Makale

Editörden

Editörden

İslam felsefesinin sistemci filozofu, tabip, mantıkçı, matematikçi, edip, şair, fakih ve müfessir Ebû Alî el-Hüseyn b. Abdillâh b. Alî b. Sînâ, Buhara yakınındaki Efşene’de (370/980) yılında doğmuş, (428/1037) yılında vefat etmiştir. “Huccetü’l-Hak”, “Şerefü’l-Mülk”, “ed-Düstûr” gibi sıfatlarla anılan ve Batı dünyasında Avicenna olarak ünlenen İbn Sînâ’nın üstün zekâsı ve velut bir ilim atmosferinde bulunması, onun küçük yaşlardan itibaren ilmi açıdan gelişip ilerlemesini ve felsefî konularda derinleşmesini sağlamıştır. O, önce Kur’an’ı ezberlemiş; dil, edebiyat, akait ve fıkıh konularında döneminin tanınmış bilginleri Hanefî fakihi Ebû Muhammed İsmâil b. Hüseyin ez-Zâhid ile edebiyatçı Ebû Bekir el-Berki’den dersler almıştır. Bu arada, babasından da geometri, aritmetik ve felsefe ile ilgili tamamlayıcı bilgileri tahsil etmiştir. İbn Sînâ, metafizik ve felsefî metinlere yönelip Aristo’nun Metafizika’sını defalarca okumuştur. Ebû Sehl Îsâ b. Yahyâ el-Mesîhî ve Ebû Mansûr Hasan b. Nûh el-Kumrî’den tıp dersleri de alan İbn Sînâ, hocalarından tahsil ettiği bilgiyle yetinmeyerek tıp alanında dönemin büyük bilginlerinin eserlerini inceleyip yetkin bir konuma yükselmiştir. Tıptaki teorik bilgi birikimi ve pratik maharetiyle Sâmânî hükümdarını tedavi etmiştir. Bu sayede Sâmânîler Devleti saray kütüphanesinde araştırma imkânı da bulan İbn Sînâ, burada da tıpla ilgili çalışmalarına devam etmiştir. Eş-Şifa, el-Hikmetü’l-Arûziyye, ‘el-Mecmu’ ve yaklaşık yirmi ciltlik ‘el-Hâsıl ve’l-Mahsul’ adlı eserleri telif eden İbn Sînâ, bir süre sonra bulunduğu şehirden isteği dışında değişik şehirlere gitmek zorunda kalmıştır. Önce Buhara’ya, ardından Bâverd, Tûs, Şakkân, Semnîkân ve Câcerm’e uğramıştır. Daha sonra Cürcân’a gelen ve kendisinden bir daha hiç ayrılmayan öğrencisi, aynı zamanda biyografisini yazan Ebû Ubeyd el-Cüzcânî’yle tanışmıştır. El-Kanûn fi’t-Tıbb adlı eserini burada kaleme almış; öğrencisine el-Muhtasarü’l-Evsat’ını yazdırmıştır.

Kindî ile başlayan İslam felsefesi çizgisini zirve noktaya taşıyan İbn Sînâ, felsefî ekolünü Fârâbî’nin etkisiyle temellendirmiştir. Fârâbî takipçiliğini belli ölçüde sürdürse de onun önüne geçerek sonraki dönemlerde hakkında eleştiriler yazan Gazâlî ve Fahreddin er-Râzî gibi İslam bilginlerini etkilemiştir.

İbn Sînâ düşüncesini besleyen en önemli kaynak hiç kuşkusuz Kur’an ve Sünnettir. Bununla beraber onun felsefî sisteminin ana ekseni, Fârâbî’nin eserleri, İhvân-ı Safâ risaleleri, saf İslami tasavvufi eğilimler ve kadim Yunan felsefî mirası üzerine oturur. Pek tabiidir ki, İbn Sînâ düşünce formu, belirgin niteliğiyle eklektiktir ve Meşşâî geleneğe bağlıdır. İslam felsefe çizgisinin Fârâbî Okulu içinde en büyük düşünür ünvanına sahip olan İbn Sînâ, dini, toplum ve bireyler için vazgeçilmez ilâhî bir kurum ve filozofun felsefesinin özü, aslı olarak kabul eder. İbn Sînâ, hikmeti müminin yitiği olarak niteleyen ve tevhidi inancı önceleyen nebevi ilkenin gereği, kadim felsefecilerin hakikatle alakalı düşünce sistemlerine ilgi gösterip etkilenmiştir. Esasen, insanlığı, medeniyetleri, düşünce sistemlerini kuşatan evrensel hikmetler ile insanlığın önüne yeni ufuklar açan her derinlikli akli düşünce, vahiy kaynaklı naslarla çelişmediği sürece önemsenmiştir. Bu bağlamda İbn Sînâ evrensel hakikatlerle tenasüp içerisindeki felsefî yaklaşımlara yakın duruş sergilemiştir. Düşünürün dinî ve felsefî muhtevalı eserlerinde İslami ilimler genel manada referans alınmış, bilgi teorisinin gelişmesinde ise hellenistik felsefî birikim etkili olmuştur.

İbn Sînâ, eserlerini kendi dönemindeki ilmi disiplinlerin tasnifiyle uyumluluk arz eder tarzda kaleme almıştır. Kitapları içerik olarak; mantık, tabîiyyât, riyâziyyât ve ilâhiyyât konularını kapsar. Arapçayı bilim ve felsefe dili olarak çok iyi kullanan İbn Sînâ, akılcı eğilimle başladığı felsefeyi, nübüvvetin aşkın ve içkin ışığıyla zirveye taşımıştır.

İbn Sînâ farklı alanlarda kaleme aldığı kitaplarıyla, -yaşanılan dönemin etkin kamusal mekanizmalarına yakın olmanın hakikati, hikmeti, düşünceyi, evrensel olguyu, bilimsel bilginin kendi özgür ve özerk zemininde üretilmesini sınırlayacağı kabulüne karşın- gücü elinde tutanların yakınında bulunduğu dönemlerde de bilimsel verilerin sağladığı özgüven ve özümsediği erdemli duruşla hakikatin temsilinde tavizkar olmamış, özgün düşünce sisteminden ödün vermeden yüzyıllarca hem İslam düşünürlerini hem de Batılı düşünür ve bilim adamlarını etkilemiştir.

Dergimizin özel gündemli bu sayısında, çok yönlü, doğuda ve batıda asırlarca süren tesiriyle bilim ve felsefe dünyamızın yapı taşlarından olan İbn Sînâ özel sayımızı, ilmi birikimimize sunacağı değerli katkılarla beğeninize sunarken, gelecek sayıda yeniden buluşmayı diliyorum.


Dr. Yüksel SALMAN