Makale

EL-VÜCÛH VE'N-NEZAİR

EL-VÜCÛH VE’N-NEZAİR

Halil ALTUNTAŞ

1952 yılında Trabzon/Araklı’da doğdu. İlkokulu ve İmam-Hatip Lisesi’ni Bursa’da; Yüksek İslam Enstitüsünü İstanbul’da bitirdi. (1975). Kısa süre, Giresun İmam Hatip Lisesi ve Bitlis Ortaokulu’nda öğretmenlik yaptı. Daha sonra Vakıflar Genel Müdürlüğü teşkilatına intisap etti. Bu teşkilata Bağlı Bursa ve Biga öğrenci yurtlarında müdürlük görevinde bulundu.1983 yılında Manisa/Gördes vaizliğine atandı. Aynı görevde iken D.İ. Başkanlığı Haseki Eğitim Merkezine, dördüncü dönem kursiyeri olarak katıldı. Eğitim dönemi bitiminde de Diyanet İşleri Başkanlığı Din İşleri Yüksek Kurulu Uzmanlığına atandı (986). Halen aynı görevde bulunan Altuntaş, Ank. Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsüne bağlı olarak Tefsir dalında doktora çalışması yapmaktadır. Evli ve üç çocuk sahibidir.

GİRİŞ:

Yüce Kitabımız Kur’an-ı Kerim’in Allah’ın muradı yönünde anlaşılabilmesi için İslâm âlimleri bütün gayretlerini ortaya koymuşlar; Tefsire dair sayısız eserler meydana getirmişlerdir. Kur’an’ın her yönüyle anlaşılmasını hedef alan tefsir eserleri­nin yanında, çoğu tefsir ilminin sınırlan içinde kalan, fakat özel birer ihtisas dalı olarak geliştirilmiş, derinlemesine İşlenmiş, her birine dair pek çok müstakil eserler yazılmış olan ilim dalları vardır ki, bunlara Ulumu’l-Kur’an/Kur’an İlimleri diyoruz.

Biz bu makalemizde Ulum’l-Kur’an’dan biri olan el-Vücûh ve’ n-Nezâîr ilmini ele alacak; onun tarifi, doğuşu ve gelişmesi hakkında bilgi vermeye çalışacağız.

1. TARİFİ

A. LÜGATTA EL-VÜCÛH VE’N-NEZÂİR

a. el-Vücûh

el-Vücûh, el-vech kelimesinin çoğuludur. Arap dilindeki en yaygın manasıyla yüz ve çehre demektir. Bunun dışında bir şeyin kendisi, üst kısmı, önü; üslup, tarz sebep, cihet gibi pek çok manaları vardır.

Lügat kitaplarının getirdiği açıklamalara bakılacak olursa vech lafzının genelde üç şekilde kullanıldığı görülür:

aa. Bir tek manaya delalet eder ve İkinci bir manaya ihtimal bırakmaz. (…) = "görüşün vechi/kendisi budur" ifadesinde olduğu gibi. (1)

bb. Manaların benzerliğine delalet eder. Bu durumda benzer manaları müşterek bir asla döndürmek mümkün olur. Bu konuda ibnu’l-Manzur şöyle demektedir:

"Bir Hadisi şerifle bildirildiğine göre Hz. Peygamber ’İneklerin vecihleri (yüzle­ri) gibi (birbirine benzeyen) fitneler’ ifadesini kullanmıştır. Çünkü İneklerin yüzü birbirine çok benzer. (2) Hz. Peygamber bu teşbih ile söz konusu fitnelerin birbirine çok benzediğini, hepsinin bir tek kaynağa döndürülebileceğini anlatmış oluyordu.

cc. Manaların birden fazla olduğunu, yani bir lafzın alışılagelmiş manasının dışında, muhtemel olduğu diğer bazı manalara da halledilebileceğine delalet eder. Bu delalet manalarda olabileceği gibi maddi şeylerde de olabilir. ( … ) "çift yüzlü elbise" ifadesinde olduğu gibi. (3) Ebuderdâ’nın rivayet ettiği mevkuf bir hadisi şerifte Resülullah (s.a.s.) (…)

"Kur’an’daki vecihleri göremedikçe fakih olamazsın", buyurmuştur. (4) Ibnu’l Manzûr hadisteki (…) ifadesini (…) "Kur’an (daki bazı kelime ya da ayetler) in muhtemel olduğu manaları bilip bunlar üzerinde durmadıkça...” şeklinde açıklanmıştır. (5)

İşte el-Vücûh ve’n-Nezâir kitaplarında "vücûh" lafzıyla kastedilen mana bu son maddede belirtilen manadır.

b. en-Nezâir

en-Nezâir, nazire kelimesinin çoğuludur. Müzakkeri nazır ve onun da çoğulu nuzarâ’dır. (1) Nazire ise, misle, benzer ve bir şeye benzemek üzere yapılan karşılık de­mektir. Bu misliyet ve benzerlik, sözde, fiilde ya da şekilde olabilir.

Îbnu’l-Manzûr "nazire" kelimesinin bu kullanılışlarına şu örnekleri vermekte­dir:

aa. Sözde Nazîre: (…)

"Sakın Allah’ın kitabına ve Resülullah’ın sözüne benzer bir söz söylemeye çalışma."

bb. Fiilde Nazîre: (…)

"Falanca ile münazara yaptım, yani karşılıklı konuşmada onun naziri oldum."

cc. Şekilde Nazîre:

(…) "Falancanın develerini misil misil, yani ikişer ikişer saydım." (2)

Buna başka bir örnek de cl-Ezherî’nin zikrettiği lbnu Masûd hadisidir: (…) "Resülullah’ın (namazlarda) okuduğu nezairi biliyorum. Bunlar yirmi kısa süre idi." (3) Ezheri hadisi zikrettikten sonra şu açıklamayı yapıyor: "Buradaki ’nezâir’ den maksat kısa surelerdir. Bunlar uzun­lukları itibariyle birbirine benzediklerinden dolayı "nezâir" diye adlandırılmıştır." (4)

İleride de göreceğimiz gibi el-Vücûh ve’n-Nezâir kitaplarında "nazîr" ya da "nezâir" lafızlarıyla kastedilen şey,-"nezâir" in ıstılahi tarifindeki ihtilafa göre- ya hem lafızda hem de manada; ya da sadece manada benzerlik ve birliktir.

B.ISTILAHTA EL-VÜCÛH VE’N-NEZÂİR

El-Vücuh ve’n-Nezâirin çeşitli eserlerde tarifi yapılmış olmakla birlikte, bu ta­rifler sonuç itibariyle iki kaynağa dayanmaktadır: İbnu’l-Cevzî ve ez-Zerkeşî.

a. İbnu’l-Cevzî’ye Göre el-Vücûh ve’n-Nezâir

İbnu’l-Cevzî el-Vücûh ve’n-Nezâiri şöyle tarif ediyor: (…)

"el-Vücuh ve’ n-nezâirin manası, bir kelimenin aynı lafız ve aynı hareketlerle Kur’an’ın muhtelif yerlerinde zikredilmesi ve bu kelimelerden; zikredildikleri her yerde diğerlerinden başka bir mana kastedilmesidir" (1)

Müellif yaptığı tarife açıklık getirmek için şöyle devam ediyor "Demek ki bir yerde zikredilen her hangi bir kelimenin lafzı, başka bir yerde zikredilen aynı kelime­nin lafzının naziridir. Bir kelimenin yazıldığı her yerde, diğerinden farklı bir şekilde tefsir edilmesi de o kelimenin vücuhudur. O halde nezâir lafızların; vücûh ise bu lafız­lara ait manaların ismidir. el-Vücûh ve’ n-Nezâir kitaplarının yazılışındaki temel prensip İşte budur." (2)

Kâtip Çelebi de bu tarifi aynen benimsemektedir. (3) Netice olarak bu tarife göre nezâir, farklı yerlerde farklı manalara gelen bir tek lafız, dolayısıyla o lafzın içinde yer aldığı ayetlerdir. Bu müşterek lafzın manalarından her birini taşıyan ayet sayısı kaç olursa olsun, nezâirin sayısı, vücûhun yani lafzın taşıdığı manaların sayısı kadar olacaktır.

b. Zerkeşî’ ye Göre el-Vücûh ve’ n-Nezâir

el-Vücûh ve’ n-Nezâirin en yaygın tarifi, Zerkeşî ve onu takip edenlerin tarifle­ridir. Söz konusu tarif şöyledir: .

(…)

"el-Vücûh, çeşitli manalarda kullanılan müşterek lafızlardır. (…) lafzı gibi. Nezâir ise "mütevâtı’ "kelimeler gibidir." (4)

Zerkeşi’nin bu tarifi, el-vücûh ve en-nezâir lafızlarının lügat manalarına dayan­maktadır. Zira temel prensip olarak vücûhta taaddüt, nezâirde de "teşabüh" ve "itti­fak" manaları ağır basmaktadır.

Ancak açık bir şekilde görüldüğü gibi, bu tarif İbnu’1-Cevzî’nin tarifine göre çok kapalıdır. Bu kapalılık ise tarifte yer alan ( …) ve (…) gibi mantık deyimlerinden ileri gelmektedir. Tarifi biraz açmak için onu kısaca tahlil etmemiz gerekecektir:

Önce tarifteki (…) = müşterek lafız ifadesini ele alalım:

Müşterek lafız, manaları ayrı, isimleri (yazılışları) aynı olan kelimelerdir ki bunların manaları arasında bir birlik ya da benzeşme bulunmaz. (1) Süyûtî’nin naklet­tiği müşterek lafız tarifi ise şöyledir: "Müşterek lafız, farklı iki ya da daha fazla ma­naya eşit şekilde delalet eden bir tek lafızdır.” (2) Buna örnek olarak, altın, gümüş, su kaynağı ve göz manalarında kullanılan (…) kelimesini gösterebiliriz. Burada (…) kelimesi sayılan manaların her birine bütün yönlerden eşit olarak dela­let etmekte, ama bu manalar arasında zahiri bir irtibat bulunmamaktadır.

Zerkeşî’nin misal olarak verdiği (…) kelimesini ele alacak olursak bunun, ( ), ( ), ( ). ( ), ( ), gibi beş mana için müşterek olduğunu görürüz. (3) İşte bu manalara ( ) lafzının vücûhu diyoruz.

Öyleyse Zerkeşî’ye göre el-Vücuh, Kur’an-ı Kerim’de iki ya da daha fazla yerde kullanılan bir lafzın, kullanıldığı her yerde taşıdığı farklı manalardır. Bir karşılaştırma yapıldığı takdirde görülecektir ki, her iki tarif vücuh konusunda birleşmektedir. Yani her iki tarife göre de el-vücûh, müşterek bir lafzın ifade ettiği farklı manalara denir. Başka bir deyişle, bir tek lafızda birleşen manalar o lafzın vüchunu meydana getirir. Nitekim İbnu’ l-Cezzî, Kur’an’da çok geçen kelimeleri izah sadedinde mesela ( ) kelimesi çin şöyle der:

"( ) kelimesinin dört manası vardır; sağ el, kuvvet, yemin, sağ taraf. Şayet aynı kelime bir vücûhu’ 1-Kur’ân kitabına konu olsaydı "yemin kelimesinin dört vechi vardır" denilecekti." (4)

en-Nezair’e gelince; Zerkeşî bu konuda şu benzetmeyi yapmakla yetiniyor: ( ) “Nezâir ise mütevâtı’ lafızlar gibidir.”

Mütevâtı lafızlar, aynı anda; birbirinden farklı olan, fakat aralarındaki müşterek bir özellik itibariyle birleşen müsemmalara (varlıklara) delalet eden lafızlardır. (5) Canlı olma Özelliğinde birleşen insan, kuş ve at gibi varlıkların her birine delalet eden "hay­van” lafzı gibi. (6) Yani hayvan lafzı bu varlıklardan her birine uygun düşmekte, kısaca onlara tevatür’ etmektedir. Burada insan, kuş ve at için ayrı ayrı kullanılacak "hayvan" kelimelerinin, hem lafız (yazılış) hem de canlılığa delalet etmeleri yönüyle mana bakımından birleştiklerine dikkat edelim.

Bu tespiti yaptıktan sonra yeniden Zerkeşî’nin tarifine dönebiliriz. Müellif nezâir’i mütevâtı’ lafızlara benzeterek şunu demek İstemektedir: Bir lafız Kur’an-ı Kerim’de bir kaç yerde tekrar edilir ve hepsi de aynı manayı ifade ederse, bu lafızlar nezâir’i oluştururlar. Meselâ millet manasına gelmek üzere Kur’an’da müteaddid yer­lerde zikredilen ( ) lafızlarını nezâir diye isimlendiririz. Zira bunların lafı­zları aynı olduğu gibi manaları da birdir.

Zerkeşi’nin bu tarifi daha sonra gelen pek çok müellif tarafından benimsenmiş ve eserlerinde aynen tekrar edilmiştir. (1) Sâdec Kâtif Çelebi öteki âlimlerin aksine, İbnu’1-Cevzî’nin tarifini almış ve Keşfu’ z-Zunûn’unda bunu zikretmiştir. (2)

c. Tariflerin Kritiği

Daha önce de belirttiğimiz gibi her iki tarif de el-vücûh konusunda birleşmek­te, aralarındaki fark en-nezâir kısmında meydana çıkmaktadır. Yani İbnu’ 1-Cevzî en- nezâir’in tarifinde, sadece lafızların birliğine itibar ederken, Zerkeşî hem lafız hem de mana birliğini dikkate almıştır.

Açıkça İsim belirtmemekle birlikte Zerkeşi, İbnu’ 1-Cevzî’nin tarifini de ele alarak diyor ki: "Bir de nezairin lafızda, vücuhun ise manalarda olduğu söylenmiştir ki, bu zayıf görülmüştür. Zira eğer, "el-vücûh ve’ n-nezâir" den bu kastedilmiş ol­saydı, o zaman her ikisi de müşterek lafızlarda olurdu." (3) Zerkeşi’ye göre bu müm­kün değildir. Zira o, bizzat el-vücûh ve’ n-nezâir kitaplarına başvurmuş ve görmüş­tür ki, bu kitaplar iki ıstılahı ve birinden ayrı tutmuşlar, aralarında bir bağ kurmamışlardır. O, en-nezâiri "emsal" yani müşterek lafza ait manalardan birini taşı­yan her hangi bir ayetin tekrarından başka bir şey olarak görmemektedir. (4)

İbnu’ 1-Cevzî’nin Nüzhetü’ l-A’yun’ünü tahkik eden Muhammed Abdulkerim Kâdî, el-vücûh ve’ n-nezâir’in tariflerinden söz ettikten sonra: "Bu muhtelif tariflerden anlıyoruz ki, ibnu’ 1-Cevzî’nin tarifi daha şumüllü bir tariftir" diyerek bunu benimse­diğini ima etmektedir. (5)

Yahya b. Sellam’ın et-Tesârîf ini tahkik eden Hind Şelebî ise, Zerkeşî’ye ait ta­rifin el-vücüh ve’n-nezâir kitaplarındaki uygulamaya daha yakın olduğunu söylemek­tedir. Buna gerekçe olarak ta, her hangi bir kelimenin vecihlerinden birine, birden fazla örnek gösterilecekse, ilk örnekten sonra ( ) denilerek ikinci örneğin ge­tirildiğini gösteriyor. Böylece gerçekleri de nezâir denilince vecihlerden birinin şumûlüne giren ayetler anlaşılmalıdır, demek istiyor. (1) Oysa bu durumlarda ( ) ifadesini kullananlar olduğu gibi (2) ( ) ifadesini kullananlar da vardır. (3) Anlaşılıyor ki söz konusu "nazir" kelimesi buralarda ıstılahi manada değil, lügat ma­nasında kullanılmıştır. Dolayısıyla Çelebi’nin dayanağı bize biraz zayıf gibi görün­mektedir.

en-Nezâir’i, bir veçhin şümulüne giren ayetlerde aramamız gerekliği kanaatinde bulunmamızla birlikte, bunun İzahını, müelliflerin kullandıkları ( ) ifadesinin ıstılahı manası yerine lügat manası ile yapmanın daha ikna edici olacağını belirtme­liyiz. Şöyle ki:

Daha önce de belirttiğimiz gibi "nazir" lügatte "misle" demektir. Buna göre bir lafız öbürünün misli yani naziri oluyorsa, bu misliyet en üstün şekliyle hem lafzın hem de mananın dikkate alınmasıyla gerçekleşir. Zaten Zerkeşî’nin tariften anlatmak istediği de budur. (4)

2. EL-VÜCÛH VE’ N-NEZÂİR İLMİNİN TÂRİHÎ GELİŞİMİ

el-Vücûh ve’n-nezâir ilminin tarihî gelişimini belirlemeye, el-vücûh ve’n-nezâir kavramının ne zaman ortaya çıktığını araştırmakla başlamak yerinde olacaktır.

A. el-Vücûh ve’ n-Nezâir Kavramı

el-Vücuh kavramı ile ilgili İlk haberin İbn-u Abbas’a, hatta bir rivayete göre Hz.Peygamber’e kadar ulaştığını bilmekteyiz. Çeşitli kaynaklarda zikredilen bir hadi­se göre Resülullah (sav) şöyle buyurmuştur: "Kur’an’daki pek çok vücûhu görmedik­çe kişi gerçek bir fakih olamaz." (5) Belli başlı hadis kitaplarında yer almayan bu ha­disi İbn-u Sa’d Tabakat’ında zikrediyor. Ancak müellifin oradaki üslubundan anlaşılıyor ki o, bunu rivayet ettiği bir hadis olarak değil, Ebu’ d-Dendâ’ya ait bir söz ola­rak görmektedir. (6)

Süyûtinin îbn-u Sa’d’e atfen zikrettiğine göre Hz. Ali İbn-u Abbas’ı Haricilere gönderdiğinde kendisine şu tembihte bulunmuştu.

"Git onlarla münakaşada bulun (ve kendilerini ikna et). Münakaşaların esnasın­da onlara Kur’an’dan değil, sünnetten hüccet getir. Zira Kur’an’da bir çok manaya gelen zû vücûh kelimeler vardır." (1)

Görüldüğü üzere el-vücûh ve dolayısıyla en-nezâir kavramlarının kaynağı biz­zat Kur’an’ı Kerim’dir. Müslümanların her iki hayatını tanzim eden bu yüce kitabın gereği gibi anlaşılması için ondaki birden fazla mana taşıyan pek çok kelimeye daha sahabe zamanında yönelmiş olmaları ve bu konuda edindikleri bilgileri mecmualar halinde tespit etmiş bulunmaları görülmelidir.

B. el-Vücûh ve’ n-Nezâir İlminin Doğuşu ve Gelişmesi

el-Vücuh ve’ n-Nezâir eserlerini zikrederken de belirteceğimiz gibi, bu ilim dalında bize kadar ulaşan en eski eser hicri II. asra aittir. Bilindiği üzere bu asırda İslam dünyasında ilmi hareket çok gelişmiş, Basra ve Küfe gibi iki büyük ilim mer­kezi arasında sıkı bir ilmi rekabet başlamış, bir süre sonra bu harekete Bağdat da katılmıştı.

Bir yandan Abbasi devletinin kurulmasıyla siyasi istikrarın nispeten gerçekleş­mesi, diğer yandan değişik milletlere mensup pek çok gayrimüslimin Müslüman ol­ması ile İslam toplumunda meydana gelen karışık durumun sonucu olarak bu asırda dil çalışmalarına son derece önem verildi. Özellikle Kur’an-ı Kerimi tahriften koru­mak, yanlış anlaşılmasını önlemek için hadis, tefsir ve lügat dallarında eserler yazıl­maya başladı. (2) Muayyen meselelere dair çeşitli eserler ortaya çıktı. Müellifler bu eserlerde konularıyla ilgili olarak kendilerine ulaşan haberleri topluyorlardı. Kısaca dil alanındaki çalışmalar İnce İhtisas kollarına ayrıldı. Bu çalışmalar yanında Kur’an lügatleri, nesih ve mensûh, ahkâm vb. konularda risaleler telif edildi.

İşte böyle bir kültür ortamı İçinde hem lügat hem de tefsir Özelliği taşıyan el- vücûh ve’ n-nezâir eserlerinin ortaya çıktığını görüyoruz. (3) Diğer İslâmî ilimlerde olduğu gibi tefsir ve dolayısı ile el-vücuh ve’ n-nezâir ilminin de menşei İyice aydı­nlatılamamıştır. Bununla birlikte al-vücûh ve’ n-nezâir kitapları Kur’an ilimleri alanında yazılan ilk eserler arasında sayılabilir.

İbnu’1-Cevzî (Ö:597/1200); İkrime (Ö:105/723) (4) ve ali b. Ebî Talha’ya (Ö:143/560) (5); Abdullah b. Abbas’tan (6) rivayet ettikleri birer el-vücuh ve’ n-nezâir eserinin nisbet edildiğini, el-Kelbî’nin de (Ö:146/767) (1) bu konuda bir kitap yaz­dığını haber veriyor. (2) Hâlihazırda bu kitaplara sahip değiliz.

el-Vücûh ve’n-nezâir alanında elimizdeki en eski iki eser Mukatil b. Süley­man (Ö: 150/767) (3) ile Yahya b. Sellâm’a (Ö:200/815) (4) ait bulunmaktadır.

İbnu’ l-Cevzî’nin dışında bütün kaynaklar vücûh’ l-Kur’an eserlerini saymağa mukatil’in el-Vücûh ve’ n-Nezâir’inden başlarlar. (5) Dolayısıyla bu iki müellifin eserlerinden, hem el-vücûh ve’n-nezâir ilminin ilk dönemi, hem de o döneme ait olup bize kadar ulaşamayan diğer eserlerin yapı ve muhtevası hakkında fikir edinebiliriz. Bunun için söz konusu eserleri kısaca tanımakta fayda vardır.

Mukatil, önce eserinde ele aldığı kelimenin kaç vechi olduğunu, yani bu keli­menin Kur’an’da kaç manada kullanıldığını belirtir. Ardından bu manaları birer birer ele alır. Her birini, birinci vecih, ikinci vecih... Şeklinde verir. Bir vechi izah ederken o manayı taşıyan ayetleri ya da bir kaçını sıralar. Müellif ele aldığı kelimeleri belli bir metot içinde sıralamış değildir. Mesela kitap ( ) kelimesi ile başlar ve ( ) kelimesi ile sona erer. Ancak ( ) ( ) ( ) gibi belli açılardan gurup oluşturan kelimelerin bir arada zikredilmiş olması dikkat çekicidir. Ayrıca bir veçhe ait örnekleri şıralarken zikrettiği ilk ayeti ya Bakara süresinden, ya da kelimenin o manada ilk defa kullanıldığı süreden seçmiştir. Zaman zaman örnekle­ri tamamıyla serbest olarak zikrettiği de olur. İzahını yaptığı kelimeleri Kur’an met­ninde geçtiği şekliyle alır. Sarf açısından da hiç bir tertip ve tasnife tabi tutmaz. Bazı süreleri pek meşhur olmayan isimleriyle zikreder. Eserinde ele aldığı kelimelerin sayısı yüz seksen beştir.

Yahya b. Sellam’ın et-Tesârîf ’ine gelince; bu eser, tefsir edilen kelimelerin büyük bir kısmının (77 kelime kadar) tertibinde, Mukatil’in kitabıyla uyuşmakta, kırk kadar kelime ise, Mukatil’in eserinde bulunmakta, et-Tesârif’te ise yer almamak­tadır. Birleştikleri noktalarda adeta eserlerden biri diğerinden istinsah edilmiştir. Aynı durum, bir kelime için zikredilen vecihlerin sayısında ve tefsir edilen kelimelerin, hatta her vecih için verilen misallerin sıralanışında da görülmektedir.

et-Tesarif’i tahkik eden Hind Şelebî her iki eserde birbirine mutabık olan nok­taların varlığını, müelliflerin Basra’da aynı üstattan ders almış olmaları ihtimaline bağlamakladır. (6)

Kısaca söylemek gerekirse ilk dönemde el-vücuh ve n-nezâir eserleri fazla ha­cimli değildir. Kelimelerin seçilmesi ve sıralanmasında belli bir prensibe uyulma­mıştır.

Bu ilmin daha sonraki devirlerde gösterdiği gelişme ve geçirdiği değişiklikleri tespit edebilmek için bu konuda özellik arz eden bir kaç eserden söz etmek gerekecek­tir.

Vücûh’ 1-Kur’ân kitaplarından hicri ikinci asır sonrası dönemlerine ait olup ta zikre değer özelliğe sahip bulunan ilk eserin, Nîsâburi’nin (Ö: 340/1039) (1) Vücûhu’ 1-Kur’ân’ı olduğunu söyleyebiliriz. "Zira daha önceki vücûhu’ 1-Kur’ân kitaplarıyla kar­şılaştırıldığında onda, diğerlerinde görülmeyen iki özellik görülecektir Bunlardan bi­rincisi, izahı yapılan kelimelerin sayısının kabarıklığı, diğeri de bu kelimelerin alfa­betik sıraya göre dizilmiş oluşudur. Müellif önsözünde bu özelliklere temas ederek şöyle demektedir ’el-Vücûh ve’n-Nezâir konusunda ilk eser yazanlar; Abdullah b. Abbas, Mukatil ve Kelbî’dir. Bunların eserleri iki yüz on dört babı aşmaz. Bizim bu eserimiz ise beş yüz kırk babdan oluşmaktadır.”

Eser, "Kitâbu’1-EIif’den başlamak üzere hecâ harflerinin her biri ile isimlerin kitaplara ayrılmış, her kelime başladığı harfe göre İlgili bab altında müstakil birer fasıl olarak İşlenmiştir. Kitabın bu iki noktadan özellik arz ettiğini belirtmiş olmakla birlikte, kelimelerin tasnifinde iştikaka bakılmaksızın, asli olsun zait olsun ilk har­fin esas alındığını, bu noktadan yeni bir tertibe muhtaç olduğunu söylemeliyiz." (2)

İbnu 1-Cevzî’nirı (3) en-Nîsâbûrî’den yaklaşık iki buçuk asır sonra kaleme al­dığı ( ) adlı eseri de sistem ve tertip İtibarıyla Nîsâbûrî’ninki gibidir. Yani bu eser de hecâ harfleri ile isimlendirilen kitaplara ayrıl­mış, işlenecek her kelime müstakil birer bab halinde ilgili kitaplara taksim edilmiş­tir. Şu farkla ki Nîsabûrî, babları iştikaka bakılmaksızın kelimenin ilk harfine göre sıralarken, İbnu’ 1-Cevzî bazı aksaklıklar bulunmakla birlikte kelimenin kökü­nü dikkate almıştır. Bunlardan başka kitabın en bariz özelliklerini şöyle sıralayabili­riz:

a. Her babın başında, gelen kelimenin kökünü ve manalarını açıklar. Bunlara ayet, hadis ve şiirden şahitler getirir.

b. ortaya koyduğu meselelerde, alimlerin sözlerini zikreder. Bazı durumlarda kelimenin zıddını, müteradifini, çoğunluğunu, müzekker ve müennesini... Verir.

c. Çok kere şerh ve tefsirlerinde tefsir ve hadis alimlerinin sözlerine dayanır. Bazı meselelerde nahiv konularına girer. Zaman zaman kıraatlere temas eder.

Müellif eserin önsözünde de bildirdiği gibi, daha önce yazılan vücûh’ l-Kur’an eserlerini karşılaştırmış, onların birbirinden nakil yoluyla meydana getirilmiş ol­duğunu, bu yüzden de hatalara düşüldüğünü görmüş, (1) kendisi eserinde bu durumlar­dan sakınmaya çalışmıştır.

Hicri dokuzuncu asır âlimlerinde Fîrûzâbâdî’nin (Ö: 817/1415) (2) ( ) adlı eseri de hem açıklanan kelimelerin çokluğu ve bunların alfabetik sıraya göre dizilişi, hem de kelimelerin vücudunu zikretmeden önce, o kelimeler hakkında lügat ve sarf bilgisi vermesi bakımından Nîsâbûrî ve İbnı’1-Cevzi’nin eseri ile birlik arz etmektedir. (3) Bu da Fîrûzâbâdî’nin kitabının daha öncekilere nispetle bir orijinallik taşımadığım gösterir.

"Diyebiliriz ki, el-vücûh ve’n-Nezâir eserleri, teferruat sayabileceğimiz bazı farklılaşmalar hariç; özellikle genel yapılan, kelimelerin ele alınışı, ilgili adetlerin zikredilmesi konusunda ilk devir özelliklerini korumuşlardır. Bu eserler adeta özde değişmeyen, ama zaman için müstensihlerin elinde ufak tefek değişiklere uğrayan tek bir kitap gibidir. Kısaca, İlk devirlerden sonra el-vücûh ve’ n-nezâir hakkında eser yazan bütün müellifler, genellikle yeni bir şey ortaya koymamışlar, bunların hepsi hemen hemen kendilerinden evvel yazılan eserleri aynen nakletmişlerdir." (4) Nite­kim, İbnu 1-Cevzî de "ulûm1-Kur’ân ile meşgul olanların yazmış oldukları vücûhu’ 1- Kur’an eserlerini inceleyince, onların her birinin, kendinden öncekilerin yolunu takip ettiklerini, onların yazdıklarını üzerinde düşünmeden naklettiklerini gördüm” demektir. (5)

C. el-Vücûh ve’ n-Nezâir İlminin Bugünkü Durumu

el-vücûh ve’ n-Nezâir eserlerini sayarken de göreceğimiz gibi bu alanda yazılan en son eserler hicri onuncu asra ait bulunmaktadır. Burada akla şöyle bir soru gelebi­lir:

-Acaba artık vücûhu’ 1-Kur’ân’a dair eser yazılıyor mu? Bu konuda olumsuz düşünenler olduğu gibi (6) olumlu düşünenler de vardır.

"Zamanımızda yazılan bir takım Kur’an lügatleri incelenecek olursa, bunların el-vücûh ve n-nezâir ilminin sınırlan içinde kabul edilmesi gerektiği anlaşılacaktır." (7)

Gerçekten de Mısır Arap Dil Kurumu’nun çıkarmış olduğu "Mu’cem-u Elfâzi’l-Kurân adlı lügat kitabına bakıldığında onun, bir vücûhu’ l-Kur’an eserinin özellikle­rine sahip olduğu görülecektir.(8) Zira eser, Kur’an’daki birden fazla mana taşıyan kelimeleri işlemekle bu tür lafızların manalarının birer birer vermektedir. Bu el- vücûhun zikrinden başka bir şey değildir. Bundan başka eserde ele alınan lafızların her bir manasını taşıyan ayetler sıralanmaktadır. Bu da o lafızlara ait nezairin göste­rilmesi demektir. Ancak bu tür eserlerde de şimdilik münferit birer çalışma olmaktan ileri geçmediğini belirtmeliyiz.

Acaba hicri onuncu asırdan sonra vücûhu’1-Kur’ân ilmi alanında niçin bir du­raklama görülmüştür?

Marifet iltifata tâbidir. Eğer bu tür eserler aranmış, istenmiş olsaydı; şu veya bu tarzda ihtiyaca cevap verecek eserler yazılırdı. Kanaatimizce bu talep yokluğu İslam âleminde, hemen hemen her ilim dalında olduğu gibi tefsir alanında da belli bir dönemden sonra teliften çok şerh ve hâşıyeciliğe ağırlık verilmiş olmaktan kaynak­lanmaktadır. Zira âlimleri vücûhu’ l-Kur’an alanında eser yazmağa sevk eden amiller­den biri de, Kur’an’ın manalarını araştıran taliplere kolaylık sağlamaktır. (1) Eğer talip şerh ve haşiyelerin içinden çıkmaya uğraşırken bizzat Kur’an’ın metnine, ya da teferruatla doldurulmamış muhtasar tefsirlere yönelme, manaların özüne inme ihtiyaç ve imkânına ulaşamamışsa, o konuda eser yazılmamış olmasını yadırgayamayız.

Sonuç olarak; son dönemlerde bu konuda özellikle el-Vücûh ve’ n-Nezair adıy­la yazılan eserler mevcut değilse de, sözünü ettiğimiz "Mu’cem-u Elfâzı’1-Kur’ân gibi aynı gayeye hizmet eden eserlerin yazılması, kütüphanelerde saklı bulunan eser­lerin birer birer tetkik edilerek yayınlanmaya başlamış olması artık bu eserlere ih­tiyaç duyulmakta olduğunu gösterir. Bu İse el-vücûh ve’ n-nezâir ilminin yeniden gündeme gelmeye başladığını, dolayısıyla bu alanda yeniden eserler verileceğini or­taya koyar.

D. el-Vücûh ve’ n-Nezâir Kitapları el-Vücûh ve’ n-Nezaire dair pek çok kitap yazılmıştır. Ne var ki bunların pek azı bize kadar ulaşmış bulunmaktadır. Bir kısmının ise sadece isimlerini biliyor, kendilerine sahip olamıyoruz. Biz burada yazma ya da matbu olarak bize bu kadar ulaşanları bir grupta, isimleri bilinip te elimizde bulunmayanları başka bir grupta müellifleriyle birlikte zikredeceğiz.

a. Halen Elde Mevcut el-Vücûh Ve’ n-Nezâir Kitapları

1. Mukatil b. Süleyman el-Belhi (Ö: 150/767) (2)

el-Vücûh ve’n-Nezâir (3)

2. Yahya b. Sellâm (Ö: 200/815)

et-Tesârîf (1)

3. Matrûh b. Muhammed b. Şakir (Ö: 271/884) (2)

el-Vücûh ve’ n-Nezâir (3)

4. Ebû’ 1-Abbas el-Müberrid (Ö: 285/898) (4)

Me’ttefeka Lafzuhû ve’htelefe Ma’nâhu Mine’ 1-Kur’âni’ 1-Mecid (5)

5. Hakîm et-Tirmizî (Ö: 320/932 civarı) (6)

Tahsil-ü Nezâiri’ 1-Kur’ân (7)

6. es-Seâlibî (Ö: 429/1037) (8)

el-Eşbâh ve’ n-Nezâir (9)

7. Ebû Abdürrahman İsmail b. Ahmed ed-Darîr en-Nîsâbûri (Ö: 430/1039) (10)

Vücûhu’l-Kur’ân (11)

8. Ebu’ 1-Abbas Ahmed b. Ali el-Mukrî (Ö: 401/1010) (12)

Kitâb-u Vücûh-i İ’râbi’l -Kur’an (13)

9. ed-Dâmiğânî (Ö:478/1085) (14)

el-Vücûh ve’ n-Nezâir Fi’I Kur’âni’1-Kerim (15)

10. îbnu’1-Cevzî (Ö: 597/1200) (1)

Nüzhetü’ 1-A’yuni’ n-Nevâzır Fî İlmi’ 1-Vücûh ve’ n-Nezâîr (2)

11. el-Firuzâbâdî (Ö: 817/1415) (3)

Besâir-u Zevi’ t-Temyîz Fî Letâif-i’ l-Kur’ânî’ l-Azîz (4)

12. İbnu’ 1-İmâd, (Ö: 887/1474) (5)

Keşfu’s-Serâir An Meâni’ 1-Vücûn ve’ n-Nezâir (6)

b. Bize Kadar Ulaşamayan el-Vücûh Ve’n-Nezâir Kitapları

1. İkrime (Ö: 105/723) (7)

2. Ali b. Ebî Talha (Ö: 143/762) (8)

İbnu’ 1-Cevzi bu iki zata, vücûhu’ I Kur’an konusunda birer eserin nisbet edildiğini söylemektedir. (9)

3. el-Abbas b. el-Fadl (Ö: 186/802) (10)

İbnu’ 1-Cevzi bu zata bir vülcûhu’ 1-Kur’ân eserinin nisbet edildiğini haber vermektedir. (11)

4. Ebubekr Muhammed b. el-Hüseyn b. Fâris el-Kazvînî (ö: 395/1004) (12) el-Efvâd (13)

5. Ebû Ali el-Bennâ (Ö: 471/1078) (14)

İbnu’1-Cevzî bu zatın vüchûhu’ 1-Kur’âna dair bir esirinin bulunduğunu haber vermektedir. (15)

6. Ali b. Abdillah ez-Zâğûnî el-Hanbedî (Ö: 527/1133) (1)

İbnu’ 1-Cevzi bu zata ait bir vücûhu’ 1-Kur’ân eserinin bulunduğunu haber vermektedir. (2) .

7. Süyuti (Ö: 911/1504)

Müellif el-İtkân’ında vücûhu’ 1-Kur’âna dair iyi bir eser yazdığını haber vermektedir. (3)

E. el-Vücûh ve’ n-Nezâir Kitapları Bize Ne Gibi Pratik sağlamaktadır?

Bütün ilimler, ortaya çıkmalarına sebep olan ihtiyaçlara cevap vermeyi hedef edinirler. Kur’an’ın daha iyi anlaşılabilmesi için ortaya konmuş olan el-Vücûh ve’ n- Nezâir ilminin de bu hedefe yönelik bazı pratik faydaları olması tabiîdir. Bu faydaları kısaca şöyle belirtebiliriz:

1. Vücuhun tespiti suretiyle, ayetlerin siyâk ve sibakına uygun olarak tefsir edilmelerine yardımcı olmak.

2. Vücuhun, içinde yer aldığı ayetleri kendi alanlarında gruplandırarak, ayetin, ayetle tefsirinde kolaylık sağlama,

3. İşlenen kelimelerin ve onları ihtiva eden ayetlerin kolayca bellenmelerini sağlamak,

4. Müfessirlerin müşterek lafızları sebebiyle düştükleri ihtilafları en aza indir­mek.

SONUÇ

el-Vücûh ve’ n-Nezâir, Kur’an-ı Kerim’in daha iyi anlaşılmasına yardımcı olan Kur’an ilimlerinden biridir. Bu ilim îbnü’ 1-Cevzi ve Zerkeşî tarafından farklı şekil­lerde tarif edilmiştir. Bunlardan Zerkeşîye ait olan tarif, el-Vücuh ve’ n-Nezâir keli­melerinin sözlük anlamlarına ve ilgili kitaplardaki uygulamalara daha uygun düş­mektedir.

Elimizdeki en eski el-Vücûh ve‘ n-Nezâir eserleri H. 2. asra ait bulunmakta ise de, bu ilmi sahabe, hatta bazı rivayetlere göre Hz. Peygamber dönemine kadar çıkarabilmekteyiz.

İslâm ilim tarihi boyunca yazılan el-Vücûh ve’ n-Nezâir eserlerinin ancak bir kısmı bize kadar ulaşmış bulunmakta, bir kısmının ise sadece adlarını bilmekteyiz.

H. 10. asır, el-Vücûh ve’ n-Nezair ilminin duraklamaya girdiği bir dönemdir. Ancak kütüphanelerde saklı pek çok eserin tahkik edilerek ilim âlemine sunulması, aynı görevi yapacak başka eserlerin verilmeye başlaması, bu İlmin yeniden gündeme geldiğini gösterir.

BİBLİYOGRAFYA

Ahmed Emin; Duha’ l-İslâm, I-III, Onuncu baskı, Beyrut, t. siz.

Buhârî, Ebu’ 1-Hasen Muhammed b. İsmail; es-Sahîh, I-IX, Çağrı yayınları, İst. 1981

Cerrahoğlu, Prof. Dr. İsmail; Tefsir Tarihi, I-Il, Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınlan No: 267, Ank. 1988

-Yahya İbn Sallam ve Tefsirdeki Metodu, Ank. Ün. İlahiyat Fak. Yayınları, Ank. 1970

Ezherî, Ebû Mansur Muhammed b. Ali; Tenzîbu’ 1-Luğa, I-XV, ed-Dâru’l- Mısriyye, 1964

Gazzâlî, Muhammed b. Muhammed, Ebû Hâmid;

-Makaâsidü’ 1-Falâsife, Mısır, 1936

-Mi’yâru’ 1-ilm Fi’ 1-Mantık, Mısır, 1932

Hacı Halife (Kâtib Çelebi) Mustafa b. Abdillah; Keşfu’ z-Zunûn ’AN Esâmi’ 1- Kütübi ve’-Fünûn, I-III- Maarif Vekâleti yayını, 1941

İbn-u’ 1-Cevzî, cemaleddin, Ebû’ 1-Ferec; Nüzhetü’ 1-A’yuni’ n-Nevâzır Fi İlmi’ l-Vücûh-i ve’ n-Nezâir, (Tahkik: Muhammed Abdulkerim er-Râdî) Üçüncü baskı, Beyrut, 1987

îbnu’ 1-Cezzî, Muhammed b. Ahmet; et-Teshîl Li Ulûmi’ t-Tenzîl, I-IV cüz, Beyrut, 1973

İbn-u Düreyd, Ebûbekr Muhammed b. Hasen el-Ezdî; Cemheretü’ 1-Lüğa, I-IV, Haydarâbad, Dekken, Birinci Baskı, 1345.

İbn-u Faris, Ebu’ 1-Hüseyn Ahmed b. Zekeriyya; Mekâyîsü’ 1-Lüğa, I-VI, İkin­ci baskı, Mısır, 1937.

İbn-u Hallikân, Ahmed b. Muhammed b. Berk Vefeyâtu’ 1-A’yân ve Ahbâr-u Ebnâi’ z-Zemân, I-VI, Mısır, 1948

İbn-u’ 1-İmâd el-Hanbelî; Şezerâtu’ z-Zeheb Fî Ahbâr-ı Men Zeheb, I-IV, Bey­rut t. siz.

İbn-u’ 1-Manzûr, Ebu’ 1-Fadl, Cemalüddin b. Muhammed; Lisâü’ IArab, I-XX, Birinci baskı, t. siz.

İbnu’ n-Nedim, el-fihrist, Dâru’ 1-Maarife, Beyrut, t. siz.

İbn-u Sad; et-Tabakâtü’ 1-Kebir, I-IX, Leiden, 1908

Sülemî, Ebu Abdirrahmân Muhammed b. el-Hüseyn b. Muhammed, Tabakatu’s- Sûfiyye, Mısır, 1953.

Süyûtî, Celâlettin Abdurrahmân; -el-Müzhir Fî Ulumi’ 1-Luğa ve Envâi’hâ,

I-II. Mısır, 1325, -El-İtkân Fî Ulumî’ l-Kur’an, I-II cüz, te’ siz.

Taşköprüzâde Mavzuatü’ l-Ulûm, I.II Birinci Baskı Dersaâdet, 1313.

Tehânevî, Muhammed b. Ali b. Ali; Keşşâf-u Istılâhâti’ 1-Fünun I-II, Kahra­man Yayınları İst. 1984 (Kelküta, 1862 baskısından Ofset)

Yahya b. Sellâm, et-Tesârif (Tahkik: Hind Şelcbî) Tunus, 1979.

Zehebî, Şemsuddîn Ebu Abdillâh; -Marifetu’ I-Kurrâi’ I-Kibâr, Ale’ t-Tabakât veI-A’sar, I-II, Birinci baskı, t. siz. -Mizânu’ l-İ’tidâl Fî nakdi’ r-Ricâl, I-IV, birinci baskı, Beyrut, 1963.

Zerkeşî, Bedruddîn Muhammed b. Abdillâh; el-Burhân, I-IV, İkinci baskı, Bey­rut, t. siz.

DİPNOTLAR

1. İbnul-Manzûr, Lisânu’L-Arab XVII. 453, (…) mad. İbnu’l-Fâris, Mekayîsu"l-Lüğa, VI 88 (…) mad.; Sa’d al-Hûrî, Akrabul-Mcvârid’ inde aynı mana için (…) örneğini verir ve bunu: “(…)" yani bir tek cihet üzere kılınmış, değişmez" diye açıklıyor. (Bak: (…) mad. Ayrıca: Lisanul’ Arab, XVII, 455)

2. Lisana’1-Arab, XVII, 453. (…) mad.

3. Lisanu’l-Arab, XVII. 456, (…) mad. Akrabu’l-Mavârid, aynı yer.

4. Hadis bazı farklı lafızlarla İbn-u Sa’d’in el-Tabakâlü’l - Kebir’ in yer almaktadır. (II/2,114) Bak: "el-Vücûh ve’n-Nezâir Kavramı” konusu

5. Lisanu’l-Arab. XVII, 454

1. Lisânul-Arab, VIII, 76, (…) mad. el-Ezherî, Tehzîbul-Luğa, XIV, 371, (…) mad. Lügat kitaplarında böyle denilmekle birlikte, el vücun ve’n-Nezaire dair eser yazarlar, ya da bu İlinden söz edenler müfred olarak "nazîr’ lafzını, bunun cemi olarak ise "nezâir" lafzını kullanırlar. "Galat-ı meşhur, lügat-ı fasihten velâdır".

2. Lasânu’ l-Arab. VIII, 76-77 (…) mad. Ayrıca birinci ve ikinci örnekler İçin bak: İbnu Dureyd, Cemheretu’ l-Luğa, XVII, 3723

3. Buharî, Fadâilü’l-Kuran, 6; Müslim, Müsafirin, 275

4. el-Ezherî, Tehzibu’ l-Luğa, XIV, 370-371. Üçüncü ömek için ayrıca bak: Lisânu’l-Arab, VII, 86

1. Nüzhetü’ 1-A’yun, 46

2. İbnu’ 1-Cevzî, Nüzhetü’ 1-A’yun, 47

3. Keşfu’ z-Zunun II. 2001

4. Zerkeşî, el-Burhân fî ulûm i’ 1-Kur’ân. I, 102

1. Gazzâlî, Makâsıdü’ l-Falâsife, I, 10; Mi’ yâru’l-İlim, Sh.

2. Süyûtî, el~Müzhir Fi Ulûmi’ 1-Lüğa, I, 217

3. Bu vecihler Ahmed b. Ali’ye göredir.

4. et-Teshîl, I, 29

5. Dr. Ali Özek ez-Zerkeşi’nin ( ) şeklindeki ifadesini "birbirine muvafık düşen lafızlara ise nezair denir” diye, sadece lügat manası ile ve teşbih edatını dikkate almaksızın tercüme etmiştir ki, kanaatimizce bu tercüme müellifin maksadını anlatmaktan uzaktır. Zira biraz sonra da göreceğimiz gibi, müellif nezâir ile mütevâtı lafızlar arasında sadece bir benzetme yapmıştır. Yoksa bunların aynı şey olduğunu söylemek istememiştir. (Bak: Mukatil, el-Vücûh ve’ nezâir Tahkik: Ali özek. Basılmamış, İst. 1978)

6. Gazzâlî, Mi’ yâru’ l-İlm Fi’ l-Mantık, sh. 24; Makâsidu’ 1-Felâsife, I, 10

1. Bak: Süyuti, el-İtkan I, 85; Taşköprüzâde, Mevzûâtu’ 1-Ulum, II, 61-62; Ömer Rıza

Kehhâle, Keşşâf-u İstılâhâti’ 1-Fünûn, II, 1391.

Burada şu açıklamayı gerekli görüyoruz: Lafızlar manalara nisbet edilmeleri açısından; Müşterek, mütevatı’, Mütegâyir ve Müteradif kısımlarına ayrılır. Bizim üzerinde durduğumuz, Zerkeşi’ye ait bu en-Nezair tarifi daha önce de belirttiğimiz gibi Mütevâtı’ lafızlar esasına dayanmaktadır. Prof. Dr. İsmail Cerrahoğlu’nun zikrettiği "çeşitli birçok kelimenin aynı manayı ifade etmesine "Nezair" diyoruz" (Tefsir Usûlü, sh. 180) şeklindeki tarif İse Müteradif lafızları, başka bir deyişle lafızlar arasındaki mana birliğini esas almaktadır. Buna göre mesela, cehennem, nâr, cchİm, hutame, sakar kelimeleri birbirinin naziri olurlar.

Sözkonusu tarif, Zerkeşînin; hem lafız, hem de mana birliğini esas alan tarifinden tamamen farklı bir sonuç ortaya koymakta ise de, yalnızca lafız birliğine dayanan, İbnu 1- Cevzi’in tarifi -lafız ve manadan birini seçmesi bakımından- benzerlik arz etmektedir.

2. II, 2001

3. el-Burhân, I, 102

4. el-Burhan, I, 102

5. Nüzhetü’l-A’yun sh: 47

1. et-Tesârîf, sh. 32

2. Yahya b. Sellam gibi.

3. Mesela Ahmed b. Ali bunlar arasındadır.

4. Burada şunu belirtmeliyiz ki, Ulumu’ I-Kur’an’dan olan el-Vücûh ve’ n-Nezâir ilminin yanında, Fıkıhta el-Eşbâh ve’ n-Nezâir lugat alanında el-Vucuh ve’ n-Nezâir ve kıraat alanında da Vucûh adıyla ayrı birer ilim daha vardır. Fıkıhtaki el-Eşbah ve’ n-Nezair, birbirine benzeyen fakat hükümleri farklı olan meseleleri konu edinir. Lügat alanındaki el-Vucûh ve’ n-Nezâir ise bir bütün olarak Arap dilindeki müşterek kelimeleri örnekleriyle izah eder. Kıraat ilmindeki Vücûh ise Kur’an’daki bazı kelimelerin çeşitli okunuş şekillerini gösterir.

5. el-Burhan, I, 103; el-İtkan, I, 185

6. et-Tabakatü’ 1-Kebîr, II/2, 114.

1. el-itkân, I, 185

2. Ahmed Emin, Duha’ 1-İslâm, II, 78

3. Yahya b. Sellam, el-Tesârif, Hind Şelebi’ye ait önsöz, sh. 25

4. Ebû Abdullah İkrime b. Abdillah el-Medenî, İbn-u Abbas’ın azadlısı. ( Bak: Ebu Naim

Ahmed el-Isbehânî, Hilyetü’ 1-Evliya, III, 326; îbn-ü Hallikân, Vefeyâtü’ 1-A’yan, III, 265

5. Hayatı için bak: Zehebî, Mîzanü’ 1-İtidâI, III, 143; İbn-u Hacer, Tehzî-bu’ t-Tehzîb, VII-

339

6. Hayatı için bak: Hilyetü’ 1-evliyâ, 1,134; Hatib el-Bağdâdî, Tarihu Bağdat, I, 173

1. Muhammed b. Bişr b. Amr b. el-Haris el-Kelbî, Ebû Nadir, Müfessir ve neseb âlimi. Ö: 146/767. (Bak: Mizanü’ l-İtidâl, III, 566)

2. Nüzhetü’ l-A’yun, sh.82

3. Mukatil b. Süleyman b. Bişr el-Fzdi, Ebû’ 1-Hasan. ( Bak: Tarih-u Bağdat, XIII, 160; Vefeyât V, 255

4. Hayatı hakkında geniş bilgi için bak: Prof. Dr. İsmail Cerrahoğlu, Yahya b. Sallam ve Tefsirdeki Metodu.

5. Bak: Halen elde mevcud el-vücûh ve’ n-nezair eserleri başlıklı konu.

6. et-Tesârîf, sh. 30

1. Ebû Abdürrahman, İsmail b. Ahmed ed-Darîr en-Nîsabûrî. ( Bilgi için bak: İbnu’ 1-İmad,

Şerezât, III, 245)

Eserin tek nüshası Cambridge Üniversitesi yazmalar bölümünde Tefsir, 288 numara ile

Kayıtlı bulunmaktadır.

2. et-Tesarîf, Hind Şelebi’ye ait önsöz, sh. 32

3. Hayatı İçin bak: Ziriklî, el-A’lâm, VIII, 129; Kehhale, Mu’cemu’ 1-Müellifîn, XII, 118-119

1. Nuzhetü’ l-A’yun, sh. 81

2. Tam adı Mecdüddin Muhammed b. Yakub, el-Firuzâbîdir.

3. et-Tesârif, Mukaddime, sh. 814

4. Prof. Dr. İsmail Cerrahoğlu, Tafsir Tarihi, I, 215-216

5. Müzhetü’ 1-A’yun, Mukaddime, sh. 81

6. Mesela bak: Mukatil b. Süleyman, Vücûhu’ l-Kur’an, Dr. Ali Özbek’e ait önsöz, sh. 26

7. et-Tesârîf, Mukaddime, sh. 38

8. Kilabın ikinci baskısı 1970 yılında Mısır’da yapılmıştır.

1. Ahmed b. Ali, Kitabü Vücûh-i İ’râbi’ 1-Kur’an, Mukaddime,

2. Hayatı için bak: Zirikli, el-A’lam, VIII, 206. Kehhâle, Mu’cemu’ I-Müellifin, XII, 317.

3. Beyazid Umûmî Kütüphanesi 561 ve Topkapı emanet kısmı 250 numaralarda birer nüshası kayıtlı bulunmakladır. Eser Dr. Abdullah Manmûd Şahâte’nin tahkiki ile 1970 yılında Kahire’de yayınlanmış, ayrıca Dr. Ali Özek tarafından tahkik edilmiştir. Çalışma halen basılmamıştır. er-Radi, İbnu’ 1-Cevzi’nin Nüzhetü’ l-A’yun’una yaptığı tahkikte bu eserin adını "el-eşbâh ve’ n-Nezâir" olarak vermektedir. (sh. 49)

1. Hind Çelebi’nin tahkiki ile 1970 yılında Tunus’ta yayınlanmıştır.

2. Kısaca hayatı için bak: İbn Makulâ, el-İkmâl, VII, 2603

3. Keşküf-Zunûn, II, 2001. Eserin yazma nüshaları Haydarabâd Âsâfiye kütüphanesinde tefsir, 871 numarada; İrlanda Gisribity kütüphanesinde 3334 numarada kayıtlı bulunmaktadır. (er- Radî, Nuzhetü’ 1-A’yun tahkiki sh. 49

4. Nahiv ve lürat ilimlerinde devrinin imamıdır. Bak: İbnu’ 1-İmâd, Şezerât, II, 190-191; İbnu’ n-Nedim, el-Fihrist, 87,

5. Bak: el-Fihrist, sh. 88. Eser 1932 yılında Kâhire’de Abdulkerim el-Meymeni tarafından neşredilmiştir.

6. Hayatı İçin bak: es-Sülemî, Tabakâtü’ s-Sûfiyye, sh. 217-2.

7. Hüsnî Nasr Zeydan tarafından 1970 yılında Kahire’ de neşredilmiştir.

8. el-İktibâs Mine’ 1-Kur’âni’ 1-Kerîm adlı eserin sahibi Ebu Mansur Abdilmelik olabilir. (Şelebî, et-tesarîf, önsöz, 32)

9. er-Râdî eserin bir nüshasının Ma’dahü’1-Mahtûtat’il-arabiyye’de "tefsir, 10" numara ile kayıtlı bulunduğunu, yaptığı araştırma sonunda eserin, İbnu’ l- cevzî’ ye ait Nüzhelül-A’yun adlı kitabın bir Özeti olduğu kanaatine vardığını söylemektedir. (Nüzhetül-A’yun tahkiki, sh.50)10

10. Hayatı için bak: Şezerât, II, 312; el-A’lâm, I, 303

11. Keşfu’ z-Zunûn, II, 2001. Eserin tek yazma nüshası Cambridge Üniversitesinde "OR-1282" numara ile kayıtlı bulunmaktadır.

12. Hayatı hakkında ileride bilgi verilecektir.

13. Tek yazma nüshası British Museum’da OR-3912 numarada kayıtlı bulunmaktadır.

14. Ebû abdillah el-Hüseyn b. Muhammed ed-Dânirani (Bak: Mu’cemu’ 1-Müellifin, IV, 444)

15. Abdulaziz Seyyid Ali tarafından tertibinde bazı tasarruflarla 1970 yılında ( ) adıyla neşredilmiştir.

1. Ebu’ 1-Ferec Abdurrahman İbnu’ 1-Cevzî, (Bak: Şezerât, IV, 229-231; el-A’ lam, IV, 88- 90)

2. Keşfu’z-Zunûn, II, 2001 Eser Muhammed Abdurrahman er-Râdî tarafından yayınlanmış, üçüncü baskısı 1973 yılında yapılmıştır.

3. Mecduddin Muhammed b. Yakûb el-Fîrûzâbâdî. (Bak: Şezerat, VII, 126-130)

4. 1964-1969 yıllarında Kahirede yayınlanmıştır.

5. Şemsüddin Muhamed b. Ali b. el-İmâd. (Bak: el-A’lam, VII, 729)

6. Dr. Fuad Abdülmunim tarafından 1977 yılında İskenderiye’de neşredilmiştir. Bir nüshası Tunus Milli Kütüphanesinde 18324 numarada kayıtlı bulunmakadır.

7. Ebû Abdillah İkrime b. Abdillah el-Medenî. İbn-u Abbas’ın azadlısı olup aslen berberîidir. (Bak: el-İsbehânî, Hilyetü’ 1-Evliyâ, III. 326; İbn-u nallikân, Vefeyatü’ 1-A’yân, II, 429

8. Salim b. el-Muharik, el-Haşimî (Bak: Zehebî, Mîzanü’ 1-İ’tidâl, III, 134; Zehebî, Tehzîbu’ t-Tehzîb, VII, 339)

9. Nüzhetü’ 1-A’yun, sh. 82; Keşfu’ z-Zunûn, II, 2001

10. el-Abbâs b. el-Fadl el-Ensârî el~Basrî. Harun Reşid zamanında Musul adısı. (Bak: Mizanul -İ’tidâl, II, 385; Tehzîbu’ ttehzîb, V, 82)

11. Nüzhetü’l~A’yun, 83

12. Lügat alim. Bu alandaki pek çok eserinin yanında "Câmiu’t-Te’vîl adlı bir de tefsiri vardır. (Bak: Vefeyatü’ l-A’yân, I, 35; el-A’lâm I, 184

13. Zerkeşî, el-Burhan, I, 102

14. Hasan b. Ahmed b. Abdillah b. el-Bennâ, (Bak: Şezerât, III, 338-339)

15. Nüzhetü’l-A’yun, 83.

1. Hayatı için bak: Mîzânu’ 1-İtidal III, 344

2. Nüzhetü’ 1-A’yun, 83

3. el-İtkan I, 142