Makale

Geçmişten Günümüze Oruç

Prof. Dr. Şerafeddin Gölcük
Din İşleri Yüksek Kurulu Üyesi

Geçmişten günümüze
ORUÇ

Eski Dinlerde Oruç
Kur’an-ı Kerim’in Bakara Sûresi 183. âyetinde orucun, daha önceki ümmetlere farz kılındığı gibi, müminlere de farz kılındığı Allah Teâlâ tarafından beyan edildi. Müminlerden önceki ümmetlere baktığımızda Dinler Tarihi uzmanlarının verdikleri bilgiler, oruç sözkonusu olduğunda, şöyledir:
Müslümanlardan önce gelip geçen ve hâlen varlığını sürdüren bütün dinlerde şekil, zaman, gaye ve mâhiyet farkı olmakla birlikte bir oruç ibadetinden söz etmek mümkündür. Tarihin ilk devirlerinde yaşayan Asurlular ve Babillilerde oruca büyük önem verildiği görülür. Bugünkü semavî dinler kabul edilen Musevîlik ve Hristiyanlığı söz konusu etmeden, diğer ölü ve yaşayan bazı dinlere göz attığımızda onlarda da oruca benzer perhiz ve riyazet çeşitlerine rastlanır.
Hindular orucu genelde nefsi tezkiye için tutarlar. Senenin belirli günlerinde ve bay-ramlarda tutulan bu orucun yanısıra bazı günlerde sadece kadınlar oruç tutar. Hindlilerin oruca özen gösterdikleri tarihen sabit bir gerçektir.
Budistlerin Tibette oturanları yirmidört saat oruç tutup bu süre içerisinde tükürüklerini dahi yutmazlar, yirmidört saat sonunda bir bardak çay içerler.
Brahmanlar ise mahallî ayların onbirinci ve onikinci günlerinde oruç tutarlar. Böylece onlar yılda yirmi dört gün oruç tutmaktadırlar. Brahmanların hasta ve yaşlıları oruçtan muaf tutmadıkları bilinmektedir. Brahmanların bu geleneksel oruç dışında nefsî arzuları yenmek için de ayrıca oruç tuttukları vâkidir. Brahmanlar bu tür oruçları esnasında sadece su içip besin almazlar.
Çin dinlerinden Tao dininde oruç, sağlığı koruyan ve ölümü geciktiren bir eylemdir. Çinliler büyük bayramlarda, fitne ve fesadın ortalığı karıştırdığı günlerde oruç tutarlar.
İran dinlerinden olan Manilikte oruç, perhiz ve riyazet olarak algılanmıştır.. Manilikte oruç, ışığı gönderen güneşle, aya dua etmek esasına dayanır. Bu eski Iran dininde orucun belirli kural ve şartları yoktur.
Mısır’ın eski dinlerinde de oruç vardı. Ancak belirli kaide, zaman ve usul sözkonusu değildir. Eski Mısırlıların genellikle dinî bayramlarda oruç tuttukları variddir.
Eski Yunan ve Romalıların da diğer topluluklar gibi oruç tuttukları, sosyal felaketlerden kurtulmak için oruca önem verdikleri tarihin verdiği bilgiler arasındadır.
Eski din ve milletlerden aktarılan oruçla ilgili bilgilerde, onlarda orucun düzenli, belirli kuralları olan açık hükümlerle tesbit edilmiş bir ibadet şekli olmadığını ortaya koyuyor. Bununla birlikte onlarda bir oruç ibadetinin varolduğu aşikardır.
Musevîlikte Oruç
Bugün yaşayan semavî dinlerden Musevîlikteki oruç hakkında Kur’an’ın beyanı açıktır. Oruç onlara da farz idi. Bugün eldeki mevcut Tevrat metinlerine baktığımızda orada da oruçla ilgili pek çok bilgi ve belge bulmak mümkündür. Musevîlikte sıyam-ı kelâm, savm-ı kelâm, savm-ı sumt’un yani oruçlu iken hiç konuşmamak şeklinde bir orucun varlığını Kur’an’dan (Meryem, 26) öğreniyoruz. Museviler tarihin seyri içerisinde pek çok hükmü değiştirdikleri gibi, oruçla ilgili hükümleri de değiştirmişlerdir. Hz. Peygamberin (S.A.S.) Medine’ye hicret buyurduklarında Yahudilerin Aşure orucu tuttuklarını gördükleri, bunun üzerine Aşure orucunu ashabına tavsiye ettikleri malumdur.
Yahudilikte oruç, oniki yaşını geçtikten sonra, kız erkek ayırımı yapılmaksızın herkese zorunludur. Oruca, büyük af günü Yom Kippur’dan önceki akşam güneş batmadan önce başlanır, ertesi gün akşam iki yıldızın doğması anına kadar devam edilir.
Musevîlikte oruç tutulan günler pek çoktur. Yom Kippur’dan başka Yahudi Tarihinin önemli günleri olan Kudüs’ün kuşatılması, Kudüs’ün düşmesi, Mâbed’in yıkılışı, Babil esaretinden kurtulduktan sonra Gedalya adındaki başkanın öldürülmesi v.b. günlere tesadüf eden önemli günlerde Yahudiler oruç tutarlar. Yahudilerin böyle üzüntülü, korkulu ve matemli günlerde tuttukları oruç sayısı yılda gün olarak yirmibeşe ulaşmaktadır. Bunlardan ayrı olarak Yahudiler keffaret orucu tutarlar. Yom Kippur orucu bütün Yahudilere farz olup 25 saatlik bir oruçtur.
Yahudilerin yağmur yağması, kıtlık olmaması için oruç tuttukları vakidir. Evlenme gü-nünde damadın oruç tutması Yahudilerde gene teamüldür. Musevîler çok önemli gün olan Cumartesi (Sabbat) günü oruç tutmazlar, ancak Yom Kippur Cumartesiye rastlarsa oruca izin verilir. Cumartesi günü, yeme, içme günüdür, oruç günü değildir.
Hristiyanlıkta Oruç
Kur’an’ın oruçla ilgili âyeti Hristiyanları da kapsam içine alır. Onlara da oruç farz idi. Ancak Hristiyanlar da tarihin seyri içerisinde oruç hükümlerini değiştirerek bugünkü duruma getirmişlerdir.
İndilerde oruçla ilgili bilgiler açık ve net olarak mevcuttur. Hz. İsa’nın, "Oruç tuttuğunuz vakit surat asmayın" dediği Matta İncilinde kaydedilen Hristiyanlığın kırk günlük oruç için incillerden kaynak gösterilir. Kırk günlük oruç, bir gün, iki gün, birkaç gün ve birbiri arkasına devam eden kırk gün oruçlarıdır. Hristiyanlar şükran orucu ve kiliseye ait oruç olmak üzere oruç tutarlar. Ayrıca haftanın Çarşamba ve Cuma günleri ile vaftiz olan ve vaftiz yapan
kişilerin oruç tuttukları da vakidir.
Hristiyanlıkta oruç, Milâdî 2. asırdan itibaren belirli kural ve şartları olan bir ibadet halini almıştır. Bununla birlikte Hristiyan mezheplerinin oruç konusunda tutumları farklıdır.
Hristiyanlıkta yirmibir yaşını dolduranlar oruçla yükümlüdür, altmış yaşından sonra mükellefiyet düşmektedir. Hastalık, fakirlik, askerlik, ağır ve yorucu işçilik hallerinde oruç tutulmaz. Papaz orucu bozdurma yetkisine sahiptir. Hristiyanlıkta oruç ile perhiz sanki eşanlamlıdır. Hristiyanlıkta orucun serüveni diğer dinî hükümler gibidir. Onun hakkında çok değişik hükümler verilmiş, oruç adeta ibadet olmaktan çıkarak vicdanî bir hâl almıştır.
İslâm’da Oruç
Allah Teâlâ son kitabı Kur’an’da müminlere kıyamete kadar baki kalacak bir hüküm olarak orucu farz kılmıştır.
Araplar İslâm’dan önce Aşure günü oruç tutuyorlardı. Ayrıca yine onlar Recep ve Mudar aylarında oruç tutuyorlardı. Kureyşlilerin şükran orucu tuttukları da bilinmektedir.
Bu arada, Yahudilerin Aşure orucu tuttuklarını, bunu da o gün Firavun’un denize gar-kolduğu, Hz. Musa’nın (A.S.) ise kurtulduğu gün olduğu için yaptıklarını hatırlatalım. Hz. Peygamber (S.A.S.) ise Aşure orucunu ümmetine tavsiye etmiştir.
Ramazan orucu farz olmadan önce Peygamberimiz Medine’de her ay üç gün oruç tutardı.
Oruç, Müslümanlara Hicret’in ikinci senesi Şaban ayında farz kılınmıştır. Bu, Bedir Savaşından bir ay önce olup, Bedir gazvesi Hicretin ikinci yılı Ramazan ayında vuku bulmuştur.
Bakara Suresinin 183-187 ayetlerinde ve Hz. Peygamberin (S.A.S.) şerefli hadislerinde, oruç ibadeti kalıcı bir şekilde Müslümanlara farz kılınmıştır. Bugün yeryüzünde Allah’ın murad ettiği tarzda bu ibadeti doğru olarak yerine getirenler Kur’an’a inanan müminlerdir. Kur’an başka oruçlardan da bahseder. Ancak Ramazan orucu Allah’a ibadet kasdıyla yapılan, insanın kul olarak Rabbına arzettiği en büyük kulluk belgesi ve eylemidir. Gerçek anlamda oruç ibadetini yerine getirenler bugün Müslümanlar olmaktadır...





İftar
Sofraları

GAFFAR TETİK


Ramazan orucunun toplum hayatına M getirdiği sosyal etkinliklerin en belirginlerinden biri de "İftar sofralaradır
İftar sofralarını zenginleştirmek için, daha Ramazan Ayı girmeden tatlı bir koşuşturmaca, bir hazırlık başlar. Çöğen ve çörotulu, tarçın kokulu, zencefil ve karanfilli tarhana çorbaları yapılır. Pazılar açılır, mantı-kulaklar kesilir; sütlü yumurtalı erişteler ovulur, tatlı tepsileri hazırlanır.
Zengin müslümanlar ile fakir müslümanlar arasındaki kardeşlik, birlik ve beraberlik duyguları "iftar sofraları" sebebiyle daha da artar. Oruç gününün hemen her akşamı ayrı ayrı evlerde kurulan çeşit çeşit yemekli iftar sofralarıyla zengin fakiri düşünür, fakir zengine saygı ve sevgi besler. Ve böylece de zengin-fakir arasındaki kıskançlık duyguları ortadan kalkar, biribirlerine karşı bir yakınlaşma meydana gelir. Biribirlerinin eli-ayağı, gözü-kulağı olurlar.
Kurulan her iftar sofrasında "iftar topu" atılmazdan, "iftar davulu" çalınmaz-dan, "Akşam ezanı" okunmazdan önce güzel sesli hafızların okuduğu Kur’an-ı Kerimler, okunan ilahiler, yapılan dualar bambaşka bir huzur verir mü’min gönüllere.
Aynı cümleden olarak, köylerimizin cami ve köy odalarında yerlere serilen halı-kilim üzerine kurulan iftar sofralarının etrafında halka oluşturularak yapılan güzel dini sohbetlerin ruh heyecanı da bambaşkadır. Bundan güzel birlik, bundan güzel beraberlik olur mu? Kavga yok, didişme yok, çekişme yok; ama heyecan var, sevgi var, huzur var...


NE GÜZELSİN RAMAZAN

Evvelinin on günü iniyor Rahmet.
Gelmenle camiye koşar cemâat.
Hürmetine nasip oluyor hidâyet.
Rahmetinle ne güzelsin Ramazan.
Gündüzü oruçlu, akşamı iftar.
Melekler ayrı tutarlar defter.
Günahkâr kulunu Mevlâ affeder.
İftarınla ne güzelsin Ramazan.
Bereketle dolar sahur sofrası,
Dualara el açmanın sırası
Evet, sende indi Kadir
Sûresi, Kadirinle ne güzelsin Ramazan.
Bir ay boyu Mukabele okunur,
Oruç tutan günahlardan sakınır,
İftarda da Rabbısına yakınır,
Bayramınla ne güzelsin Ramazan.
Mehmet AKER