Makale

SAYILI NEFESLER

SAYILI NEFESLER
Dr. Lamia Levent ABUL

Alıp verdiğin her nefeste Allah Teala’nın senin de hakkında icra edeceği bir kader vardır.
İbn Ataullah İskenderi

Her insanın bu dünyadaki nefesleri sayılıdır derler ey salik! Elhak doğrudur, ecel vakti gelip de ölüm vaki olduğunda ömür sermayesini tüketmiş her fani gibi son nefesini verirsin. Artık dönüşü yoktur, ne bir nefes önce ne de sonra… Sayılı günler gibi sayılı nefeslerin de Cenab-ı Hakk’ın senin hakkında takdir ettiği kadardır. Dünyaya gelişin gibi dünyadan göçüşün de ancak ve yalnız O’nun elindedir. Bu her insanın değişmez yazgısıdır. O’nun takdiri olmadan bir yaprak dahi dalından düşmezken aldığımız nefesi vermek mümkün müdür ey salik!
Ömrün sermayesi olan nefesler bizlere verilmiş emanetlerdir. Her nefeste Cenab-ı Hakk’ın bizim için takdir ettiği nimet, bela, masiyyet ve taatten biri sadır olur. Nimet takdir ettiğinde nasıl şükrü dilimize virt ediniyorsak bela ve sıkıntı isabet ettiğinde de nefeslerimizi sabır ve rıza ile bezemeli değil miyiz? Öyleyse O’ndan gelen takdir her ne olursa olsun gönül hoşluğu içinde “Hoştur bana senden gelen / Lütfunda hoş kahrında hoş.” diyebilecek imanı kuşanmaya bak. Yoksa perişanlık ve zillet için boyun eğen bedbahtlar kervanına dâhil olursun Allah muhafaza.
Kulları üzerinde her türlü tasarrufa sahip olan Yüce Allah (Enam, 6/18.) her şeyi bir kadere göre yaratmıştır. (Kamer, 54/49.) Kader bütün mevcudatın Allah’a mahsus bir program dâhilinde yaratılması, yani O’nun yarattıkları hakkındaki takdiridir. Kaza ise vakti saati geldiğinde bu kader planının cereyan etmesidir. Kâinatta her an onun irade ettiği kader gerçekleşmekte ve her şey O’nun ilahî takdirinin gerçekleşmesi için söz birliği edercesine bir araya gelmektedir. “O her an bir iştedir.” ayet-i kerimesi mucibince her an ve her nefeste icra eden bir kader vardır. Nasıl oldu, neden oldu demeye kalmadan sen de o kadere şahitlik edersin. Arap atasözünde bu hakikat şöyle dile getirilmiştir: “Kaza gelince insanın basireti kapanır ve tehlikenin kendisine nereden geleceğini göremez.”
Allah’ın takdiri karşısında insan aciz ve biçaredir. Sen üzerine düşeni yani kulluğunu güzel yapmaya çalış ve O’nun takdirine boyun eğ. Hz. Mevlana, “Âlemin bütün zerreleri birbirine girse ve hile kesilse yine gökten gelecek kazaya karşı hiçtir.” der ve şöyle devam eder: “Şu yeryüzü gökten nasıl kaçabilir, kendini gökten nasıl gizleyebilir. Gökten yağana karşı yeryüzü nereye kaçabilir, hangi sipere girip gizlenebilir! Güneşten onun üstüne ateş yağsa yeryüzü o ateşe karşı yüzünü yere sererek sessizce ona teslim olmuştur. Ey insanoğlu! Mademki yeryüzünün bir cüzüsün, onun üstünde yaşıyorsun; o hâlde sen de Allah’ın buyruğuna, kaza ve kaderine karşı gelme. "Sizi topraktan yarattık." sözünü duydun. Demek ki Allah senin toprak gibi olmanı istiyor, bu emre karşı gelme.”
Sen de toprak gibi mütevazı ve mümbit ol ey salik! Gökten gelen karara teslim olarak emre amade dur da teslimiyet filizleri saçsın dört bir yanında. Zira kulları üzerinde yegâne tasarruf sahibi olan Yüce Mevla, sana bir zarar vermeyi dilerse o zararı, O’ndan başka giderecek yoktur. Yine senin hakkında murat ettiği hayrı da O’ndan başka verecek yoktur. Onun her şeye gücü yeter. (Enam, 6/17-18.) İnsan her nereye giderse gitsin Yüce Allah’ın kendisi hakkındaki kaderinden kaçamaz. Yine Mesnevi’de geçen meşhur kıssada hikâye edildiği gibi; kuşluk vakti bir adam korku ve telaş içerisinde Hz. Süleyman’ın yanına koşar. Hz. Süleyman ona neden korktuğunu sorunca: “Azrail’le karşılaştım ve bana öyle bir hışımla baktı ki aklım başımdan gitti, perişan oldum.” der. Bunun üzerine Hz. Süleyman kendisinden ne istediğini sorar ve adam: “Ne olur rüzgâra emret de beni hemen Hindistan’a götürsün, böylece canımı kurtarabilirim.” deyince Hz. Süleyman hemen rüzgâra emreder ve adamı Hindistan’a atar rüzgâr. Ertesi gün Azrail Hz. Süleyman’ın yanına gelince ona: “Niçin dün o biçare Müslümana öyle hışımla baktın.” diye sorar. Azrail: “Ben ona hışımla değil hayretle bakmıştım. Zira Hak Teala bana onun ruhunu o gün Hindistan’da almamı emretmişti. Kendisini burada görünce hayrete düşmüş ve içimden, bu adam kanat takıp uçsa bile bu kadar kısa sürede Hindistan’a nasıl gidebilir, demiştim. Sonra onu emredilen vakitte Hindistan’da buldum ve Hakk’ın emrini yerine getirdim.” diye cevap verir.
Allah’ın takdiri karşısında insanın tedbiri nasıl da yerle bir oluyormuş gördün mü salik? Bütün mevcudat onun takdirine boyun eğer ve teslim olurken sen de tedbiri elden bırakmadan ram ol her şeye gücü yeten sonsuz kuvvet kudret sahibi olan Rabbül âlemine. Rıza göster kalemin yazdıklarına da temaşa eyle her nefeste tecelli eden takdir-i ilahîyi…
Koca Ömer’e kulak verelim şimdi de… Hani Hz. Ömer Şam’a doğru yola çıkmıştı. Gideceği yerde veba salgını olduğu haberini alınca yolundan dönme kararı aldı. Ömer’in bu kararı karşısında Ebu Ubeyde b. Cerrah: “Ey Ömer Allah’ın kaderinden mi kaçıyorsun?” diye sordu. Ömer: “Evet, Allah’ın kaderinden yine Allah’ın kaderine kaçıyorum.” diyerek insanın gerekli tüm tedbirleri almasını ama bu tedbirlere rağmen Allah’ın önüne getirip koyduğu kadere de rıza göstermesi gerektiğini ne güzel anlatıyor! Her nereye giderse gitsin insanın yazgısını da beraberinde götüreceği gerçeğini ifade ediyordu.
Ey salik! Sana düşen her nefeste hakkında takdir edilen hükme rıza göstermen, edebi muhafaza etmen ve Rabbinle rabıtanı devam ettirmendir! Böylece Hak yoluna yolcu kutsi nefes sahiplerine tabi olabilirsin diyor Ahmet Mahir Efendi. İşte o zaman “Cenab-ı Hakk’a giden yollar mahlukatın nefesleri adedincedir.” sözünün sırrına da erersin vesselam!