nerede bir Müslüman toplum görse gözünü kırpmadan her türlü zulmü reva görmekteydi. Bu adadakilere de Kuzey Afrika Berberilerinin bir kolu gibi “Moro” deyip “Müslüman” dememekte ısrar ettiler. Oysaki bunların ne Berberilerle ne de Endülüs Müslümanları ile inançları dışında ortak geçmişleri yoktu. Portekizliler 1518 yılında adaya burayı idare etmesi için bir sömürge komutanı tayin ettiler. Güneybatı sahillerindeki limanlarda Müslüman topluma ait ev, iş yeri, ticari ambar, mescit, medrese ne varsa hepsini 1526 ve 1626 yılında iki defa tamamen yakıp yıkıp tahrip ettiler. Müslümanlar çaresizlik içerisinde adanın merkezindeki dağlık bölgelere ve doğu kıyılarına taşındılar. Daha da kötüsü asırlardır devam ettirdikleri deniz ticaretini yapmalarını yasaklayıp tamamen sonlandırdılar. Ayrıca başta Hindistan olmak üzere İslam dünyasının diğer bölgeleri ile de dinî konularda temaslarını engellediler. Bu dönemde Tamillerle mecburen iç içe yaşamak zorunda kaldıkları için başta dilleri dâhil olmak üzere birçok adetlerini de aldılar. Sömürgeciler adaya Katolik kiliseleri inşa edip yerlileri kendi inançlarına çevirmek için epeyce uğraştılar.
İngilizler Ceylon dedikleri adada 1782 yılından itibaren etkinlik kurmaya basmışlar ve 1802 yılında burayı tamamen sömürge ilan edene kadar Hollandalıları atmaları yirmi yıl sürdü. Müslümanlar ilk defa İngilizlerin işgalinde önceki iki sömürgeci devlete göre biraz rahat yaşama fırsatı buldular.
Portekiz, Hollandalı ve İngiliz misyonerler Sri Lanka’da Hristiyanlığı yaymak için ciddi derecede uğraşsalar da tüm baskıcı güçlerine rağmen beş asırda toplam nüfusun ancak %7’sini kendi inançlarına çevirebildiler. Ada Müslümanları özellikle İngiliz okullarından çocuklarını uzak tutarak onların misyonerlik tuzağına düşmesini engellediler. Hatta Muhammed Kasım Saddi Labay gibi şahsiyetler İslami eğitime önem verip 1881-1901 yılları arasında önemli çalışmalar yaptılar. Bağımsızlık öncesi içlerinden çok sayıda eğitimli kişi yetişerek devlet idaresinde görevler aldılar.
XIX. yüzyılın sonlarında yerli halktan birisi Osmanlı Devleti adına fahri konsolos tayin edilince Hintli Müslümanlar gibi Sri Lankalı dindaşları da İstanbul’daki Osmanlı halifesine bağlılıklarını güçlendirdiler. II. Abdülhamit’in tahta geçişi başkent Kolombo’da da törenlerle kutlandı. Dünyanın farklı bölgelerindeki Müslümanlar gibi bunlar da Hicaz demiryolu inşası ile Balkan Savaşı döneminde Osmanlı için aralarında maddi yardım topladılar. Osmanlıların son dönemdeki tercih ettikleri fes giyme âdeti burada da yaygınlaştı.
XX. yüzyılda Sri Lankalı Müslümanlığı
Bağımsızlık sonrası adadaki Müslümanlar kendilerine Tamil Müslümanları, Sri Lanka Moroları, Malaylar denilmesi yerine sadece “Müslüman” denmesinde ısrar etmektedirler. Zaten Malay Müslümanlar kendilerine ait adetlerini bir taraftan korurken diğer taraftan yerleşik Moro toplumunun değerlerini epeyce benimsediler. İngilizler XIX. ve XX. yüzyılda Hindistan’dan buraya yeni Müslüman toplumları göçe zorladılar. Pakistan ve Güney Hindistan bölgesinden gelenler çoğunluk itibarıyla Hanefi, azınlık olarak da Hoca ve Bohras denilen Şii topluluklardı.
Bugün Sri Lanka’da Müslümanların %92’si Moro denen toplum olup bunlar ada nüfusunun da %9,23’ünü meydana getirirler. Tamamı Şafii mezhebindendir. Artık Arapça konuşmasalar bile konuştukları Tamilce’de çok sayıda bu dilden kelime bulunmaktadır. Son döneme kadar konuştukları Arvî denilen bu dili artık unutmak üzereler ve adanın batı kıyısındakiler artık Sinhali dilini kullanıyorlar. Fakat asırlarca İslami eserler Tamil dilinde yazıldığı için bunlar geçmiş âlimlerin fikirlerinden istifade edemiyorlar. Bir an evvel hem onların yazdıklarının, hem de güncel dinî bilgilerin Sinhali dilinde de çevrilip yayınlanması gerekiyor. Müslümanlar adanın bazı bölgelerinde nüfusun çoğunluğunu oluşturup buralarda ziraat, balıkçılık ve ticaretle geçiniyorlar.
Sömürgecilerden kalan miras: Hinduların ve Budistlerin
Müslüman düşmanlığı
Güney Asya’daki Hindistan, Birmanya, Tayland ve Sri Lanka Budistleri ile Hindistan asıllı Hindular en az bin yıl barış ve huzur içinde beraber yaşadıkları Müslümanlara XX. yüzyılın başından itibaren düşmanca tavır aldılar. 28 Mayıs 1915 günü Kandy şehrinde Sinhali Budistlerin Perahera denen Buda’nın doğum günü kutlamasının Hindistan asıllı Müslümanların camisinin önünden geçen yolda müzik gösterisine dönüşmesi üzerine başlayan gerginlik on üç gün sürmüş ve yirmi beş ölü, 180 yaralı yanında 4075 ev ve dükkân ile 86 cami yağmalanmış, ayrıca 250 ev ile butik, on yedi cami yakılmıştı. Bir başka rivayete göre ise ölenlerin sayısı 116 idi.
Sri Lanka’nın bağımsızlığı daha çok Sinhalilere yararken Tamiller bundan hiç memnun olmadılar. Üstelik adada 1970 yılında Budizm devlet dini ilan edildi. İki toplum arasındaki ezelî kavgada Müslümanlar kendilerini ilgilendiren bir durum olmadıkça tarafsız kalmayı tercih ettiler. Tamillerin ayrılıkçı siyasetlerini ve şiddet olaylarını tasvip etmedikleri Sri Lanka devletinin parçalanmasına karşı çıktılar. Budistler tarih boyunca genelde uysal ve savaşı sevmeyen toplumlar olarak bilinmelerine rağmen bu davranışlarında tam aksine değişim meydana geldi. Birmanya, Tayland ve Sri Lanka’da âdeta iflah olmaz ırkçı, kan dökmekten hoşlanan vahşileşmiş kitleleri bağrında barındıran bir davranışa sahip olarak bunu XX. ve XXI. yüzyıllarda Müslümanlara karşı tavırlarında sergilediler. Ellerine geçirdikleri her türlü silahı Müslümanlara karşı kullanıyorlar, ticarethanelerini yerle bir ediyorlar ve camilerini yakıp yıkıyorlar.
Müslümanların üzerinde Sri Lanka’da uygulanan ikinci baskı 90’lı yıllarda kuzeydeki Tamil bölgesinde başladı ve tüm malları ellerinden alındığı gibi istisnasız tamamı adanın diğer bölgelerine sürgüne gönderildi. Sinhali menşeli devlet adamları Müslümanları yaşadıkları kuzey bölgelerinde Tamillere karşı kendi taraflarında yer alamaya zorladı ve zaman zaman da bunları silahlandırdı. Hindu Tamillerin amacı bu bölgeyi güneyden ayırıp kendilerine ait müstakil bir devlet yapmaktı. İngilizler tarafından 1915’te bu adaya getirilen Ahmediye mensupları ise burada aradıkları ilgiyi bulamadılar.
1915’te Müslümanlara karşı nefretin çatışmaya dönüşmesinden tam bir asır sonra 2012 yılında ortaya çıkıp 2014’te ada genelinde bir kez daha yaygınlaşan İslam düşmanlığının neticesi olarak 20 kadar cami yakıldı. Budistlerin bu düşmanlığının ardında ülkelerine şeriatı getirecekleri yönündeki düşünceleri etkili oluyor. Müslümanlar ise ada halkının %90 oranında Müslüman olmadığının herkesçe bilindiğini, hâliyle böyle bir uygulamaya geçilmesinin söz konusu olamayacağını ifade ediyorlar. Dahası çektikleri acıları unutup kuzeydeki yurtlarına yeniden dönmeye başladılar ve Jaffna’daki en önemli okulları olan Osmaniye isimli kolejlerinde çocuklarına eğitim veriyorlar.