Makale

BİRLİK VE BERABERLİĞİMİZİN SEMBOLÜ: ÇANAKKALE ZAFERİ

BİRLİK VE BERABERLİĞİMİZİN SEMBOLÜ: ÇANAKKALE ZAFERİ

Mehmet DERE


Yakın tarihimizin en önemli kahramanlık destanlarından biri de Çanakkale Zaferi’dir. Bu zaferin milletimizin tarihinde ayrı bir yeri ve önemi vardır. Bu zafer, tarihimizin kırılma çizgisinde sarp bir virajdan milletimizin yüz akıyla geçtiği en zorlu imtihanlardan biridir.
Çanakkale Zaferi, I. Dünya Savaşı’nda kahraman askerlerimizin cihanı hayrete düşüren bir iman ve kahramanlık destanıdır. Bu zafer, milletimizin iman ve azminin, millî birlik ve beraberliğinin metanet ve gücünün en açık bir göstergesidir. Edirne’den Hakkari’ye, Bursa’dan Diyarbakır’a, Balıkesir’den Siirt’e kadar bütün bir milletin evlatları yek vücut olup dini, vatanı, bayrağı, bağımsızlığı, ırz ve namusu için emperyalist güçlere karşı büyük bir zafer kazanmışlardır. O günkü anneler yeni doğan çocuklarına bu zafer dolayısıyla Muzaffer (zafer kazanan), Gazanfer (kükremiş aslan), Cihangir (cihanı fetheden) ismini vermişlerdir.
Batılıların Haçlı seferlerinden beridir Müslüman varlığını yeryüzünden ebediyen silmek için kolladıkları tarihî fırsat, nihayet Çanakkale Savaşı’nda önlerine çıkmıştı. İngilizler ve Fransızlar, zafer için kendilerinden o kadar emindiler ki “Hasta Adam” dedikleri Osmanlı Devleti’ni bu savaşta yenerek piknik yapmayı bile düşünmüşlerdi. İngiliz Bahriye Nazırı Winston Churcill (Çörçil): “Türkler mi? Bir elimizi arkamıza bağlar, diğer elimizle yener geçeriz onları.” diye küçümsemişti.
19 Şubat 1915’te İngiliz ve Fransız donanması Çanakkale Boğazı civarındaki tabyaları çok şiddetli bir şekilde topa tutmuşlarsa da kahraman Mehmetçiğimiz tarafından geri püskürtülmüştür. Bunun üzerine genel bir hücuma geçmeye karar veren İngiliz-Fransız müttefik donanması 18 Mart 1915’te çok şiddetli bir saldırıya geçip, tabyaları topa tuttuysa da bunda başarılı olamamıştır. Boğazda ilerleyen müttefik donanması Nusret mayın gemisinin bir gün önce döşediği mayınlara çarpmış, 7 zırhlısını ve pek çok yardımcı gemisini kaybetmiştir. Zayiatı çok büyük olan düşman geri çekilmek zorunda kalmıştır. (Zekeriya Kurşun, “Çanakkale Muharebeleri”, Diyanet İslâm Ansk., C. 8, TDV Yay., İstanbul 1993, s. 206; Komisyon, Doğuştan Günümüze Büyük İslam Tarihi, C. 12, Çağ Yay., İstanbul 1989, s. 186-189.)
Denizde başarılı olamayacağını anlayan düşman, kara savaşlarını başlatmışsa da Müslüman Türk ordusu tarafından Arıburnu’nda, Conkbayırı’nda, Anafartalar’da, Kocaçimen’de ve daha birçok yerde durdurularak geri püskürtülmüştür. Böylece düşman, denizde olduğu gibi karada da büyük bir kayba uğramıştır. Kahraman Mehmetçiğimiz tarafından tarihe altın harflerle yazılarak “Çanakkale’nin Geçilmez” olduğu bütün dünyaya ispat edilmiştir. (İbrahim Artuç, 1915 Çanakkale Savaşı, Kastaş Yayınevi, İstanbul 1992, s. 109; Komisyon, age. s. 189.)
Bu zafer, Yüce Rabbimizin: “Sizinle savaşanlara karşı Allah yolunda siz de savaşın.” (Bakara, 2/190.) emrine uyarak, bir düğüne gider gibi her türlü tehlikeyi göze alıp düşmana galip gelen kahraman askerlerimizin destanıdır. Bu büyük zaferin kazanılmasında Müslüman Türk Milletinin ve ordusunun üstün iman gücünün, vatan sevgisinin ve üstün fedakârlık duygusunun çok büyük rolü olmuştur.
Müttefikimiz olan Almanların komutanı Liman Von Sanders hatıralarında şöyle anlatıyor: “Türk askerlerinin çoğunun üstü başı perişan. Çoğu aç ve susuz, nebati yağda haşlanmış bulgur yiyor. Taş üzerinde yatıyor, güneşe, fırtınalara, soğuğa, yağmura karşı korunmasız siperlerde çamur ve toz içinde günler geçiriyor, fakat dünyanın bütün vasıta ve imkânlarına sahip düşmanlarıyla aslanlar gibi dövüşüyorlardı. Şüphe yok ki bunda iman duygusunun ve vatan sevgisinin rolü çok büyük. Düşmanları da onlara hayrandı. Aylarca süren silah arkadaşlığımız döneminde, kendisini öldürmeye, vatanını elinden almaya gelenlere karşı hiçbir gaddarlıklarını görmedim. Yaralı düşmanlarını sırtlarında siperlerine getiriyor, sargı bezi olmadığı zaman, yedeği bulunmayan gömleklerini yırtarak onların yaralarını sarıyorlardı.” (Mehmet İhsan Gençcan, age. s. 92.)
Çanakkale’de savaşların şiddetlenmesi üzerine çağrı yapılmış, Anadolu’nun farklı yerlerinden lise öğrencileri gönüllü olarak savaşa katılmaya başlamıştı. İstanbul’daki Galatasaray, Vefa, Kabataş ve İstanbul Lisesi öğrencileri cepheye ilk ulaşanlardandı. Kısa süre içinde Balıkesir, Bursa, Edirne, İzmir, Kastamonu, Kayseri, Kütahya, Konya, Denizli, Erzurum ve Sivas’tan 15-16 yaşında, ülkenin eğitimli, gencecik insanları cephedeki yerlerini almışlardı. Pek çoğu şehit oldu, geri dönmedi. Hayallerini bıraktıkları okullardan iki yıl boyunca mezun olan öğrenci sayısı 4-5’i aşmadı. Çocuk kahramanların eğitim gördükleri okullar, o yıllarda ya hiç mezun veremedi ya da çok az sayıda öğrenciyi mezun edebildi. Ayrıca tıbbiyeli, harbiyeli, mülkiyeli binlerce üniversiteli gencimizin çok önemli rolü olmuş, yaklaşık yüz bin gencimiz bu savaşta şehit olmuştur.
Çanakkale Zaferi her üç evden ortalama bir şehidin verildiği, her ay 29 bin, her gün 976 ve her saat ortalama 40 Mehmetçiğimizin şehit düştüğü, 1 metrekareye 6 bin merminin Mehmetçiğimizin üzerine yağdığı; ama her türlü olumsuzluğa rağmen Mehmetçiğimizin iman gücüyle ve al kanlarıyla kazandığı büyük bir zaferdir.
Bugün de her zamankinden daha çok aynı ruha, inanca ve duyguya ihtiyacımız var. Çanakkale’de şahlanan ruh, milletimizin inanç ve mayasını oluşturan ruhtur. Yeni nesillerimizi bu yüce duygularla yetiştirmeli, atalarımızın emanetini genç nesillere doğru bir şekilde aktarabilmeliyiz.