Makale

SORUMLULUK BİLİNCİ ÜZERİNE

MEHMET ALİ KOÇAK

SORUMLULUK BİLİNCİ ÜZERİNE

Bu hissizlikle cemiyet yaşar dererse pek yanlış
Bir ümmet göster, ölmüş maneviyatıyla sağ kalmış.”
M. AKİF ERSOY

Kainatta sayıları milyarları bulan varlıkların en mükemmeli ve en güç- lüsü insandır. Huzur, sulh ve güven içinde yaşama insanoğlunun en büyük arzularından biridir. İnsana has duygu ve vazifelerden biri olan sorumluluk, onu diğer varlıklardan ayıran en belirgin özelliktir.
Sorumluluk; sevgi atmosferinin iç katmanıdır. Beraberinde azmi getirdiği gibi, tatlı bir hırsı da doğurur. Sevgi hissinin yerleştirilemediği gönüllerde, sorumluluk askıda kalacaktır. Zira sevmeden bir işe başlamak, o işin iyi neticelenmeyeceğinin belirtisidir. Başarı için sevgi merdivenine ayak basmak, hedefe ulaşmak için de sorumluluk kapısına dayanmak lazımdır. Bu anlayış tembelliğin vahşetini asalete çevirecektir.
Sıkıntının yok edilmesi, sabır ve azim ister, teenni gerektirir sorumluluk. Bunun her merhalesi, sonuç için; yeşil ışıktır. Sorumluluk bir vazife olduğundan, zahmetleri de olacaktır elbet. Bu durumu göze alma cüretine katlanamayan insanlar, kendi damgalarını hiçbir zaman vuramayacaklar, "bunu da ben yaptım” cümlesini söyleme mutluluğunu kendilerinde bulamayacaklardır.
İnsanın sorumluluğunu Cenab-ı Mevlanın: “Ben insanları ve cinleri ancak bana ibadete etsinler diye yarattım.” hitabı dünyada başıboş bırakılmadığımızın delilidir.
Günlük yaşamayı hedef alıp, asalak hayatı düstur edinmiş insanlara, eza ve cefa gibi gelecektir sorumluluk. Parolaları “ekmek elden su gölden" olan bu insanlardan ne beklenir acaba?
Sorumluluk, en kötü hastalıkların bile tedavi şeklinde saklıdır. Bir nevi dopingdir sorumluluk.
Belirli makam ve mevkilere karşı aşırı bir istek ve temayül vardır insanlarda. Bu aşırı isteğin atve şöhret olsa gerektir. Halbuki bir makamın menfaati ve şöhreti ne kadar büyürse, şairimiz Mehmet Akifin Hz. Ömer’in adalet ve sorumluluk anlayışını ebedileştirir- cesine yazdığı:
“Kenar-ı Dicle’de bir kurt kapsa bir koyunu
Gelir de adl-i ilahi, sorar Ömer’den O’nu.” dizeleri sorumluluğun kılı kırk yararcasına titizlik ve azim gerektirdiğini anlatmaktadır. Sorumluluk yükü, koca bir dağı taşımaktan daha da zordur.
Bilindiği üzere Hz. Ömer, halife olarak tebasının can ve mal güvenliğini sağlamakla sorumluydu. Bu konuda o kadaar titiz davranması kendi ifadesiyle-, O’nun uykusunu kaçırıyordu. O’na sırtına çuvalla unu taşıttıran da bu bilinci değil miydi?
Sorumluluk itici bir kuvvettir. Sorumluluk sahibi insanlar, kişisel çıkarlarını ülke ve millet çıkarlarının önüne alamazlar. Bu ruhu taşıyan insanlar kafalarına yazmışlar; “Halka hizmet, hakka hizmet” düsturunu.
Makamlar ve mevkiler değerini oraya oturan insanlardan almalı, yoksa oraya oturan insanlar, kıymet ve değerini maklarından almamalıdırlar. Makamlarından dolayı kıymetlenen insanlar sadece kendilerine yazık ederler. “Koskoca bir ömrü heder” başlığını da kendi kendilerine koymuş olurlar. Unutulmamalıdır ki, mahkeme kadıya mülk olmadıı gibi, insanlar da makamlarında ebedi değillerdir.
İnsan elindeki bir malzemeyi fikrine göre kullanabilir. Alet buna ses çıkaramaz. Her hareket, insanlara faydası nisbetinde güzeldir. Bir bıçak; kasabın elinde hayvanları, doktorun elinde ameliyat için insanları, bahçıvanın elinde ise güllerin, ağaçların yetişmesinde kullanılır. Sorumsuz bir insanın eline geçtiği anlarda ise ortalığa dehşet saçmaktan öteye geçemez. Amacından sapan her hareket zararlıdır.
Buna göre, sorumluluk duygusunun ilk filizlendiği yer, kutsal aile ocağı daha sonra da okul olacaktır. Bu bakımdan yeni yetişen nesle sorumluluk duygusunu aşılamak, eğitimimizin temel ilkelerinden biri olmalıdır. Sorumlu nesiller yetiştirmeyen milletler sorunlu nesiller tarafından yönetilmeye razı olmak zorundadırlar.
Sorumluluk duygusunun yayılması sonucunda, huzurlu ortamlar oluşur. Var olmanın en önemli derinliği hareket ve hamledir. Haretesizlik bir çözülme ve ölümün bir başka adıdır.
Sarp kayalıklarda ağaç yetiştirmek sorumluluğun zaferidir. Sorumluluk gaye haline geldiği an hedef görünmeye başlayacaktır. Bu his ve düşünce ile yetiştirilen nesiller bir ülkenin en büyük güvencesidir. Böyle bir nesli yetiştirmek de sorumluluk ister elbet. Nesline sahip çıkmayan milletlerin, nesillerine sahip çıkmak isteyenler olacaktır. Lord Brougham tecrübesini şu şekilde dile getiriyor: "Tahsil ve terbiyesi mükemmel olan bir toplumun idare edilmeis kolay, fakat esir edilmesi imkansızdır.1’ sözünün özünü anlayıp uygulama sahasına koyduğumuz zaman gözler arkada kalamayacaktır.
Başarı-, sorumluluk tohumlarının kalp ve gönüllere atılmasıyla gerçekleşir. Başarıda, başaracağına inanmak şarttır. İkinci Dünya Savaşında en çok zararı gören iki devlet Almanya ve Japonya idi. Ama bu iki devlet mesuliyet duygusu taşıyan insanların omuzlarında bugünkü durumlarına gelmişlerdir. Japonya bilim ve teknoloji transferi için öğrencilerini yabancı ülkelere göndermeye başlayınca, yabancı ülkelere giden bu öğrenciler başarısız oldukları anda ülkeme faydalı olamadım endişesiyle harakiri yaparak canlarına kıymışlardır. Bu durum neyin sonucudur acaba? Keza Almanya’da işçiler 2-3 saat ücretsiz mesai yaparak, devletlerini söz sahibi ülke haline getirmişlerdir. Demek oluyor ki, devletlerin belli yerlere ulaşmasında en büyük hisse sorumluluk sahibi insanlarındır. Bu durum bize şunu ifade ediyor; gelişmiş ülkeler de sorumluluk bilinci en yüksek seviyelerde anlaşılmıştır.
Sorumluluk kavramının iyi yerleşmediği ailelerde, ülkelerde, toplumlar- da kargaşa revaçtadır.
Zira insan istediğini değil, istenileni yapmakla müklleftir. Sorumluluğun olmadığı yerde sorunlar çığ gibi büyüyecektir.
Osmanlıların son zamanlarından beri sorumluluk kelimesini kafalarımızdan ve sözlüklerden kaldırdık adeta. Tanzimat Dönemi aydınlarından Ziya Paşa: Bizim millet olarak üç büyük düşmanımız vardır. Bunlar; “Adam sen de!” “neme lazım!" ve “ne çıkar!" sözleridir diyerek millet olarak hastalığımızı ortaya koymuştur.
Çevremizden ve toplumumuzdan sorumluyuz. Bu ilkeyi bize dinimiz koymuş ve bizi de bundan sorumlu tutmuştur. Dünya dinleri içinde tek sorumluluk dini İslam dinidir. Sorumluluğun patenti İslam’dır. Çünkü Mevla bizleri başıboş yaratmamıştır. (Kıyamet 36) O halde bizler doğuş itibariyle Allah’ı tanımak, bilmek ve emirlerine uymakla sorumluyuz. Batı ülkelerine karşı teknik ve teknolojide geri kalışımızın tek sebebi Dinimizden uzaklaşmamızdır.
Efendimizin: “Hepiniz yöneticisiniz, hepiniz yönettiğinizden sorumlusunuz" hadis-i şerifi vazifemizi birkez daha hatırlatıyor bize. Bu bilinç ve şuurda olursak yarınlar bizlerin olacak elbet. Mehmet Akif’in dizelerinde biz her zaman “sorumluluk" vurgusunu duyarız, görürüz. O şöyle ifade ediyor duygularını:

“Kanayan bir yara gördüm mü, yanar tâ ciğerim,
Onu dindirmek için kamçı yerim, çifte yerim.
"Adam aldırma" da geç git! diyemem aldırırım,
Çiğnerim, çiğnenirim, hakkı tutup kaldırırım.
Unutmamak gerekir ki; sorumluluk rüzgârını taşımayanlar, başarı bayrağını dalgalandıramazlar...