Makale

Emeğin değeri

Emeğin değeri
Prof. Dr. Adem Esen

Emek-sermaye, işçi-işveren ilişkileri veya çalışma hayatında ahlakilik konusunu ele alırken “İslam’ın öngördüğü işçi ve işveren tipi nedir?” sorusuna cevap vererek başlamak gerekir. Ancak iktisadi ilişkileri ve çalışma hayatını sadece inanç konusuyla değerlendirmek doğru olmaz. Çünkü işçi-işveren ilişkileri ayrıca iktisadi, kültürel ve sosyal şartlar, küresel irtibatlar, kullanılan teknoloji ve teknolojik gelişmelerle şekillenmektedir.

İslam emeği kutsal saymış, buna karşılık sermaye için aynı ifadeler kullanılmıştır. Servet ve para Allah yolunda sarf edildiği ve helal yoldan kazanıldığı takdirde tasvip edilmiştir. Bu nedenle emeğe ayrı bir değer verilmiştir.

İnsanlar, çalışanlar ve işverenler olarak birbirlerine muhtaçtır. Bunun için her bir konum bir üstünlük veya aşağılık olarak değerlendirilemez. Ancak çalışma ilişkisinde bir taraf iş yaptıran diğer taraf da iş yapan olduğundan aralarındaki sözleşmeye ve hukuka riayet borçları vardır. Bu ilişki ihlas, ihsan gibi İslam ahlakı ile birleştiğinde sinerji ve bereket ortaya çıkar. Böylece bereket, verimlilikten daha ziyade ilahi hayrın meydana gelmesidir. Bu düşünce insanın robotlaşması, emeğin yabancılaşması ve çalışanların ayrı bir sınıf olarak değerlendirilmesine fırsat vermez.

Çalışma hayatının prensipleri
Toplumların gelişme seviyeleri çalışma ilişkilerini de etkilemektedir. Bununla birlikte taraflar sorunlara menfaat çatışmasından çok, kulluk görevleri ve dayanışma açısından bakabilmelidir. Çalışanlar sözleşmeleriyle sorumludurlar. Sorumlulukları yerine getirmek ve güzel ahlak esastır. Yine Allah işlerini iyi yapanları sever.

Akran etkileri (iş çevrelerinin birbirleriyle emri bi’l-ma‘rûf ve nehyi ani’l-münker kapsamındaki çalışmaları) ve kişilerin olumlu veya olumsuz hayat tecrübeleri işletmelerde çalışma ilişkilerini etkilemektedir. İyilikte yardımlaşma esastır. Bu nedenle toplu çalışma ilişkileri (sendikalar, toplu sözleşme, grev-lokavt) bu açıdan ele alınabilir. Uygulamaların arkasındaki değerler içinde dinin önemli yeri olmakla beraber, din tek belirleyici değildir. Toplumların ve bireylerin deneyimleri, gelir dağılımı, işletmelerde insan kaynakları yönetimi gibi pek çok faktör etkilidir. Ahlaki ve gayriahlaki davranışların ortaya çıkmasında örgüt kültürü ve çevre şartları; krizler, enflasyon gibi iktisadi şartlar ve kentleşme önemli yer tutar.

İslam’da insani mertebelerin en yükseği olan fütüvvet yani cömert ve asalet sahibi olmak iktisadi ilişkilerin de esası kabul edilmiştir. Bu nedenle işverenden beklenen, çalışana karşı lütufkâr olmaktır. Dolayısıyla İslam iktisadındaki insan anlayışı, homo-economicustan çok farklıdır.

İşveren sadece ücreti verip işçilerini zorluk içinde bırakamaz. İdeal olan, zekâta muhtaç olmayacak derecede ücret vermektir. Ancak piyasada oluşan ücret yetersiz ise çalışana zekât ve benzeri sadaka verilebilir mi? Zira infak içine işçiler de alınabilir.

Müslüman bir işverenin ahlaki davranışı irrasyonel olup, onu piyasanın gerisine iter mi? Ya da böyle davranan toplumlar rekabete dayanamayıp geri kalır mı? Burada İslam’ın bir din olarak insandan beklediği ile konvansiyonel iktisattaki "iktisadi insan" kavramını ayırt etmek gerekir. Müslüman işveren ve çalışanların ahlaki davranışları her kesimin dünya ve ahiret kazançlarını artırır. Kanaatimizce dayanışma ruhuyla hareket eden işletmeler ve toplumlarda hem işçiler, hem işverenler hem de toplumlar daha kazançlı olurlar.

Haklarımız ve sorumluluklarımız
İslam’a göre bir Müslümanın insanlara ve tüm yaratıklara karşı sorumlulukları vardır. Bu sorumluluk, diğer taraf için birer hak oluşturur.

Müslüman kıskançlık yapmaz, kibirli davranmaz. Çünkü Müslüman, malı ve mülkü verenin ve hakiki sahibinin Allah olduğunun bilincindedir. Bu sebeple işletme içi ilişkiler sağlam temeller üzerine dayanır.

Çalışmanın değerinden sonra üretim alanındaki önemli değerlerden birisi çalışmanın ihsanı (iyi yapılması) ve itkanıdır (mükemmelliğidir). İslam’da kişinin işini iyi yapması ve verimli olması gerekir. Peygamberimiz (s.a.s.) şöyle buyurmuştur: “Muhakkak ki Allah sizden birinizin işini iyi yapmasını sever.” (Beyhakî, Şuabu’l-İman, IV, 334.)

İşçi haklarını korumak için dünyalık hukuk kuralları geliştirilebildiği gibi işçi haklarının ahirette büyük sorumluluğu vardır. Buhâri’nin Sahih’inde zikrettiği bir hadis-i kutside şöyle buyrulmuştur: “Kıyamet gününde ben üç grubun hasmıyım: Benim adıma söz veren sonra dönen kimse, hür bir insanı satıp bedelini yiyen kimse ve bir işçi istihdam edip ücretini vermeyen kimse.” (Buhâri, İcâre, 10.)

Çalışanın hakkı öncelikli kul hakları arasındadır. Müflisler ise başta çalıştırdıklarının hakları olmak üzere kul hakkı yiyenlerdir.

Peygamberimiz şöyle buyurmuştur: “İşçiye ücretini teri kurumadan önce veriniz.” (İbn Mâce, Ruhun, 4.) Burada çalışanın işini bitirdikten sonra fiilen terlemesi veya teri kurumasa bile ücretinin ödenmesi gerektiği belirtilmektedir.

Mal kazanmanın gayesi Allah’a yaklaştırmaktır. Din kardeşliği ve ahiret sorumluluğu hem işçi, hem de işveren için geçerlidir. Bunun yanında katma değer üretilmesi, ülke insanlarının üretimleriyle gerçekleşir. Bilgi ve teknolojik ilerleme katma değer yaratır. Bunun için üreten kesimleri temsil eden işçiler ve işverenler, çatışma yerine, dayanışmanın dünya ve ahiret getirisi sağladığını bilirler.

Rekabetçi kuruluşlarda kazanmak için her türlü aracın kullanılmasının mübah sayılarak güçsüz çalışan kesimin ezilmesi asla tasvip edilemez. Ancak ücret sistemleri ve ödül sistemleri ahlak dışı davranmayı teşvik edebilir. Bu nedenle bazen sadece ahlaki davranış yeterli olmayıp, çalışma hayatında sistem ve usuller üzerinde de durulmalıdır.

Günümüzde İslam iktisadı ile ilgili çalışmalarda para ve finans konusuna ağırlık verilirken, çalışma hayatı ile ilgili konulara fazla önem verilmemektedir. Hâlbuki üretim, rekabet, bölüşüm gibi reel iktisadi konular çalışma hayatını, yani işçi-işveren münasebetlerini doğrudan ilgilendirir. İktisadi gelişme, adil gelir bölüşümü ve sosyal barışın sağlanması gibi ekonomik, siyasal ve sosyo-kültürel hedeflerin gerçekleştirilmesi için dayanışmacı bir ruha ihtiyaç olduğu açıktır.