Makale

SANAL DÜNYA, DEĞİŞEN ALIŞKANLIKLAR

SANAL DÜNYA, DEĞİŞEN ALIŞKANLIKLAR

Yrd. Doç. Dr. Yahya TURAN | Ordu Üniversitesi İlahiyat Fakültesi


İnternetin, ilk icadıyla hayatımızda yer etmesi, bir alışkanlığa dönüşmesi çok uzun zaman almamıştır. İnternetin yaygınlaşması sadece belli bir yaş ya da ilgi grubu ile sınırlı kalmamış, yediden yetmişe her yaş ve kesimdeki insan interneti yoğun bir şekilde kullanmaya başlamıştır. Bazı kullanım alışkanlıkları, bağımlılık düzeyine, dolayısıyla tedavi gerektirecek boyutlara ulaşmıştır.
İnsanları internete cezbeden şey nedir acaba? Neden insanlar aynı masa etrafına oturup ellerinde cep telefonları ile internette, sosyal medyada tabiri caizse sörf yaparlar? İnternet ve sosyal medya nasıl oluyor da insanları, önemli olan işlerini, görevlerini yapmaktan alıkoyar?
İnternet bir teknoloji ürünü olarak insanlığın birçok alanda ihtiyaçlarını karşılayan işlerini kolaylaştıran çok önemli araçtır. Ucuz ve anlık iletişim imkânı sunmasıyla tercih edilen bir araç olmasının yanında, insanların ihtiyaç duyduğu her şeyin internette olması, internet kullanımını hızla yaygınlaştırmıştır. Acaba internet hayatımızdaki hangi alışkanlıklarımızı nasıl değiştirmiştir?
Herkesin internette bir sanal kimliği bulunmaktadır. Sanal kimliğine ekli arkadaşları, dedikodular, haberler her şeyi bu kimliği ile gece gündüz izleyebilmektedir. Mutlu olduğumuz her haber bu kimliğimizle sanal âlemde oluşturulan sosyal ortamımızla paylaşırız. Doğum günlerimiz Facebook üzerinden kutlanır, birbirimize gif denilen hediyeler göndeririz. Bayramlarımızı buradan tebrik ederiz. Bir davete mi katıldık, yediğimiz yemekleri, baktığımız manzarayı giydiğimiz kıyafeti her şeyimizi buradan elektronik arkadaşlarımızla paylaşır onların beğenisini alırız. Birisi bizim paylaşımlarımızı beğendiğinde mutlu oluruz. Sık sık paylaşımlarımıza bakar beğenenlerin kaç kişi olduğunu, kimlerin beğenip kimlerin beğenmediğini takip ederiz. Yapılan yorumlara anında cevap vererek bu ortamda sosyalleşiriz. Sevinçli olaylarımızı olduğu gibi acı, mutsuz haberlerimizi de buradan paylaşırız. Cenazelerimiz için başsağlığını sosyal ortamdan alır, üzüntülerimizi paylaşır, taziyelerimizi iletiriz. Bütün başarı ve başarısızlıklarımız “zaman tünelimize” kaydolur. Günlük yaşantımızda karşılaştığımız her şey zaman tüneli akışımız içerisinde yerini alır. Aynı Kiramen Kâtibin meleklerinin insanların iyi veya kötü bütün davranışlarını yazdığı gibi yaptığımız her şey zaman tüneline eklenir. Böylece sosyal medya mecrasında yıllar sonra da dönüp bakabileceğimiz sanki bir amel defteri oluşur.
Sabah kalktığımızda Facebook’umuzu açar biz uyurken neler olduğunu takip ederiz. Beğenilecek haberleri beğenir, yorumlarımızı yaparız. Gazete mi okuyacağız. İnternet üzerinde online gazeteleri açar manşetleri, detayları inceleriz. Günün değerlendirmesini yaparız. Maillerimizi açıp o gün için işimiz veya beklediğimiz mektupların gelip gelmediğine bakarız.
Eskiden aile fertlerinden uzakta olanlara mektuplar yazardık. Büyük bir duygu yükü ve hasretle mektuplarımızı tamamlar, postaneye gider adresine postalardık. Mektuplarımızın ulaşmasının ardından karşıdan yazılacak mektup için postacıyı beklerdik. Mektup geldiğinde heyecanla mektubu açar ve hasretle satırlarını okurduk. Tabii şimdi o duygular kalmadı, sıradanlaştı. İstediğimiz kişi ile internet üzerinden görüntülü konuşabiliyor, anlık mesajlaşma programları ile sanki yanımızdaymış gibi sohbet edebiliyoruz. Günlük yaşamını Facebook aracılığıyla anlık takip ediyoruz. Tabii ki bunun sonucu olarak eskiden kullanılan kartpostallar, mektuplar birçok geleneksel iletişim araçları tarihe karışmış oldu. İnternet sayesinde dünyanın neresi olursa olsun her türlü yazı, dosya, resim, video daha birçok şey aynı saniye içerisinde muhatabına ulaştırılabilmektedir.
İşyerimize vardığımızda, bilgisayarımızı açar açmaz mail kutumuzu, Facebook hesabımızı ve yakinen takip ettiğimiz haber sitelerini inceleriz. Çayımızı yudumlarken ülkemizde, dünyada olan olayların hepsini gözden geçiririz. Bir taraftan da Whatsapp’tan gönderilen mesajlara cevap yazarız. Karşı masadaki veya yan odadaki arkadaşımızla konuşmamız mı lazım, yerimizden kalkmamıza artık gerek kalmadı. Whatsapp üzerinden sohbete başlar, konuşulacakları konuşur ve sonra işimize geri döneriz. Öğle yemeği veya iş çıkışı bir yerlerde birileriyle mi buluşacağız, anında kurulan Whatsapp grubundan gerekli konsorsiyum sağlanarak gerekli planlamalar yapılır.
Akşam eve giderken evin ihtiyaçları evin hanımından Whatsapp üzerinden alınır. Unutulan bir şey kalmasın diye. Eve geldiğimizde ailecek yemek yendikten sonra herkes eline bir cihaz alır. Cep telefonu, bilgisayar veya tabletten internette sörf başlar. Ailecek çay içilirken herkes farklı mecralarda dolaşır. Farklı sosyal gruplara katılır, çıkar. Facebook, İnstagram vb. sosyal medya araçları baştan aşağı bir şey kaçırılmayacak gibi irdelenir. Paylaşımlar hakkında yorumlar yapılır, beğenilecek paylaşımlar beğenilir. Ailecek keyifli (!) bir gece böylece geçirilmiş olur.
Bazen arkadaşlarımızla yüz yüze buluşma ihtiyacı hisseder nihayetinde bir yerde dostlar olarak bir araya geliriz. Selamlaşma, sarılmadan sonra herkes masanın üzerindeki cep telefonlarını eline alır. Arada arkadaşlar şu telefonları bırakalım uyarıları ile tekrar masaya dönen grup üyeleri sık sık internet üzerinden sosyal mecralara dalmaktan kendisini alamaz.
Bazen anılarımız depreşir ve eski hatıralarımızı yad etmek isteriz. Facebooklar açılır. “Bak geçen sene şuraya gitmiştik, ay ne güzelmiş”, “geçen sene kızımız ne kadar küçükmüş” …Doğal olarak cebimizde, çantamızda taşıdığımız cihazlar artık hem video kamera hem de fotoğraf makinesi işlevlerini üstlendikleri için evimizde bakacağımız bir albümümüz bulunmaz. Her şey artık bilgisayarlarda elektronik ortamlarda saklanır hâle gelmiştir.
Böyle bir tasvir zannediyorum ki birçok kişi tarafında normal karşılanacaktır. Artık teknolojik araçlar, sosyal medya herkesin yaşam biçimi hâline gelmiş, hayatının bir parçasına dönüşmüştür. Teknoloji elbette yararlıdır, ancak her şeyin bir ölçüsü ve sınırı olmalıdır. Artık sanal âlemde yüzlerce takipçisi olan yalnız insanlara dönüşüyoruz. Gerçek sosyal ilişkilerimiz sanal sosyal ilişkilerimiz yüzünden yok olup gidiyor. Kimliklerimiz gitgide artıyor. Sanal kimliklerimiz sayesinde farklı farklı bireyler olarak ortaya çıkıyoruz. Teknoloji artık bizim aracımız olmaktan çıkıp bizi esir almaya doğru yöneliyor. İşte bu bağlamda teknolojinin iyi yönlerinin yanında kötü taraflarına da bakmamız gerekiyor.
Herkes için internette bir şeyler vardır. Okuma yazmayı yeni öğrenen çocuklar dahi internette kendisine göre bir şey bulabilmektedir. Küçük çocukların internet oyunlarına bağlanması, yasal hesap açma yaşı 18 olmasına rağmen daha 10’undan 12’sinden itibaren Facebook, İnstegram, Twitter vb. sosyal medya araçlarında hesaplar açmaları, küçücük çocukların ellerinde akıllı olarak tabir edilen telefonların bulunması internet konusunda hangi düzeyde olduğumuza ışık tutacaktır.
İnsanların davranış ilkelerinden hareketle bağımlılık oluşturacak nitelikte hazırlanan oyunlar çocuklar için tehlike saçmaktadır. Tıbbi açıdan “tedavi gerektirecek” düzeyde, oyunlara bağımlılık geliştiren çocuk ve yetişkinler bulunmaktadır. Bunun dışında her yaştan birçok kişinin bağımlılık düzeyinde sosyal medya kullanıcısı olduğu görülmektedir.
Günlük internet kullanımı üzerine yapılan araştırmalarda günlük olarak, kişi başına 3-5 saatten daha fazla internete bağlı kalındığı konusunda bulgulara varılmıştır. Dolayısıyla internet kullanım saatinin artması, insanların daha önce yaşantısında zaman ayırdığı bazı alışkanlıklarında değişiklik yapmasını gerektirecektir. Ders çalışmak, mesaisinin gerektirdiği işleri yapmak vb. profesyonel işlerini azaltarak sosyal medyaya zaman ayrıldığı gibi, boş zaman vakitlerini değerlendirme alışkanlıkları da bu süreçte değişime uğramıştır. Kitap okumanın, aile içi sohbetlerin yerini internet almaya başlamıştır.
Aile fertlerinin internet ve sosyal medya alışkanlığı çocukların hayatlarını da olumsuz olarak etkilemektedir. Çocuklar, ya teknoloji bağımlısı olmaya doğru itilmekte ya da ilgi ve sevgi yoksunu olarak yetişmektedir. Bu durum sağlıksız bireylerin yetişmesine, gelecek nesillerin bazı sosyal uyumsuzluklar ile donanmasına, başka bir ifade ile sorunlu bir geleceğin yetişmesine yol açacaktır.
Gençlerimiz sosyalliği farklı bir boyutta yaşamaktadır. Bir masa etrafına oturan bireyler ellerinde mobil telefonlar ile internette sosyal ağlarda sosyalleşirken yüz yüze, canlı ve sıcak ilişkilerden uzaklaşmaktadır. Topluluk içerisinde yalnız, bir cihaz ile sohbet eden, dertlerini paylaşan, gülen, ağlayan vb. bireyler çevremizde hızla artmaktadır.
Sonuç olarak, teknolojinin esiri olmayalım. Teknoloji bizi değil, biz teknolojiyi yönetelim. Şunu unutmayalım ki değişen alışkanlıklarımız bizlerin köklerini geçmişimizden alıp götürmektedir. Geçmişi ile bağları kopan, yalnızlaşan ve hastalıklı hâle gelen bir insan yığınına dönüşmemek için teknolojiyi doğru bir şekilde kullanmayı öğrenmeliyiz.