Makale

ZİNA VE ZARARLARI

ZİNA VE ZARARLARI

Ahmet VANLIOĞLU *

GİRİŞ

1- Zinaya Genel Bir Bakış

Genel ifadesiyle zina, nikahsız, gayr-İ meşru ve haram ilişkilerin adıdır.(l)

Bütün semavî dinlerin haram kıldığı zinayı, İslâm dini de şiddetle haram kıl­mış ve onu en ağır haramların listesine almıştır.

En büyük ve en korkunç günahlardan birisini teşkil eden zina, şirki ve küfrü takip eden büyük günahların İkincisi veya üçüncüsü sayılmaktadır.(2)

Şüphe yok ki zina, İslâmın ciddiyetle ve titizlikle ele alıp en ağır bir şekilde ce­zalandırdığı suç ve cinayetlerden biridir. (Zinanın küfrü takip eden büyük günahların ikincisi veya üçüncüsü olması neticeyi değiştirmez ve onun şiddetini azaltmaz.)

Pençesine düşen fertleri ar, edep ve haya duygularından mahrum hale getiren zina, toplumların temel taşı olan aileleri yıktığı gibi, en güçlü ve en köklü toplum- lan da temelinden sarsarak ortadan kaldırmaktadır. Yeryüzünün en güçlü devlet­lerini ve en sağlam milletlerini sarsan ve için için kemiren zina, onları tarih sayfalarından silmiş ve onları, gelecek nesillerin ibret alacağı hatıralar ve kalıntılar yığı­nı haline getirmiştir. İlâhi kitaplar başta olmak üzere tarihi belge ve vesikalar bu sonucun en kuvvetli delili ve en canlı şahididir.

Tarihin her döneminde, insanlığın en büyük düşmanlarından ve en ciddi prob­lemlerinden birisini teşkil eden zina, bugün de aynı tehlikeli durumunu muhafaza etmektedir.

İşte Islâm, hem fertleri ve aileleri, hem de toplumların ve milletleri bu korkunç belâ ve âfetten koruyabilmek, milletleri ve devletleri köklti ve sağlam temeller üze­rine oturtabilmek İçin koruyucu her türlü tedbiri almış, ciddi ve kalıcı hükümler getirmiştir.

İslâm’ın, zinayı ortadan kaldırmak için önleyici her türlü tedbiri alması ve is- batı mümkün olan zina suçlarını en ağır bir biçimde cezalandırması, onun ne kor­kunç bir günah olduğunun en açık delillerinden biridir.

Ayrıca bütün semavî dinlerce yasaklanışı ve mahkum edilişi, zinanın bir insan­lık suçu ve problemi oluşunun ayrı bir ispatıdır.

Bütün İlâhi dinlerin ruhlarına ve esaslarına ters düşen zina, nerde ise küfre denk bir günah sayılmaktadır.(3)

İşte bunun İçin bütün İlâhi dinler ve nizamlar nefsi koruyabilmek İçin insan Öldürmeyi, aklı koruyabilmek için içki kullanmayı, malı koruyabilmek için hırsız­lığı ve her türlü batıl kazancı ve nesli koruyabilmek için zinayı en ciddi ve en kesin şekliyle haram kıldıkları ve en ağır bir biçimde cezalandırdıkları gibi, dini koruya­bilmek için her türlü tedbiri almışlardır.(4)

Yüce kitabımız Kur’an-ı Kerim, fertleri, aileleri, toplumlan, milletleri, nesille­ri ve devletleri ifsat eden, soyların ve neseplerin karışmasına yol açan ve insanlığı, için için kemiren zinanın yapılması şöyle dursun, semtinden ve yakınından geçil­mesini bile şiddetle yasaklamış ve onun çok kötü ve çok çirkin bir yol olduğuna bütün insanlımın dikkatini çekmiştir. Kur’an-ı Kerim,

“Sakın zinaya yaklaşmayın, çünkü o, şüphesiz bir bayatlıktır ve ne kötü bir yoldur”(5) buyurduğu gibi, Yüce Peygam­berimiz (S.A.V.) de

’‘İnsan zina ettiği zaman mü’min olarak zina etmez, hırsızlık yaptığı zaman mü’min olarak hırsızlık yapmaz. İçki içtiği zaman mü’min olarak içmez ve insan öldürdüğü zaman mü’min olarak öldürmez”(6) buyurmaktadır.

Bu âyet-i kerime ve hadis-i şerif ile benzerlerinden anlaşılıyor ki, bu günahlar ile imanı bağdaştırmak son derece güç ve zordur. Ehl-i sünnetin dışında kalan bir­çok mezhep, bu günahların sahiplerini küfre nisbet ederken, ehl-i sünnet bu gö­rüşleri reddetmekte ve kurtarıcı yollar aramaktadır.

Ehl-i sünnete göre Peygamberimiz (S.A.V.), bu ve benzeri hadis-i şerifleri ile şu üç ana noktayı ifade buyurmaktadır:

1) Zina, hırsızlık, içki kullanmak ve insan öldürmek gibi günahlar son derece ağır, korkunç ve mudafa kaçınılması gereken günahlardır. Peygamberimiz (S.A.V.), kesin ve ürkütücü İfadeleriyle bunların yıkıcı ve helâk edici olduklarına dikkati çe­kerek terk edilmelerini istemektedir.

2) Bu günahların haram ve günah olduklarını ret ve inkâr ederek işleyenlerin kâfir olduklarım beyan buyurmaktadır. Çünkü haramların helal kabul edilmeleri küfürdür.

3) Bu günahlar işlendiği zaman, işleyenlerin imanı çıkar, ama samimi tevbe ede­rek geri döndüklerinde İmanları da geri döner. Nitekim Peygamberimiz (S.A.V.) bu noktayı belirtmek üzere:

“Kişi zina ettiği zaman imanı çıkar ve başının üzerindeki bir gölge gibi olur. Ama vazgeçip işlediği günahı tamamen terk ettiği zaman geri döner’’(7) buyurmuş­tur.

2- Zinanın Tarifi

İslâm hukukçularına göre zina: “Bir erkeğin, hiçbir şekilde kendisine ait ol­mayan ve ait olma şüphe ve ihtimalini de taşımayan bir kadınla, önden cinsi ilişki de bulunmasıdır.”

İslam hukukçuları bu tarifle, mükellef bir kişinin, şehvet çağına ulaşmış bulu­nan ve hiçbir şekilde kendisine ait olmayan bir kadınla kasıtlı ve şuurlu olarak, önden cinsi ilişkide bulunmasına zina hükmünü verdikleri gibi, tarafların bu çir­kin işi evli veya bekar olarak işlemelerini, karşılıklı rıza veya menfaata dayanma­larını, neticeyi değiştiren bir ölçü olarak da görmemişlerdir.(8)

Fakat buna karşılık kanuncular zinayı, sadece evliler arasındaki yasak ilişki ola­rak görmektedirler.(9)

Kanuncularca kabul edilen bu ölçü ve tarife göre, evli olmayanların cinsi ilişki­si cezayı gerektiren bir zina suçu değil, sadece haysiyet kırıcı ve namusu lekeleyici bir davranış, sıradan bir olaydır.

Ama bu yasak ilişki karşılıklı rızaya dayanıyor, haysiyet ve itibar kırıcı da ol­muyorsa, herhangi bir cezayı gerektiren bir suç da sayılmıyor demektir. Onların anlayışına göre ceza, sadece evliler arasındaki yasak İlişkiye tatbik edilebilir.

İslâm ise, evli veya bekar ayırımı yapmadan, haram olan her cinsi ilişkiyi zina sayar ve şartları tamamsa cezalandırır.(10)

1-Zinanın Rükünleri

1. BÖLÜM

Yukarıda zikredilen tariflerden de anlaşılacağı gibi, zinanın iki rüknü vardır. Bunlar da:

1) Haram olan ilişki,

2) Kasıt, yani haram olan bu ilişkiyi bilerek ve isteyerek yapmak.

Zinanın ikinci rüknünü teşkil eden kasıt, zina eden bir erkeğin, kendisine haram olan bir kadının cinsi ilişkide bulunduğunu bilmesinden ibarettir. Aynı şekil­de, zina sırasında kendisini teslim eden bir kadının da, kendisine haram olan er­kekle cinsi münasebette bulunduğunun bilincine varmasıdır.

Bu esas ve ölçüye göre, taraflardan birisi, bilerek cinsi ilişkide bulunur fakat bu ilişkinin haram olduğu şuuruna sahip olmazsa, zina cezasından kurtulur.(11)

Haram olan her ilişki rina değildir. Haram olan bir ilişkinin zina sayılması ve zina hükmünü taşıması için:

1) O haram ilişki önden yapılmış olmalıdır.

2) Erkeğin sünnet mahalli kadına duhul etmelidir.

3) Kişi haram olan bu işi, kendisine ait olmayan bir kadınla yapmalıdır.

Buna mukabil, haram olan bu ilişkide inzal şart olmadığı gibi, erkeklik organı­nın kadının iç kısımlarına temas etmesi, hisse ve lezzete engel olmayan bir perde­nin bulunmaması da şart değildir.(12)

Tesbit edilen bu ölçü ve kaideye göre, bir kimsenin hayız veya lohusa veya ihramlı karısı ile cinsi münasebette bulunması haramdır. Ama zina değildir. Yani, daha önce de belirttiğimiz gibi, haram olan her ilişki zina değildir.(13)

Aynı şekilde, yabancı bir kadınla zinaya götürecek davranışlar içinde bulun­mak da haramdır, ama zina değildir.(14)

Bu meseleyi Yüce kitabımız Kur’an-ı Kerim şu şekilde beyan buyurmaktadır:

“Onlar ırzlarını koruyanlardır. Şu var ki zevcelerine yahut sağ ellerinin mâlik olduklarına (kendi cariyelerine) karşı olan durumları müstesnadır. Çünkü onlar bu takdirde kınanmış değillerdir. Kim bunun ötesine geçmek isterse, işte onlar haddi aşan mütecavizlerdir.”(15)

Peygamberimiz (SA.V.) de sövle buyurmuşlardır:

‘Hiçbir erkek yabancı, yani mahre­mi olmayın viya nikahında bulunmayan bir kadınla asla baş başa kalmasın. Aksi halde üçüncüleri ancak şeytandır. ” (16)

2- Zina olup olmadıkları ihtilaflı olan fiiller:

Bu fiilleri şu şekilde sıralamak mümkündür.

1) LİVATA (Arkadan yapılan cinsi ilişki):

Livata, İslâm’ın şiddetle haram kıldığı ve sert bir dille lânetlediği en ağır suç­lardan biridir. Fıtrî ve tabiî yoldan sapmayı ifade eden livata, aklî dengesizliğin ve ruhî bozukluğun en açık ve en belirgin şekillerinden biridir.

Tarihte bir kavmin helâkına ve silinip gitmesine sebep olan livatanın, zina gibi bir insanlık suçu olduğunu Kur’ân-ı Kerim ve Sünnet tescil etmiş ve ona karşı çok ciddi bir savaş açmıştır.(17)

Livata, İmam Ebu Hanife’ye göre zina değildir. Kendisi ile livata yapılan kim­senin erkek veya kadın olması neticeyi değiştirmez. Çünkü bir insana Önden yak­laşmanın adı zina, arkadan yaklaşmanın adı ise livatadır. İsimlerin ayrılığı, yapılan işin de ayrılığını göstermektedir.

Sahabenin zina üzerinde değil, livata üzerinde ihtilafları vardır. Eğer livata zi­na olsaydı sahabenin ihtilafına sebep olmaz, zina sayılarak onun hükmünü taşırdı.

Yine biliniyor ki zina, soyları karıştıran, nesillerin ve çocukların zayi olmasına yol açan bir cinayettir. Ama livatada bu özellikler yoktur.

Fakat İmam Malik, İmam Şafiî ve İmam Ahmed b. Hanbel ile İmam Ebu Yu­suf ve imam Muhammed’e göre de zinadır ve onun hükmüne tâbidir(18)

2) NİKÂHLI HANIMI İLE LİVATA:

İmam Ebu Hanife evli bir erkeğin, kendi hanımını arkadan kullanmasını zina saymaz. İmam Malik ve İmam Şafiî’nin de görüşü budur. Bu imamlara göre bu davranış son derece çirkin bir haram ve anormal bir iştir. Ama zina değildir. Sade­ce tazir cezasını gerektiren bir suçtur(19)

Fakat İmam Ebû Yusuf ve imam Muhammed ile İmam Ahmed b. Hambeliye göre zinadır. Ama zina cezasına değil, tazir cezasına tabi bir suçtur. Çünkü nikah­lı karısı erkeğin mülküdür. Ayrıca bu mahallin kullanılmasının haram olup olma­dığının tartışılması, zina cezasının düşmesine sebep olan bir şüpheyi doğurmakta­dır(20)

3) ÖLÜLERLE CİNSİ MÜNASEBET:

Her ne suretle olursa olsun, ölülerle cinsi münasebette bulunmak son derece çirkin, tiksindirici ve insanlık dışı bir davranıştır. Çok büyük bir günah ve kesin bir haramdır. İnsanlıkla, müslümanlıkla bağdaştırılması mümkün değildir.

Ancak, çirkinliği ve haramlıgı kesin olan bu ilişki İmam Ebû Hanife, İmam Şafiî ve İmam Ahmed b. Hanbel’e göre zina değildir.(21) İmam Malik ise bunun zina olduğunu, hatta bunun günahının alışılmış zinadan daha büyük ve daha kor­kunç olduğunu ifade eder.(22)

4) HAYVANLARLA CİNSİ İLİŞKİ:

Hayvanlarla cinsi ilişkide bulunmak, tazir cezasının gerektiren bir suç, dinen çirkin ve günah olan bir iştir. Ama çoğunluğun görüşüne göre zina değildir.

İmam Ebu Hanife, İmam Malik, İmam Şafii ve İmam Ahmed b. Hanbel’e gö­re, hayvanlarla yapılan cinsî münasebet zina olmadığı gibi bir kadının kendisini bir hayvana teslim etmesi de zina değildir.

Fakihlerin bir kısmı da bu ilişkinin zina olduğu görüşündedir.

Birinci görüşü savunanlara göre, hayvanlarla cinsi ilişki haramdır. Tazir ceza­sını gerektiren bir suçtur. Böyle bir hayvanı kesmek veya yakmak vacip değildir. Kesilip yakılması sadece dedikoduları önlemek içindir.(23)

5) KADIN KADINA SEVİŞMEK (Müsahaka):

(Müsahaka) kadın kadına sevişmek ittifakla haramdır. Ama zina değildir. Ta­zir cezasını gerektiren bir suçtur.(24)

6) İSTİMNA (Kendi kendine tatmin olmak):

Bir erkeğin kendi eliyle veya yabancı bir kadının eliyle istimnada bulunması, yani tatmin olmaya çalışması zina olmadığı gibi, parmağını yabancı bir kadının fercine sokması da zina değildir. Her iki durumda inzal şartı aranmaz.

Hanefilere göre istimna, zevk ve şehvet elde etmek içinse haramdır. Fakat eşi olmayan ve şehveti de çok ağır basan bir kimsenin, şehvetini teskin için bu yola başvurması bir vebali gerektirmez.

İstimna, diğer üç mezhebe göre de haramdır.(25)

3- Zinanın Hükmü

Zina, liavnihi, yani doğrudan doğruya haram olan bir iştir. Haram olduğu kesin ve açık delillerle sabittir. İslâm’ın, mutlaka terkedilmesini istediği bir davra­nıştır. Haram olduğunu İnkâr eden kâfir olur. Zina yasağına riayet ise büyük ecir ve sevaba vesiledir.

2-BÖLÜM

ZİNANIN CEZASI

İslâm’ın getirdiği zina cezası, zina suçunu işleyenlerin durumuna ve özellikleri­ne göre değişmekte ve şekillenmektedir. Bakarlarla evlilerin cezaları farklı olduğu gibi, şartlan tamamlanmamış ve Islâm Ölçülerine göre ispatı yapılmamı; zina suç­larıyla, gayr-i meşru haram olan diğer cinsî ilişkilerin de cezalan farklıdır.

1- Bekâr zinacıların cezası

İslâm, kadın erkek ayırımı yapmadan, bekâr zinacıları iki türlü cezaya mah­kûm etmektedir:

a) Dayak,

b) Sürgün.

Kur’ân ve sünnette hükme bağlanan bu cezaların hiçbir şekilde tevile ve tebdile tahammülü yoktur. (27) Bu hükmü açıklamak üzere yüce kitabımız Kur’ân-ı Kerim:

"Zina eden kadınla zina eden erkekten her birine yüzer dayak vurun”(28) buyur­duğu gibi. Peygamberimiz (s.a.v.) de:

"Zina eden kadınların tabi olacaktan hükümleri benden alın. Allah onlar için bir yol tayin etti, yani tabi olacakları hükümleri beyan buyurdu: Bekâr bekâra zina etmenin cezası yüz deynek ve bir yıl sürgündür” buyurmuştur.(29)

Bu âyet-i kerime ile onu beyan ve tekid eden hadis-i şerifler, bekâr zinacılara yüzer deynek vurulacağı hükmünü kesin ve değişmez bir şekilde ortaya koydukla­rı gibi, sürgün cezasını da açık ve net bir tarzda ifade etmektedirler.

Ancak, bekâr zinacılara tatbiki emredilen sürgün cezası, şekli ve mecburiyeti itibariyle, İslâm fakihlerinin ihtilafına yol açmıştır.

a) İmam Ebû Hanife ve onu takip eden müctehitlere göre, sürgün cezasının tat­biki vacip, yani mecburi değildir. Fakat Devlet Başkanı faydalı ve maslahata uygun görürse, dayak cezasını sürgün cezasıyla birleştirebilir. Çünkü İmam Ebû Ha­nife ve arkadaşlarına göre sürgün cezası, dayak cezası gibi bir had, yani değişmez bir ceza değil, bir tazirdir(30)

b) İmam Malik, İmam Şafiî ve İmam Ahmed b. Hanbel’e göre de, bu İki ceza­yı birlikte tatbik etmek vaciptir(31)

Ayrıca sürgün cezasının mahiyeti de tartışılmıştır. Hanefî ve Malikî’lere göre, sürgünden maksat hapistir. Yani zinacıyı, suçun işlediği yerden başka bir yerde, bir yılı aşmamak üzere hapsetmektir(32)

İmam Şafiî ve İmam Ahmed b. Hambeliye göre de sürgün, suçluyu başka bir beldede kontrol altına almaktır. Yani süre dolana kadar dönüşünü engellemektir/33

2- Evli Zinacıların Cezası

Evli zinacılara tatbiki emredilen ve hükme bağlanan cezası da dayak ve recimdir.

Bu ceza, Peygamberimiz (s.a.v)’nin kavlî ve fiilî sünneti ile sabittir(34) Te’vile veya tebdile tahammülü yoktur. Çünkü kesin delillere dayanmaktadır.

Recim cezasına mahkum olan evli zinacılara, dayak cezasının tatbiki, bazı fakihlere göre lâzım ise de, fukahanın cumhuruna göre gerekli değildir, imam Ebû Hanife, İmam Malik, İmam Şafiî ve imam Ahmed b. Hanbel’in de aralarında, hatta başında bulunduğu cumhur, recim cezasının yanı sıra, dayak cezasının da tatbikini emreden hadisin neshedildiğini, esasen recim cezasının içinde dayak ce­zasının fazlasıyla bulunduğunu, görüşlerini temel saymaktadırlar(35)

Recim cezasının tatbiki için aranan temel şart evliliktir. Evli sayılabilmek için aranan şartlar da şunlardır:

1) Şartlan tam ve sahih olan bir nikahla cinsî münasebette bulunması,

2) Evliliğe esas olan bu münasebetin âkil ve baliğ olunca yapılması,

3) Cinsî ilişkide bulunanlarda kemal halinin tahakküm etmesi(36)

4) Tarafların müslüman olması(37)

3- Zina cezasının tatbiki bakımından ihtilaflı olan durumlar:

Bu başlık altında ele alınıp incelenen meselelerin haram olduğu kesindir. En büyük suç ve günahlardan olduklarında şüphe yoktur. İhtilaf sadece bunlara tatbik edilecek cezalardadır. Başka bir ifade İle İhtilaf, sadece bunların zina sayılıp sayılmadıkları konusundadır. Bu davranışların en belli başlıları da:

1)Livata,

2) Mahremlerle cinsî ilişki,

3) Hayvanlarla cinsî münasebet,

4) Ölülerle cinsî münasebettir.

3. BÖLÜM

ZİNAYI İSBAT EDEN DELİLLER

1- Şehadet: İslâm, zina suçunun sabit olabilmesi için dört şahidin bulunmasını şart koşmuştur. Bu konuda bütün ulemanın ittifakı vardır. Şahitlerin dört olması

şartı Kur’ân ve sünnetle sabittir.

Kur’ân-ı Kerim’de, Nisâ suresinin 15., Nur suresinin 4. ve 13. âyetleriyle ona­ya konan bu şart, Peygamberimiz (s.a.v)’İn sünneti ile de tekid edilmiştir, örnek olmak üzere Sa’d b. Ubade (r.a)’den rivayet edilen şu hadis-i şerifi zikredebiliriz.

Sa’d b. Ubade (r.a), Peygamberimiz (S.A.V)’e:

“Bir adamı karımla beraberken yakalarsam dört şahidi bulup getireceğim ana ka­dar ona mühlet vereyim mi? Ne buyurursun” deyince, Peygamberimiz (s.a.v) de cevaben: “evet” buyurdu.”(38)

İşte bu ve benzeri naslar, zina suçunun sabit olabilmesi İçin şahit adedinin dört olması gerektiğini açıkça ortaya koymaktadır.

Zina suçunu ispat eden yol ve delillerden birisi olan şehadet, özel şart ve hü­kümlere bağlı çok önemli bir müessesedir. Rastgele herkesin şahit olması müm­kün değildir. Dayak, sürgün ve ölüm gibi cezaları gerektiren zinanın, sıradan kişi­lerin şehadetiyle ispatlanması hiçbir şekilde İslâm adaletine sığmaz.

Hayati önem taşıyan bu meselede, bir kimsenin şahitlik yapabilmesi için mut­laka bir kısım şartları ve vasıfları taşıması lâzımdır. Özel ve genel olmak üzere iki­ye ayrılan bu şartları şu şekilde sıralamak mümkündür.

а) Genel Şartlar:

1) Şahidin buluğa ermiş olması,

2) Akıllı olması,

3) Hadiseyi belleme ve kavrama kabiliyetine sahip bulunması,

4) Konuşabilen bir kimse olması,

5) Hadiseyi bizzat görmüş olması,

б) Adil, yani dinde istikamet, akılda denge ve nefse hakimiyet sahibi olması.

Bu duruma göre zina konusunda çocuğun, delinin, unutkanın, dilsizin, hadi­seyi bizzat görmeyenin ve adil olmayanın şahadeti makbul ve muteber değildir.

b) Özel şartlar:

1) Şahidin erkek olması,

2) Asıl, yani olayı bizzat gören kimse olması,

3) Hadisenin üzerinden zaman geçmemesi, eskimemesi,

4) Şahitliğin bir mecliste yapılması, dağınık olmaması,

5) Şahit sayısının dört olması.(39)

Şu halde zinanın ispatı için kadınların, hadiseyi başkalarından öğrenenlerin, eskimiş ve zamanı uzamış bir olay hakkında şahitlik yapanların ve sayıları dörtten az olanların şahitlikleri tam ve geçerli değildir.

İşte bu özel ve genel şartlan taşımayanların şehadeti ile zina suçu sabit olmaz ve zina cezası da tatbik edilemez.

2- İkrar: Zina suçunu ispat eden delillerin İkincisi de, zinacının kendi ikrarıdır. Zinacının ikrarı ile zina suçunun sabit olabilmesi ve zina hükmünün tatbik edile­bilmesi için, imam Ebû Hanife dört ayrı yerde dört kere ikrarda bulunmasını, İmam Ahmed b. Hanbel yer önemli değil, sadece ikrarın dört olmasını şart koşar­ken, İmam Malik ile İmam Şafiî, suçlunun bir kere ikrarda bulunmasının yeterli olacağını kabul etmişlerdir.(40)

3- Karineler: Zinanın ispatı İçin başvurulan delillerin üçüncüsü ise karineler­dir. Zinanın ispatı konusunda geçerli ve muteber sayılan karine, evli olmayan ve­ya kocası bilinmeyen bir kadının gebe kalmasıdır.

Henüz buluğa ermemiş bir çocukla veya erkeklik organı kesilmiş bir erkekle evlenen bir kadın da, hiç evlenmemiş gibi kabul edilir. Böyle bir kadının gebe kal­ması da zinayı İspat eden geçerli bir karinedir.(41)

İmam Ebû Hanife, İmam Şafiî ve İmam Malik’e göre, gebelik zinayı İspat eden kesin bir delil değildir. Şayet zinanın ispatı için gebelikten başka geçerli bir delil yoksa ve kadın da, gebeliğe götüren cinsî ilişkiye zorlandığını veya bu işin şüphe üzerine yapıldığını iddia ederse ve suçlu olduğuna dair ikrarda da bulunmazsa, ken­disine zina cezası tatbik edilemez.*42

4. BÖLÜM

ZİNANIN ZARARLARI

1- Dini zararı:

Bütün semavî dinlerin kesinlikle haram kıldığı zina,(43) her şeyden önce itikadi bir meseledir. Kişinin iman ve itikadı ile çok yakın ilişkisi vardır. Çünkü zinanın kesin bir haram ve büyük bir günah olduğunu İnkâr etmek dinden çıkmayı gerek­tirdiği gibi, haram olduğunu bilerek ve kabul ederek İşlemek te ağır bir suç, büyük bir günah ve çeşitli cezaların tatbikini icab ettiren korkunç bir cinayettir.

İşte bunun için zina suçunu işlemek veya hafife almak, işlenmesine göz yum­mak veya onu sıradan olaylar zincirine eklemek, dini temelinden sarsan çirkin bir anlayış ve batıl bir davranıştır.

İnsanın dinden çıkmasına veya büyük ölçüde dinini çiğnemesine ve en büyük suçlardan birisini İşlemesine sebep olan zinayı, hiçbir şekilde, din ile dindarlık ile bağdaştırmak mümkün değildir.

Zina, kendisini inkâr edenleri dinden çıkarıp ebedi cezaya sürüklediği gibi, ha­ram olduğunu kabul ederek işleyenleri de ağır cezalara çarptırır.

Kalpteki iman nurunu söndüren zina, kişinin dünyasını yıktığı gibi ahiretini de yıkar. Taşınmaz günah yükünün meydana gelmesine sebep olur.

Zina, duanın reddine ve Allah’ın rahmetinden kovulmaya sebep olan bir in­sanlık suçudur.

Yüce Peygamberimiz (S.A.V.)’in zinayı çeşitli çirkin yönleriyle anlatan birçok Hadis-i şerifi vardır. Örnek olmak üzere bunlardan İkisini nakletmekle yetineceğiz.

“Abdullah b. Abbas (R.A.)’den rivayet edildiğine göre Resulullah (S.A.V.) şöyle buyurdu: Bir memlekette zina ve faiz zuhur etti mi, o memleketin halkı kendileri­ne Allah’ın azabını helâl kıldılar demektir. ”(44)

nEbu Hureyre (R.A.), Resulullah (S.A.V.)’ın şöyle buyurduğunu nakletti: Cenab-ı Hak kıyamet günü üç kimse ile konuşmaz, onları temize çıkartmaz ve on­lara rahmet nazarı ile bakmaz. Onlar için çok çetin bir azap vardır. Yaşlı zinacı, yalan söyleyen devlet başkanı ve burnu büyük dilenci.(45)

Milyonlarca çocuğun yok olmasına, soyların ve neseplerin karışmasına, kime varis olacakları bilinmeyen milyonlarca çocuğun yetimhanelerde ve esirgeme yurt­larında toplanmasına veya sokaklara terkedilmesine, toplum içinde anne ve baba sevgi ve şefkatinden mahrum, horlanmış ve birçok değerini yitirmiş bir sınıfın doğ­masına, devletlerin ve toplumların türlü dertler ve problemlerle karşı karşıya gel­melerine sebep olan zinanın bu korkunç tahribatı düşünülürse, bütün semavî din­lerin çok şiddetli bir biçimde onu niçin haram kıldığı daha iyi anlaşılmış olur.

İşte bunun için İslâm, zinayı öylesine mahkûm etmiş ve ona öyle bir ceza tayin ve takdir etmiştir ki, hiç kimsenin onu affetmeye, silmeye, hafifletmeye, değiştirmeye, eleştirmeye, sulh etmeye, artırmaya veya eksiltmeye asla hakkı ve yetkisi yoktur,(46)

2- Ailevi zararı:

Zina, aile düzenine çok şiddetli bir saldırı ve korkunç bir tecavüzdür. Çünkü zina, ailenin kuruluş ve teşekkülünü engellediği gibi, kurulmuş olanların da dağıl­ma sebebidir. Son derece tehlikeli olan bu hastalığın, kısmen veya tamamen, aile­ye bulaşması çok önemli problemlerin doğmasına ve çok ciddi bunalımların ya­şanmasına neden olmaktadır. Aileyi İçin için kemiren zina, onu çok süratli bir şe­kilde çökertmektedir.

Toplumların temel taşı olan aile, zina sebebiyle sarsılır ve bozulursa, toplumların aynı akıbete sürüklenmesi de kaçınılmaz olur.

Temelde zina, İslâmın samimiyetle ele aldığı, şakasını da ciddisini de ciddi say­dığı ve ibadet seviyesine yükselttiği nikah ve evliliğin amansız düşmanıdır. Çünkü bir erkeğin veya bir kadının, evlenme ihtiyacı duymaksızın dilediği kadın veya er­kekle buluşarak istediklerini elde etmesi, evlilikten vazgeçmesinin ve evlenmeme­sinin başta gelen sebebidir. Çünkü zina, her şeyden önce güven ve İtimadı sarsmış, bir erkeğin veya nikahlı eşinin, evlendikten sonra sadece kendisine ait olacağı inan­cını ortadan kaldırmıştır. İşte açık olarak görülüyor ki, zina bataklığına düşenler, bütün İnsanları kendileri gibi görme evhamına kapılıyorlar.

Kadının en kuvvetli arzusu evlenip yuva kurmak olduğu gibi, başta gelen vazi­fesi de ev idaresi ve çocuk terbiyesidir. Ne yazık ki bugün kadın, kendisine zor ve ağır gelen herhangi bir bağ ve kayıt altına girmemekte ve birçok erkekle ilişki kurarak İstediklerini elde etmektedir. Kadın veya erkeğin evlenmemesi ve bir türlü yuva kurmaya yanaşmaması, zinanın doğurduğu bu batıl anlayış ve serkeşliğin ne­ticesidir.

Kimse İnkâr edemez ki, evlilik ve ailenin sağladığı rahat ve huzuru, samimiyet ve bağlılığı, sıcaklık ve yakınlığı, ciddiyet ve sağlamlığı, hiçbir şekilde zinanın sağ­laması mümkün değildir.

3- İçtimaî zararı:

Toplumların çökmesini ve silinip gitmesini hazırlayan ve hızlandıran en kor­kunç suç ve cinayetlerden birisi olan zina, İnsanın işleyebileceği en büyük günah­lardan biridir. Çünkü zina, yerleştiği ve yoğunlaştığı toplumların birliğim parçala­yan, bağlarını çözen, kin, nefret ve düşmanlıkların büyüyüp gelişmesine yol açan bir insanlık suçudur.

Toplumların temel taşı olan aileyi, fertlerini kirleterek ve birbirinden kopara­rak yıktığı gibi, kutsal bir birlik olan aile temeli üzerine oturan toplumları da yık­maktadır.

Tolumu ayakta tutan değer ve faziletlerin yok olması, hayasızlığın, arsızlığın alabildiğine yayılması, sınır tanımaz hoşgörünün önüne geçilmez çok acı bir neticesidir.

Sanıldığı gibi zina, sadece ferdî ve şahsî bir hadise değildir. Tam tersine ailele­ri, toplumlan, milletleri ve devletleri yıkmayı hedef alan büyük bir günah ve çok ağır bir insanlık suçudur. Çünkü bugün, dünya çapında, insanlığın zapdedilmez arzu ve şehvetleriyle baş başa bırakılması, lâzım gelen her türlü imkân ve fırsatın hazırlanması, önleyici ve koruyucu her türlü kaide ve tedbirin yok edilmesi, top­lumlan çok yakından ilgilendiren ve temelinden sarsan zinaya çarpık ve yanlış ba­kışın çok açık ve çok acı bir sonucudur.

Bugün açıkça görülüyor ki, İslâm ülkesi olmayan veya İslâm’dan kurtulmaya ve sıyrılmaya çalışan ülkelerin uğradıkları içtimai, siyasi ve ahlaki sarsıntılar, bü­yük ölçüde zinayı mubah görme anlayış ve inancına bağlıdır. Zamanımızda, bazı devlet ve milletlerde açık bir şekilde görünen doğum ve nesil azlığı, bu devlet ve milletlerin geleceğini tehdit etmekte ve devamları konusunda çok ciddi endişeler doğurmaktadır. Bu millet ve devletlerde yeni neslin bu derece azalması, şüphesiz zinanın evliliği olumsuz yönde etkilemesinin ve zinanın tesiri ile eşler arasında yay­gınlaşan ve tehlikeli boyutlara varan kısırlığın kaçınılmaz çok acı ve çok kötü bir neticesidir.

Toplumlan ve milletleri kasıp kavuran zina, insanın en kıymetli varlıklarından birisi olan ırz ve namusun çiğnenmesine ve insanların ticaret metaı haline gelmesi­ne sebep olduğu gibi, ırz ve namusunu sermaye edinen bir kısım sınıfların doğma­sına da sebep teşkil etmektedir.

Hürriyet, hak ve eşitlik teranesi ile ayağa düşürülen ve sömürülen kadın, erke­ğin zevk, şehvet ve menfaat aleti haline getirilirken yine zina fikrinden hareket edil­mektedir.

Açık ve net olarak söylemek icab ederse denebilir ki bugün, hemen hemen bü­tün dünyada rütbe ve makam, ilim ve sanat, servet ve şehvet fuhşa alet edilmiş ve her turlu imkân ve vasıta ile zina tahrik ve teşvik edilmiştir.

Ne yazık ki bugün, Batı toplumlarının ve bütün gayr-i müslim ülkeleri saran ve sarsan bu batıl zihniyet, körü körüne Batı taklitçiliği yapan ve İslami hükümleri bir kenara itmeye çalışan ve böylece yükselip medenileşeceğini sanan bir kısım İs­lâm ülkelerini de ciddi bir şekilde tehdit etmekte ve kaçınılmaz akıbete doğru sü­rüklemektedir.

4- Ahlaki zararı:

Zina gibi ağır bir cinayeti ve İnsanlık suçunu ahlâkî değer ve faziletlerle bağ­daştırmak hiçbir şekilde mümkün değildir. Güzel ahlâkı ayrılmaz bir parçası sa­yan ve onun için değişmez ölçü ve kaideler getiren bütün semavi dinlerin zinayı şiddetle yasaklaması ve ağır bir biçimde mahkum etmesi onun ahlâk dışı davranış olduğunun en kesin bir delili ve çok açık bir ispatıdır.

Dine, ilme ve aklı selime ters düşen zina, sadece ahlâk dışı bir davranış değil, aynı zamanda ahlâkî çöküntünün en tehlikeli kaynaklarından biridir. Ar, edep ve haya gibi duygulan yok eden zina, ırz ve namusa şiddetle saldırmakta ve onları süfli zevklerin ve karanlık emellerin, basit menfaatlerin aleti haline getirmektedir.

Şehvetin tatmininde sınır ve ölçü tanımamak, hayat suyunu kullanılması helâl ve meşru olan yerin dışında kullanmak, kendi eşlerimize, annelerimize, kızlarımı­za, kardeşlerimize, hala ve teyzelerimize, gelinlerimize ve diğer yakınlarımıza ya­pılmamasını İstediğimiz hareket ve davranışları başkalarınınkilere yapmak ve böylece insanların haklarına riayet etmemek, her zaman ve her yerde fırsat düşkünü olmak zinanın zorladığı ahlâk dışı davranışlardır.

Herkesin ırz ve namusunu kendisininki kadar mukaddes ve hürmete lâyık gör­meyen ve hiçbir sınır tanımadan zevkini ve menfaatim yürütmeye çalışan kişi, bir gün mutlaka kazdığı kuyuya düşecek ve çok acı bir şekilde Allah’ın intikamına hedef olacaktır.

5- İktisadi zararı:

Zina, pahalı ve masraflı bir günahtır. Birçok benzeri gibi, fertleri, aileleri ve toplumları malî ve İktisadî sarsıntılara ve çöküntülere sürükleyen ürkütücü ve dehşet verici bir cinayettir.

Bugün bütün dünyada zina ile ilgili çok ciddi yatırımlar ve harcamalar yapıl­maktadır. Her bakımdan insanlığın aleyhinde olan bu ölü yatırımlar İçin sadece fertler ve aileler değil, çeşitli müesseseler ve devletler hareket halindedir. İnsanlığı yıkmak ve içinden çıkılmaz bataklıklara itmekten başka bir gaye ve hedefi olma­yan bu iğrenç yatırımlar nerde İse, erişilemeyecek ve yetişilemeyecek boyutlara ulaş­mış bulunmaktadır. Zinayı yaygınlaştırmak ve sağlam bir zemine oturtmak için yapılan bu harcamalar ve yatırımlar, fertleri dejenere etmekte, yuvalan dağıtmak­ta, evlilik fikrini ve inancını öldürmekte, ırz ve namustan ayaklar altına almakta ve evlilik hukukuna riayetsizliği ve saygısızlığı her geçen gün biraz daha ileriye gö­türmektedir.

Fuhşun kucağına düşen ve zina illetine yakalanan bir yığın insan, zina için yap­tıkları harcamalarla sadece kendilerini değil, eşlerini, anne ve babalarını, masum çocuklarını ve bütün yakınlarını da perişan etmektedirler.

Çoğu zaman zina için yapılan harcamalar, meşru harcamaların bir kaç katma varmakta ve büyük sarsıntılara ve huzursuzluklara neden olmaktadır. Kısaca söyle­mek icab ederse zina, pahalı, masraflı ve maliyeti yüksek bir günahtır.

6- Tıbbî zararları:

İslâm dini, insan sağlığına son derece ehemmiyet veren bir dindir. İnsanlardan yapılmasını İstediği her şey sıhhati koruyucu olduğu gibi, haram kıldığı her şey de sağlığı bozucudur.

En kesin haramların listesinde yer alan zina, ferdî, ailevî, İçtimaî, İktisadî ve ahlâkî yönlerden zararlı olduğu gibi, tıbbî yönden de son derece zararlıdır. Bunun için İslâm dini, zinayı haram kılmak ve caydırıcı bir kısım cezalara mahkum etmek suretiyle, sıkı temas ve zina yoluyla bulaşan birçok hastalığın kaynağını ku­rutmayı hedef almaktadır. Çünkü toplumların bir çoğunda rastlanan bulaşıcı bir çok hastalığın kaynağı gayr-i meşru ilişkiler ile bunların en ağır şekli olan zinadır.

Bel soğukluğu, frengi, AİDS ve diğer bulaşıcı hastalıkların zina ve livata yo­luyla yayıldığı artık herkesçe bilinmektedir.

5. BÖLÜM

ZİNAYI ÖNLEYİCİ TEDBİRLER

Bütün zamanların, bütün mekânların, bütün insanların ve cinlerin dini olan İslâm, ölümsüz ve değişmez hükümleri İle, erişilemez, eşsiz ve mükemmel bir âlem nizamıdır. Çünkü bu büyük dinin, her hüküm ve kaidesi, beşer üstü bir kaynaktan gelmektedir. Her birisi yerli yerinde olan ve hiçbirinin boşluğu diğeri ile dolduru­lamayan bu hükümleri ile İslâm, tıpkı İlâhî sanatın en ince sırlarını taşıyan bir in­san vücudunun ahenk ve nizamına benzemektedir.

Bir vücudun organları nasıl birbirinin yerini alamaz ve biri diğerinin yerini tu­tamazsa, meselâ nasıl gözle kulak, burunla dudak yer değiştiremezse, dindeki hü­kümler de yer değiştiremez ve birinin boşluğunu diğeri dolduramaz.

Hiç şüphe yok ki bu iki sistem ve nizam arasındaki benzerlik, sahiplerinin ve yaratıcılarının aynı oluşundan ileri gelmektedir.

İşte her türlü gayr-i meşru temas ve İlişkiyi haram kılan böyle mükemmel dinin koruyucu bir kısım tedbirler almaması düşünülemez. Esasen böyle bir eksiklik ve ihmal dine olduğu kadar ilme ve aklî selime de ters düşer. İşte islâmın ihmal etme­diği bu tedbirlerin bir kısmını şöylece sıralamak ve özetlemek mümkündür:

1) İman: İslâm, her şeyden önce, insanlardan zinanın kesinlikle haram kılındı­ğına ve büyük bir insanlık suçu olduğuna inanmalarını istemektedir. Bu iman ne derece samimi ve ne ölçüde ciddi ve sağlam olursa, o ölçüde de önleyici ve engelle­yici olur: Her manada ve her yönden zararlı olan, maddî ve manevî sorumlulukla­ra köprü teşkil eden zinadan kurtulmanın en sağlam yolu olgun ve kâmil bir imandır.

2) Nikâh: İslâm gerçekçi bir dindir. İnsanlarda tatmin ve teskin edilmesi gere­ken bir şehvetin varlığını kabul etmekte ve onun tatmini için meşru yollar göster­mektedir. İşte bu meşru yol da nikâhtır. İffetli ve namuslu kalabilmek ve zinadan kurtulabilmek için nikâh, en önemli yol ve çarelerden biridir.

3) Ceza: Zina suçunun çok ağır ve çok şiddetli bir şekilde cezalandırılması ve bu cezanın önceden bildirilmesi de, zinayı önleyen en önemli ve en ciddi tedbirler­den biridir. Elbetteki bu ağır ve şiddetli cezayı önceden bilenler ve onun acı tatbi­kine şahit olanlar, bu konudaki cesaretlerini yitirmekte, çok isteseler bile zinadan vazgeçmek zorunda kalmaktadırlar.

4) Tesettür: Zinayı önlemek ve engellemekte örtünmenin payı çok büyüktür. Kadının istenen ve emredilen bir şekilde örtünmesi, iki cins arasındaki ümitleri ya­vaşlatmakta ve açıklığın vereceği fırsatları yok etmektedir.

5) Evlenme töhmeti: Zina suçu İle kirlenmiş ve lekelenmiş olanların, temiz ve dürüst kimselerle evlenmeleri hoş görülmemiş ve bu türlü evliliklere iltifat ve iti­bar edilmemiştir. Böylece, insanlar temiz ve dürüst kalmaya ve zinadan uzaklaş­maya davet edilmiş ve zorlanmışlardır.

6) Zinaya yaklaşmama ilâm: Zinanın çok kötü bîr yol ve büyük bir hayasızlık olduğu İlan edilmiş, semtinden geçilmesi ve ona yaklaşılması şiddetle men edilmiştir.

7) Zinaya bulaşma tehlikesi: Zina yapmak öyle dursun, temiz, iffetli ve hayalı kadınlara zina suçunu isnat etmek, dört şahitle ispatlanamazsa, ebediyen şahit­lik hakkını kaybetmenin, 80 deynek dayak cezasına mahkum olmanın ve fasık sa­yılmanın sebebi kabul edilmiştir.

8) Yasak ilişkilere yol açar ve başlangıç olur endişesi ile, izin almadan ve selam

vermeden yabancı evlere giriş çıkış yasaklanmıştır.

9) İffet ve namusu koruyabilmek ve daha temiz kalmayı sağlayabilmek için, yani zinaya sürükleyen bir sebep olmaması için, erkeklerin yabancı kadınlara ba­kışları yasaklanmıştır.

10) Aynı ölçü ve düşüncelerle, kadınların da yabancı erkeklere bakışları men edilmiş ve engellenmiştir.

11) Kadınların iyice örtünmeleri ve belli erkeklerin dışında kalanlara kendileri­ni ve ziynet yerlerini göstermemeleri emredilmiş ve hükme bağlanmıştır.

12) Henüz buluğa ermemiş çocukların, İslami ölçü ve kaidelere hazırlanmaları için günde üç kere, yani sabah namazından önce, elbiselerin çıkarıldığı öğlen sıca­ğı vaktinde ve yatsı namazından sonra, İzin almaları giriş ve çıkışları hükme bağ­lanmış ve önlenmiştir.

NETİCE

Zina bütün İlâhî ve semavî dinlerin haram kıldığı ve çok ciddi bir şekilde sava­şıp en ağır biçimde mahkum ettiği çok ağır bir cinayet ve çok büyük bir İnsanlık suçudur.

İslâm zinayı titizlikle ele almış ve onun için önleyici ve engelleyici çok sağlam tedbirler getirmiştir.

Evli veya bekâr ayırımı yapmadan, kasıtlı ve nikâhsız olarak yapılan her cinsî ilişkiyi gayr-i meşru ve haram saymıştır.

Birbirlerine nikâhsız olarak yaklaşanların ateşle oynadıklarını, meşru sayıla­cak yaklaşmanın ancak nikâhla mümkün olduğunu beyan buyurmuştur.

Dinî, İçtimaî, İktisadî, ahlâkî, tıbbî ve ailevî sarsıntılara ve çöküntülere yol açan zina bütün şekilleriyle haram kılınmıştır.

18. Ey İnananlar! Allahtan sakının; herkes yarına ne hazırladığına baksın; Allah’tan sakının, çünkü Allah işlediklerinizden haberdardır. 19. Allah’ı unutup da, Allah’ın da kendilerini kendilerine unutturduğu kimseler gibi olmayın; onlar, yoldan çıkmış Kimselerdir. 20. Cehennemliklerle cennetlikler bir değildir. Kurtuluşa ermiş kimseler cennetliklerdir.

(Kur’an-ı Kerim, Haşr Sûresi 18-19-20)

• İstanbul Merkez Vaizi

1. Ragıp el-İsfahanî, Müfredat, 215, Tahran; Şihabuddin Ahmed el-Halebî, Umdetü’l-Huffaz, 223, İstanbul, 1987.
2. Şihabuddin Mahmut el-Âlusî, Ruhu’l-Meânî, 16, 67, Beyrut. (Tarihsiz)
3. Mansur Ali Nasıf, et-Tâc, 3, 5, 1962 (3. baskı).
4. Ahmet Hamdi Akseki, İslâm Dini, 87, Ankara, 1957.
5. el-İsrâ, 32.
6 Mansur Ali Nasıf, et-Tâc, 3, 5, 1956 (3. baskı).
7. Mansur Ali Nasıf, et-Tâc, 3, 5, 1962,
8. Zeylaî, Tebyînu’l-Hakaik, 3, 173, Beyrut.
9. Abdulkadir Ûdeh, et-Teşriu’l-Cinai. 2, 349, Beyrut.
10. Abdulkadir Ûdeh, a.g.e., aynı yer.
11. Abdulkadir Ûdeh, a.g.e., 2, 374.
12. Abdulkadir Üdeh, a.g.e., 2, 349.
13. Abdulkadir Ûdeh, a.g e,, 2. 349,
14. A.g.e., aynı yer.
15. el-Mu’mimûn, 5-6.16. Mansur Ali Nasıf, et-Tâc, 2, 329.
17. Muhammed Ali es-Sâbûnî, Tefsiru âyâti’l-Ahkâm, 2, 40, Di meşk-Suriye, 1977.
18. Alauddin Mes’ut b. Kâsânî, Bediî, 7, 34, Mısır, 1910.
19. Aynı eser, aynı yer.
20. Kemal İbni Humam, Fethu’I-Kadir, 5, 43, Beyrut.
21. Abdulkadir Üdeh, a.g.e.. 2, 354.
22. Aynı eser, 2, 355,
23. Kemal İbni Humam, a.g.e., 5, 45.
24. Abdulkadir Üdeh, a.g.e., 2, 368.
25. A.g.e., 2, 369.
26. İmam Serahsî, Usûl-i Serahsi, 1, 81. Beyrut, 1973.
27. Abdulkadir Ûdeh, a.g.e., 2, 379-380.
28. en-Nür-2.
29. İbmi’l-Esir, Camiu’l-Usül, 4-263, Beyrut, 1984.
30. Kasânî, Bedâîu’s-SanayT, 7, 39, Mısır, 1910.
31. Abdulkadir Ûdeh, a.g.e., 2, 380.
32. İbni Abidin, 3, 203, İstanbul.
33. el-Mugnî, 10, 135-136, Beyrut, 1982.
34. Abdulkadir Ûdeh, a.g.e., 2-384.
35. Kemal Ibni Humam, a.g.e., 5, 35-36.
36. İbni Humam, a.g.e., 5, 33, Beyrut.
37. Adı geçen eser, aynı yer.
38. Şevkânî, Heylü’l-Evtar, 7, 122-124, 1961,
39. Abdulkadir Ûdeh, a.g.e., 2, 3%, 432.
40. Adı geçen eser, 2, 432-433: Fethu’l-Kadir, 5, 53.
41. El-Mugnî, 10, 192!,
42. Abdulkadir Ûdeh, a.g.e., 2, 441,
43. Kemal İbni Humam, a.g.e.
44. Zekiyüddin d-Mu miri, el-Tergib ve’t-Terhib, 3. 278, Beyrut, 1968. (3. baskı)
45. Aynı eser, 3, 275.
46. Abdulkadir Üdeh, a.g.e., 2, 380,