Makale

Nevruz ve Milli Birliğimiz

Başyazı

Nevruz ve Milli Birliğimiz

Mehmet Nuri YILMAZ
Diyanet İşleri Başkanı

Yeni bir bin yıla girdiğimiz şu günlerde hemen hemen tüm dünya ülkelerinde, üzerinde en çok durulan konuların başında kalkınma ve kültür gelmektedir. Her ikisinin birlikte düşünülmesi, bir toplum için maddi kalkınmanın yanında manevi kalkınmanın da gerekli olduğunu göstermektedir.
Milletlerin varlıklarını devam ettirmesinde önemi inkar edilemez olan kültür, o milletin bilgi birikimini, sanatını, ahlakını, hukukunu ve gelenekler toplamını içermektedir.
Globalleşen dünyada milletler, varlıklarını devam ettirebilmek için mensubu bulundukları kültürü koruyup geliştirerek, gelecek nesillere aktarmakta ve bunun için de büyük kaynaklar sarf etmektedirler. Bu itibarla çağımızın, "medeniyetler savaşı" şeklinde nitelendirilmesine şaşırmamak gerekir. Gerçekten de geçmişte olduğu gibi artık ülkeler topla- tüfekle değil; kültürle ve medeniyetle fethedilmektedir.
Geçmişi, tarihin zengin derinliklerine dayanan milletimizin, her dönemde kendi bağımsız devletini kurarak varlığını güçlü bir şekilde korumasının altında yatan temel dinamikleri çok iyi tahlil etmemiz gerekmektedir. İslam’la müşerref olduğumuz son 1000 yıllık geçmişimizde, bizi "biz" yapan temel değerlerin başında Yüce dinimizin geldiği bir gerçektir. Engin hoşgörü, kardeşlik ruhu, milli birlik ve beraberlik, vatan ve millet sevgisi ve diğer tüm ahlaki erdemler dinimizin bize kazandırdığı önemli değerlerden bazılarıdır.
Bir milletin bireylerini birbirine bağlayan ve aralarındaki kardeşlik ve dostluk ruhunu canlandıran değerlerden bir diğeri de örf ve adetlerdir. Milletimizin tarihinde gerek dinden gerekse örf ve adetlerden kaynaklanan ve bir değer olarak nitelendirebileceğimiz nice gün, hatta aylar mevcuttur. Nitekim yüzyıllardır hemen hemen bütün Türk topluluklarında kutlanagelen ve çeşitli adlarla anılmakta olan "Nevruz" geleneği, sahip olduğumuz bu tür günlerden biridir. Bu gün, Orta Asya’dan Balkanlara kadar uzanan geniş coğrafyada, özellikle Anadolu’da "Sultan Nevruz" ismiyle kutlanmaktadır.
Nevruz, Farsça bir kelime olup-, "Yeni Gün" anlamına gelmektedir. 22 Mart’a tekabül eden Nevruz’un ilk defa ne zaman ortaya çıktığı hususunda kesin bir bilgiye sahip değiliz. Tarih boyunca destan, masal, şiir, atasözü ve türkülere konu edilip coşku ile kutlanan Nevruz, canlanan tabiatın güzelliğine, yeşilliğine duyulan sevgiyi ve bahara ulaşmanın sevincini simgelemektedir. İslam’ın, mahalli örf ve geleneklere getirdiği bakış açısıyla değerlendirildiğinde, dine aykırılık içermeyen bu tür şenliklerin sürdürülüp yaşatılmasında dinen bir sakınca olmadığı söylenebilir. Ancak bu tür kutlama ve şenliklere, dini bir kudsiyet atfetmek, bid’at ve hurafe ihdası anlamına geleceğinden son derece dikkatli olmak gerekir.
Nevruz’un çeşitli yönlerden incelenerek mahiyetinin kapsamlı bir şekilde ortaya konması, makalemizin sınırlarını aşacağından biz daha çok günümüze yönelik pratik yararlarına dikkat çekmek istiyoruz.
Nevruz kutlamaları, ortak bir inanç ve kültür anlayışına sahip Türk dünyasının birbirleriyle daha yakından tanışıp kaynaşmalarında önemli bir etken olabilir.
Temeli kardeşlik ve dostluk ruhuna dayanan, barış ve hoşgörüyü evrensel kılan İslam Dininin tüm güzellikleri, bu tür etkinliklerle yaygınlaştırılabilir. Aynı tarihi ve kültürü paylaştığımız insanlarla kuracağımız birliktelik, hiç şüphesiz gelecek için yapılması gereken en önemli kültürel yatırım olacaktır. Nitekim Kur’an-ı Kerim’de "Allah’a ve Peygamberine itaat edin, birbirinizle çekişmeyin, sonra korkuya kapılırsınız da kuvvetiniz gider." (En- fal:46) ayeti, birliğin önemini, tefrikanın da kötü akıbetini bizlere haber vermiştir.
Nevruzla ilgili etkinlikler dikkate alındığında, bu günün doğrudan doğruya tabiat ile ilgili olduğu görülür ve bu özelliği dolayısıyla da Nevruz, bir bahar bayramı niteliği taşımaktadır. Buradan hareketle, geçmişte %59’u ormanla kaplı olan, ancak bugün bu oranın %13’e indiği Anadolu’nun, yeniden yeşillendirilme kampanyaları milli bir dava haline getirilebilir. "Kıyamet koparken elinde bir fidan varsa hemen onu toprağa dikiver" buyuran Peygamberimizin tavsiyesi doğrultusunda, milletimizin her ferdi, imkanı ölçüsünde güzel yurdumuzu ağaçlandırma kampanyalarına katılmalıdır.
Kaynaklara baktığımızda Nevruz şenliklerinde, günümüzde yaygın olan at yarışı, güreş, cirit gibi çeşitli türden sportif faaliyetlerin başta geldiğini görmekteyiz. Ayrıca bu etkinlikler esnasında halkın genelini kapsayan ziyafetlerin tertip edildiği, hediyeleşmelerin yapıldığı nakledilmektedir. Aynı amaç doğrultusunda bu etkinlikleri geliştirmek ve yaygınlaştırmak, toplumsal barış ve dayanışma için vazgeçilmez fırsattır, ismi, "barış, esenlik, güvenlik, emniyet" anlamlarına gelen dinimizin ortaya çıkardığı medeniyetlerin özünde daima bu temel espri yer almaktadır.
Milletimiz, tarih boyunca farklı etnik kökene, ayrı mezhep ve meşrep anlayışına sahip olan topluluklarla beraber dostluk içinde yaşamıştır. Bu farklılıklar, husumet ve tefrika aracı olarak değil, geçmişte olduğu gibi günümüzde de, kültürümüzü zenginleştiren ve güzelleştiren unsurlar olarak değerlendirilmelidir. İdeal toplum tipine ulaşmanın yolunun, bu farklılıklardan kaynaklanan örf ve adetlere, eğlence ve kutlamalara sevgi ve hoşgörü ile yaklaşmaktan geçtiğini unutmamak gerekir. Zira toplum bir vücut gibi farklı organlardan teşekkül etmektedir. Nitekim Sevgili Peygamberimiz (s.a.s).- "İnananlar, bir vücudun azalan gibidir..." hadisi ile bu gerçeğe işaret etmiştir. Bu farklılıklar, işlevleri değişik de olsa, aynı bedene hizmet etmektedir.
Her konuda olduğu gibi Nevruz kutlamalarında da, bu zenginlikleri ve etkinlikleri amacı dışında kullananlar ve suistimal edenler olacaktır. Ancak her zaman olduğu gibi milletimiz, engin hoşgörü ve basiretiyle, yıkıcı ve bölücü mihrakların oyunlarına gelmeyecek ve bütün tahrikleri boşa çıkaracaktır.
Yüce Allah’tan vatanımızı ve milletimizi her türlü felaket ve musibetlerden korumasını ve aziz vatanımızda mutluluk içinde yaşamamızı temenni ediyorum.