Makale

YOL VE YOLCUYA DAİR

YOL VE YOLCUYA DAİR

Nagihan AYDIN | Kırklareli Lüleburgaz Kur’an Kursu Öğreticisi


Her yola çıkış bir davete icabetle başlıyor aslında… Rabbimizin yol davetini almak ve bize bahşettiği ömür nimetinde O’nun sınırsız lütuflarıyla donanmanın şükrünü hakkıyla eda edebilmek, nihayetinde rızasına koşmak ve kavuşmak…
Yol daveti geldiğinde, elimizdeki bütün nimetleri seferber edip, sırtımıza yüklendiğimiz, hadimi olduğumuz Kur’an-ı Kerim’in nurunu bir bayrak gibi ulaşması gereken ve gösterilen her noktaya layıkıyla ulaştırıp sabır ve tefekkür ile çokça şükür ile yola revan olmak... Kutlu bir yola hem yolcu, hem yoldaş, hem de meskûn mahal olmak. Şüphesiz bu yol davetinin talibi olmanın gereği de, bu davete en güzel şekilde icabet etmektir. Çünkü Rabbimiz yüce kitabımız Kur’an-ı Kerim’de bu daveti şöyle ifade ediyor: “Allah esenlik yurduna çağırır ve dilediğini doğru yola iletir.” (Yunus, 10/25.)
O hâlde bu davete icabet etmek, sıratı müstakimde yürümek ve bu minval üzere yol almak için yapılacak ilk iş Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa’nın (s.a.s.) güvenilir ve emin olan vasıfları ile donanıp öyle yola çıkmaktır.
Rabbimiz yine yüce kitabımız Kur’an-ı Kerim’de bizlere yol ve yolcunun hâlinden, ibretlik hikâyelerinden de veciz örnekler veriyor. Mesela, Hz Musa ile Hızır aleyhisselamın yolculuğundan, Hz. Yu-
suf peygamberin ve Hz. Yunus peygamberin yolculuklarından ve Efendimiz Hz Muhammed Mustafa’nın bir gece Mescid-i Haram’dan Mescid-i Aksa’ya yürütüldüğünden haber verdiği gibi…
Evime üç şehir ve altı saat kadar uzakta bulunan yeni görev yerime gidip gelirken, bir yandan evim ve görev yerim arasındaki mesafeyi her gün seher vakti açıp, yine o günün akşamına kapatan Rabbime hamt ediyor bir yandan da Kur’an-ı Kerim’de bahsi geçen bu yolculukların hikmetlerini düşünüyor ve payıma düşecek hisseler arıyordum...
Peki, bir günde bunca mesafeyi kat eden ben, gittiğim yerlere ne götürüyor ve o yerlerden ne alıp getiriyordum?
Yine böyle yol ve yolcu üzerine düşünüp, kafamdaki sorulara cevap arıyordum ki, çalan telefonumun diğer ucundaki kardeşimiz söyledikleriyle, aslında en başından bu yana kafamda var olan bütün bu soruların cevabını da vermiş oluyordu.
Arayan kişi eski görev yaptığım Kur’an kursunda tanıştığım, kızını çok küçük yaştan beri yetim olarak büyütmüş, bu sebeple geçen yıl kendisine zekâtını ulaştırma noktasında yardımda bulunduğumuz bir kardeşimizdi. Kendisine zekâtını ulaştırma noktasında yardımcı olabileceğimi fakat ziyarete geldiğinde orada olamayacağımı çünkü 3 şehir kadar uzakta yeni görev yerime atamam olduğunu söylediğimde verdiği cevap şöyle oldu: “Kıymetli Hocam, geldiğimde sizi kursunuzda ziyaret edemeyecek olmak beni biraz hüzünlendirdi. Şunu bilmelisiniz ki, birbirine güvenen ve birbirini Allah rızası umarak samimiyetle sevenler için mesafeler asla bir ayrılık değildir. Eminim gittiğiniz yeni görev yerinizde de, tarafınızdan bize sunulan güzelliklere muhatap olacak kimseler olacak ki Rabbim sizi oraya göndermiş.”
Mübarek bir ramazan-ı şerif günü, teslimiyet dolu bu sözleri duymak, hem çok duygulanmama hem de şükrümün artmasına vesile oldu.
Aklıma İbn Ataullah El İskenderi’nin şu sözü geldi: “Allah’ın katında değer ve kıymetini öğrenmek istiyorsan, Allah’ın hangi işte seni ikame ettiğine, seni hangi hâlde tuttuğuna bak..”
Bu söz veçhile, bize bu kutlu yolda sevdiklerini ve sevenlerini gönderen, kalplerimize karşılıklı güven bahşeden, nice hüzünlü gönüllere bizi durak eyleyen, türlü güzellikleri dosdoğru yolundaki kullarına ikram eyleyen ve en önemlisi bizlere bu nimetin şükrünü eda edebilecek fehmi veren Allah’a sonsuz hamd ü senalar olsun.
Meğer benim yol dediğim, yol içre yolmuş…
Anladım ki, bu yolda yürümek varılan her menzile samimiyet köprüsü kurup güven ve sevgi inşa etmekmiş. Yine anladım ki, ne kadar yol gidilirse gidilsin, bütün yolların sonu ancak ve elbet, kalpleri güven ve sevgiyle rızasında birleştiren Rahman ve Rahim olan Allah’a varırmış…