Makale

Harameyn'de Ramazan-ı Şerif

Harameyn’de Ramazan-ı Şerif


Lütfi Şentürk
Din İşleri Yüksek Kurulu Üyesi

Ramazan ayında iftara doğru Harameyn başka bir görüntü arzeder. İftar sofraları hazırlanır. Harameyn’in dışında ise yoksul ve muhtaçlar için daha değişik sofralar kurulur. İftarlıklarla birlikte etli pilâvlar ve çeşitli yemekler ikram edilir. Bu sofraların başında herkes dua ederek, Kur’an okuyarak bekler. Bu manzara ise insanı fevkalâde duygulandırır.

Ramazan-ı Şerif, fazileti, feyiz ve bereketi itibariyle hiç bir ayla ölçülemiyecek mübarek bir aydır. İnsanlık için bir hidâyet kaynağı olan Kur’an-ı Kerîm bu ayda inmeye başlamış ve islâm’ın beş esasından biri olan oruç, bu aya tahsis edilmiştir.
Kamerî bir ay olan Ramazan’ın, müslümanın manevî hayatına getirdiği canlılık yanında, toplum hayatını da olumlu şekilde etkiler. Bu ayı, mü’min heyecanla karşılar; Cenâb-ı Hakk’ın bu ayda mü’min kullarına va’dettiği rahmet ve mağfiretinden yararlanmak için kendisini hazır-lar. Hatalı tutum ve davranışlarının bağışlanması için tevbe eder, Allah’tan af ve mağfiret diler. Malî durumu iyi olmayanlara, geçim sıkıntısı çekenlere olan yardımlarını çoğaltır. İbadetlerini daha düzenli ve dikkatli yapmaya çalışır. Bütün bunlarda - her şeyde olduğu gibi -Peygamberimizin Ramazan hayatını örnek alır. Peygamberimiz Efendimizin Ramazan’da ma-nevî yaşantısında farkedilecek derecede bir değişiklik olduğunu bildirmektedir. Hz. Âişe va-lidemizin şu sözleri bunun belgesidir.
Şöyle diyor Hz. Aişe:
"Ramazan’ın son on günleri girdiğinde Resûl-i Ekrem Efendimiz geceleri ibadetle geçirir, aile ferdlerini de uyandırır ve hayırlı işlere koyulurdu."
İbn Abbas radıyallahu anh da şöyle demiştir:
"Resûl-i Ekrem, insanların en cömerdi idi. En çok cömertliği de Ramazan ayında görü-lürdü. Kendisine vahiy getiren melek Cebrail aleyhi’s-selâm, Ramazan’ın her gecesinde gelirdi. O zamana kadar inmiş olan Kur’an âyetlerini ve surelerini karşı karşıya beraberce okurlardı. Bu ayda Cebrail aley-hi’s-selâm’dan sık sık ilham alan Resûl-i Ekrem, bu ayda hayır işlemekte esen rüzgârdan daha tiz, daha çok gayretli olurdu."
Şimdi, Peygamber Efendimizin Ramazan hayatının geçtiği Medîne-i Münevvere’deki Mescidiyle, Mekke-i Mükerreme’deki Kâbeyi çevreleyen Mescid-i Haram’da bugünkü Ra-mazan hayatına bir göz atmakta fayda görüyoruz.
Gerçi İslâm dünyasında ve müslümanların yaşadığı her yerde Ramazan-ı Şerif, büyük bir heyecanla karşılanmakta ve yaşanmaktadır. Ancak, bütün müslümanların derin bir saygı ile bağlı bulundukları ve malî imkânları müsait olanlardan pek çoğunun Ramazan-ı Şerifi geçirmek için, dünyanın her tarafından akın akın geldikleri bu mukaddes yerlerde gerçekten Ramazan hayatı daha bir başka olmaktadır. Harameyn’de kurulan iftar sofraları, kılınan Teravih ve Teheccüd namazları, inanan insanları âdeta Asr-ı Saadet’e götürmekte, anlatılması güç manevî bir hazzı yaşatmaktadır. Kur’an okumaktan, namaz kılmaktan, tavaf etmekten, duâ ve niyazdan, zikir ve teşbihten yorulmayan insanların gayretleri insana heyecan vermektedir. Namaz vakitlerinde Haremeyn’e sel gibi akan kalabalıklar arasında insan her şeyi unutmakta, kendinden ve âlemden geçmektedir. Yaşlısıyla genciyle, kadınıyla erkeğiyle, siyah renklisiyle beyaz renklisiyle hepsi tek bir gayeyi, Yüce Mevlâ’nın hoşnutluğunu, af ve mağfiretini elde etmeye koşmaktadır. Bütün bunlar insana izahı güç bir mutluluk vermektedir.
Ramazan ayında iftara doğru Haremeyn başka bir görüntü arzeder. İftar sofraları hazırlanır. Naylon sergiler üzerine açılan sofralar çeşit çeşit hurmalar ve iftarlıklarla süslenir. Zemzemler, kahve dolu termoslar sofralara dizilir. Sofra sahipleri sofralarının başında âdeta yalvarırcasına buyur ederler ve sofralarına gösterilen ilgiden mutluluk duyarlar. Haremeyn’in dışında ise yoksul ve muhtaçlar için daha değişik sofralar kurulur. İftarlıklarla birlikte etli pilâvlar ve çeşitli yemekler ikram edilir. Bu sofraların başında herkes duâ ederek, Kur’an okuyarak bekler. Bu manzara ise insanı fevkalâde duygulandırır. Ezan okununca duâ ile iftar edilir. Ayrı ayrı sofralarda oturanların birbirlerine iftarlıklarından ikram ettiği görülür. Çok kısa bir zamanda iftar işi tamamlanır ve sofralar sür’atle toplanır. Akşam namazı cemaatle kılınır. Bundan sonra yemek için yerli olanlar evlerine, misafirler de otellerine ve kaldıkları yerlere dönerler.
Mekke-i Mükerreme ile Medine-i Münevvere’de yatsı ezanı, Ramazan’a mahsus olmak üzere normal vaktinden yarım saat geç okunur. Böylece herkes rahat rahat yemeğini yeme, abdest tazeleyip yatsı ve Teravih namazına yetişme imkânı bulur.
Teravih namazında Harem-i Şerifler tıklım tıklım dolar. Teravih namazı hatimle kılınır. Teravih namazının on rek’atini bir imam, diğer on rek’atini de başka bir imam kıldırır. Bazan yatsı namazını ayrı bir imamın kıldırdığı da olur. Teravih namazı kılınırken yatsı namazının farzında olduğu gibi, cemaatın tamamı namaza iştirak etmez. Bir kısmı yukarda da belirttiğimiz gibi niyetlendikleri umre’nin tavaf ve sa’yini yapar, Teravih namazı kılmazlar.
Teravih namazı iki rekatta bir selâm verilmek suretiyle kılınır. Yatsı namazı ile birlikte takriben 1 saat 45 dakika sürer. Saat 21.00 de başlayan namaz 22.45’de tamamlanmış olur.
Hac mevsimi dışında umre yapmak maksadıyla Mekke-i Mükerreme’ye ve Medine-i Münevve-re’ye gelen ziyaretçilerin sayılarında Rama-zan’da büyük artış olur. Hele Ramazan’ın son on gününde ziyaretçi sayısı daha da artarak ner-de ise hac için gelenlerin sayısına yaklaşır. Çünkü çevre il, ilçe ve köylerde yaşayanlar da Ramazan’ın son gününü Kâ’be’de ve Mescid-i Ne-bî’de geçirmek için çoluk çocuklarıyle birlikte gelirler.
Ramazan’ın son on gününün ayrı bir özelliği vardır. Resûl-i Ekrem Efendimiz bugünlerde yu-kardaki rivayetten de anlaşılacağı üzere, kendilerini tamamen ibâdete verirlerdi. Bugünlerde iti-kâfa girerler ve zaruret olmadıkça kimse ile gö-rüşmezlerdi. İşte Peygamberimizin bu sünnetini yerine getirmek ve bu manevî hazzı tatmak için, Mes-cîd-i Haram ve Mescid-i Ne-bî’ye akın akın gelirler. Ziyaretçilerin bir kısmı Peygamberimize uyarak itikâfa girerler ve Ramazan’ın bu son on gününü Harem-i Şeriflerde gece gündüz ibadetle geçirirler. Bugünlerde Kâ-beyi tavaf etme, sa’yetmek ve Peygamberimizin kabrini ziyaret etmek, hac mevsiminde olduğu gibi âdeta zorlaşır. Hatta Kadir gecesiyle, Teravih namazında okunan hatm-i şerifin duasının yapıldığı son Teravih gecesi büyük izdiham olur, ezilenlere ve bayılanlara bile rastlanır.
Ramazan’ın son on gününde, Teravih namazından sonra bir saat ara verilir. Bu süre içeri-sinde cemaat biraz dinlenir, ihtiyacı olanlar ihtiyaçlarını görürler, abdestler tazelenir ve Te-heccüd namazı için gerekli hazırlık yapılmış olur. Teheccüd namazı cemaatle kılınır. Bu namazı da Teravih namazında olduğu gibi iki ayrı imam kıldırır. Teheccüd namazının cemaati Teravih namazının cemaatinden biraz daha az olur. Bunu daha çok itikâfa girmiş olanlarla dışardan gelen ziyaretçiler kılar. Esasen yatsı namazından itibaren cemaat azalmaya başlar. Yatsı namazının cemaatle kılınmasından sonra cemaatın bir kısmı çok az da olsa ayrılır. Ayrılanların bir kısmı niyet ettikleri umre’nin tavaf ve sa’yini yapmakla meşgul olurlar. Teravih namazının ilk on rek’atinden sonra da cemaatın bir kısmı ayrılır ve saflarda biraz rahatlama olur. Teheccüd namazına ise cemaatın ancak bir kısmı katılır.
Vitirle birlikte onüç rek’at olarak kılınan Teheccüd namazı da, takriben iki saat sürer. Bundan sonra cemaatın bir kısmı sahur için dağılır. Harem-i Şeriflerde itikâfa girmiş olanlarla bir kısım cemaat sahur yemeğini buralarda yerler.
Sahur yemeğinden sonra sabah ezanı okunur. Namaz kılınır ve istirahat için herkes evine ve oteline döner. Böylece gece tamamen ibadetle ihya edilmiş, gündüz de istirahat edilmiş olur. Bir manada burada gece ile gündüz yer değiştirir.
İşte Harem-i Şeriflerde Ramazan böyle, anlatılamayacak kadar heyecanlı geçer. Hele son Teravih namazında namazın içinde uzunca yapılan hatim duası, cemaati hıçkırıklara boğarak heyecanı doruk noktaya ulaştırır.
Gönülleri incinmiş ve ruhları yükselmiş olan bu insanlar kendileri, anne-babaları, çoluk çocukları, millet ve memleketleri ve bütün müslümanlar hatta insanlar için hayır duada bulunur ve bu duygularla mukaddes yerlere veda ederler.