Makale

Kendi dilinden Kur'an

Kendi dilinden Kur’an
Prof. Dr. Mehmet Soysaldı
Fırat Üniv. İlahiyat Fak.

Kur’an, Allah Teala’nın yüce kelamı, arştan yeryüzüne uzatılmış kopmayan ipi, ona sarılan/tutunan eli, boşa çıkarmayan sağlam kulpudur. Kur’an, yaklaşık olarak yirmi üç senede, Cebrail (a.s.) vasıtasıyla en son peygamber Hz. Muhammed (s.a.s.)’e bazen ayet ayet, bazen sure hâlinde Arapça olarak indirilmiş, manası da lafzı da Allah’a ait olan ilahî bir kitaptır. Yine Kur’an, insanı doğruya yönelten bir rehberdir. Kalplere hakikatleri gösteren basiretleri içermektedir ve tüm inananlara rahmettir, şifadır.
Bu mükemmel özelliklere sahip olan Yüce Kur’an’ın evrensel ilkelerinden istifade edebilmek için Kur’an’ın kendi dilinden öğrenimi üzerinde duracağız:
1. Kur’an kendisinin okunmasını istemektedir: Hz. Peygamber’e ilk gelen vahyin okumayı emretmesi bu bağlamda pek anlamlı ve bizim için ilham vericidir. Nitekim Yüce Allah, ilk inen ayette şöyle buyurmaktadır: “Yaratan Rabbinin adıyla oku. O, insanı alaktan (kan pıhtısı biçimini alan embriyodan) yarattı. Oku! Rabbin en büyük kerem sahibidir.” (Alak, 96/1-3.)
Müzzemmil suresi 4. ayette de, “Kur’an’ı tertil üzere oku.” buyrulmaktadır. Tertil; “Bir şeyi güzel dizmek ve tertiplemek; kusursuz olarak, açık, seçik olarak ve hakkını vererek beyan etmek; bir metni okurken, yavaş yavaş, acele etmeden, tane tane, her harfin tilavetinin, nazım ve manasının hakkını vererek okumak.” demektir. (İbn Manzur, Lisanu’l-Arab, RTL mad.)
Fahruddin er-Razi, tertilin anlamını şöyle açıklamaktadır: “Kur’an’ı tertil ile okumak, onun manasını anlayarak, ayetlerin taşıdığı hakikatleri düşünerek okumak demektir.” (Razi, Mefatihu’l-Gayb, XXX, 189.) O hâlde Kur’an’ı acele etmeden, yavaş yavaş, lafız ve mananın hakkını vererek okumak gerekir. Özellikle onu okurken ruhunu kavramaya çalışmak, vermek istediği maksat ve mesajları tespit etmek gerekir.
2. Kur’an, kendisinin dikkatle dinlenilmesini istemektedir: Kur’an, okunmakla birlikte dinlenilmesini istemektedir. Nitekim Yüce Allah, “Kur’an okunduğu zaman onu dinleyin ve susun ki, size merhamet edilsin.” (Araf, 7/204.) buyurmaktadır.
Merhum Elmalılı M. Hamdi Yazır bu ayeti şöyle açıklamaktadır: “Susmak iyi dinlemeye; iyi dinlemek basirete yani hakkı görmeye ve doğruyu kavramaya; basiret, iman ve amele; iman ve amel de rahmet ve nimet-i ilahiyyeye sebep ve yoldur.” (Yazır, Elmalılı M. Hamdi, Hak Dini Kur’an Dili, IV, 2360.)
Bu ayet, aynı zamanda göz, kulak ve kalbin iradeli olarak birlikte kullanılması, sözün özünün kavranılması anlamını da taşımaktadır. Nitekim İmam Gazali; “Kur’an’ı hakkıyla okumuş olmak için dil, akıl ve kalbin işbirliği hâlinde olması gerekir. Dil, maharic-i hurufuna riayet ederek ağır ağır okur; akıl, manalarını düşünür; kalp ise, onun emir ve yasaklarından etkilenerek kendine çekidüzen verir. Yani dil okur, akıl tercüme eder, kalp ders alır. Bu üçü bir arada bulunmazsa Kur’an, gerektiği şekilde okunmuş sayılmaz.” demektedir. (Gazali, İhya, I, 259.)
3. Kur’an, üzerinde düşünülmesini istemektedir: Kur’an’ın hikmet dolu prensiplerinin uygulanabilmesi için elbette ki onun önce anlaşılması gerekir. Yüce Allah çeşitli ayetlerde; “Biz onu, anlayasınız diye, Arapça bir Kur’an olarak indirdik.” (Yusuf, 12/2.) buyurarak insanlardan Kur’an’ı anlayarak okumalarını istemektedir.
Hz. Peygamber de Kur’an-ı Kerim’in manasının anlaşılmasının lüzum ve önemini belirtmekte, kurtuluşun ancak, onu doğru anlayıp prensiplerini uygulamakla gerçekleşebileceğini açıklamakta, bu Yüce Kitabı, üzerinde düşünmeden okuyup geçmenin hatalı bir davranış olduğunu vurgulamaktadır. Bir hadis-i şerifte ise şöyle buyurmaktadır: “Sizin en hayırlınız Kur’an’ı öğrenen ve öğretendir.” (Buhari, Fadail, 21.)
Sevgili Peygam-berimiz bu hadisinde, öğrenip öğretmekten maksadın, Kur’an’ın hem okunuşunun, hem de manasının öğrenilmesi olduğunu ifade etmektedir. Ebu Said el-Hudri (r.a.), Rasulüllah (s.a.s.)’ın şöyle buyurduğunu işitmiştir: “İçinizden öyle gruplar türeyecektir ki, siz onların namazları yanında kendi namazlarınızı, oruçları yanında oruçlarınızı, amelleri yanında amellerinizi basit ve küçük göreceksiniz. Onlar Kur’an da okuyacaklardır. Fakat Kur’an’ın feyzi onların boğazlarını geçmeyecektir. Onlar okun yaydan geçtiği gibi dinden çıkacaklardır...” (Buhari, Fadail, 35.)
Bu hadisten anlaşıldığına göre, Kur’an’ı yalnız diliyle okuyup da, üzerinde düşünmeyen, manasını anlamayanlar, ondan gereği gibi yararlanamayacak, onun esprisini kavrayıp kalp ve ruhlarına yerleştiremeyeceklerdir.
4. Kur’an, kendisinden ibret alınmasını istemektedir: Sâd suresi 29. ayette; “(Bu Kur’an), çok mübarek bir kitaptır. Onu sana indirdik ki, ayetlerini düşünsünler ve aklıselim sahipleri öğüt alsınlar.” buyrulmaktadır.
Bu ayette de belirtildiği gibi, Kur’an, ayetlerinin düşünülmesini, içerdiği hakikatlerden ibret alınmasını istemektedir. Nitekim Yüce Allah, başka bir ayette; “Andolsun biz Kur’an’ı öğüt alınsın diye kolaylaştırdık. (Ondan) öğüt alan yok mu?” (Kamer, 54/17.) buyurmaktadır.
Kur’an’da Yüce Allah hak ve hakikati o kadar güzel bir üslupla açıklamaktadır ki, Kur’an’ı anlayarak okuduktan sonra ondaki hakikatlerden ibret almamak mümkün değildir.
5. Kur’an, hükümlerinin ve evrensel ilkelerinin hayatta tatbik edilmesini istemektedir: Yüce Allah Sâd suresi 29. ayette Kur’an’ın tedebbür edilip düşünüldükten ve anlaşıldıktan sonra ibret alınıp ifade ettiği hükümlerin ve evrensel ilkelerin hayatta tatbik edilmesini istemektedir. Nitekim Yüce Allah Kur’an’da: “De ki: Yapabildiğiniz kadar amel yapın! Amelinizi Allah da Rasulü de müminler de görecektir. Sonra görüleni ve görülmeyeni bilen Allah’a döndürüleceksiniz de O, size yapmakta olduklarınızı haber verecektir.” (Tevbe, 9/105.) buyurmaktadır.
Kur’an’a tam olarak uymanın ve onun gösterdiği yoldan gidebilmenin en önemli şartı, onu doğru olarak okuyup, ruhunu ve özünü kavramaktır. Kur’an’ı anlamadan yaşamak veya yaşamaksızın okumak, bunların her ikisi de Kur’an’a karşı saygısızlıktır. Bu yüzden Kur’an’ı, mutlaka düşünerek, tefekkür ederek ve ayetlerin manasını iyice anlayarak okumak lazımdır.
Nitekim “Tabiunun ileri gelenlerinden Ebu Abdirrahman es-Sülemi (ö.74/693) şöyle demektedir: “Osman b. Affan, Abdullah b. Mes’ud ve Kur’an-ı Kerim’i bize öğreten diğer sahabiler, Peygamber’den on ayet öğrendiklerinde o ayetlerdeki ilim ve ameli bellemeden başka ayetlere geçmediklerini anlatırlardı. Diyorlardı ki: Biz, Kur’an’ı, ilim ve ameli birlikte öğrendik.” (Taberi, Camiu’l-Beyan, I, 35-36.)
Sonuç
Kur’an, ilahî bir hayat nizamıdır. Getirdiği genel prensipler, anlattığı tarihî olaylar ve kıssalar ile içerdiği hükümlerin hepsi, insanı, dünya ve ahirette saadete götürebilecek niteliktedirler. Onu anlamadan hayata geçirmek, üzerinde düşünmeden ibret ve dersler almak, fikir planında incelemeden hikmetlerinden yararlanmak mümkün değildir.
Günümüz insanı, Kur’an’ı, düşünce, bilgi ve medeniyet merkezinin tam ortasına yerleştirmelidir. Müslümanların artık Kur’an’ı sadece lafzi olarak değil, düşünme ve anlamayı esas alan bir yöntemle okumaları gerekmektedir.