Makale

KUR’AN’I KERİM’E GÖRE HZ. MERYEM ve İSA (a.s.)

KUR’AN’I KERİM’E GÖRE HZ. MERYEM ve İSA (a.s.)
Ahmet GÜÇ*
A- Hz. Meryem
1- Ma’bed’e adanışı
Hz. Meryem Kur’ân-ı Kerim’de zikredilen seçkin ai­lelerden biri olan İmran ailesine mensuptur(1) - Ba­bası İmran b. Matan, Davud (a.s.)’m oğlu Süleyman Peygamber soyundan- dır. Annesi Hanne binti Fâkuza’dır. Hanne’nin kız kardeşi İsâ da Zekeriyya Peygamber’in eşi, Yahya (a.s.)’ın da annesidir. Peygamber Efendimiz ‘in de belirttiği gibi, Yahya ile İsa teyze çocuklarıdır(2)
Hz. Meryem henüz anne karnında iken babası İmran vefat etmiş, annesi de onu Beyt-i Makdis’in (Mescid-i Aksa) hizmetine adamış ve şöyle demişti:
“Ya Rabbi! Karnımda olanı, sadece sana hizmet etmek üzere adadım, benden kabul buyur, doğrusu işiten ve bilen ancak şensin. ”(3) Çocuğu dünyaya getirdi­ğinde de:
“...Ya Rabbi! kız doğurdum. Erkek, kız gibi değildir, ben ona ‘Meryem’ adı­nı verdim, ben onu da soyunu da, kovulmuş Şeytan’dan senin himayene bırakıyorum” dedi.(4)
Hz. Meryem Allah tarafından seçilmiş ve ismi Kur’ân’ın bir sûresine ad olmuş soylu ve İffetli biri idi. İsa’ya anne olması hasebiyle de ayrı bir yere sahipti. Onun, sahip olduğu bu mümtaz yere ulaşması vehbî olduğu kadar ahlâkî faziletinin de bir sonucudur. Çünkü o, dâima ibadet ve zikirle meşgul olarak, Rabbi’nin huzu­rundan ayrılmayarak, iffetini koruyarak, Beyt-i Makdis’te duâ ederek, secdelere kapanarak, namaz kılarak ve namaz kılan sâiihlerle bir arada bulunarak tam bir ahlâkî kemâle ermişti.(5)
2- Zekeriya’nın Himayesine Verilişi
Allah Teâlâ her zaman Öksüz veya yetim bütün seçkin kullarını koruduğu gibi Meryem’i de Zekeriyya (a.s.) vasıtasıyla himaye etmiştir. Bu konuda Kur’ân-ı Kerim’de, Allah Meryem’i “..güzel bir kabulle karşıladı, onu güzel bir bitki gibi ye­tiştirdi; onu Zekeriya’nın himayesine bıraktı...”(6) denilmektedir. Meryem de ai­lesinden ayrılarak, Beyt-İ Makdis’te, doğu yönünde bir yere çekilmiştir. Sonra in­sanlardan gizlenmek için bir perde germiştir.(7) Cenab-ı Hakk’ın Meryem’i, Ze­keriyya vasıtasıyla himayesinin sadece dışarıdan gelebilecek tehlikelere karşı ko­rumakla sınırlı kalmadığı, beslenmesinin de bizzat O’nun tarafından sağlanarak yapıldığını şu ayetten öğreniyoruz:
“Zekeriyya ma’bed ’de onun yanına her girişinde, yanında bir yiyecek bulur, “Ey Meryem! Bu sana nereden geldi? diye sorar, o da: Bu, Allah’ın katındandır” cevabını verirdi.(8)
Hz. Meryem’in eniştesi olan ve Allah tarafından onu himaye ile görevlendiri­len Zekeriyya’nın o ana kadar çocuğu olmamıştı, yaşı da hayli İlerlemişti. Yüce Allah’ın Hz. Meryem’in şahsında tecelli eden kudreti karşısında, çocuk edinme hu­susunda yeniden ümitlenen Zekeriyya (a.s.) şöyle dua etti:
“...Ya Rabbi ! Bana kendi katından temiz bir soy bahşet doğrusu sen duayı işitirsin. Ma’bed ’de namaz kılarken melekler ona seslendiler: Allah sana, Allah’ın emriyle (vücud bulan İsa’yı) tasdik eden, efendi, iffetli, iyilerden bir Peygamber olarak Yahya’yı müjdeler. Ya Rabbi! Ben artık iyice kocamış, karım da kısırken nasıl oğlum olabilir dedi. Allah:.. Böyledir, Allah dilediğim yapar dedi. Ya Rab­bi! Bana bir alamet ver dedi, “alametin üç gün, işaretle anlaşma dışında İnsanlarla konuşmamandır; Rabbi’ni çok an, akşam sabah hamdet” dedi.”(9)
“...Ya Rabbi! Bana kendi katından temiz bir soy bahşet” diye dua edip ilerle­miş yaşına ve kısır hanımına rağmen çocuk sahibi olmayı yürekten isteyen Zekeriyya’ ya Yahya’nın verilişi, Meryem’den babasız İsa’nın doğuşu kadar gerçek bir mucize olmasa da, İnsan fizyolojisinin özellikleri göz önüne getirildiğinde ona yak­laşan bir harikuladeliğe sahiptir.
3- Hz. İsa
1- İsa’nın Meryem’e Müjdelenişi
Kur’ân’da dürüstlük ve fazileti ile tanıtılan(10), özellikle iffetine aşırı düşkün­lüğünden namus timsali olarak gösterilen(11) Meryem’e bir ara melekler gelerek şöyle seslenmişlerdi: “...Ey Meryem! Allah seni seçip temizledi, dünyanın kadın­larından seni üstün tuttu(12). Ey Meryem! Rabbi ‘ne gönülden boyun eğ, secde et, rüku edenlerle birlikte rüku et... Melekler demişti ki: Ey Meryem! Allah sana, ken­dinden bir sözü, adı Meryem oğlu İsa olan Mesih’i, dünya ve ahrette şerefli ve Allah’a yakın kılınanlardan olarak müjdeler. İnsanlarla beşikte iken de, yetişkin iken de konuşacaktır ve o, İyilerdendir. ”(13)
Bu ilahi müjde karşısında şaşkınlığını izleyemeyen Meryem, Cenab-ı Hakk’a yönelerek:
“...Rabbim! Bana bir insan dokunmamışken nasıl çocuğum olabilir? demişti. Melekler şöyle dediler; Allah dilediğini böylece yaratır. Bir işin olmasını dilerse ona “ol” der ve olur,”(14)
Aslında Meryem, bu safhada ilahi vahyin muhatabı olduğunun farkındaydı; Adem’in topraktan yaratıldığım biliyor(15)onu neslinden gelenlerin de bir erkek­le bir dişiden yaratıldığım*16* hep görüyor, bunun değişmez bir kanun olarak kai­natta hakim olduğunu anlıyordu. Şimdi bunun aksine, ne kendisinin ne de başka hiç bir insanın şahit olduğu bir olaydan, babasız çocuğun doğumundan bahsedili­yordu. İşte bu yüzden Meryem, “...Rabbimî Bana bir insan dokunmamışken na­sıl çocuğum olabilir? ” demişti. Bu soruya verilen cevap kısa fakat susturucuydu: “..Allah bir İşin olmasını dilerse ona sadece ‘ol’ der ve o olur."
Öyle görünüyor ki, Yüce Allah, ilk insanın yaratılmasında gerçekleştirdiği ve daha sonra tabiî bir olaya dönüştürdüğü için, insanların unutmaya yüz tuttuğu harikuladeliği, tarihin belli bir yerinde hatırlatmak İçin tekrarlamış; Adem’i, nasıl aslî doğum unsurları olmadan vâretmişse İsa’yı da tek unsurdan, sadece anneden dünyaya getirmiştir.
Bütün bu olup bitenlerden sonra, Beyt-i Makdis’teki özel yerinde, Zekeriyya’- nın gözetimi altında büyüyen Meryem’e Allah bir gün Cebrail’i göndermiş, Cebrâil ona insan şeklinde görünmüş(17) ve aralarında şu konuşma geçmişti:
“Meryem: Eğer Allah’tan sakınan bir kimse isen, senden Rahmân’a sığınırım, dedi. Cebrail: Ben temiz bir oğlan bağışlamak için, Sabbi’nin sana gönderdiği elçiden başkası değilim, dedi...”(18)
Hz. Meryem’in İsa’ya hâmile kalışı ve sonrası Kur’ân-ı Kerim’de şöyle anlatılır: "Meryem oğlana gebe kaldı, o haliyle uzak bir yere çekildi. Doğum sancısı onu bir hurma ağacının dibine gitmeye mecbur etti: Keşke ben bundan önce ölmüş olsaydım da unutulup gitseydim” dedi. Onun altından bir ses kendisine şöyle seslen­di: “Sakın üzülme, Rabbin, İçinde bulunanı şerefli kılmıştır. Hurma ağacını ken­dine doğru silkele, üstüne tâze hurma dökülsün,(19)
Nihayet Meryem, “çocuğu alıp kavmine getirdi. Onlar: Meryem! Utanılacak bir şey yaptın. Ey Harun’un kız kardeşi! Baban kötü bir kimse değildi, annen de iffetsiz değildi, dediler.”(20) Meryem onların ne söylemek istediklerini (veya söy­lemek isteyip de söyleyemedikleri şeyi) biliyordu; kendisine zinâ isnat etmek isti­yorlardı. İffet ve namusundan kendi adı kadar emin olan Meryem, onların bu sorusuna cevap vermesi için, çocuğa işaret etti: “Biz beşikteki çocukla nasıl konuşabiliriz?” dediler.*21*
Annesinin bu zor durumu karşısında beşikteki İsa söze karışmış ve şöyle demişti: “Ben şüphesiz Allah’ın kuluyum. Bana kitap verdi ve beni peygamber yaptı; nerede olursam olayını, beni mübarek kıldı. Yaşadığım müddetçe namaz kılma­mı, zekât vermemi ve anneme İyi davranmamı emretti. Beni, bedbaht bir zorba kılmadı. Doğduğum gün de, öleceğim gün de, dirileceğim gün de bana selâm ol­sun, dedi. İşte hakkında şüpheye düştükleri Meryem oğlu İsa, gerçek söze göre budur.’,(22)
Bir âyette, babasız dünyaya gelen İsa ile, hem babasız hem de anasız olarak topraktan yaratılan Adem arasında şöyle bir benzerlik kurulur:
“Gerçekten İsa’nın babasız dünyaya gelmiş hâli de Allah katında Adem’in hâ­li gibidir. Allah Adem’i topraktan yarattı, sonra ona ‘ol’ dedi, o da hemen (insan) oluverdi. ”(23)
Eğer abiyojenetik oluşum teorisinin dediğini düşünecek olursak, o şekil türe­me bir defalık olmuş, yani inorganik bir varlıktan organik varlık olan Adem yara­tılmıştır. Burada işaret edilmesi gereken husus budur: “İnsanın olağan biyolojik aşamalardan geçerek dünyaya gelişi zorunlu değildir. Başlangıçta İnsan, insandan doğmamıştır. Adem (a.s) bunun en canlı ve imkân mümkün olmayan bir örneği­dir.” Ancak, kesinlikle inanılması gereken bir kaide varsa, o da şudur: “Her in­san Allah’ın kulu ve yaratığıdır.” Binâenaleyh, Adem İle İsa arasında -yaratılış yönünden- çok yakın bir benzerlik vardır. Söz konusu âyetten de anlaşılacağı gibi, Adem’in de beşerden bir babası olmadığı kesindir. Buna rağmen Adem, ne Al­lah’tır, nede Allah’ın oğludur. İşte İsa da böyledir. Allah onun babası değil, yara­tıcısıdır. Bunu bizzat kendisi de itiraf etmiş ve şöyle demiştir:
“...Allah’tan sakının ve bana itaat edin; çünkü Allah benim de Rabbim, sizin de Rabbinizdir. O’na kulluk edin, bu doğru yoldur.”*24*
Hz. İsa, rûhu’l-kuds ile desteklenmiş,(25)Tevrat ve İncil’i bilen hikmet sahibi bir kimse İdi. Aynı zamanda yazı yazmayı da biliyordu.(26) İlâhî nimete ermiş (27) Sâlih kimselerdendi.(28) Hakkında Kur’ân-ı Kerim’de “Allah’ın ruhu”, “Allah’ın kelimesi” gibi ifadeler kullanılmış,(29) bununla beraber ‘ ‘Allah’ın oğlu” tabiri aslâ kullanılmamıştır.
2- Peygamberlik Verilişi
İsrâiloğullarına Peygamber olarak gönderileceği önceden haber verilen İsa (a.s)(30)bu görevi alır alır almaz kendisini ve Peygamberliğini milletine şöyle duyur­muştu:
“Benden önce gelen Tevrat’ı tasdik etmekle beraber, size yasak edilenlerin bir kısmını helâl kılmak üzere Rabb’inizden size bir âyet (kitap) getirdim. Artık Al­lah’tan korkun ve bana itaat edin. Çünkü Allah, benim de Rabb’im sizin de Rabb’ inizdir. O’na kulluk edin! Doğru yol budur.”(31)
İsa’nın bu davetine muhatap olan İsrâiloğulları, daha önce tahrif ettikleri ve adeta bir tarafa attıkları Tevrat’ı savunmaya kalkıştılar(32) ve İsa’ya inanmadılar. Bunun üzerine, inanmaları için, onlara bir takım mucizeler gösterdi ve şöyle dedi:
“...Ben size Rabb’inizden bir ayet getirdim. Ben size çamurdan, kuş gibi bir şey yapıp ona üfleyeceğim, Allah’ın İzniyle, hemen kuş olacaktır; anadan doğma körleri; alacaları iyi edeceğim; Allah’ın izniyle ölüleri dirilteceğim; yediklerinizi ve evlerinizde sakladıklarınızı size haber vereceğim. İnanmışsanız bunda size de­lil vardır. ”(33) Fakat İsrâiloğulları, bu mucizeleri apaçık birer sihir olarak değer­lendirdiler.(34)
Görüldüğü gibi, Hz. İsa’nın yaratılışı gibi mucizeleri de diğer Peygamberlerinkine nazaran bir farklılık arz etmektedir. İsa’nın, çamurdan kuş gibi bir şeye üfle­mesiyle o şeyin derhal canlı bir kuş halini alması, anadan doğma körleri ve alaca­ları iyileştirmesi, ölüleri diriltmesi, kendi harikulade tekevvününün, aynı fenomenle, hayat bulma vakasıyla Peygamberliğine en müşahhas biçimde yansıması gibi gö­rülebilir.
Bu mucizelerin, varlığın kategori değiştirmesi, yani cansızın canlıya dönüşme­si şeklinde tecellisi, İsa’nın aynı türden bir varlıktan, babasız da olsa bir insandan çıkmış olmasını daha ma ’kul yapacağı konusunda tereddüde yer bırakmayacağım düşünmek sağduyuya oldukça uygun gibi görünmektedir.
3- Hz. İsa ve Havariler
İsrailoğullarının inanmamakta ısrarlı olduğunu hisseden İsa; “Allah uğrun’ da yardımcılarım kimlerdir? diye seslendiğinde, kendisine inanmış olan Havari­ler: Biz, Allah dininin yardımcılarıyız. Allah’a inandık. Sen şahit etki biz Müslümanlarız”(35) şeklinde karşılık verdiler ve bu inançlarını Allah’a karşı şöyle ikrar etti­ler. “Rabbimiz indirdiğin Kitap’a inandık. Peygamberce uyduk. Bizi (birliğini, Pey­gamberlerini tanıyan) şâhid olanlarla beraber yaz.’’(36)
Havarilerin bu İman ve dilekleri de aslında Allah’ın bir lütuf ve ilhamı sonucu gerçekleşmişti. Bunun böyle olduğunu şu ayetten anlıyoruz.
“Havariler’e bana ve Peygamberime İnanın diye bildirmiştim. İnandık, müslümanlar olduğumuza şahit ol! demişlerdi. ”(37)
Hz. İsa’ya gönülden inanan Havariler, ondan özel bir mucize istemekten de geri durmadılar. Aralarında şöyle bir konuşma geçmişti; “Ey Meryem oğlu İsa! Rabb’in bize gökten bir sofra indirebilir mi? İsa: İnanıyorsanız Allah’tan sakının, demişti. Havariler: Ondan yemeyi, kalplerimizin kanmasını ve senin bize doğru söylediğini bilmeyi ve ona şahit olmayı istiyoruz, dediler. Meryem oğlu İsa! Al­lah’ım, Rabb ’imiz! Bize ve bizden sonrakilere bayram ve senden bir delil olarak gökten bir sofra indir, bizi rızıklandır, sen nzık verenlerin en hayırlısısın dedi. Al­lah Teâlâ İsa’nın bu İsteğini kabul elti ve: “Ben onu size indireceğim. Bundan sonra içinizden kim İnkâr ederse, dünyada kimseye azab etmediğim şekilde ona azab edeceğim” dedi.,(38) Böylece sofra inmiş, ondan yemişler, İsa’ya olan inançları bir kat daha artmış ve tevhid mücadelesinde ona eşlik etmişlerdi/39*
4- Göğe Yükseltilişi
İsa (a.s) ve Havariler ’in davetine uymak istemeyen isrâiloğulları, onu öldürmeyi planlamışlardı. Fakat Allah, onların planlarını boşa çıkarmış*40* ve İsa diye, ona benzeyen birini*41* yakalayıp astırmışlar ve sonra da "Meryem oğlu İsa Me­sih’i öldürdük’’ demişlerdi.(42) İşin hakikati ise, Kur’ân-ı Kerim’de şöyle beyan edilmişti:
"Halbuki onlar İsa’yı öldürmediler ve onu asmadılar. Fakat kendilerine bir ben­zetme yapıldı. Ayrılığa düştükleri şeyde, doğrusu şüphededirler. Onların, bu öl­dürme olayına âit bir bilgileri yoktur. Ancak kuru bir zan peşindedirler. Kesin olarak onu öldürmediler, bilakis Allah onu kendi katına yükseltti. Allah güçlüdür, ha­kimdir.”(43)
Bu ayetten de anlaşılacağı gibi İsa (a.s), öldürülmeden, göğe yükseltilmişti. Me­zarı dünyada değildi. Peygamber Efendimiz mîrâc gecesi kendisini bizzat görmüştü.(44)
5- İsa’dan Sonra Meydana Gelen Sapmalar
Sağlığında İsâ (a.s)’a çok az kişi inanmıştı. Bir ara ona İnananların sayısı art­masına rağmen, bunların çoğu yanlış inançlara sapmaktan kurtulamadılar. Bu yanlış inançların en önemlisi ve en başta geleni “Teslis” idi. Teslis; “Allah’ın dışında, İsa’da ve annesi Meryem’de ilahlık özelliği (ulühiyyet vasfı) olduğunu kabul et­mek demektir. Teslîs’e inananlardan bir kısmı, “Meryem oğlu İsa Allah’tır” de­mişler(45) bir kısmı, “Allah’ın oğlu” olduğunu söylemişler,(46) diğer bir kısmı da, “Üç ‘ten biridir” demişlerdi.”(47)
Halbuki bu tür İnanç ve anlayışların asılsız ve hatta küfür olduğu şu Kur’ânî ifadelerde açık bir şekilde belirtilmiştir:
“And olsun ki, “Allah üç’ten biridir diyenler kâfir olmuştur. Oysa bir tek ilahtan başka hiç bir İlâh yoktur.”(48) “Ey ehl-i kitap! Dininizde taşkınlık etme­yin. Allah hakkında ancak gerçeği söyleyin. Meryem oğlu İsa Mesih, Allah’ın Pey­gamberi, Meryem’e ulaştırdığı kelimesi ve kendinden bir ruhtur...”(49) “Meryem oğlu Mesih, sâdece bir Peygamberdir.’’*50*
İsa (a.s) da, İsrâiloğullarına -konu ile ilgili bir çağrısında- şöyle demiştir: “Ey İsrâiloğulları Rabb’im ve Rabb’ iniz olan Allah’a kulluk edin; kim Allah’a ortak koşarsa muhakkak Allah ona Cennet’i haram eder, varacağı yer ateştir, zulme­denlerin yardımcıları yoktur, dedi. And olsun ki,
“Allah üç’ten biridir” diyenler kâfir olmuştur; oysa tanrı ancak bir tek Tanrı’dır...”(51)
6- Kıyamet Günü Gerçekleşecek İlâhi Sorgulama ve İsa’nın Cevâbı
Hıristiyanların “teslis” İnancını benimsemelerinde İsa’nın hiç bir dahli yoktu. Fakat yine de Allah, bu hususta İsa’yı hesaba çekecek ve aralarında şu konuşma geçecektir:
“Allah, “Ey Meryem oğlu İsa! Sen mi insanlara ‘Beni ve annemi Allah’tan başka iki tanrı olarak benimseyin dedin?” demişti de, “Hâşâ, hak olmayan sözü söylemek bana yaraşmaz; eğer söylemişsem, şüphesiz Sen onu bilirsin; Sen, benim içimde olanı bilirsin, ben Senin içinde olanı bilmem; doğrusu görünmeyeni bilen ancak sensin” demişti, “Ben onlara sâdece ‘Rabb’im ve Rabb’iniz olan Allah’a kulluk edin” diye bana emrettiğini söyledim. Aralarında bulunduğum müddetçe onlar hakkında şâbittim, beni aralarından aldığında onları Sen gözlüyordun. Sen her şeye şâhitsin.”(52)
7- Hz. İsa Tarafından Verilen İlâhi Müjde
İsrâiloğullarının tüm karşı koymalarına rağmen tebliğ vazifesini tamamlayan Isâ (a.s), göğe yükseltilirinden önce onlara ve tüm inananlara şu ilâhı müjdeyi ver­mişti:
“Ey İsrâiloğulları Doğrusu ben, benden Önce gelmiş olan Tevrat’ı doğrulayan ve benden sonra gelecek ve adı ‘Ahmed’ olacak bir Peygamber’i müjdeleyen, Al­lah’ın size gönderilmiş bir Peygamberiyim.’,(53)
Peygamber Efendimiz de, İsâ (a.s) hakkında şu sıcak ve samimi beyanlarda bulunmuştu:
“Ben Meryem oğlu İsa’ya, dünyâ ve âhirette, insanların en yakınıyım”,(54) “Benimle İsa arasında başka bir Peygamber yoktur. ”(55)
Meryem oğlu İsâ: “Ey İsrâiloğulları! Doğ­rusu ben, benden önce gelmiş olan Tevrat’ı doğrulayan, benden sonra gelecek ve adı Ahmet olacak bir peygamberi müjdeleyen, Allah’ın size gönderilmiş bir peygamberi­yim” demişti.
* İncil’de geçen kelime “Ahmed” değil, bunun o dildeki karşılığıdır. Peygamberimiz Hz. Muhammed’e işarettir.
(Saff: 61/6)
* Uludağ Üniv. İlahiyat Fak. Araştırma Görevlisi
1. Peygamberler tarihinde iki İmran’dan bahsedilir: Birincisi Hz. Musa ve Harun’un babasıdır. Künyesi İm­ran b. Yashur b. Levi b. Ya’kub b. Ishak b. İbrahim’dir. Beylere soyu Hz. İbrahim’e kadar varır. İkincin ise, Meryem’in babası olan İmran’dır. İkisi arasında bin sekiz yüz senelik bîr zaman farkı vardır. Aynı şe­kilde iki İmran’a karşılık onların kızları olan iki Meryem’din söz edilir. Biri Hz. Musa ve Harun’un kız kardeşi, diğeri de İsa’nın annesidir. Kur’an‘-da adı gecen ‘İmran Ailesi’ ise, Hz. Meryem ve İsa’nın Şilesi­dir. İki İmran ailesinin benzerliği iki Meryem’le sınırlı kalmayıp, ayrıca iki Harun’un bulunuşuyla daha ilginç bir şekilde ortaya tıkmaktadır. (Bkz. Meryem. 19/28; Yanı, Muhammed Hamdi, Hak Dini Kur’ân Dili, İstanbul, ts. II, 1092: Miras, Kâmil, Sahih-i Buhari Muhtasarı Tecrıd-i Sarih Tercemesi ve Şerhi, An­kara, 1978, IX, İM)
2. Yazır, a.g.e., 11, 1092-1094; Tecrid Tere. IX/165
3. Âl-i İmran, 3/36. Peygamber Efendimiz. “...Hz. Meryem ve oğluna Şeytan dokunmamıştır" (Buhari, En­biya, 44) hadisiyle bu duânın kabul edildiğini bize zımnen anlatmakladır.
4. Âl-i İmran, 3/36
5. Yazır, a.g.e., II, 1097
6. ÂH İmrân, 3/37
7. Bkz. Meryem. 19/16-17
8. Al-i İmran, 3/37
9. Al-i İmran, 3/38-41
10. Bkz. Maide, 3/75
11. Bkz. Tahrim, 66/12
12. Peygamberimizde, “zamanındaki kadınların en hayırlısı tmran km Meryem’dir" (Buharı, Enbiya, 45) bu­yurmuştur.
13. Âl-i İmran, 3/42-43, 45-46
14. Âl-i İmran, 3/47
15. Bkz. Âl-i İmran, 3/59
16. Bkz. Hucurat, 49/13
17. Bkz. Meryem, 19/17
18. Meryem, 19/18-21.
19. Meryem, 19/22-26
20. Meryem, 19/28
21. Meryem, 19/29
22. Meryem, 19/30-34
23. Âl-i İmran, 3/59
24. Âl-i İmran, 3/51
25. Bkz. Bakara, 2/87
26. Bkz. Âl-i İmran, 3/48
27. Bkz. Maide, 5/110
28. Bkz. En’âm, 4/85
29. Bkz. Nisâ, 4/171
30. Bkz. Âl-i İmran, 3/48-1’
31. Âl-i İmran, 3/50-51
32. Bkz. Âl-i tmran. 3/93
33. Âl-i İmran, 3/48-49
34. Bkz. Maide. 5/110
35. Âl-i İmran, 3/52
36. Âl-i İmran, 3/53
37. Maide, 5/111
38. Maide, 5/112-113
39. Bkz. Solmaz. N. Mehmet-Çakın l. Lütfi, Kur’ân-ı Kerim’ e Göre Peygamberler ve Tevhid Mücadelesi, İst. 1982 I, 274
40. Bkz. Al-i İmran. 3/54-55
41. Bu kişi Yahuda İskariyod idi. Bkz. Matta, 27/1 -S
42. Bkz. Nisa, 4/157
43. Nisâ. 4/156-158
44. Bkz. Buhâri, Enbiya, 48; Tecrid Tere. IX/168
45. Bkz. Maide,, 5/75
46. Bkz. Tevbe, 9/30
47. Bkz. Maide, 5/73
48. Maide, 5/73
49. Nisâ, 4/171
50. Maide, 5/75. Hz. İsa’nın da bir İslâm Peygamberi olduğu hususunda bkz. Muhammed Abdurrahim, Jesus Prophet of Islam, England, 1977
51. Maide, 5/72-73
52. Maide, 5/116-118
53. Saff, 61/6
54. Tecrid Tere, IX/I80
55. Tecrid Tere, IX/179