Makale

Küçük bir çocuğun küçümsenmez hakları

Küçük bir çocuğun küçümsenmez hakları
Doç. Dr. Huriye Martı
DİB Aile ve Dini Rehberlik Daire Başkanı

Küçük bir beden, aslında bu dünyaya “halife” olarak gönderilmiş bir canı barındırır, kâinatın en şerefli varlığı olan insanı temsil eder. “Hani, Rabb’in meleklere, ‘Ben yeryüzünde bir halife yaratacağım’ demişti.” (Bakara, 2/30.) ayetinde anılan işte bu candır. Yeryüzünü imar etmek ve Rabb’inin dilediği biçimde bir hayat sürmek üzere dünyaya gönderilen yavru, anne-babasının elinde yoğrulmaya hazır, şerefli bir emanettir. Dolayısıyla bu emanet üzerinde diledikleri gibi tasarrufta bulunma hakkına sahip olmayan ebeveyn, emanetin sahibi olan Allah’a karşı ciddi bir sorumluluk üstlenmişlerdir. Böylesine yüce bir ismin emanetine gözleri gibi bakmak ve asla hıyanet etmemek zorundadırlar. İşte bu yüzden Cenab-ı Hak, “Bilin ki, mallarınız ve çocuklarınız birer imtihandan ibarettir. Katında büyük mükâfat olan ise, ancak Allah’tır.” (Enfal, 8/28.) buyurmaktadır. Emanet demek, imtihan demektir…
Allah’ın benzersiz lütuflarından biri olan çocuk, her nimet gibi külfetini de beraberinde taşıyarak gelip hayatımıza yerleşir. Halletmemizi ya da sabretmemizi istediği öyle çok sınav, üstlenmemizi ve ödememizi talep ettiği öyle çok hak vardır ki! Sevgili Peygamberimiz bir babaya, “Çocuğunun senin üzerinde hakkı var.” (Müslim, Sıyam, 183.) buyururken elbette sadece karnını doyurup sırtını giydirmeyi kastetmemiş, bilakis çocuğun, küçücük bedeniyle hiç de küçümsenemeyecek haklara sahip olduğunu hatırlatmıştır. Kendisine verilen bir hurmayı tam ağzına atmak üzereyken çocukları isteyince onlara bölüştüren bir anne için Peygamber Efendimiz (s.a.s.), “Sırf bu hurma sebebiyle Allah onun cennete girmesini kesinleştirmiş ya da bu hurma sayesinde onu cehennemden azat etmiştir.” (Müslim, Birr ve Sıla, 148.) buyurmuş ise, onu yedirmenin içirmenin elbette mükâfatı olacaktır. Aslına bakılırsa çocuğun hakları listesi dünyaya gözlerini açtığında güzel bir isimle isimlendirilmesinden, (Müslim, Âdab, 12.) hayır ve bereket duaları ile kulağına ezan okunmasından (Tirmizi, Edahi, 16.) ve akika kurbanı ile gelişinin kutlanmasından (Nesai, Akika, 5.) başlayarak uzayıp gitmektedir. Her çocuğun can ve ırz güvenliğinin sağlanması, güven ve huzur içinde günlük hayatını sürdürmesi, akıl, ruh ve beden sağlığının korunması gibi hakları olduğu dinimiz tarafından tespit edilmiştir. Ancak mühim olan nokta şudur ki, bütün bu hakların altında yatan gerçek, çocuğun insan olmakla taşıdığı şeref ve haysiyettir.
Allah Rasulü’nün çocuklarla ilişkisini, onlara karşı tutumunu, tavsiye ve uyarılarını dikkatle incelediğimizde, işin özünün çocuğun insanlık onuruna saygıda düğümlendiğini görürüz. Peygamberimizin, çocuğu cisminin küçüklüğü ile değil, ruhunun yüceliği ile değerlendirdiğini açıkça gösteren sayısız olay vardır. Söz gelimi Sevgili Peygamberimiz, çocuğun varlığını görmezden gelmez; ‘sizi fark ettim, benim için değerlisiniz’ mesajı vermek üzere çocukların yanından geçerken onlara selam verir. (Müslim, Selam, 14.) Çocukların derdiyle ilgilenir, dünyalarını paylaşır ve ‘senin için önemli olan şeyleri ben de önemsiyorum’ dercesine küçük Ebu Umeyr’e rastladığında serçesinin hatırını sorar. (Buhari, Edeb, 81.) Çocukların özgür iradelerine değer verir, ‘benim gözümde sen, bağımsız bir bireysin, tebliğimin muhatabısın’ dercesine bir Yahudi çocuğu hastalandığında ziyaretine gitmekten ve onu Müslüman olmaya davet etmekten çekinmez. (Buhari, Merda, 11.) Çocukların tercihlerini dikkate alır; annesi ve babası boşanan bir çocuğa hangisiyle yaşamak istediğini sorarken, ‘kararına saygılıyız’ mesajı verir. (Tirmizi, Ahkâm, 21.) İbadet hayatından çocuğu uzaklaştırmaz, ses yapıyorlar diye camiden yavruları kovmaz, ‘cemaatimde size de yer var’ dercesine çocuklara vakit namazlarında mescidinde özel bir saf ayırır. (Ebu Davud, Salat, 96.) O kadar ki, namaz gibi ulvi bir ibadeti eda etmek için ashâbına imam olduğunda bile, cemaatindeki yavruların hakkını gözetir ve der ki: “Bazen kıraati uzatma niyetiyle namaza başlıyorum da bir sabinin ağlayışını duyunca annesinin ona gösterdiği şefkatten dolayı yaşayacağı tedirginliği düşünerek namazı hafif/kısa kıldırıyorum.” (Buhari, Ezan, 65.)
Allah’ın Rasulü, içtiği meşrubatın kalanını yanındakilerle paylaşmak istediği bir gün, âdeti olduğu üzere ikrama sağdan başlamak ister. Ama sağına döndüğünde bakar ki, yanı başında bir çocuk! Solunda ise ashabın yaşlıları dizilmiş oturmakta. Çocuğun sırasını atlamaz Rasul-i Ekrem Efendimiz, onun hatırını yıkmaz. “Meşrubatı önce bu yaşlılara vermeme izin verir misin?” diye sorar. Ama çocuktan akıllıca bir cevap gelir: “Hayır. Vallahi senden gelen nasibim için kimseyi kendime tercih edemem!” İşte o zaman Rasul-i Ekrem ikrama çocuktan başlar. (Müslim, Eşribe, 127.)
Velhasıl, çocuğa geleceğin yetişkini gözüyle bakan Rahmet Elçisi, onu adam yerine koyar. Hakları konusunda hassasiyet gösterilmesini, eğitimi ile özel olarak ilgilenilmesini, kul olma bilinci ile yetiştirilmesini, varlığına değer verilmesini, yokluğuna sabredilmesini ister ve sanki her adımında anne-babaya bir halife ile hemhal olduklarını hatırlatır.