Makale

ABDÜRREŞİT İBRAHİM EFENDİ'NİN ÂLEM-İ İSLÂM'I ve BUGÜNKÜ JAPONYA

ABDÜRREŞİT İBRAHİM EFENDİ’NİN ÂLEM-İ İSLÂM’I ve BUGÜNKÜ JAPONYA*

Yrd. Doç. Dr. Osman CİLACI

1940’da Antalya’da doğdu. 1964 yılında İstanbul Yüksek İslam Enstitüsünden mezun oldu. Kayseri, Van, Konya illerinde Din Bilgisi öğretmenliği ve idari görevlerinde bulundu. Çeşitli dergilerde ilmi makaleleri yayınladı. 1968 yılından beri Dinler Tarihi sahasında çalışmaktadır. Bu saha da yayınlanmış makale ve kitapları bulunmaktadır. Halen S.Ü. İlahiyat Fakültesi Dinler Tarihi Ana Bilim dalında görev yapmaktadır. Almanca ve Arapça bilir.

Abdürreşit İbrahim l853’te Sibirya’da doğmuş, 1944’de Japonya’da ölmüştür. Rusya Türklerinden Hokandlı bir ailedendir1. Fikir adamı ve yazar olarak tanınır2. XX. yüzyılda müslümanlar arasında birlik kur­mak gayesiyle çalışmış (3), faaliyetlerini daha çok Rusya’daki Müslüman Türkleri bir­leştirmeğe teksif etmiştir. Oradaki Türkleri Türkiye’ye göçe özendirmiş, bunda büyük ölçüde başarı sağlamıştır4. 1905’te Rusya’da meşrutiyetin kabulü üzerine çaba­larını daha serbest sürdürmek imkânını bul­muştur.

Siyasi müessirîyetinden dolayı Japon­ya’ya geçmek zorunda kalan Abdürreşit İbra­him, burada Büyük Asya Derneği’ni kurmuştur5.

Bazı kaynaklar O’nun 1850’de Tobls vilâyetinin Tara kazasında dünyaya geldiği­ni, babası Ömer Efendî’nin eski Özbek aile­lerinden İbrahim Ahond’un oğlu olduğunu, O’nun soy ismi olarak dedesinin ismini al­dığını yazarlar6. Kendisi, ben asıl Sibirya ahalisinden olup Belde-i tayyibe’de Laz Hasan Efendi huzurunda ikmal-i tahsil etmiş biriyim 7 der.

Abdürreşit İbrahim, yaşadığı dönemin düzenli din eğitimini görmüş, zamanın meş­hur medreselerinden sayılan Kışkar’da oku­muştur. Memleketindeki eğitim kuramlarında 20 yaşına kadar tahsilini tamamlayarak İslâm Ülkelerindeki eğilim merkezlerine gitmek için yola çıktığında ilk uğrak yeri İstanbul olmuştur (1877). Bir müddet İstan­bul’da kaldıktan sonra Mekke ve Medine’ye gitmiştir. Mekke’de iken Şeyh Şâmille tan­ışmış, 1881’de tekrar İstanbul’a gelmiştir. Kalkınmanın ancak eğitimle olacağına inan­mış bir insandır. Bu sebeple İstanbul’daki eğitim kuruluşlarında incelemeler yapmış, ilim, fikir ve edebiyat sahasının Ünlü sima­ları N. Kemâl, A. Vefik Paşa, Muallim Naci, Cemaleddin Efgani, A. Mithat Efendi vb, şahsiyetlerle görüşmüştür.

Abdürreşit İbrahim müteşebbis, teşki­latçı ve faal bir yapıya sahiptir. Bu bakım­dan teoride elde ettiği bilgileri pratiğe aktar­mada zorluk çekmemiştir. Ayrıca sesini duyurmak için basın-yayın vasıtalarından faydalanmıştır. Livâülhamd adlı broşürü ile Rusya’da yaşayan Türklerin Türkiye’ye göç­melerini teşvik etmiştir.

1897-1900 yılları arasında üç yıllık bir geziye çıkan Abdürreşit İbrahim, bu zaman zarfında Mısır, Sina Çölü, Kızıl Deniz, Filistin, Hicaz, Fransa, İtalya, Avus­turya, Yugoslavya, Bulgaristan, Kafkasya, Buhara, Batı ve Doğu Türkistan vb. dolaşmıştır. 1905’te tekrar İstanbul’a gelen Abdürreşid İbrahim, bu arada Rusya’daki Müslümanları birleştirme yolunda 1905-1906 yılları arasında aktedilen kongrelerde aktif çalışmalar yapmıştır. O, hayatını İslam Birliği idealine vakfetmiştir. Seyahate çıkış gayesini şöyle anlatır:

Ben tıynet ve yaratılış icabı olarak millî hayatım demek olan şu İslâmî hayata hizmet yolunu tuttum. Bu uğurda türlü zah­metlere göğüs gerdim. Çoluk çocuğumu feda ederek İslâm düşmanlarına karşı ne gibi teşebbüsler münasip görüldü ise, sebeplerine yapışmakta kusur etmedim. "Yeryüzünde yü­rüyün" ilahi emrine uyarak uzun bir seyahate çıktım, önümde bir giden, arkamda bir iten yok idi. Yalnız himmet kemerini bele bağ­layarak tevekkül asasını ele aldım. Yalnız İlay-ı kelimetullah halis niyetine, Kur’an’a sarılma fikrini tervic ve takviye mukaddes emeli uğruna çoluk çocuğumu ve mini mini ciğerparelerim olan masumlarımı Allah’a emanet ederek terkettim, "ya Allah" diye yola çıktım8.

Eğitim ve öğretimi her şeyin üstünde tutan Abdürreşit İbrahim, uğradığı her yer­leşim biriminde öncelikle bu kurumları ziya­fet eder, o eğitim kurumunu bütünü ile ince­lerdi. Bu sebeple ve özellikle Japonya’da kaldığı sürece hep eğitim kurumlarında ince­lemelerde bulunmuştur.

Abdürreşit İbrahim, gezip gördüğü yerleri Âlem-i İslam ve Japonya’da Intişar-ı İslâmiyet adıyla İki cilt halinde (İstanbul, 1328/1910 - 1331/1912) yayınlamadan önce, Kazan’da oğlu Ahmet Münir’in idare et­tiği Beyanül-hak gazetesinde tefrika ettir­miştir.

Abdürreşit İbrahim, M. Akif’le de sa­mimi bir dostluk kurmuş, O’nu seyahete çık­mağa teşvik etmiş, "Sen bütün asya’yı, Afri­ka’yı dolaşmalısın, buzlu steplerde, kızgın çöllerde yaşayan Müslüman akvamın ahvalini yakından görmelisin. Sen onları dinlemeli­sin, onlar seni görmeli, dinlemeli" 9 demiş­tir.

Abdürreşid İbrahim’in ülkemizde tanınması ve şöhretinin yayılması 1908 Meşrutiyeti’nden sonra olmuştur. İtalyanların 1911-1912 yıllarında Trablusgarp’ı işgalleri üzerine cihat için oralara gittiğini görüyoruz. Keza aynı şekilde 1915’te Rusların Sarıka­mış’ı işgal etmeleri üzerine de Sarıkamış Muharebeleri’ne katılmıştır. 1930-1931 yıllarında tekrar Mekke’ye giden Abdürreşit İbra­him Japonya’ya yerleşmeye karar verir ve 1934 başlarında Japonya’ya varır. Burada İslâm’ın kökleşmesi ve yerleşmesi yolunda önemli hizmetler üslenir. 1937’de Tokyo Camii’nin açılmasında ve 1939’da İslâmiyetin Japonya’da resmen tanınmasında büyük emeği geçmiştir. Nihayet 31 Ağustos 1944’te orada Hakk’ın rahmetine kavuşmuş­tur. Ölümü Japon Radyoları vasıtasıyla bütün dünyaya duyurulmuş, cenaze namazına katıl­mak isteyenlerin gelmelerini temin için ce­nazesi dört gün bekletilmiştir.

Abdürreşit İbrahim’in tanıtmaya çalışacağımız Alem-i İslam ve Japonya’da Intişar-ı İslâmiyet adlı bu eserinden başka10 matbu bazı eserleri daha vardır11.

Bilindiği üzere İslâm Dünyasında seyahate dair bu tür bir hayli eser zikretmek mümkündür12. T.W. Arnold’un Intişar-ı İslam Tarihi (İst. 1343 H.) adlı eseri O’nun islamiyetin yayılışından endişe duyduğu göz önüne alınırsa aralarındaki farkı anlamak güç olmayacaktır.

Tebliğimize konu teşkil eden Âlem-i İslâm ve Japonya’da İntişar-ı İslâmiyet adlı bu iki ciltlik seyahatname zamanın baskı tekniğini en iyi bir şekilde yansıtmaktadır13.

I. Cilt, Ya Fettah Ya Alîm Önsöz’ü ile başlamakta ve "Ben de şu hayat-ı İslâmiyeye hizmet silkine sülük ettim". Sözlerine de­vamla: "Kuran, biz Müslümanları sayahate teşvik ettiği halde maatteessüf bu son senelerde İslam beyninde bu cihete heveskâr ashab-ı himmet hemen yok derecesinde idi yahut varsa da bizce malum değildi", demek­tedir.

I. Ciltte yer alan başlıca Ülke ve şe­hirler, Türkistanl4, Taşkent, Eski Buhara, Semerkant, Sibirya, Moğolistan, Mançurya, Japonya. Kore, Pekin, Çin vb. ibarettir.

II. Ciltte de Singapur, Kalkuta, Bom­bay, Haydarabat, Mekke, Medine, Şam, Bey­rut vb. önemli şehirlere uğradığını görmek­teyiz.

Meraklı seyyahımız Abdürreşit İbra­him Efendi, yukarda isimlerini zikrettiğimiz şehirler dışında önemli bazı merkezlere daha uğramış, oralardaki eğitim-öğretim kuramlar­ıyla toplumların dinî ve İçtimaî yapılarını araştırıcı bir gözle incelemiştir. Günümüzden takriben 80 yıl öncesinin önemli ülke ve şe­hirlerini, oralardaki sosyal ve dini hayatı yansıtan bu iki ciltlik eser ilkönce fasiküller halinde Sebilürreşat’ta neşredilirken İstiklâl Şairimiz Mehmet Akifi ziyadesiyle etkile­miş, O’nun 1912’de yayınlanan Safahat’ın Süleymaniye Kürsüsünde, İslam dünyasının durumu Abdürreşit İbrahim’in ağzından gayet net bir şekilde anlatılmıştır. Bu tür seyahat­namelerin din, fikir ve kültür hayatında önemli bir yeri vardır. Bu konuda İbn. Battuta (ölm. 779/1377) ve İbn. Fazlân (ölm. 614/1217)’ın eserleri ilk anda akla ge­lenlerdir (16). Günümüzden yıllar, halta asırlar öncesini aksettiren bu seyahatnameler bize geçmiş hakkında bilgi verdiği gibi o ülkenin dünü ile bugününü kıyas imkânını da vermek­ledir. Özellikle ülkemizin hemen her yöresini gezmiş olan Evliya Çelebi (1611-1681) yarım asırlık seyahat devresinde Anadolu ve Rumeli’den başka Macaristan, Polonya, Avusturya, Almanya, Hollanda, Dalmaçya, Rusya (cenubî), Kafkasya, İran’ın bir parçası, Suriye, Irak, Mısır ve Hicaz taraflarını do­laşmış, intibalarını on cilt halinde yayın­lamıştır. Bugün birçoğu hudutlarımız haricin­de kalan bu bölgelerdeki Türk-Islâm varlığından ancak bu tür eserler sayesinde haberdar olabilmekteyiz.

Âlem-i İslâm’da Bir Rus Zâbîtinin İhtidası (I, 147), Çin’de Misyonerler (I, 552), Çin’e Islâmiyetin Girişi (I, 567), Camilerde Çan (II, 5), Singapurda Osmanlı Şehbenderi (II, 18), Bombay Müslümanları (E, 38), Hindistanda Dinler (II, 80), Hindistanda Misyonerler (U, 118) vb. ilgi çekici konular gayet net ve sâde bir üslûpta kaleme alınmış yerine göre bazı değerlendirmeler yapılmıştır.

Abdürreşit İbrahim, Sebilürreşat’a yaz­dığı 14 Mayıs 1907 tarihli mektubunda Ja­ponya’daki Islâmiyeti anlatacağını ifade ediyordu. Gerçekleri de o zaman Sebilürreşat’ta tefrika edilen Âlem-i Islâm’ın birinci cildindeki en geniş yeri Japonya’ya (s. 180-­459) ayırmış bulunmaktadır Abdürreşit İbrahim’den bu güne 80 küsur yıl geçmiş olmasına rağmen, O’nun teshillerinin ne kadar ye­rinde ve isabetli olduğu bugünkü Japonya’yı incelediğimizde daha iyi anlaşılmktadır.18 Japonya 1889’dan günümüze kadar yeryüzün­de kalmış tek imparatorluktur (meşruti- monarşi). Büyük bir çoğunluğu hem Şintoizm, hem Budist’tir. Japonya’yı ayakta tutan sa­nayidir. Akla gelebilecek her türlü sanayi mevcuttur. Ülkenin yerlisi olan Aynolar şimdi Hokkaido adasına çekilmiş bulunmak­tadırlar Yüzölçümünün yalnız % 15’i tarıma elverişlidir. Km ye 315 kişi düşmektedir. Son derece yüksek bir eğitim düzeyi vardır. Japonya yüzyıllardır Şinto dinî ile yakın bir ilişki içinde olmasına rağmen endüstrileş­meyi de en üst düzeyde başarmıştır. GSMH açısından Amerika’dan sonra dünyanın ikinci büyük ülkesidir. Japonya’da din eskiden ol­duğu gibi, günümüzde de önemini koruyan bir müessesedir II. Dünya Savaşı’nda büyük zarar gören Japonya ekonomisi, savaş sonrasında kesif bir çalışma ile kısa zamanda aradaki mesafeyi kapamıştır. 6 Ağustos 1945’te Hi­roşima’ya atılan ve 75,000 kişinin ölümüne sebep olan atom bombasının fecî tahribatını da yine aynı azimli çalışma ile asgari düzeye indirmişlerdir.

Tanıtmağa çalıştığımız Âlem-i Islâm’ın en büyük özelliği, o tarihe kadar Asya kıtasında yer alan Islâm ülkeleri ile orada yaşayan müslümanlar hakkında yazıl­mış ilk ciddi eser olmasıdır. Merhum M. Akif bu eser hakkanda "Asya’yı, kendi menşeimiz, kendi memleketimiz olan Asya’yı, Âlem-i İslam’dan öğreneceğiz, doğru malumatı ondan alacağız. Ben çoktan beri bu kadar samimi, bu kadar faydalı, bu kadar tesirli kitap oku­duğumu hatırlamıyorum" der. Merhum Akif, Âlem-i İslâm’dan faydalanarak Safahatında (Süleymaniye Kürsüsü)’nde Japonlar ara başl­ığı ile o milletin özelliklerini ve Japo­nya’nın terakki sırrını anlatır.

Hindistan’ın dini yapısı ile çok ya­kından ilgilenen Abdürreşit İbrahim, İngilizlerin bu yarımadadaki siyasetlerini çok acı bir dil’i tenkit eder, onların insanlık maske­si altında giriştikleri baskı ve zulümleri dile getirir. Bir hintlinin "Bir zaman gelecek Hindistan’da mecusiler tamamiyle Islâmiyete sığınacaklar" sözünü aktarır.

Rusya ve Çin’deki Türklerin kurtuluşu­nu ancak onların müslümanlıklarına bağlı­lıklarında gören Abdürreşit İbrahim’in bu teş­hisinin doğruluğu, aradan 80 küsur yıl geç­tikten sonra daha iyi anlaşılmıştır. Bugün her iki ülkedeki Türkler, ancak dinlerine bağlılıkları sayesinde varlıklarını koruyabil­mişlerdir. Birkaç yıl önce Tv.’de seyrettiği­miz gibi, her iki ülkede yapılan ropörtajlardan da bu gerçeği anlamaktayız.

Âlem-i İslâm bize göre enteresan ve dikkat çekici tesbitler vermektedir. 1900’lü yılların İslâm dünyasında Müslümanları üzen birçok mesele bugün de güncelliğini muhafa­za etmektedir. Bugün Islâm dünyasındaki azınlıkların yeni yeni konuşulmağa başlayan meselelerini O, günümüzden bu kadar yıl önce gündeme getirebilmiş, ayrıca dönemin Türk-Islâm aydınlarının problemlere bakış­larından örnekler sergilemiştir. O zamanki müslümanların durumlarını aşırı ifadelere kaç­maksızın ortaya koyan Alem-i İslâm’ın, kendi orijinal vasfı içinde bir benzerinin bulunmadığını söylemek mübalağa sayılmamalıdır.

Geniş bir kültüre sahip, filozof karak­terli Abdürreşit İbrahim’in, dünya hâdiselerini çok yakından takibederek, diğer din mensuplarıyla da medenî ölçüler içinde diyalog kurabilmiş bir insandır. Âlem-i İslâm’da bunun güzel örneklerini çokça görmekteyiz.

Abdürreşit İbrahim’in üzerinde en fazla durduğu ülke Japonya’dır. Bizim tebliği­mizin ağırlığını da Japonya teşkil etmektedir Öncelikle Âlem-İ İslâm’ın, Japonya hakkın­da yapılan ilk ciddi tetkik olduğunu belirtme­liyiz. Japon âdetlerini, ahlâkını, milli husu­siyetlerini, terakkilerine sebep olan âmilleri ilk defa ciddî olarak bu eserden öğreniyoruz. O’nun, İslâmiyetin Japonya’da yayılmasına büyük emeği geçtiğini söyleyebiliriz.

19001ü yılların Japonya’sını en iyi O’nun kaleminden okuyabiliyoruz. Japon­ların İslamiyet’e ilgi duyuşları O’nu, “… Fakat bundan sonra Islâmiyetin Japonya’da intişar edeceği şüphesizdir" kanaatine götür­müştür (19). Japonların âdet, ahlâk ve yaşayış tarzları itibariyle İslâm’a çok yakın, aile yapıları çok sağlam, Japon kadınının evinin kadını, ideal bir eş ve anne oluşu, O’nun böyle düşünmesinde büyük rol oynamıştır. Ayrıca O, misyonerlerin Japonya’daki faa­liyetlerinin Japon ahlâkını, bozduğunu da tespit etmiştir. Abdürreşit İbrahim’in en çarpıcı tespitlerinden biri de Japonya’da Islâmiyetin tebliğinde, İstanbul hilafet mer­kezi ile irtibatlı hareket edilmesi yani bu işin Türk milletinin uhdesine verilmesidir.

Kısaca ifade etmek gerekirse, son asır Türk münevverlerinden biri olan Abdürreşit İbrahim’in Âlem-i Islâm ve Japonya’da İntijar-ı İslâmiyet adlı bu değerli eseri, günü­müz aydınları için orijinalitesini hâlâ ko­ruyan bir hazine durumundadır. Bugün hudut­larımız haricinde kalan ata yurdumuzla, müslümanların yaşadığı diğer Ülkelerdeki Türklerin dini ve sosyal yaşayışları ile eko­nomik ve kültürel yapılarının 80 küsur yıl önceki ahvali ancak bu kadar çarpıcı anlatılabilir. Bu bakımdan sözü daha fazla uzatma­mak için, mazisine ve an’anelerine bağlı her Türk-İslâm münevverine, ecdadının geçmişini öğrenmek isteyen her kesimden insanımıza bu değerli eseri tavsiye etmek millî bir görev olmuştur. Asya’da İslâm’ın yayılışı ko­nusunda çok değerli bilgileri ihtiva eden eser, İslâm’ın Yayılışı Tarihi ile ilgilenenler için de çok önemlidir

DİPNOTLAR

(*) Bu makale, 19-25 Eylül 1988 tarihleri arasında, Türkiyat Araştırma Merkezi’nce İstanbul’da tertip edilen VI. Milletler Arası Türkoloji Kongresi’ne tebliğ olarak sunulmuştur.

1. Meydan Larousse, İst., I, 37.

2. Türk Dili ve Edebiyatı, İH, 1977,1.77.

3. Türk Ansk., İst. 1967, I, 68

4. Büyük LAROUSSE, İst., 1986, I, 35.

5. Ana Britannica, İst., 1986, I,34.

6. Bkz. Mehmet Paksu, İslam Dünyası, İst., 1987, I, 3

7. Sebilürreşat, Mayıs, 1325, c. 2, sy. 40.

8. Alem-i İslam, s. 4.

9. Eşref Edib, Mehmet Akif, 1939, s. 238.

10. Bu değerli eseri ülkemiz insanına özet halinde ilk defa Asaf Halet Çelebi (Türk Yurdu, Ank., 1956, sy. 258-260) tanıtmıştır.

11. Başlıcaları şunlardır:

a. Mirat, Kazan, 1909.

b. Tercüme-i Halim, St. Ptersburg, 1907.

d. ed-Dinü’l-fırtri, İst., 1340.

e. Çolpan yıldızı, St. Ptersburg, 1907.

f. Asya Tehlikede, İst., 1328.

12. Bu konuda bir fikir vermek için başlıca şu eserleri sayabiliriz:

a. Ahmed b. Fazlan b. Abbas b. Raşid b. Hammad, Risaletü İbn. Fazlan, Beyrut,

b. Evliya Çelebi, Seyahatname, İst., 1316.

c. İbn. Battuta, er-Rıhle,

d. İbn. Cübeyr, Rıhletü İbn. Cübeyr, Beyrut, 1964.

e. Ebu Hamid el-Gırnati, en-Nubb, Konya Yusufağa Ktb. Nr. 50.

13. Bu iki ciltlik eser yine iki cilt halinde aslına sadık kalınarak, (Mehmet Pakesu İslam Dünyası ve Japonya’da İslamiyet, İst., 1987) adı ile yayınlanmıştır.

14. Z. Velidi Togan’ın Hatıralar, İst., 1969 adlı değerli eseri Türkistan ve diğer Müslüman doğu Türk milletlerinin milli varlık ve kültür mücadelelerini anlatmaktadır. Bu konuda ayrıca bkz. Z. Velidi Togan, Türkistan Tarihi, İst., 1954.

15. Bkz. M. Akif, Safahat, İst., 1950. s.,161.

16. Tahkikli bir neşr için bkz. İbn. Fazlan Seyahatnames,

(neşr. DR. RAMAZAN ŞEŞEN) İst., 1975.

17. Bu konuda bkz. Celaleddin Wang-Zin-Sham, Çinde

İslamiyet, İst., 1960.

18. Görsel Dünya Ansk. İst., 1983. VII, 1622; Yeni Türk Ansk. İst., 1985, IV, 1585

19. Bu ülkede Islâmiyetin resmen tebliği konusunda ilk teşebbüs 1980 yılınde Ertuğrul Fikrateyni’nin gönderilmesiyle başlamış, fikrateynin 18 Eylül 1890’da Oşima yakınlarında kayaya çarparak 587. Türk denizcisinin şehit olması ile sonuçlanmıştır.