Makale

VASIFLI DİN GÖREVLİSİ YETİŞTİRME GAYRETLERİ VE TÜRKİYE’DE İLAHİYAT MESLEK YÜKSEKOKULLARI

VASIFLI DİN GÖREVLİSİ YETİŞTİRME GAYRETLERİ VE TÜRKİYE’DE
İLAHİYAT MESLEK YÜKSEKOKULLARI

Mehmet BULUT*

GİRİŞ:

Ülkemizde vasıflı din görevlisi yetiştirme yolundaki arayış ve çabalar yeni de­ğildir. Esasen "vasıflı din görevlisi yetiştirmek”, tarihî gelişimi içerisinde, din eği­timi ve öğretiminin başlıca amaçlarından biri olmuştur.

Bilindiği üzere, tarihimizin önemli bir diliminde eğitim öğretim kurumlan­ınız “Medrese” adı altında bulunmuştur. Bu müesseselerimiz, uzun yıllar seviyeli programlarıyla ilim ve fikir dünyamıza önemli katkılar sağlamış, ilim âlemine de­ğerli şahsiyetler kazandırmıştır. Ancak, Osmanlı devletinin genel duraklama ve ge­rilemesine paralel olarak, eğitim öğretim yerleri olan medreselerde de bir gerileme ve bozulma görülmüştür. Medreselerdeki bozulma ve gerilemenin elbette çeşitli se­bepleri vardır ki bunlar şu yazının konusu dışında kalmaktadır. Şu kadarım söyle­yelim ki, medreselerdeki dejenerasyona karşı tamamen bigâne kalınmamıştır. Bi­lakis Osmanlı’nın son yıllarına kadar ve hatta Millî Meclis hükümetleri dönemin­de de medreselerdeki gerilemeyi-düşüşü önlemek ve bunları ıslah etmek için önemli gayretler olmuştur. Bu maksatla zaman zaman nizamnameler neşredilmiştir. Şüp­hesiz, toplumun ihtiyaç duyduğu, vasıflı din görevlisi yetiştirmek amacı, bu gay­retlerde önemli rol oynamıştır.

Yukarıda belirttiğimiz gibi, söz konusu iyileştirme çabalan yüzyılımızın ilk çey­reğinin sonuna, yani bu kurumların (medreselerin) kapatılış tarihine kadar sürmüş­tür. Ankara’da, Millî Meclis’in açılışından sonra ve Millî Mücadele’nin en çetin günlerinde bile bu müesseselerin içinde bulunduğu kötü durum göz ardı edilmemiş, bilakis hal çareleri üzerinde durulmuştur. İşte, 8 Mayıs 1337 (1921) tarihli ve 835 numaralı “Medâris-i İlmiye Nizâmnâmesi" ve ayrıca Darulhilâfe medreselerinin sayılarının çoğaltılması girişimleri bu gayretlerin en müşahhas örnekleridir.

Medreselerde iyileştirme gayretlerine Örnek olmak üzere burada sadece, Millî Mücadele yılları ve sonrasındaki gelişmeler üzerinde biraz durmak istiyorum.

Bilindiği gibi, Ülkemiz için 1912-1922 arası, peş peşe savaşların yaşandığı hü­zünlü ve elemli yıllardır. Bu savaşlarda, her vatan evlâdı gibi çok sayıda din âlimi, cami görevlisi ve medrese öğrencisi de harbe İştirak etmek üzere cephelere gitmiş ve savaşlarda birçoğu şehit olmuştur. Böylece, memleket sathında çok yerde mi­nareler ezansız, mihraplar imamsız, medreseler hocasız ve Öğrencisiz kalmıştır. Bu durum, din hizmetleri alanında büyük boşlukların doğmasına sebep olmuştur. Bir yandan yetişme çağındaki çocuklar ve gençler eğitimsiz kalırken diğer yandan eh­liyetsiz kişilerin cami hizmetlerini İfaya kalkışmaları gibi son derece vahim bir du­rum ortaya çıktı. Öte yandan savaş ve yokluğun tabiî bir neticesi olarak birçok cami ve mescid harabe haline gelmişti.

Burada hemen belirtmemiz gereken bizce önemli bir husus var: Millî Müca­delenin işte böyle en çetin günlerinde bile cami hizmetleri ve bu hizmetlere kay­naklık eden eğitim-öğretim müesseselerinin durumu ihmal edilmemiş, dönemin yet­kililerince konuya yakın ilgi gösterilmiştir. Geniş anlamda “Din” konusu, Birinci Meclis’i oluşturan mebuslarca devamlı canlı tutulmuştur. Nitekim yukarıda sözü­nü ettiğimiz 1921 tarihli “Medaris-i İlmiye Nizâmnâmesi”, adı geçen Meclis’in, o “hayat-memat” günlerinde çıkardığı bir nizamnamedir. Hemen belenelim ki, böy­le bir hengâmede Birinci Meclis’in bu jesti, Anadolu’da memnuniyet doğurmuş, halkın Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne olan güvenini pekiştirmiştir. Bu nizamnameden kısa bir müddet sonra Şer’iyye Vekâlet’inin 1922 yılına ait bütçesi Meclis’te görüşülürken de medreseler ve din eğitimi, camiler ve din hizr leri, dinî neşriyat gibi konular kapsamlı olarak günlerce müzakere edilmiştir. Bu alanda ihtisası olan mebuslar, yetkililer görüşlerini gayet açık bir şekilde, tam bir serbesti içinde Mec­lis kürsüsünde dile getirmişlerdir. Bir cümle İle ifadı dersek, yapılan konuşma­larda, medreselerin geçmişteki müsbet hizmetleri ve daha sonraları bozulması, bu bozulmanın nedenleri üzerinde detaylı durulmuş, iyileştirme yolunda çareler teklif edilmiştir(2). Konuşmalarda müsbet ve manevî ilimleri özümsemiş bir neslin, maddî ve manevî yönden tatmin edilmiş bir din hizmetlisi ordusunun iştiyakını özellikle müşahade ediyoruz. Bu ‘’Yeniden Doğuş” sırasında hedef ittihaz edilen “Asr-ı Sa­adet Müslümanlığına(3) ulaşmanın tek çıkar yolu olarak madde ve mananın bü­tünleştiği bir eğitim öğretim sisteminin gerçekleştirilmesine dikkat çekilmiştir. Cep­hedeki düşmanla savaşı zaferle sonuçlandırdıktan sonra öteki düşman cehalete böylece ilân-ı harb edilecekti! Mektep ve medreselerde din ve fen bilgileri dengeli bir şekilde yer alacak; her iki yerde okuyan gençler arasındaki çekişmeye, ihtilâfa, bir­birlerini horgörmelere son verilecekti. Müslüman Türk’ün gönlündeki müreffeh toplum, kalkınmış bir ülke bu yolla oluşturulacaktı. Bu nitelikteki Türk toplumu aynı İnancı taşıyan diğer milletlere de rehber olacaktı.

Birinci Meclis, din eğitimi alanında öngörülen iyileştirme çabalarından olarak, ülkede sayıca fazla olan İlmiye medreselerine adı geçen nizamname ile bir çekidü­zen verilmesini, diğer yandan daha mükemmel bir müfredata sahip olan Darulhilâfe medreselerinin sayılarının çoğaltılmasını benimsemiştir. Düşman işgalinden kur­tarılan şehirlerde yapılan ilk işlerden birinin bu şehirlerde daha önce açılmış Da- rulhilâfe medresesinin yeniden öğretime açılması, bunun açık bir kanıtıdır.

İlk Millî Meclis’i oluşturan mebusların medreseler ve din eğitimi konusundaki kısa ve uzun vadeli bu samimi fikir ve gayretleri hedefine ulaşamamıştır. Cumhuriyet’in ilânından sonra, 3 Mart 1924’de çıkartılan “Tevhid-i Tedrisat Kanunu” na dayanılarak yaygın ve sayıca çoğunlukta olan İlmiye medreseleri tamamen kapa­tılmış, Darulhilâfe medreseleri ise İmam-Hatip mektebine dönüştürülmüştür. Ay­rıca İstanbul Darulfünûn’un bir İlâhiyat şubesi (fakültesi) açılmıştır. 1924’de 24 adet olarak açılan İmam Hatip okulları uzun ömürlü olamamış, birer ikişer hepsi kapatılmıştır. Gerek sözü edilen İmam-Hatip okulları ve gerekse Darülfünun İlahiyat fakültesi vesileleriyle Din eğitimi konusu Meclis’te tartışma konusu olmaya devam etmiştir. Bu tartışmalarda da nitelikli din hizmetlisine duyulan ihti­yaç dile getirilmiştir. Meselâ, Darülfünun ilahiyatının, Diyanet hizmetlerinin ifa­sı için gerekli nitelikli elemanı yetiştiremeyeceği, Meclis kürsüsünde ifade edilmiştir(4). Bu fakültenin eski medrese çıkışlıları ve İmam-Hatip okulundan mezun ola­cakları kabul etmeyişi de önemli bir açmaz olarak değerlendirilmiştir. Bir yandan Diyanet hizmetlerinin ifası İçin yüksek din eğitimi görmüş elemanlara ihtiyaç ol­duğu defalarca dile getirilirken, diğer yandan mezkur İlâhiyat şubesinin Diyanet hizmetlerini yürütecek bu vasıftaki elemanları; müftü ve vaizleri, din âlimlerinin yetiştiremeyeceği yolundaki kanaatlere gerekçe olarak, buranın, bir “tetkik şubesi*’ olduğu, burada genelde nazari ilimlerin okutulduğu, yani akademik yönünün ağır bastığı, buna karşılık mesleki ve tatbiki yönünün yeterli olmadığı ileri sürülmüş- tür.(i) Bu keyfiyet karşısında iki alternatif üzerinde durulmuştur: Ya, ilahiyatın müfredat programını Diyanet hizmetlerini İfaya elverişle hale getirmek veya mes­leki yönü ağırlıklı yeni dinî yüksekokullar açmak/6)

Görüldüğü üzere, İlahiyat fakültesinin ağırlıklı olarak akademik çalışmalara yönelik olması halinde, Diyanet işlerinde İstihdam edilmek Üzere eleman yetiştiril­mesi için ayrı yüksekokulların açılması teklifi 1925’li yıllarda gündeme getirilmiştir.

Diyanet işlerinde istihdam edileceklerin mesleki yönden kuvvetli olması gereği ve bunun tahakkuku için arayışlar, sonraki yıllarda da devam etmiş ve bu arayış­lar günümüze kadar sürmüştür. 1951 ’de tekrar açılan İmam-Hatip okulları, 1949’da açılan Ankara İlahiyat Fakültesi, 1959’da açılan Yüksek İslam Enstitüleri ve Yük­sek İslam Enstitülerin fakülteye dönüşümü ile ortaya çıkan bugünkü İlahiyat Fa­külteleri hakkında, diyanet hizmetleri nokta-İ nazarından, birtakım eleştiriler ol­muştur. Diğer yandan din hizmetinde bululacak personelin eğitim düzeyinin yük­sek olması zarureti şüphesiz günümüzde daha da artmıştır. Türk insanının kültür seviyesi yükseldikçe bu zaruret daha da artacaktır. Ülkemizde İlahiyat Meslek Yük­sekokullarının açılması bu zaruretin sonucudur diyebiliriz. Ancak, bu ihtiyacı ne düzeyde telâfi edeceğini zaman gösterecektir.

İLAHİYAT MESLEK YÜKSEKOKULLARI

İlahiyat Meslek Yüksekokulları, Diyanet İşleri Başkanhğı’mn 15.6.1988 tari­hinde Yükseköğretim Kurulu Başkanhğı’na vaki müracaatı neticesinde, adı geçen kurulun 29.12.1988 tarihli toplantısında, İlahiyat Fakültelerine bağlı olarak açıl­masını kararlaştırdığı 2 yıllık yüksekokullardır. İlgi karar yazısında bu okulların ülkemizde daha nitelikli din görevlileri istihdam etmek ve hâlen görev yapmakta olan İmam-Hatip Lisesi mezunlarının bilgi düzeylerini yükseltmek amacına yöne­lik olduğu belirtilmiştir. Bu amaç doğrultusunda açılacak İlahiyat Meslek Yükse­kokullarına İmam-Hatip Lisesi mezunu olup en az iki yıl mesleğinde çalışmış olanlar arasında Öğrenci Seçme ve Yerleştirme Merkezi sınavlarıyla öğrenci alınması ka­rarlaştırılmıştır.

İlahiyat Meslek Yüksekokullarına Duyulan İhtiyaç:

İlahiyat Meslek Yüksekokullarının kurulmasıyla ilgili talep, Diyanet İşleri Baş­kanlığından gelmiş ve bu talebin gerçekleşmesi istikametinde aym Başkanlığın yo­ğun bir faaliyeti olmuştur. Çünkü bu okulların kurulması Diyanet hizmetlerine yö­neliktir. Dolayısıyla biz, bu yazımızda Önce Başkanlığın böyle bir okula neden İh­tiyaç duyduğunu ele almak İstiyoruz. Bu nedenleri, gerek Diyanet İşleri Başkanlığı üst seviyedeki yetkililerin çeşitli vesilelerle yaptıkları konuşmalara ve gerekse bazı ilmî seminer ve sempozyumlarda bu konunun tartışmalarına dayanarak açıklama­ya çalışacağız, önce Diyanet tşleri Başkanlığının hizmet alanına ve bu hizmeti yü­rüten personelin şu andaki durumuna kısaca bir göz atmakta fayda görüyoruz.

Diyanet tşleri Başkanlığı ve Hizmet Alanı:

Diyanet İşleri Başkanlığı, toplumumuzu din konusunda aydınlatmak, Türk toplumunun dinî ihtiyaçlarım kanunlar çerçevesinde karşılamak için çalışmalarını sür­dürür. Başkanlık personeli de, din hizmetleri ile ilgili işleri merkez, taşra ve yurt dışında yürütmeye çalışır.

Diyanet tşleri Başkanlığı eğitim değil, istihdam müessesesidir. Ama, bu teşki­lat, hizmet alanı İtibariyle aym zamanda yaygın, hatta bir çeşit örgün eğitim veren bir kuruluştur da. Cami hizmetleri yanında ülke çapında binlerce Kur’an Kursun­da, sayıları yüzbinleri bütan çocuklar belli bir seviyede de olsa eğitim görmekte­dirler. Camilerde yapılan vaazların, okunan hutbelerin cami cemaati için eğitici bir özelliği vardır. Türkiye’de beş vakit namaz için her gün 2 milyon, cuma na­mazları İçin de 8-10 milyon civarında insanımız camilere gitmekte, yapılan vaaz, dînî sohbet ve hutbelerden etkilenmektedirler.

Türkiye’de 63 bin kadar cami, 5 binden fazla Kur’an Kursu ve 7 eğitim merke­zi vardır. Her yıl ortalama 1500 yeni cami, 400-500 civarında Kur’an kursu binası yapılmaktadır. 1989 yılı itibariyle Diyanet tşleri Başkanlığının personel sayısı 80 bin’in üzerindedir. Bu personelin 53 bini camilerde imam-hatip, 8500’ü müezzin- kayyım, yaklaşık 5 bin’i Kur’an kursu öğreticisi, 750’si vaiz, 600-700 kadarı yurt­dışı din görevlisi olarak görev yapmaktadırlar. Geriye kalan kısım, genel idari hiz­metlerde İstihdam edilmektedir.

Diyanet Personelinin öğrenim durumlarına gelince:

80 bin personelin 40 bin’i İmam-Hatip Lisesi mezunu, 18 bin 500’Ü İlkokul, 8 bin kadarı orta ve lise mezunudur. Dini yüksek okul mezunu olanların sayısı ise 2 bin 810’dur. Yani personelden dinî yüksek öğrenim görenlerin oranı yüzde 4’ü bile bulmamaktadır. Diyanette 1500 civarında da diğer fakülte ve yüksekokul me­zunu çalışmaktadır^. Bu tablo karşısında sorulan soru şudur; Acaba 21. asrın eşi­ğinde Öğrenim seviyesi bu düzeydeki personelle hassas olan din hizmeti hakkıyla yürütülebilir mi? Yürütülemezse kısa ve uzun vadede ne gibi tedbirler almak gere­kir? Bu sorularla, Diyanet tşleri Başkanlığının bir eksikliği vurgulanıyor ve perso­nelin bilgi, kültür ve beceri düzeyinin yükseltilmesi için eğitim konusuna birinci derecede ağırlık verilmesi isteniyor.

Gerçektende, Diyanet tşleri Başkanlığı Türkiye’de “Din" gibi hassas ve hassas olduğu kadar mesuliyeti ağır bir görev üstlenmiştir. Bu hassas hizmeti yürüten Di- yanet’in geniş bir teşkilâtı vardır. Millî Eğitim’den sonra en kalabalık personele sahiptir. Ülkenin en ücra noktalarında bile temsilci bulundurmaktadır. Hizmeti, yalnız Türkiye sınırları içerisinde kalmamakta, din hizmetini, Türk insanının bu­lunduğu her Ülkede sürdürmek çabasındadır. Bu teşkilâtın mensupları, Türkiye’de diğer hiçbir kamu kurulusu personelinin sahip olmadığı bir başka özelliğe de sahiptir: Daima Türk halkıyla içiçe, yüz yüze, omuz omuzadır. Mabedinde, cemi* yetinde, düğününde derneğinde, hastahane ve hapishanesinde, bayramında ve ce­nazesinde. . kısaca doğumundan ölümüne kadar her vatandaşıyla muhatap olmak durumundadır. Her yerde ve her an, vatandaşlarına, dindaşlarına sabırlı, mütebessim, usûlüne uygun bir şekilde hizmetim sürdürmek zorundadır.

Başkanlığa göre, ülkemizde hassas ve zor görevlerden biri olan din hizmetini iyi eğitilmiş, bilgili, kültürlü, sosyal yönü güçlü, toplum sosyolojisi ve psikolojisi­ni bilen nitelikli kişilerce yapılması gerekmektedir. Her kademedeki görevli devamlı kendisini yenilemeli ki toplumda rehberlik etme vasfını koruyabilsin; toplumun ge­risinde kalma tehlikesiyle karşılaşmasın(8). İrşad ve rehberlik yapan din görevlisi, toplumu aydınlatıcı, eğitimi görevini başarıyla yerine getirebilmelidir. “İlahiyat Mes­lek Yüksekokulları Projesi’’ bu amaçlan kısa ve uzun vadede gerçekleştirebilmek için düşünüldüğü anlaşılmaktadır.

Diyanet’in Ara Eleman İhtiyacı ve İlahiyat Meslek Yüksekokulları:

İki yıllık İlahiyat Meslek Yüksekokulları projesinin gündeme geldiği yıllarda Diyanet İşlerinin Başkam olan Prof. Said Yazıcıoğlu bu konuda şunları söylemiştir:

“Mevcut kadro ile, hızla değişen toplumumuza istenen kalitede din hizmeti sun­mak zordur. Avrupa Topluluğuna tam üyelik müracaatı gerçekleşirse buna şimdi­den hazırlık yapmak durumundayız. O takdirde rekabet yalnız ekonomik alanda değil, kültür alanında da olacaktır. Esasen şu anda da dünya ile iç içeyiz. Ekono­mik bağ kurulursa rekabet artacaktır. Batı ülkelerinde de din hizmeti veren görev­liler vardır. Bunların hepsi yüksek tahsillidir. Sözkonusu rekabette başarılı olabil­mek için çare, personelimizin öğrenim seviyesini yukarı çekmek, onları daha nite­likli hale getirmektir..(9)

“Dünyada meydana gelen değişmeleri müessese olarak takip etmek mecburi­yetindeyiz. Bunun için, iyi yetişmiş, ufku geniş, dil bilen elemanların yetişmesine ihtiyaç vardır. 2000’li yıllarda Başkanlığın üst düzey yöneticileri böyle yetişecek­tir,.. (10)

Bu sözlerden öyle anlaşılıyor ki, Diyanet İşleri Başkanlığı, bir yandan İmam- Hatip Lisesi personelinin eğitim düzeylerini İlahiyat Meslek Yüksekokullarında yük­selterek ara eleman ihtiyacını gidermek, diğer yandan dinî yüksekokul personelini Lisansüstü programlara yönlendirmek çabasındadır.

Diyanet İşleri Başkanlığının Eğitim Hedefleri ve İlahiyat Meslek Yüksekokulları:

Diyanet İşleri Başkanlığı’nın istihdam ettiği personel İlahiyat Fakülteleri ile İmam-Hatip Liselerinde yetişmektedir. Ülkemizde halen 9 İlahiyat Fakültesi ve 400 civarında İmam-Hatip Lisesi vardır. Şüphesiz bu lise ve fakülteleri bitiren herkes Diyanet’te görev almamaktadır. Bütün İlahiyat mezunlan Diyanet’te görev alsa bile din hizmetlerinde görev alanların hepsinin İlahiyat Fakültesi mezunu olmala­rını beklemek çok uzun vadede dahi mümkün gözükmemektedir. İmam-Hatip Li­sesi mezunlarının -ki bugünkü uygulamada bir kısmı imam-hatip, bir kısmı Kur’­an Kursu öğreticisi olarak istihdam edilmektedir- Diyanet’in-arzu ettiği şekilde ye­tişmediği de öteden beri dile getirilmektedir. O halde personelin eğitimi için bir hedef seçilmelidir. Bu hedef, 8-10 Nisan 1988 tarihlerinde gerçekleştirilen “Din Öğ­retimi ve Din Hizmetleri Seminerinin sonuç bildirisinde $öyle açıklanmıştır:

“Diyanet İşleri Başkanlığı, Türkiye’nin ve dünyanın gelişen şartları karşısında hizmetlerine yeni bir anlayış, yeni bir üslûp ve yeni bir dinamizm kazandırmalıdır. Bu cümleden olarak, İlahiyat Fakülteleri başta olmak üzere ilgili kuruluş ve kişi­lerle işbirliği imkânları geliştirilmeli, din hizmetlerini daha İlmî ve rasyonel bir ze­mine oturtmalıdır. Din hizmeti yürüten personel meslekî bilgi, genel kültür, peda­gojik formasyon ve beşeri münasebetler bakımından dinin, ilmin ve çağın şartları­na göre yetiştirilmelidir.”(11)

Tesbit edebildiğimiz kadarıyla Diyanet’in eğitim hedeflerini söyle özetleyebiliriz:

1- Hizmetiçi eğitime büyük önem veriliyorsa da, bir yandan ağır sorumluluk­lar gerektiren görevleri yaparken, diğer yandan eğitim merkezlerinde kısa süreli kurslarda istenen seviyeye ulaşılamamaktadır, öyle ise ihtisaslaşma üniversiteler­de yapılmalıdır.

2- Hiçbir Batı ülkesinde yüksek öğrenimi olmayan köy papazı bulunmazken, ülkemizde tam tersine yüksek öğrenimi olan köy imamı ya yoktur veya yok dene­cek kadar azdır. Diyanet İşleri Başkanlığı personelinin 40 bin kadarını oluşturan ve çoğu imam-hatip olarak görev yapan İmam-Hatip Lisesi mezunlarının bilgi se­viyesi, söz konusu iki yıllık okullarda yükseltilmelidir. Ayrıca Açık öğretim im­kânlarından da faydalanarak bu sahada ihtiyaç duyulan ara eleman problemi çö­zülmelidir.

3- Diyanet İşleri Başkanlığına bağlı 5 binden fazla Kur’AN kursunda 160-200 bin civarında öğrenci öğrenim görmektedir. Bu Kur’ân kurslarında görev yapan öğ­reticilerin büyük bir kısmı, İmam-Hatip Lisesi mezunundur. öğretmenlik yapan personel, öğretmenlik eğitiminden geçirilmiş değillerdir. Okuttukları çocukların psi­kolojileri İle ilgili hiçbir eğitime tabi tutulmamışlardır. Pedagojik formasyonu ve metod bilgisi olmadan, tamamen çıraklık sistemiyle, yani Kur’an bildikleri için o göreve getirilmişlerdir.(12)

İşte, İmam-Hatip Lisesi mezunu olup da Kur’an kursu öğreticisi olarak görev yapanlar, bu iki yıllık yüksek okulda eğitim görerek pedagojik formasyon ve me­tod bilgisine sahip olacaklardır. Böylece Kur’an kurslarındaki eğitim ve öğretime de bir seviye kazandırılacaktır.

4- Cami hizmetlerinin önemli bir kısmını hutbe ve vaazlar teşkil etmektedir. Hutbeler, cami imam-hatibi tarafından okunmaktadır. İl ve ilçelerin dışında vaiz olarak görev yapan personel olmadığından, cami imam-hatibi cemaatine, az veya çok sayıda da olsa vaaz da etmektedir. Buna ihtiyaç da duyulmaktadır. Yapılan dinî konuşmaların, vaazların, okunan hutbelerin etkili ve faydalı olabilmesi için görevliye bu sahada beceriler kazandırılmalıdır. Her bilgi ve kültür seviyesinden insanlara hitap etmek, bir yerde onlara öğretmenlik yapmak, hafife alınacak bir iş değildir. Çünkü vaizlik, yaygın eğitim yolu olarak da ele alınabilir. Vaizlik siste­mi de bir öğretmenlik sistemidir, iki yıllık meslek yüksekokulları bu alanda da fay­dalı olabilecektir.

Personele Sağlayacak Şahsî Faydaları:

İlahiyat Meslek Yüksekokulunun personele sağlayacağı faydalan da şöyle özet­leyebiliriz:

1- Bu okullardan mezun olmaları halinde Diyanet tşleri Başkanlığı personeli, bilgi ve becerilerini yükseltmeleri yanında maaş ve özlük haklarında da bir düzel­me olacak, malî durumları iyileşecektir.

2- özellikle köylerde, eğitim öğretim seviyesi, kadro, maaş, statü, bilgi ve kül­tür açısından imam-öğretmen dengesi, imam-hatip olarak görev yapanların aley­hine bozulmuştur. Çünkü, ilkokul öğretmenlerinin atanmasında iki yıllık yüksek öğrenimi olanların tayin edilmesi sistemine geçilmiş, Öğretmen okulu mezunu eski öğretmenler için de Açık öğretim Fakültesi programına devam ederek bir üst öğ­renim yapma imkânı sağlanmış, böylece eğitim seviyeleri ile birlikte statüleri de yükselmiştir. Bu bozulan denge, İlahiyat Meslek Yüksekokulları ve Açık öğretim­den faydalanarak yeniden düzelebilecektir.

İlahiyat Meslek Yüksekokullarıyla İlgili YÖK’ün Karan:

Yukanda izah etmeye çalıştığımız nedenlerle İlahiyat Meslek Yüksekokulları uygulamasına geçilmesiyle ilgili. Diyanet İşleri Başkanlığı’nın 15.6.1988 tarihli ta­lebi YÖK’ün 29 Aralık 1988 tarihli toplantısında ele alınarak adı geçen kurulca müsbet karşılanmış; Ankara, Dokuz Eylül, Marmara ve Uludağ Üniversiteleri İla­hiyat Fakültelerine bağlı birer “İlahiyat Meslek Yüksekokulu” kurulması karar- laştmlmtştır. 1989-90 Öğretim yılında, Marmara ve Dokuz Eylül Üniversiteleri İla­hiyat Fakültelerinde olmak Üzere iki yüksek okul tedrisata başlamıştır. İlk yıl, Do­kuz Eylül İlahiyat Fakültesine bağlı olana 15, diğerine de 21 öğrenci kaydolmuştur,

1989-90 öğretim yılında bu iki yüksekokulun henüz idari ve akademik kadrosu oluşturulmamıştır. Bütçe imkânlarına da sahip olmadıklarından ihtiyaçları söz ko­nusu Öğretim yılı için Türkiye Diyanet Vakffmn yardımlarıyla karşılanmıştır.

8 Haziran 1989 tarihinde Başkanlıksan Müftülüklere gönderilen bir genelge­de, öğrenci Seçme Sınavında başanlı olan Diyanet İşleri Başkanlığı personelinin söz konusu okulları tercih edip kazanmalan ve kayıtlarını yaptırmaları halinde ken­dilerine Başkanlıkça malî destek sağlanacağı duyurulmuştur.(13)

İlahiyat Meslek Yüksek Okullarına Alınacak Öğrencilerde Aranan Şartlar ve Mezunlarının İstihdamı:

YÖK’ün karar yazısında bu okullara alınacak öğrencilerde aranan şartlar özetle şöyledir:

1- Bu okullara yalnız İmam-Hatip Lisesi mezunlan alınacaktır. Düz lise me­zunlarına iki yılda istenen düzeye ulaşamayacakları belirtilmektedir.

2- İmam-Hatip Lisesi mezunu olmaları yanında, mesleklerinde en az iki yıl ça­lışmış olmalıdırlar.

3- Bu okullara, öğrenci Seçme ve Yerleştirme Merkezi sınavlarıyla girilir.(14)

Diyanet İşleri Başkanlığı, bu okullardan mezun olacakları ilk aşamada cami­lerde imam-hatip ve Kur’an Kurslarında öğretmen olarak istihdam etmek iste­mektedir.

Okutulan Dersler:

İlahiyat Meslek Yüksekokullarında şu dersler okutulmaktadır:

Kur’an-ı Kerim, İslâm Dini Esasları, Türk-İslâm Düşüncesi Tarihi, Din Eğiti­mi, Din Hizmetleri Sosyolojisi ve Psikolojisi, Hitabet, Dinler Tarihi, Dini Musiki, Eğitim Sosyolojisi, Eğitim Psikolojisi, ölçme ve Değerlendirme, Genel Öğretim Metodlar, Özel öğretim Metotları, Rehberlik, Türk Dili, Yabana Dil, İnkılap Tarihi, Beden Eğitimi.

Uygulamada Ortaya Çıkan Bazı Problemler:

1989-1990 öğretim yılında açılan İlk İki İlahiyat Meslek Yüksek Okulu (İstan­bul ve İzmir), 1990-1991 öğretim yılı sonunda ilk mezunlarını verdi. İzmir’den 13, İstanbul’dan 28 olmak üzere 41 din görevlisi bu okulların İlk mezunu oldular. Bu okullardan istenilen neticeyi alabilmek için öğretim süresinin 4 yıla çıkarılması öğ­retim üyelerince dile getirilmiştir. Ortaya çıkan bir problem de, İstenilen şartları taşımayan İmam-Hatip mezunlarının (meselâ yeni mezunların, iki yıl Diyanet teş­kilâtında çalışmamış olanların) bu programlan tercih etmeleri sonucu aynlan çok sınırlı kontenjanları boşuna işgal etmeleridir. Bu durumda İmam-Hatip Lisesi me­zunu adayların, istenen şartlan İyice gözden geçirip buna göre tercihlerinde bu okul­lara yer vermeleri gerekiyor. Aksi halde ilgili tercihleri geçersiz sayılmakta, bu prog­ramın kesin kayıt listelerinde adlan yer almış olsa bile programa kayıtları yapıl­mamaktadır.

SONUÇ:

İlahiyat Meslek Yüksekokulları Diyanet Personelini mesleki yönden olgunlaş­tırmada nisbeten rol oynayabilir. Henüz birkaç yıldır mezun veren bu okullar için kesin hükümler vermek zordur. Arzu edilen sonuçları ne dereceye kadar vereceği­ni zaman gösterecektir. Şimdilik şunlar söylenebilir:

İlahiyat Meslek Yüksekokulları, şu andaki uygulamaya göre, Merkezi Yerleştirme ile öğrenci Seçme Sınavı (ÖSS) puanına göre öğrenci alan bir yükseköğre­tim programıdır. Belirtilen kontenjanlar ve aranan şartlar Yükseköğretim Kurulunca tesbit edilmektedir. Meselâ, 1992 Öğrenci Seçme ve Yerleştirme sınavında, Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi İlahiyat Meslek Yüksekokulu’na 125; Do­kuz Eylül Üniversitesi İlahiyat Fakültesi İzmir llâhiyat Meslek Yüksekokulu’na 50 ve Erzurum A.Ü. İlahiyat Fakültesi Erzincan İlahiyat Meslek Yüksekokulu’na 25 olmak üzere toplam 200 kişilik bir kontenjan ayrılmıştır.

1992 ÖSYM İkinci basamak kılavuzundan yaptığımız tespite göre, Marmara Üni­versitesi İlahiyat Fakültesi İlahiyat Meslek Yüksekokulu’nun 1991 ÖSS yüzdelik sırası 16, Dokuz Eylül Üniversitesi İlahiyat Fakültesi İzmir İlahiyat Meslek Yük­sekokulu’nun sırası ise 17’dir. Bunun anlamı şudur: 1991 ÖSS’ye katılan 717.983 adaydan, ÖSS puanı sıralamasında en Üstten ancak 114.877 aday arasına girebi­lenler Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi İlahiyat Meslek Yüksekokulu’na yer­leştirilmişlerdir. ötekine de 122.057 aday arasına girebilenlerden yerleştirme ya­pılmıştır. O halde çok sınırlı bir kontenjana sahiptirler. Çok sınırlı bir kontenjana sahip olan bu okullar 80 binleri aşan Diyanet personelinin 10-15 yıl içerisinde dahi düşünsek acaba ne kadarım tedrisattan geçirebilir? Bu soru üzerinde durulmalıdır. Çünkü hedef, İmam-Hatip mezunu bütün Diyanet personelinin eğitim seviye­lerini bu ve benzeri okullarla yükseltmektir.

Bu okulların öğretim sürelerinin kifayetsiz olacağını daha önce belirtmiştik. Son­ra, hangi derslerin ve derslerde hangi konuların ne ölçüde okutulacağına geniş bir araştırma ve tartışmadan sonra karar verilmelidir. Meselâ dersler arasında bir Türk­çe Kompozisyonunun olmayışı eksiklik sayılamaz mı? Kur’an Kursunda öğretici olarak görev yapacak personelin Türkçeye hakimiyeti Önemli olmalıdır. Ayrıca Di­yanet personelinin araştırma yapma, bilgi toplama, bunları tasnif edip yazma ye­teneğine sahip olması zaruridir.

Son olarak şunu söyleyebiliriz: Gerek İlahiyat Meslek Yüksekokullarında ge­rekse Diyanet’in eğitime yönelik diğer programlarında istenen neticenin alınabil­mesi İçin oldukça titiz hareket edilmelidir. İlmi komisyonlardan geçmemiş, tartış­maya açılmamış, bilim çevrelerinin kabulüne sunulmamış ve belli bir denemeye tabi tutulmadan doğrudan uygulanmaya konmuş müfredat programlan, emekleri he­der edebilir veya azami verimi önleyebilir. Yalnız iyi niyetlerin ve coşkulu hevesle­rin amaca ulaşmakta yeterli olamayacağı aşikârdır. İhtiyaçlar iyi belirlenmeli ve programlar buna göre hazırlanmalıdır. Ümitlerimizin boşa çıkmaması açısından bu husus önemli olmalıdır.

18. Ey İnananlar! Allahtan sakının; herkes yarına ne hazırladığına baksın; Allah’tan sakının, çünkü Allah işlediklerinizden haberdardır. 19. Allah’ı unutup da, Allah’ın da kendilerini kendilerine unutturduğu kimseler gibi olmayın; onlar, yoldan çıkmış kimselerdir. 20. Cehennemliklerle cennetlikler bir değildir. Kurtuluşa ermiş kimseler cennetliklerdir.

(Kur’an-ı Kerim, Haşr Sûresi 18-19-20)

(1) Medaris-i ilmiye Nizamnamesinin maddeleri için bakınız; Düstur, II, Tertip, c.2, s.57-61,
İstanbul, Milliyet Matbaası, 1929.
(2) TBMM Zabıt Ceridesi, Dönem: 1, Yıl, c.22, s.342 vdd.
(3) Bakınız: Adı geçen Zabıt Ceridesi.
(4) Zabıt Ceridesi, Dönem :2, Yıl:2, c.8, s.900-901 17 Nisan 1924.
(5)Aynı kaynak, s.913-915.
(6)Bakınız: Zabıt Ceridesi, Dönem:2, e, 18, s.382-383.
(7) Başkanlık hakkında istatistik bilgiler için bakınız: Nihat Aytürk, “Diyanet İsleri Başkanlığı (Tanıtım Broşürü)”, Ankara, 1989.
(8) Diyanet Gazetesi, Sayı: 365 (Temmuz 1989), s.7.
(9) M. Said Yazıcıoğlu, "Hizmetleri Daha İleri Noktalara Götürmeliyiz”, Diyanet Gazete» Sa­yı: 371 (Ocak 1990), s.7.
(10) Aynı makale, s.7.
(11) Din öğretimi ve Din Hizmetleri Semineri, D.İ.B, Yay., Ank, 1991, s.571 vd.
(12) Saffet Bilhan, Yukarıdaki eser, s.422.
(13) Diyanet Gazetesi. Sayı: 365 Temmuz 1989), s.25.
(14)İlahiyat Meslek Yüksekokulları hakkındaki Yüksek öğretim Kurulu (YÖK) Başkanlığının 23.1.1989 tarihli yazısı.