Makale

Editörden

EDİTÖRDEN

Dr. Yüksel Salman

BUGÜN ülke olarak oldukça zor bir süreçten geçiyoruz. Bir tarafta PKK, PYD, DEAŞ, vb. terör örgütleri, diğer tarafta dinî değerleri istismar eden, kardeşi kardeşe düşman eden ve Müslümanlar arasındaki kardeşlik bağlarını koparan FETÖ/PDY terör örgütünün sebebiyet verdiği bir tahribat ile karşı karşıyayız. Bu tahribat, özellikle genç kuşakların dine bakışına dair oluşturduğu derin yaralarla birlikte, Müslümanlar hakkında ortaya koyduğu zanlı, şüpheli, sürekli kendini anlatma ve aklama ihtiyacı hisseden kişi imajıyla da küresel ölçekte bir zarara dönüştü.

15 Temmuz’da iç ve dış mihraklarla birlikte devlete ve millî iradeye kasteden bu hain yapının sebebiyet verdiği en ağır tahribatlarından biri de toplumdaki güven duygusuna yönelik indirdiği darbe oldu. Yıllarca takiyye ve istismar üzerinden güç devşiren, gizli kapaklı emellerine sinsice ulaşmaya çalışan ve devletin kılcal damarlarına kadar nüfuz eden bu yapı, kumpas ve iftiralarla da büyük bir fitne kapısını açtı.

Müminin en bariz vasfı güven vermesidir. Olgun bir mümine itimat eden yanılmaz. Ondan yardım dileyen karşılıksız kalmaz. Mümin ihanet etmez ve zarar veremez. Çünkü iman, insanı yalandan, hıyanetten ve kötülüklerden koruyan güçlü bir kalkan ve güvenli bir limandır. Bu limana sığınanın canı, malı, ırz ve namusu emniyette olur.

Hz. Peygamber’in (s.a.s.) nübüvvetini ilan ettiği cahiliye toplumunda kabul görmesinin en önemli sebeplerinden biri onun güvenilir olmasıdır. Öyle ki inanan, inanmayan herkes onun doğruluğunu, dürüstlüğünü kabul etmiştir. İnanmayanlar bile değerli varlıklarını, eşyalarını Rasul-i Ekrem’e emanet etmişlerdir. Peygamber Efendimiz’in Medine’de inşa ettiği güven toplumu, ilahî mesajın asırlar ötesinden gelip kıyamete kadar insanlığa rahmet olmasının en önemli etkenlerinden biri olmuştur. Bu toplum modeli, sadece Müslümanlar için değil, aynı zamanda farklı inanç mensupları için de bir huzur ve güven kaynağı olmuştur. Gayrimüslim tebaa, meşhur tabirle “kardinal külahı görmektense Müslüman sarığı görmeyi” tercih etmiştir.

Güvenin olmadığı yerde güçlü toplumdan, toplumun olmadığı yerde de birlikte bir gelecek kurmaktan bahsedilemez. Terörün uluslararası ölçekte insanlığı tehdit ettiği günümüzde, “güven” duygusu küresel bir ihtiyaç olarak kendini hissettirmektedir. Bugün bölgemizde ve uluslararası ölçekte artan şiddet olayları, kan ve gözyaşı, belli çevreler tarafından maksatlı olarak Müslümanlara mâl edilmekte, adını barış ve esenlikten alan İslam’ı ve müntesiplerini töhmet altına bırakmaktadır.

Unutulmasın ki tarihe sağduyu ile objektif olarak bakabilenler, geçmişin sayfalarında Müslümanların eliyle tesis edilmiş huzur ve güven adalarını rahatlıkla göreceklerdir. Sosyal adaletin bulunmadığı, güvensizliğin hat safhada olduğu bir zemine inen ve o coğrafyayı “mutluluk çağı” olarak kıyamete kadar insanlığa taşıyacak olan örnek toplum modelini herkes görecektir. Kuşkusuz o çağın en karakteristik özelliği, güven üzerine inşa edilmiş olmasıdır. Peygamber Efendimiz, “Hayırlınız, kendisinden iyilik umulan ve kötülüğünden emin olunandır. Kötünüz de kendisinden iyilik beklenmeyen ve kötülüğünden emin olunmayandır.” (Tirmizi, Fiten, 76/2263.) buyurarak insanlığı kıyamete kadar huzurla tutacak ana ilkeyi güven esası üzerine kurmuştur.

Gün, bütün ihanet odaklarına inat, hep birlikte toplumsal güven zeminini yeniden oluşturma günüdür. Fitne ve ihaneti görüp tedbir alma, kardeşlik zeminini daha güçlü bir şekilde tekrar oluşturma zamanıdır. Yaraları sarma ve geleceğin güven ve huzur toplumunu hep birlikte tekrar inşa etme vaktidir. Bu maksatla hazırladığımız “güven toplumu” temalı dosyamızla sizleri baş başa bırakıyoruz.

Bir sonraki sayıda görüşmek üzere…