Makale

HZ. PEYGAMBERİN MESAJLARINDA İNFAK

HZ. PEYGAMBERİN MESAJLARINDA İNFAK
Dr. Emine Gümüş Böke

Toplumu bir bütün olarak kabul eden İslam bu bütünlüğü, sevgi, acıma, şefkat ve merhamet gibi insani duygularla sağlayarak toplumun bütününe bu dayanışma, kaynaşma ruhunu yaygınlaştırmıştır. Bütün insanlığın layık oldukları ölçüde ve aynı seviyede yararlanmaları için gerekli tedbirlerin alınması yolunda emir ve hükümler koymuştur. Bu cümleden olmak üzere; zengin ile fakir arasındaki diyaloğun kurulmasına yardımcı olan ve bu yolda zengine dinî bir sorumluluk yükleyen İslamiyet; infak kurumuyla önemli bir işlev yüklenmiştir.
Hem cimriliği hem de israfı asla tasvip etmeyen ve her konuda orta yolu öneren İslam dini, “sosyal” bir din olarak sosyal adalete, dayanışma ve yardımlaşmaya büyük önem vermekte bundan dolayı da “infak” kavramıyla tanımlanan “Allah yolunda yapılan harcamaları” en makbul ve en faziletli bir ibadet olarak kabul etmektedir. İnfak geniş kapsamlı bir kavram olup, zekât ve fıtır sadakası gibi mali ibadetlerin yanı sıra genel bir terimle mendup olarak nitelenen gönüllü harcamaları da içine alır.
Müslümanların, Allah’ın lütuf ve inayetine mazhar olabilmeleri için sahip oldukları ve severek bağlandıkları varlıklarını Allah yolunda infak etmeleri gerekir. Bu varlıklar mal ve para olabileceği gibi mevki, unvan, bilgi ve beden kuvveti gibi her türlü maddi ve manevi imkânlar da olabilir. Zira gökte ve yerde ne varsa ve insanların sahip olduğu her şey Allah’ın olup, insanlar malik oldukları şeylerin emanetçileridir. Bu nedenle de Allah’a ait olan her şey Allah’ın emrettiği biçimde infak edilmeli yani cimrilik edilmemeli ve Allah’ın mülküne sahip olmaya çalışılmamalıdır.
Kur’an-ı Kerim’de infakla ilgili birçok ayet yer aldığı gibi Rasulüllah da infakta bulunmanın önemine dikkat çekmiştir. Bir hadisinde Hz. Peygamber, sadaka veren cömert bir kimse ile hayır yapmaktan kaçınan cimri kimseyi, üzerlerinde demir zırh bulunan iki kişiye benzetmiştir. Sadaka veren kimsenin üzerindeki zırhın genişleyip uzayacağını, ayak izlerini bile sileceğini; yani bu kimsenin gönlünün ferahlayıp huzur ve mutluluk içinde olacağını ve günahlarının affedileceğini müjdelemiştir. Cimri kimsenin ise, üzerindeki zırhın gittikçe daralarak kendisini sıkacağını ve istese de bu sıkıntıdan kurtulamayacağını; yani onun sürekli sıkıntı ve üzüntü içinde olacağını bildirmiştir. (Buhari, Zekât, 28; Müslim, Zekât, 75-77.)
Peygamber Efendimiz, kendisine peygamberlik görevi verilmeden önce de çevresindekilere yardımda bulunan hayırsever bir insandı. Nitekim Hz. Hatice’nin, “Sen akrabanı gözetirsin, işini göremeyen insanların işlerini üzerine alırsın, yoksula verirsin, misafirini ağırlarsın, felakete uğrayanların yardımına koşarsın.” şeklindeki sözleri de bunu göstermektedir. Üzerinde veya evinde para ve mal bulundurmaktan hoşlanmaz, eline ne geçerse muhtaçlara dağıtırdı.
Hz. Peygamber hem zekâtı hem de sadaka vermeyi Müslümanlara ısrarla emretmiştir. Bu konunun ihmal edilmesi hâlinde, toplumun karşı karşıya kalabileceği durumu da şöyle açıklamıştır: “Cimrilikten sakınınız. Çünkü cimrilik, sizden önce geçenleri helak etmiş; onları kan dökmeye ve haramı helal görmeye sevk etmiştir.” (Müslim, Birr, 56.) Kur’an-ı Kerim’de infak hususunda orta yol tavsiye edilmiştir. Yüce Allah “Eli sıkı olma, büsbütün eli açık da olma; sonra kınanır ve eli boş açıkta kalırsın” (İsra, 17/29.) buyurarak cimri olmayı hoş görmediği gibi infakta bulunan kişinin de malını saçıp savurmasını da uygun bulmamıştır. İnfakta bulunurken takip edilmesi gereken ölçü, normal ihtiyaçların karşılanmasından sonra kalan maldan verilmesidir. (Bakara, 2/219.)
Kur’an-ı Kerim’de infak edilecek kişilerin sırası şöyle belirlenmiştir: “Maldan vereceğiniz şey, anne baba, akraba, yetimler, yoksullar ve yolcular için olmalıdır. Hayır olarak daha ne yaparsanız Allah onu bilir.” (Bakara, 2/215). Hz. Peygamber de bir kişinin nafakaya önce kendisinden başlaması gerektiğini, daha sonra sırası ile ailesine, akrabasına, çevresinde bulunan muhtaçlara ve diğer insanlara infak etmesi gerektiğini belirtmiştir. (Müslim, Zekât, 13.)
Kur’an-ı Kerim ve sünnete göre dayanışma ve yardımlaşma meşru şeyler üzerinde olmalı ve öncelikle en yakın çevreden başlamalı ve tüm topluma doğru yayılmalıdır. İnfakın başa kakma vesilesi yapılmaması, gizli verilmesi, malın iyisinden verilmesi, yalnız Allah rızası için yapılması, verirken kalp kırılmaması gibi hususlara da dikkat etmeyi Allah emretmektedir. Kuşkusuz, Allah’ın rızasını kazanmak amacıyla yapılan infak Allah indinde makbul ve yapana da büyük sevap kazandırmaktadır.
Nitekim Hz. Muhammed de (s.a.s.) “Komşusu aç iken karnı tok yatan bizden değildir” hadis-i şerifiyle “infak” etmenin önemini açık bir şekilde vurgulamaktadır.