Makale

KÂZİ ‘ÎYÂZ’IN HZ. PEYGAMBERİ METHETTİĞİ KASİDESİ

KÂZİ ‘ÎYÂZ’IN HZ. PEYGAMBERİ METHETTİĞİ KASİDESİ

Yrd. Doç. Dr. Recep DİKİCİ*

Hz. Peygamberin aşkıyla ya­nıp tutuşan pek çok insan, içlerindeki bu sevgiyi söz ve yan ile ifade etmişler­dir. Arap edebiyatı tarihîne bakılırsa, bu mevruda çok sayıda eserin kaleme alındığı görülür. Nitekim asr-ı saadette, Arap edebiyat ve belâgatında zirve­ye çıkmış şair ve edipler, Peygamberi metheden bir çok şiir ve eser yazmış­lardır ki bunlardan bir kısım, Peygam­berin iltifatına da mazhar olmuştur. Ka‘b b. Zuhayr (ölm. 10/631), huzuru nebevide okuduğu “Banat Su‘âd di­ye başlayan meşhûr kasidesiyle, Peygamberi memnun etmiş, bunun üzeri­ne O yüce resul hırka-i saadetlerini ona hediye etmişlerdir. Bu yüzden bu kasi­de, Kasîde-i Bürde diye meşhûr olmuştur. Peygamberi medheden bir başka meş­hûr kaside de, İmam-ı Busîrî (Ölm. 692/1212) tarafından yazılmıştır. İmâm-ı Busîrî, bu kasidesini Peygamberin manevi huzurunda okumuş ve Resûlüllahın duasıyla yakalandığı hastalıktan (âmâlıktan) kurtulmuştur. Busîrî’nin bu eseri, kasîde-i Bürde, Kasîde-i Bür’e ve Kasîde-i Büreyde diye meşhûrdur.

Bilindiği gibi medhiye olarak Hz. Peygambere yazılan şiirlerden birisi de, Kâzi ‘lyâz dîye tanınan Abu’l-Fazl ‘lyâz b. Musâ b. ‘İyaz’ın eseridir. Henüz tanınma­mış olan bu şiiri tanıtmak, bu nevi eserlerin eksik kalan bir numunesini edebiyat tarihine de kazandırmağa vesile olacaktır.

Bu şiirin daha iyi anlaşılmasında şairini tanımanın da faydasına inanarak, Kâ­zi ‘lyâz hakkında bilgi vermek uygun olacaktır.

Kâzi ‘lyâz, 15 Şaban 476 (m. 1082) senesinde, Sebte’de doğdu. Ailesi hakkın­da pek fazla bilgiye sâhip olamadığımız Kâzî ‘lyâz, ilk tahsilini doğduğu şehirde, kendisine icazet veren Kâri Abû ‘Ali al-Gassâni’den yaptı. Bu bocasının vefatından sonra, h. 507 (m. 1114)’de Kurtub’aya gitti ve burada aralarında Muhammed b. Haindin, Abu ‘Ali b. Sakra, Abu’l-Husayn İbn Sarrâc, Abû Muhammed ‘Abdallâh b. ‘Attâb, Hişam b. Ahmed, Abû Bakr b. al-‘Aş, Abu’lValid İbn Ruşd’un de bulunduğu bazı âlimlerden hadîs, Abu ‘Abdallah Muhammed b. ‘İsa at-Tamimi ve Kâzı Abu ‘Abdallah Muhammed b. ‘Abdallah al-Musayyili’den ise fıkıh öğren­di. Nihâyet Kâzı ‘lyaz’ın kendilerinden ilim tahsil ettiği üstatların sayısı yüzü buldu.

Genç yaşta tahsilini tamamlayan Kâzı ‘lyaz memleketine dönüp, uzun müddet halkı hoşnut edecek bir şekilde kadılık yaptı. Kısa bir sürede Gırnata kadılığında bulunduktan sonra, h. 531 (m. 1136/1137) yılında Kurtube kadısı oldu. Bu sırada Kâzı ‘lyaz, bir çok talebe yetiştirdi. Nitekim Abu’l-Kasim Halaf b. Baîkuval, ‘Ab­dallah b. Muhammed al-Asiri, Abu’lCa’far İbn al-Kasir, Abu Muhammed b. ‘Ubaydallah al-Hacari ve Muhammed b. al-Hasan al-Cabiri, onun talebeleri arasında yer almaktadır.

Bifâhere Sebte kadılığına dönen Kâzî ‘lyaz, Muvahhidlerin gelişini ilk selâmlayanlar arasında bulundu ve bunların reisine tâzimde bulunmak üzere, Salâ’ya git­ti; fakat Muvahhidler hânedanının h. 543 (m. 1148/1149)’te, karışıklıklar dolayısı ile, zayıfladığını görünce, memleketi olan Sebte’den kaçtı ve Merâkeş’e gitti; bu­rada öldü ve Bâb Aylân’a defnedildi.

İbn Başkuval’ın parlak zekâsı ve güzel ahlâkı, Şams ad-din İbn Hallikân’ın ise hadîs, nahiv, lügat, Arap sözleri ve nesebleri ilmindeki geniş bilgisiyle tavsîf ettiği Kâzî ‘İyaz’ın kendisi gibi âlim, Muhammed isminde bir de oğlu vardı.

Asrının yetiştirdiği en büyük âlimlerden biri olan Kâzî ‘lyaz(2) bu arada benzer­leri pek az görülebilen çok değerli eserler de kaleme aldı. Bunları şöyle sıralayabiliriz:

1. Kitab aş-şifa’ bi-ta’rif hukuk al-Mustafa, Peygamberin fazilet ve meziyetle­rini anlatan bir tarih kitabı olup, İstanbul’da ve Kahire’de üçer defa neşredilmiş­tir; 2. Meşarik al-anvar fi İktifa’ şahih, Malik’in Muvatta, Buhari’nin Sahih’i ve Müslim’in Sahih’inde tesâdilf edilen nâdir ıstılahlar lügati; 3. Kitab tartib al-madarik ve takrib al-masalik li-ma’rifat al‘lam rnazhab Malik, mâlikî mezhebine mensup âlimlerin hal tercemeleri kamusu; 4. Kitab al-ilma’ila ma‘rifat usul ar-rivaya va takyid as-sama‘ (Aya Sofya, nr. 433); 5. İkmal al-mu‘lim fi şarh Sahih Müslim (Nuru Osmaniye, nr. 1035 ve Râgıp Paşa, nr. 310); 6. at-Tanbihat al-mustanbata ‘ala’l-kutub al-mudavvana; 7. Bugyat ar-ra id ilama tazamraanahu hadis Umm Zar‘min al-fava’id, Peygamber tarafından anlatılmış olan Umm Zar’hikâyesinin şerhi; 8. Kitab al-i ‘lam bi hudud kava’id al-islam, İslâm’ın beş rüknünün izâhı; 9. Kasîde, Kur’ân, LXV, 7. âyetin son beş kelimesi hakkında; 10. Akida; 11. al- Gunya fi şuyuhihi: 12. al-Mu‘cam fi şuyuh ibn Sakra; 13. Nazm al-Burhan ‘ala hucca cazm al-azan; 14. Mas’alat al-ahl al-maşrut maynahum at-tazavur; 15. al- Makasid al-hasan fi ma yalzamu al-insan; 16. al-‘Uyun as-sitta fi ahbar Sabta; 17. Gunya al-katib va bugyat at-talib fı’si-sudur va’t-tarassul; 18. Acvabatuhu amma nazala fi ayyam kaza’İhi min navazil ahkam; 19. Sırru’s-surat fi adab al-kuzat; 20. Kitab hutba(3)

Kâzı ‘lyaz’ın edebî sanatlarla süslenmiş olan ve makâlemezin mevzûunu teşkil eden kasidesi İse, Süleymaniye Kütüphanesi, Âşir Efendi Bölümü, nr. 437/1 ’de kayıtlı nüshanın varaklan arasında yer almaktadır.

Allah ’ü Teâlâ’yı sena etmenin önem ve ehemmiyetini belirterek kasidesine baş­layan Kâzı İyaz, O’nun ihsan buyurduğu nimetlerden bahsetmekte ve isimlerini zik­rettiği bazı peygamberlerin Hz. Muhammed’i anarak başlarına gelen bir takım mu­sibetlerden kurtulduklarını kaydetmektedir. Kâzî ’İyaz, kasidesinde Peygamberi­mizin hayatını da yer yer anlatmakta ve O’na tabi olmak gerektiğini söylemekte­dir. Ayrıca öldükten sonra dirilmenin hak olduğunu ve Peygamberimizin âhirette ümmetine şefaatçi olacağını dile getirmektedir. Bu arada bazı sûrelerin faziletleri­ni beyân eden Kâzî, ’iyaz, Mirâc, ağaçların çağırdığında nebînin huzuruna gelme­si ve güneşin tutulması gibi, onun bazı mucizelerini de zikretmektedir. Resûlullâh’ın Bedir harbindeki büyük mücâdelesine ve Mekke’nin fethiyle elde ettiği başarıya da değinen Kâzî İyaz, esas meşguliyetinin ihlâslı bir şekilde Resûlullahı insanlara medh etmek olduğunu ifâde etmektedir.

Nihâyet Kazı ‘İyaz, Peygamberimize, âline, dört halifeye, aşere-i mübeşşereye, O’nun şerefli hanımefendilerine salât getirdikten soma, Resûlullâha yazdığı medhiyelerinin, çiçekleri dallarında parlayan bahçe gibi olduğunu söyleyerek, kaside­sini tamamlamaktadır.

Bu lüzumlu bilgileri verdikten sonra, kasidenin metnini ve tercümesini sunabi­liriz:

Nebî(s.a.v), Kazi Abu’l-Fazil ‘İyaz al-Yahsub, (r.a)’nin Kur’ân-ı Kerîm’in surelerinin tertibini ihtivâ eden bu kasidesiyle medh edilmektedir:

Her söze başlarken muteber olan, Bakara sûresinde kemâl sıfatlarla sıfatlanan Cenâb-ı Hakk’ı sena etmektir.

Âli İmrân sûresinde eskiden beri, haberini kadın-erkek herkesin bildiği ve gön­derilişi yayılmış bulunan bir zat vardır.

(Allah), hayvanlardan bile esirgemediği umumi bir sofrayı nimetlerinden biri olarak insanlara yaydı (ihsan etti).

Merhamet kaynağı olan A’raf, ancak umutların kendisiyle hâsıl olduğu şeydir. Enfal de, çabuk davrananın elde edebileceği bir cömertliktir.

Yunus (a.s), denizde karanlıklar içerisinde (balığın karnında), tevbeyle nidâ et­tiği zaman, Peygamberimize tevessül etti.

Hûd (a.s), ve Yûsuf (a.s), nice korkulardan Peygamberimizi anmakla emîn ol­dular. Böylece gök gürültüsünün korkusu, onları Allah’ı zikirden alıkoymamıştır.

İbrahim (a.s.), Beytullah’în içinde ve Hicr’de yaptığı duânın muhtevâsında, Pey­gamberimizin izini aramıştır.

Peygamberimiz (s.a.v), her beldede zikirleri arı vızıltısı gibi olan bir ümmet sâhibidir. O’nu yaratan Zât’ı tesbîh ederiz.

Eshâb-ı Kehf, O’nun rahmetiyle mağaraya sığınmış ve O’nu Meryem oğlu İsa (a.s) açıkça müjdelemiştir.

Cenâb-ı Hak, Resûlullâh’ı “Tâhâ” diye isimlendirdi. Allah, rızası için bina et­tiği mekânı hac etmeleri ve orada namaz kılmaları hususunda, Peygamberleri teş­vik etti.

İnsanlar, şâhid oldukları nurla felâh buldular. O’nun Furkan nuru ki, görül­düğü zaman yıldız gibi parıldar.

Fasîb şâirlerin büyükleri, O’nun sûrelerini kulaktan işittiği zaman, karınca gi­bi dilsiz kesildiler. Mağaranın kapısına dokuyu getirip, orayı örten örümceğin kıssası onlara kâfîdir.

Rûm diyârında Resûhıllâh’ın ismi önceden yayılmıştı. Peygamberimizin ismi­ni zikretmesiyle, Lokman (a.s) dizdiği incilerde yaptığı Öğütlerde muvaffak oldu.

Düşmanların etkisiz hâle gelmesi için, Peygamberimizin yaptığı nice secdeler vardır ki, O’nun Rabbi düşman kılıçlarını secde ettirdi (dize getirdi). Böylece (Cenâb- ı Allah), O’nun mucizelerini onlara gösterdi.

Resûller arasında “Yâsîn” sıfatıyla şöhret bulan Peygamber’e yüksek yedi gö­ğü yaratan Allah, ihsan sıfatını lütfetti.

Harbde Melekler, O’na yardım etmek üzere saf saf olmuşlardır. O, düşmanlar topluluğunu hezimete uğratıp, ele geçirmiştir.

Günahları affeden Allah, O’nun üstünlüğünü beyân hakkında, bazı sûreler in­dirmiştir ki, o sûrelerin manaları hasr olunamayacak kadar geniştir.

Peygamberimizle yapılan meşveretler, dumana bakan kimsenin gözünü kapla­yan duman gibi, dünya ve nimetlerinden uzaklaşmayı sağlar.

Allah’ın ordusu, Bedir’deki kum tepelerine geldiği zaman, O’nun parlak dini azîz olmuş, şeref ve azâmeti artmıştır.

Bedir muharebesinden kısa bir zaman sonra Mekke fethi müyesser olmuş ve Hucurât, dîhe yardımgâhlık yapmıştır.

Allah’ın zikrettiği gibi, söyledikleri hak olan zat hakkında Cenâb-ı Hak, Kâf ve Zâriyât sûrelerinde yemîn etmedi mi?

Mûsâ aleyhisselâm, Tûr’da Allah’ü Teâlâ’nın kendi azâmet nûrunu ve peygam­berimizin şanını yüceltmek için, Cenâb-ı Hakk’ın ayını yardığı ufku gördü.

Allah’ü Teâlâ, Mirac’da Peygamberimizin gözlerini kaydırmadan müşkilatsız bir şekilde, kendi zatına yaklaştırdı.

Cenâb-ı Hak, O’na Miraç günü, demirin bile takviye edemeyeceği bir takım eşyâyı yâni hâdisâtın hakîkatlanm gösterdi. Kafirlerle mücâdelede O’na yardım etti.

Haşr günü, mahlûkatın imtihan olacağı gündür. O’nun izini takip eden her kim­se, o gün Peygamberler safına kabul ’olunacaktır.

Avucunda kum taneleri, Allah’ı tesbîh etmiştir. Cenâb-ı Hakk’ın takdir ettiği hak, sana geldiği zaman, sen de kılıcı kınından sıyır.

Resûlullâh’ın gözü, dünyanın aldatıcılığını gördü ve dünyaya, “Sen, benden boş ol” dedi, ona gözünü çevirmedi.

Peygamberimizin, dünyayı sevmeyi kendisine haram etmesi ve Mâlikü’l-mülk olan Allah’a rağbet etmesi, kendisini zikreden Allah’u Teâlâ nerelinde hüsnü ka­bul görmüş bir hakikattir.

Cenâb-ı Hak, O’nun siyerini bize açıklarken, melekler de Nûn sûresinde Al­lah’ın O’nu övdüğü vasıfları tasdik etmeyi bir vazife kabul etmişlerdir.

Nûh (a.s) gemisinde, O’nun yüzü suyu hürmetine iyi bir kurtuluş istemiştir. Bu sebeple tufandan kurtulup, tufan ömrüntt uzatmıştır.

Cinnîler: Hak geldi, artık hiç terketmeksizin Hakk’a tabi olan ve örtüye bürü­nen zata (Peygambere) uyunuz, dediler.

Yine onlar dediler ki, örtüye bürünmüş ve kıyamet gününde şefaat edici zata uyunuz.

Cenâb-ı Allah, kıyamet gününde şefaatçi olarak gönderdiği Peygamberimizi örtünmüş olarak bırakmadı, dinini yaydı. Allah’ü Teâlâ’nın, Peygamberimiz gibi sıkıntıya maruz kalan başka nebisi geldi mi? t

Cenâb-ı Allah’ın, diğer kitaplarda da yazmış olduğu gibi, O’nun gönderiliş ha­beri Murselât sûresinde, bütün âlemler için apaçık ortaya çıktı.

Resûlullâh’ın, zalimlere de olan lütuflarına misal olarak, şu durumu zikretmek kâfidir: O, asileri korkuttuğu günde, O’na karşı onlar yüzlerini ekşittikleri halde, O, onlardan lütuflarını esirgememiştir.

Peygamberimiz, onları güneşin söneceği, semanın yarılıp dağılacağı ve fâcirlerin Veyl deresine atılacağı günle korkutmuştu.

Yine o günde, semanın parçalanması ve burçların semadan ve yörüngelerinden Çözülüp dağılmaları vardır.

Resûlullâh’ı mahlûkat hakkında şefaatçi kılan Allah’ın ismini çokça tesbîh et. Peygamberimizin (Kevser) havzı hakkında hadîsi sana geldi mi?

Resûlü kibriyâ, parlaklığı korunmuş, beldedeki fecr gibidir. Güneş, O’nun par­lak yüzünün muhtasarıdır. Yani O’ndan ziyâlanmaktadır.

Elem neşrah leke sûresindeki O’na emredilen söz, tecellî ettiği zaman, gece gün­düz gibi oluverir.

Peygamberimiz, şayet incir ve zeytin ağaçlarını çağırsaydı, o anda O’na koşar gelirlerdi, (sakın bu sözü yadırgama) Hayatını oku da, O’nun haberi (bir ağacın kendisine geldiği) açıkça ortaya çıksın.

Kadir gecesinde, niceleri sabaha kadar şerefler kazandılar. Fakat İnsan oğlu fecrin kadrini bilemedi.

O gün arz, semiz atların koşması sebebiyle kaç defa sallanır ve nice sert arazi­ler kıyâmet korkusuyla toz duman olur.

Her asırdaki insanların, hayatları boyunca, öldükten sonra dirilme İnancına mani olan nice çokluk kuruntularının faidesiz olduğu görülecektir. Binâenaleyh o Veyl deresi, Öldükten sonra dirilmeyi inkâr edenler içindir.

Peygamberimiz, büyük ağaçların bulunduğu bir gölgeliğe gelip girdiği zaman, O’nun yüceliğini anlatmak, güneşin Kureyş üzerinde tutulduğunu görmedin mi?

Arş’ın İlâhının, Peygamberimizi havanda akıttığı kevserle mükerrem kıldığım görmedin mi?

Resûlullah, Mekke vâdisini fethettiği zaman, kâfirler oradan kovuldular. Böylece onların elleri kurumuş, yâni küfür ocağı sönmüş oldu.

Benim meşguliyetim, Resûlümüzü ihlâslı bir şekilde medh etmektir. Nice sabahlar var ki, ben o sabahlarda O’nun iftihar edilecek vasıflarını insanlara dinlettim.

Bundan sonra salât, doğru yolu gösteren Resulümüze, O’nun âline ve eshâbına, bilhassa aşere-i mübeşşere’ye olsun,

Aşere-i mübeşşere ise, eshâbın en sıddıkı olan Ebû Bekr (r.a), hak ile batılı bir­birinden ayıran Ömer (r.a), en çok zahmet çeken Osman (r.a), kâfirleri helâk eden Ali (r.a)

Sa’d (İbn Ebî Vakkâs), Saıd (b. Zeyd), Talha (b. Ubaydillah), Ebû Ubeyde (İbn el-Cerrâh) ve aşere-i mübeşfere’nin onuncusu olan Abdurrahmân b. Avf’dır.

Şerefli ve iyi insanlar olan Hamza, Abbâs ve onların âline, Ca’fer ve Ukayl’e de salât olsun.

Haticetü’t-kübrâ, Fatımatü’z-zehrâ ve onlardan dünyaya gelenlere en bol ve en kıymetli medhlerimi dâima hediye ediyorum.

İyilikleri zikredilip şöhret bulan, kendisini razı eden ve O’na karşı isâr prensi­bini tatbik eden her zevcesine de medhiyelerimi takdîm ederim.

Yemîn ederim ki, benim medhiyelerimin kokusunu onlara devamlı hediye edi­yorum. Bu, çiçekleri dallarında devamlı parlayan bahçe gibidir.

*Selçuk Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi

1) Kaside, çok defa kaşad (cem kâşa’ıd), Arapça, Fransızca, Türkçede uzun manzume tekillerine verilen addır. Bu isim "Kastetmek, yönelmek" mânasına gelen Arapça kasada kökünden gelir; çünkü eski zamanlarda, jürin kabilesi methini ve düşmanlara karşı hücumunu ve daha sonraları bir şâirin meshiyetlerine karşılık hediyelerini ve ihsanlarını açıkça istediği ve um­duğu bir şahıs veya bir ailenin mehdini ihvâ ederdi. Kaside uzun bir şiir olup, sadece şekle flit bir hususiyeti değil, fakat aynı zamanda muayyen mevzularını dâhili bir tertip ve nizam içinde işlenmesini ve gerektireli bir edebi nevidir. Arap şiirinin en eski numunelerinde yüksek san’at eserleri bu alanda söylenmişlerdir. (Geniş bilgi için bk. Nihad M, Çetin, Eski Arap Şairi Edebiyat Fakültesi Basımevi İstanbul» 1973 s. 70 v.d. F. Krenkow, Kaside, İslâm Ansiklopedisi, Millî Eğitim Basımevi, İstanbul, 1970-1986, V/I 388-389).

2) Muhammed b. Hammada as-Sabli, Kazi İyaz’ın 21 yasında münazaralara katıldığını ve 35 yaşında kadı olduğunu rivayet eder (bk. az-Zahabi, Tazkirat el-Huffaz, Beyrut, carihsiz IV, 1305).

3) Kâzi İyaz’ın hayatı ve eserleri hakkında gem; bilgi için bk., al-Kıfti lnhâb ar-ruvât, Beyrut, 1406, [1, 363-364; İbn Karir. al-BidAyava’n-nihıyar Mısır, 1932-1393, XII, 225; İbn Hallikan. Vafayat al-a‘yan (Naşir Dr. İhsan Abbâs), Beyrut, 1910, III, 483-485; az-Zahabı, Tazkırat el-huffaz, Dar ihya al-‘arabi, Beyrut, tarihsiz, IV, 1 KM-1306; İbn Tagrıbardi, an-Nuaun az-zahira Kâhire, 1963, V, İbn al-’lmad, Şazarat az-zahab, Dar İhya’ at-turas al-*arabt, Beyrul, IV. 138-139; Katip Çelebi. Kaşi az-zunun, 127, 158, 348, 413, 577, 1052, 1186, 1211, 1961; ‘Onur Uza Kahhala, Mu’cam al’mu allifin, Dar ihya’at-turas arabi, Beyrut, trz, XI, 102; Moh, Ben. Cheneb, İyâd. Milli Eğitim Basımevi, İstanbul, 1970-1936, V/ll, 1235-1236.

***

Ey Peygamber! Biz seni şâhid, müjdeci uyarıcı; Allah’ın izniyle O’ çağıran, nurlandıran bir ışık olarak göndermişizdir. İnananlara, Rablerinden büyük bir lütuf olduğunu müjdele. înkârcılara, ikiyüzlülere itâat etme; eziyetlerine aldırma; Allah’a güven, güvenilecek olarak Allah yeter.

(Kur’ân-ı Kerim, Ahzâb: 45-48)