Makale

Türkiye’de Engelli Olmak

GÜNDEM

Türkiye’de Engelli Olmak

Mehmet Ali BAKİCİ
Tüm Özürlüler ve Aileleri Derneği Başkanı

Öncelikle şunu belirtmeliyim ki Türkiyeli olmak, Türk olmak ve bu coğrafyada Müslüman olarak nefes alıp veriyor olmak dünyanın en saadet verici kazanımıdır. Ancak engelli olarak yaşamaya çalışmak bir o kadar zor… Hangisinden başlayayım, hangi derdimizi açıp hangi çözüm önerimizi sunayım, açıkçası bunun cevabını da bulmakta zorlanıyorum. En azından belli başlı sıkıntılarımızı ve çözüm yollarını dile getirmek isterim.
Görme ve ortopedik engeli bulunan kardeşlerimizin en büyük sıkıntıları fiziki şartlardır, evlerinden çıktıkları andan itibaren fiziksel zulüm başlar ve dönene kadar bu mücadele sürer. Kaldırımların üzerine gelişi güzel dikilen tabelalar, Belediyelerin koyduğu çöp konteynırları, esnafın sattığı malları sergilemek maksadıyla kaldırımlar üzerinde oluşturduğu işgal ve kaldırımların üzerine park edilmiş araçlar. Bütün bu sıkıntıların yok edilmesi adına yasa var olduğu hâlde uygulanmayan ceza-yı müeyyideler… Sıkıntılarımızın yalnızca bazıları yukarıda belirttiklerim. Belediyeler görme engelli vatandaşlar yürüsün diye kabartma yollar oluşturmuş kaldırımlar üzerine, gelin görün ki bu kabartmaların üzerinde yürümeyenler daha doğrusu yürüyemeyenler sadece görme engellilerdir.
O çizgilerin üzerinde beyaz bastonların rahat hareket edebilmesi mümkün olmadığı gibi, tam çizgilerin üzerine konulmuş lokanta tabelaları o yolu bizim yolumuz olmaktan çıkartan başlıca etkenlerden. Ortopedik engelli vatandaşlar için kaldırım kenarlarına rampalı yollar yapılmış ancak, o kadar düzensiz ve rastgele ki o yolu kullanan tekerlekli sandalyeli bir kardeşimizin tepe taklak olması an meselesi. Belediyeler engelliler için yukarıda belirttiğim türden kaldırım çalışmaları yapıyor ancak takip hiç yok. O rampaların önüne park etmiş araçlar yüzünden kaldırıma çıkamayan tekerlekli sandalyeli kardeşimin müracaat edeceği ve anında çözüm bulacağı bir mercide yok. Sabahtan akşama kader çizgimizle başbaşayızdır yani… “Ateş düştüğü yeri yakar’’ derler ya bizim yaşamımızın tam bir özeti sanki bu söz. Eleştirsek, biraz çığırtkanlaşsak nanköre çıkar adımız, sussak verilen hakları almıyor ve kullanmıyor oluşumuz rahatsız eder vicdanlarımızı.
Peki, şimdi soralım; Türkiye’de engelli olmak sizce nasıl bir şey?
Zihinsel engelli kardeşlerimin ve ailelerinin sıkıntıları ise daha bir başka. Dünyaya geldikleri andan itibaren başlar çileleri ve ne acıdır ki son nefeslerini verdikleri ana kadar da devam eder. Okula gitmek isterler, gidecekleri yeterli okulu bulamazlar. Bulanlar yeterli öğretmeni bulamaz bu sefer de. Doyasıya oynayacakları, çılgınca eğlenebilecekleri, çocukluklarını ve gençliklerini doyasıya yaşayacakları bir parkları ya da eğlence merkezleri de yoktur.
Sabahtan akşama kadar nedenini bilemedikleri, farkında olamadıkları bir mücadelenin içerisinde yoğrulur durur hepsi. Anne ya da babaları ise tam bir çaresizlik ve çilenin içerisinde oradan oraya sürüklenirler. Kapısını çalacakları, yaralarına merhem olacak bir çare bulamadan dönerler kader evlerine… Hiçbirinin bir şikâyeti bir isyanı da yoktur, tek bir soru sorar dururlar kendi kendilerine “bizden sonra bu çocuğun hâli ne olacak” maalesef bu sorunun net ve rahatlatıcı bir cevabı da yoktur cennet yurdumuzda. İşitme engelli kardeşlerimiz gerek devlet dairelerinde gerekse alışveriş merkezlerinde işaret dili bilen kişi bulamadıklarından o an varırlar engelli olduklarının farkına… Komşuları yahut muhatapları hiçbir zaman tam olarak anlayamazlar onları fakat engellileri en çok üzen husus, memleketine ve milletine yeterli sayılacak bir hizmeti sunamamaktır. İdare etsin anlayışıyla sağlanan iş imkânları yılda iki kere gerçekleştirilen sırt sıvazlamaları hiçbir zaman, hiçbir engelliyi mutlu etmez. Yüzde doksanı işsiz ve eğitimsiz olan engelliler bir tüketici toplum olduklarının farkındadırlar ama bu farkındalığı yalnızca engelliler fark eder. Engelliler engelsiziz diye geçinenlerin engellerine takılmaktan ve o engellerle mücadele etmekten fırsat verilmemesinden dolayı üretmekten ve bağımsız yaşamaktan da uzak yaşarlar güzel ülkemizde…
Şimdi bir daha soralım ülkemizde engelli olmak nasıl bir şey?
Soruyorsanız ve hakikaten bilmek istiyorsanız bu sıkıntıların tamamen olmasa bile büyük bir çoğunluğunun yok edilmesinin bir tek yolu var, önce engellinin de bir insan olduğuna, onunda bir eşref-i mahluk olduğuna yürekten inanacaksınız inanıyormuş gibi yapmayacaksınız inanacaksınız…
Onlarla ilgili karar ya da karalar verirken onlara danışacaksınız, fikirlerine başvuracaksınız, mademki ‘’damdan düşenin hâlini yine damdan düşen biliyor’’ o zaman onun görüşü alınmadan onunla ilgili iş yapmayacaksınız. Ülkemizde kaç tane belediyede engellilerle ilgili birimler var? Ve bunun kaç tanesinde sorumluluk mührü engelliye verilmiş? Tüm bunlar o kadar önemli şeyler ki engellileri sizden biri olarak görmedikçe, onların akıllarında ve zekâlarından istifade etmedikçe, ülkemizin güçlenmesi adına onlara da sorumluluklar yüklemedikçe ve onları yılda iki kere gündeminize aldığınız sürece elli yıl sonrada aynı şeyleri konuşuyor oluruz.
Kısacası engellilerin engellerini ortadan kaldırmanın yolu engellilerle el ele omuz omuza olmaktan geçiyor. Gerisi lafügüzaf…