Makale

YUNUS EMRE'NİN ESERLERİNDE DİN

YUNUS EMRE’NİN ESERLERİNDE DİN

Prof. Dr. Abdurrahman GÜZEL

Antalya’nın Manavgat Kazası Ahmetler Köyünde doğdu. İlkokulu Köyünde, Orta öğrenimini Antalya’da, Lisans öğrenimini de Ankara üniversitesinde tamamladı. Almanoa Lisans öğrenimini Goethe Ensti­tüsünde, ikinci Lisans öğrenimini de Viyana Üniversitesi Ed. Fakültesi Şarkiyat Enstitüsü Türkoloji Bölümünde yaptı.
2547 Sayılı YÖK Kanununun İlgili bükümleri gereğince 1985 yılın­da Profesör olan GÜZEL, Kasım 1985 tarihinden beri Gazi Üniver­sitesi Gazi Eğitim Fakültesi Türk Dili ve Edebiyat) Eğilimi Bölümü Başkanlığını yürütmektedir.
Yunus Emre; XIII. yüzyılın sonu, XIV. yüzyılın birinci yarısın­da yaşamıştır. Kendisi; şair değil, mutasavvıftır, O şair olduğu için mutasavvıf olmamış" Mutasavvıf’ olduğu için şair olmuştur. Bu se­beple onun hayatına ve eserlerini değerlendirirken bu açıdan ele al­mak gerekir. O, Allah’a âşıktır. O’nun aşkım dünyevî aşklarla kar­şılaştırmak doğru değildir. Nur-ı İlahi’nin sıfatlarının cüz ’ünün in­sanda mevcudiyetini bildiği için insanı da sevmiştir ki, böylece Cenâb-ı Hakk’a ulaşma imkanı bulabilsin... O, İlâhi bir aşka sahiptir. Bu İlâhi aşka ulaşmak için de Allah’ın İlâhi kurallarına tâbi olmak gerekir. Bu da İlâhi kanunim “Din” mefhûmu ile ifâde ettiği husus­lardır.
Yunus Emre’nin Divan ve Risâletü’n-Nushiyye’sine bir bütün olarak baktığımız zaman, din ile ilgili hükümlerini ve bunlara ait bilgileri fazlası ile görürüz. O, eserlerinde dinî hükümleri, eskilerin "sehl-i mtimtenî” dedikleri bir anlatım tarzıyla halkın gayet kolay anlayabileceği basit ve sâde bir ifâde ile anlatmıştır. Fakat Tunus, dinî hükümleri hem itikadı çerçevede Kur’ân hükümlerine göre an­latmış, hem de bu dinî hüküm ve bilgileri “Tasavvuf” açısından ele almıştır. O, Allah’ı çoğunlukla Vahdet-i Vücûd” inancı içinde ele alır. Bu görüşünde de, “aşk”ı temel alır ve mutlak varlığa bu su­retle ulaşabileceğini, kendi varlığını Hakkın varlığında “ifna” ede­bileceğini,
Ne var söylenen dilde varlık Hak ’undur kulda ,
Varlığım hep o İlde ben bunda garip geldüm” der.
Yunus, sadece kendi varlığım değil, bütün yaratıkları “Tevhit Nazariyesi” içinde görür. O, bu “Tevhit Nazariyesini ""Tanrı bir- dür, Hak ’dur Resul” şeklinde,
“Ezelîden dilumde uş Tanrı birdür Hak’dur Resûl ,
Bunu böyle bilmeziken bir âceb makamdayıdum”der.
Yunus, Peygamberlerden bahsederken de çok defa tasavvufun “Tecelli” kavramını işler. Ayet ve hadisleri de şiirlerinde ele alırken; onları da “Vahdet-i Vücûd”u anlatmak için iktibas eder. Ancak "Alılâki Hüküm”lerde O’nun, doğrudan doğruya iyi ve olgun bir müslümanda bulunması gereken şartlar üzerinde durduğunu görürüz.
a) İtikat
1.Allah:
“Yunus Emre’de “Allah” kavramı ’Vahdet-i Vücûd ve Esmâü’l- Hüsna” kabuller dâiresindeki;
“Allah, Bâki, Bâtın, Bekâ, Cân, Canan, Cebbâr-t âlem, Cemâl, Çalap, Gafur, Gânî, Hak, Bâlik, Hajyy, Hudâ, Kadir, Kâdir-i Kün- feyekûn, Kadim, Kay yum,, Kerîm, Mâşûk, Mennân, Nihân, Nûr, Pâdişâh, Padişâh-ı lem yezâl, Pinhân, Rabb’î-Enâm, Rahmân, Rahim, Rezzâk, Samed, Kurban, Server, Sübhân, Tanrı, Vahid, Yar, Yezdân, Zahir, Zü’l-Celâl Yaradan, Sultân-1 Cihân.... vb” isim ve sıfatlarla, ya aynen veya telmihân ifâde etmektedir,
Yunus’a göre Allah, Jhlâs Suresi’ndeki “hükümler doğrultuşun­da” ele alınır. Yani “Allah’ı; tek kudret ve hüküm sahibidir. Doğma­mış, doğrulmamıştır. Eşi, benzeri ve ortağı yoktur”. Hükmü yedi
iklimi tutan tek padişahtır. Bu yönüyle Tanrı Mâlikü,l-Mülk’’tür. Yeri ve göğü yaratan O’dur.
Senündür padişahlık kudretün var
Yar at dun yivi gögi heybetün var.
Yunus’un “Tekden-Tüme, parçadan-bütüne" gidişiyle ilgili ola­rak başda da ifâde ettiğimiz gibi Kâinâtta görünen bütün sıfatlar, kendi sıfatlandır. Dolayısıyla bütün varlık, O’nun nuruyla kaplıdır. Fakat Hak, Zât-N.ûru”nu kendi sıfatlarıyla gizlediği için, zâtıyla değil, nişanlarıyla bilinir:
Dünya âhiret ol Bak yir gök foludur mutlak
Hiç göstere görünmez kim, bilür ne nişânde
Görünen süretler, Allah’ın mutlak varlığının tecellisinin dı§ görünüşeridir.
Işkıla isteridük yine bulduk ol câm
Görilek idinmiş geyer sûretile bu teni
Yaratıkların hiçbirinin dili, Cenâb-ı Hakk’ı anlatmaya ne gücü yeter, ne de ilmi kâfi gelir.
Niçe eydebile dü nite gün
Dile getürmeğe bin-bir adun var.
Yunus’a göre Allah, ezelde var olduğu gibi, âhirde de “vâr” olacaktır. Ama Yunus Allah’ı daha çok “Hakk’ı dünyada iken de görmek” ister ve bu isteğini pek çok beyitlerinde söz konusu eder.
“Îsteridüm Allah’ı büldumısa ne oldu”
derken bunun "dost” varlığının (sıfatlarının) kendisinde tecelli et­tiğini, ondan fazlası ile nişân verebileceğini ifâde eder:
Dost yolunda gider isem gelmekligüm geniz ola
Dost varlığı bemmile her dem nişân virügelem
Dost bundadur benü beyan gördüm dostdidârm tyân
Bu üm-i hikmeti duyan ider bana dek azîmi
Allah, Kur’ân’in hükmü olan "Kün” emriyle ıbütün varlıkları yaratmıştır. Evvel, âhir, ezelî, ebedî, zahir ve ibâtın olan var eden, bütün nzıklan veren ’Hezaîâk” besleyen büyüten, öldüren de O’dur :
Hem evvelsin, hem âhir kamu yerlerde zâhir
Hiç makam yokdur sensüz ben niçün göremezin.
kendisi, “Kerîm ve Kadîm”dir. Allah, kullarını kendisini bildirmek için var etmiştir. Bu yüzden “Allah’ın Varlığı” kulları ile bilinir:
Kul padişâhsuz olmaz padişah külsuz değil
Pâdişâhı kim hileydi hal itmese yort-savul
derken Yunus, aynı zamanda “Kul ile Hakk’ııı Lâ taayyün” mer­tebesi yönüyle “Vahdet” halinde olduklarını da ifâde etmektedir. Zira, varlığın iç yüzü Hak, dış yüzü Halk’tır. Bu sebeple Yunus, Kulu, “Allah’ın Kadim” sıfatı ile, Hakk’ı beraber görür :
Tanrı Kadim kul kadim ayrılmadum bir adum
Gör kul kim Tanrı kimdür anla iy sâhib-kabûl
Dünyaya gelmeyen insan “Allah’ı tanıyamaz. Ancak doğunca bilgi sahibi olunca Allah’ı tanır, özellikle Allah, âleme Celâl ve Cemâl sıfatlarıyla dost didarının vücuduyla tecelli eder. Zatı idrak, ancak bu sıfatları anlamakla mümkündür.
Kimün kâfir idub himün müselmân
Anı kimse itmez illâ ol şeyler
Kimine derd virür asla inletmez
Kiminün dünyâda derdin böl eyler
Kimi ba’y’dur kimi yoksul dime kim
Eğer bay*dur eğer yoksul öl eyler
Kimine bir aba virmez kim giye
Kiminün atına atlas çul eyler
Kimini dünyâda hayvan yaratuf.
Kimini kendine muhlis kul eyler
Kimin elin olur Ârfa çıharur
Kimin yire çalar kara kul eyler.
Allah, dilediğine doğru yolu gösterir. Ortağı yoktur. O, Nutfe- den Âdem yaratan, cansız yumurtadan kuş türeten, kudret dilini söyleyen, bu insanlara türlü türlü cümbüşler gösteren, tevfik ve inâyet kılan, varlığım ilm ile Kur’ân’da beyân eden O’dur.
İy kendözini bilmeyen söz mânisin anlamayan
Hak varlıgun isterisen uş ilmile Kur’an’dadur.
Yunus’a göre Dünyada her canlı; kendi hâl diliyle Allah’ı zik­reder, çok günahkâr olan insanoğlunu bağışlar, onları adâlet üzre ve merhâmetle yarlıgar, onlara doğru yolu gösterir. O’mın inayeti, rahmeti çoktur. Rahmeti göle benzer, öldüren, dirilten O’dur, Hz. Isa’yı babasız yaratan O’dur. Tûr’da Mûsâ Peygamber’e kendi kelâ­mıyla tecelli etmiş, fakat zâtım göstermemiştir. O, mahşer günü hük­münü gösterecek, mahlûkâtı yeniden diriltecektir. Hüküm sahibi o’dur.
Andan İsrafil sur ura Ölenler yirinden tura
Mizân-Terâzi kunla hükmini İde Zü’l-Celâl
Sübhân olan Allah, kulun tek sığınağıdır. Yunus’a göre Allah düş- de de görülebilir:
Esridi Yunus’un cânı yoldayım illerüm kanı
Yunus düşde gördi seni sayru mısun sağlar mısun
Okumaktan murad ise, Cenâb-ı Hakk’ı tanımak, O’na kulluk et­mektir. Gece gündüz Allah’ı zikreden kişi, O’mı isteyen kişi demek­tir. Ve bu sebeble de O’nun her yerde hâzır ve nazır olduğunu bil­mek içinde Hak âşığı” olmak gerekir.
Allah benüm didigine virmişdür ışk varlığını
Kime bir zerre ışk vire Çalap varlığı andadur.
Ol Kâdir-i kûn-feyekûn lutfedici Sübhân benem
Kesmedin rızkım viren cümlelere Sultan benem
Kar yağduran buz tonduran hayvanlarun rızkun veren
Şöyle bilün öl mahlûkâ öl Rahim ü Rahman benem
Netice olarak ifâde etmek isteriz ki, Yunus’da Allah kavramı, bir bütün halinde “aşk”la ifâde edilmektedir. Hangi pencereden ba­karsanız bakınız orada "AJlah”ı göreceksiniz. Allah İlâhi bir nûr’dur. Mekânsızlık âleminde sınık gönüllere taht kurmuştur. Vûcûd şehrin­deki tahtın sahibi O’dur.
Bu vücudun şehrine her dem giresüm gelür
İçindeki Sultan’un yüzün göresüm gelür
Bütün varlık Hak’kun dur.
Derviş Enefl-Hak dirse no’la aceb mİ
Hep varlık Hakkundur alâ küîli hâl,
2. Melekler.
Yunus Emre’nin eserlerinde Melek kavramı için "Melek, Melâike, Ferişteh, Firişteh” isimleri geçmektedir. Melekler semâ ehlidir ve bulundukları yer de, "Melekût âlemi”dir. Melekler Yunus’da daha çok İnsan ile Allah arasında, Seyr ü sülük esnasında vasıta olan nurani güçler olarak ele alınmaktadır. Gök’ de bulunan bu Melekler, zikir ehlidirler. İnsanlarla da münasebeti vardır.
Yunus Emre dört büyük melekten bahseder. Bu Melekler de: Cebrail, İsrafil, Mikâil ve Azrail’dir. Hepsini “Dört Ferişte veya ‘’Keırûb” ifadeleriyle de zikreder.
Bakan benem gören benem alan benem viren benem Ne Cebrâil ne Mikâil İsrafil’i küan benem
Yunus’da Cebrâil, Cibril, Cebrâil-i Mürscl, Elçi isimleriyle zik­redilir. Yani Hz. Muhammed’in tercümâm, Allah’ın elçisidir.
Cebrail’den çeşitli vesilelerle bahsedilmektedir.
Muhammed’e bir gtce Çalamdan indi Burak
Cebrail eydür Hocam Mirac’a kıgurdı Bak
Gitdi Cebrâil Hasreti getürdü Burak atı
Nurdamdı hü’atı gözi gevher yüzi ak
Anun gibi maşuk anun haberini kim getürûr
Cebrâü-i Mürsel sığmaz anda ohcak münacaat
Yarinden elçi gelür canımdan u diler
Merkepden inübeni yayan varoşum gelir.
İsrafil, kıyamet gününü, haşri ve neşri haber verir O, kıyamet günü elindeki sûru üfürecek ve bütün canlılar ölecektir.
Isrâfü sun kra yir yüzi dirşünle
Herâb ola ben ü bahr çarh-ı felek yayüa
İsrafil surem ura cümle mahlûk tun gele
Dinlüben lıaşre vara anda, kaldı Subhan ola
Azrail, Yunus’da ölüm meleği olarak ele alınmaktadır.
Bana câm sen virdün Azrail’e bitdürdün
Senden artuk kimseye emânet viremez
Azrâil ne kişüdür kasd idesi cânuma
Ben emânet ıssıyla anda bitrişüp geldüm.
Yunus’un eserlerinde belli ¡başlı dört melekten gayri olarak;
Kirâmen Kâtibin, Müııker-Nekir, Hârut-Mârût meleklerinden de bahsedilir.
Kirametı Kâtibin;
Ol ferişteler adı Kirâmen Kâtıbîn*dür
Yasmakdan usanmazlar armazlar yaz u kışda
Münker-Nekir,
Kamûlarun amelidür Menker-Nekir olup gelen
Benüm amelüm dostı da amelümi tuta varam,
3. Kitaplar :
Genel anlamda bütün mutasavvıfların asıl beslenme ve seslenme kaynağı Kur’âıı’dır. Ayrıca mutasavvıflar diğer mukaddes kitablan da zikrederler, Yunus Emre’de eserlerinde, Kur’ân-ı Kerim’i fazlası ile zikrederken, aynı zamanda diğer mukaddes kitapları da manevi birer makama delâlet etmesi sebebiyle zikreder.
Tevrâthla Incil’i Zebur*ila Fürkân’t
Bunlardagi beyânı cümle vücûdda bulduk .
Yunus Emre’de kalıplaşmış bir düstur vardır ki o da, dört ki- tab’ın mânisinin Kur’ân’da toplanmış olduğu hususudur.
Halk içinde dirlik düzen dört kitabi doğru yazan
Ag üstüne kam dizen ol yaztlan Kur3an benüm.
Sen seni ne sanursan ayruga da ant san
Dört kitabun mânisi budur eğer varsa
Dört kitabın mânisi bir “Elif” de toplanmıştır. "Elif” den mak­sat, Kur’ân’dır. Yunus bu harf için "ulu heoe” terkibini kullanır.
Dört kitabun mânisin okıdum tahsil küdum.
Işka gelicek gördüm bir ulu heceyimiş.
Bu ile Allah’ın ¡birliği ve tescilî fikri de ortaya konmuş­
tur. Çünkü “Allah” da, "Elif” ile başlamaktadır. Yani dört kitabın tamamı ve verdiği birinci mesajda “Allah’ın Birliği” hususudur.
Dört Mtdbun mâmsi bellüdür bir elif de
Sen elif dirsün hoca mânisi ne dimekdîir.
Yunus’da “Elif”de birliği, bâ’da ise Kesreti görür. Bu sebeple
O dâima Elif’i zikreder :
Dört kitabun mânisi tamamdur bir elifde Bâ âidürmen siz bam bâ diyicek azaram
4. Peygamberler:
Mutasavvıfların eserlerinde, Özellikle Yunus Emre’de Peygam­berler;
“Peygamber, Nebî, Eesûl, Enbiyâ, Cânlar, Hâslar, Elçi” kelime­leriyle ifâde edilmektedir. Gerek kavram olarak, gerekse hâs isim­leri itibariyle, Yunus Emre’nin eserlerinde isimleri en çok geçen Peygamberlerin sayılan "yüzyirmidörtbin” olarak ifâde edilmektedir.
Yüz yiğirmi dört bin hâsı dört yüz kırk dört tabakası
Devlet makamında öl gün ulu hânedândayıdum.
Tabîi ki Hz, Muhammed, kendisinden en çok bahsedilen Pey­gamberdir. özellikle Hz. Muhammed, Yunus Emre’de, diğer Peygam­berlerden de, üstün tutulmaktadır. Çünkü Hz, Muhammed, Kâinatın yaratılışının sebebi olarak gösterilmektedir. Yani ilk yaratılan O’nun nıhû’dur. Eğer o olmasaydı hiçbir canlı ve cansız varlık yaratılma- yacaktı. îşte bu sebepten Yunus Emre Hz. Muhammed’i yüceltir :
Hak yarattı âlemi, aşkına Muhammenin
Ay û günü yarattı, şevkine Muhammed’in
Ol dedi oldu âlem yazıldı levh ü kalem,
Okundu Kıratın-i kelâm, şanına Muhammed’in
Hep erenler geldiler, dergâha yüz sürdüler
Zikri tevhit ettiler, nuruna Muhammed’in
Veysel Karam kazandı, âhir yine özendi
Sekiz uçmağ bezendi, aşkına Muhammenin
Ferişteler geldiler, saf saf olup durdıitar
Beş vakt namaz kıldılar, aşkına Muhammed’in
Havada uçan kuşlar, yaşarıp dağ ü taşlar
Yemiş verir ağaçlar, aşkına Muhammed’in
İmansızlar geldiler, anda İman âldılar
Beş vakit namaz kıldılar, aşkına Muhammed’in
Yunus kim ede methi, över Kur’an âyeti
An vergü salavatı, aşkına Muhammed’in
Peygamberler henüz yok iken; Hz. Âdem yaratılmadan önce Hz. Muhammed’İn nûru yaratılmış idi. Diğer Peygamberler de bu aûrdan yaratılmıştır. Bu sebeple Yunus Emre’de Hz. Muhammed, “Peygamberler Serveri” olarak isimlendirilir, ilk yaratılan!insan ve Peygamber Hz. Âdem’dir.
Evvel Adem yaratıldı sonra Peygamberleri
Âhir Muhammed nûrı bal kıldı içümüzden
Hz. Muhammed’in nûnı, Âdem atadan beri, bütün Enbiya, Nebî ve Velî’de görülegelmiştir. Peygamberlerin, âhiret’de şefâatı Allah’ın inayeti iledir. Bu şefaat faktörüne Paygamberlerden sonra, velîler, şehidler, çocuklar, âlimler... vb. de kendi mertebelerine göre katıla­caklardır. Bu da ancak Allah’ın inâyetine bağlıdır.
Yunus Emre’nin eserlerinde :
Hz. Âdem, Hz. Şit, Hz, îdris, Hz. Nuh, Hz. İbrahim, Hz. İsmail, Hz. Yakup, Hz. Yusuf, Hz. Eyüb, Hz. Dâvud, Hz. Süleyman, Hz. 11- yas, Hz, Yunus, Hz. Zekeriya, Hz. Mûsâ, Hz. Isâ, Hz, Muhammed, kendi Özelliklerine göre ayrı ayrı, fakat teferruatlı bir şekilde zik­redilmektedir.
Biraz evvel yukanda da ifâde ettiğim gibi Yunus Emre Hz. Muhammed’i “Peygamberler Serveri ve Dinin Direği’ olarak ifâde eder.
Peygamberler serveri din direği Muhammed
Gör ne gevherler Tcodı bu bizim cânumuza
Hak O’nu öğmüş de yaratmıştır. G, Fahr-i âlem’dir. Dünya O’- nun dostluğuna yaratılmıştır.
Yaratdı Hak dünyayı Peygamber dostluğuna
Dünyaya gelen gider hâki halası değil
Yunus, O’nun admı beyitlerinde değişik isim ve sıfatlarla zik­reder :
“Mustafa, Muhammed, Ahmed, Mahmûd Kasım, Resûl, Dost, Habib, Fahr-i âlem, Nebî, Server, Sidk u Safâ Mâdeni, iki Cihan Güneşi, iki Cihan Sultanı, Cân, Gül, Habibu’llah, Hayrü’l-beşer.... vb.” dir.
Yunus’a göre Hz. Muhammed, dâima ümmeti için çalışan bir peygamberdir. Hz. Muhammed, her şeyin aslıdır. O, ölmemiştir, an­cak zâhiren dünyasmı değiştirmiştir.
Ol iki cihan güneşi zâhir dünyasm denşürili
Câhil ant ölâi sanur ol hod ölmez ölüp âegül
Hz. Muhammed’in varlık gölünde yetmiş bin peygamber iardır. O, şefeât, mücizât sahibi, acıyı tatlı, kötüyü iyi kılandır.
Muhammedîn medhini İdelüm baş üstine
Zirâ ki ol Muhummed yufidi Arş iistine
Arşına basdı kadem ol Resûlullah benem
Düşdi bu cümle sanem ser-nigün ferş üstine
Bir taşa kıldı nazar mucİzât ile yarar
Çıktı ber-tâ vü sin ü yâ dürlü nakış üstine
Taş elinde söyledi Hak Resulsin sen diâi
Anunçin komadı bir taşı taş üstüne
MuhammecPe kâfirler üç kez agu virdiler -
Birin kuzuyla yidi ikin aşın üstine
Yunus Emre, Hz. Muhammed’e müstakil medhiyeler de yazmış­tır. Onlar da :
Mefâ’ilün Mefâ’ilün Fe’ûlün
1 Yirün gögün saf âsi Mustafâ’dar
Kamu cahdün vefası Mustafâ’dur
2 Ayun bedri hilâl alnt ve kaşı
Günün nün ziyâsı Mustafâ’dur
3 Çalap carşı ayağında olur ferş
Cihânûn müntehâsı Mustafâ’dur
4 Yann mahşer şefic oldur şefic ol
Sekiz uçmak sakası Mustafâ’dur
5 Bi-çâre ‘âsî kullara yarın ol
Şefâcat eyleyesi Mustafâ’dır
6 Yann peygamberler âciz olısar
Girü elin alası Mustafâ’dur
7 Yûnus yalvar getür Hakk’a salâvât
Hak’un dostı Habîbi Mustafâ‘dur
Çalap nûrdan yaratmış cânını Muhammed’ün
Âleme rahmet saçmış adım Muhammed’ün
Dostum dimiş yaratmış hem anun kaydın yimiş
Ümmetden yana korniş yönini Muhammed’ün
Muhammed bir denizdür âlemi tutup durur
Yitmiş bindür peygamber gölİnde Muhammed’ün
Dünyâ mâlın dutmamış hiç emânet artmamış
Derzi biçüp dikmemiş tonum Muhammed’ün
Tanrı’arslanı Alî sağında Muhammed’ün
Hasan’ila Hüseyin solında Muhammed’ün
Yılda yitmiş bin hâct her biri niyyet ider
Varup ziyâret ider nûrını Muhammed’ün
Yûnus Emre’m ctşkhıdur eksikUdür miskîndür
Her kim yimez mahrumdur hvonım Muhammed’ün
K. 174b, RY. 64b, M. 59, Ç. 25b
Dutgıl bir Tanrı hâsım gel ikrâr it erenlere
Sileler gönlün pâsını gel ikrâr it erenlere
Öyle bir berkitgil ahdim hem mâlun olsun hem ruhtun
Halik’ı bilmek olsun cehdün gel ikrâr if erenlere
Erenlerdür Tanrı hâsı silerler gönülden pâsı
Dostiladur mu camlesi gel İkrâr İt erenlere
Gider gönül teşvişini bezeme hoyrat ‘nakşımı
Uçurmadın cân kuşum gel ikrâr it erenlere
Geç bu uzun endişeden erdire nefsin uşadan
Bakmagil dosta taşradan gel ikrâr it erenlere
Bu cân sana bâkî kalmaz anda varan girü gelmez
Son peşmânlık assı kılmaz ğel ikrâr İf erenlere
Bu dünyâyı elden bırak âhirete eyle yarağ
Erenlerden olma ırak gel ikrâr it erenlere
E ger seversen Allah’ı hoş nidâ eyle ol şâhı
Hak rahmet ider v’allâhi gel ikrâr if erenlere
Yûnus sen peşmân olmadın irişgtt ere
Ölmedin Bu dünyâ sana gülmedin gel ikrâr it erenlere
RY. 30b, K. 173b, YE ,M. 58
Fuzûli’nin ’"Su” kasidesindeki "Su” redifi ile Hz. Muhammed en güzel şekliyle anlatıldığı gibi, Yunus Emre’de de “Gül” motifi ile Hz. Muitammed’in şeriatı anlatılmıştır. Hz. Muhammed’in teri, yer- yüzündeki bütün çiçeklerin kokusuna benzer çölde o’nun terinin yer- yüzündeki tezahürüdür. Bülbül’e benzeyen âşık bu gül’e âşık olmuştur.
Gül Muhammed teridür bülbül amin yâridür
Ol gül ile ezelî cihâna bile gddüm.
Ne haldayım nebilem duzakdeyum ne gülem
Bir garibce bülbülem ötmeğe gül e geldüm.
Başka bir beyitde gül, şeriate benzetilmektedir. Gül, ferahlatıcı, uyarıcı, sevindirici ve dünyada başka hiç bir çiçeğin kendi hasletle­riyle ibunun kadar övülmediği belirtüerek, bunun gibi şeriatın da nefs-i emmâreyi gafletden uyarması şekliyle münasebetler kurul­maktadır.
5. Ahiret:
Yunus’un eserlerinde, âhiret gününün unsurlanyla ilgili pek çok kayıtlar vardır. Âhiret kavramı, "Ahiret, Subh-ı kıyamet Ukbâ...” vb. gibi kelimelerle ifâde edilir.
Aynca Âhiret:
“Âhir zaman, Sûr, Haşr, Mahşer, Mahşer günü, yarınki gün, Sual, Mizan, Sırat, Amel Defteri, Şefeât, Cennet, (Behişt, Cmân, Uçmaz, Firdevs-i âlâ, Sekiz Uçmaz, Sekiz Cennet), Hûri, Gılmân, Tûba, Kevser, Kasr, Köşk, Hülle, Rıdvan, Cehennem (Tamu, Zeba­ni...) gibi kavramların hepsi Yunus Emre’de mevcuttur.
Âhiret bâki, dünya fânidir. Âhiret, insanların öldükten sonra ebedî olarak yaşayacakları âlemdir. Bu âlem, insanlar tarafından ta­nınacaktır. Dünyaya aldanan âhireti unutur. Âhiret yolunda yoldaş Hûri’ler dır. Dünyada ne varsa âhiretde de vardır.
Yunus, âhireti başka bir düşünce içinde "ahi”lerin yurdu ola­rak da kabul eder :
Sûfilere sohbet gerek aMlere ahret gerek
Mecnûn’lara Leylâ gerek, bana seni gerek seni
Mahşer günü kul ile Sultan eşittir. Yunus Emre, âhiretle ilgili mefhumları eserlerinde pek çok beyitlerle, âyet ve hadislere telmih­ler yapmak suretiyle ele almıştır.
6. Hayır ev Şer -Kaza ve Kader :
Yunus’un eserlerinde bu kavramlar pek fazla uzun uzun anlatıl­maz.: Ancak "Hayır ve Şer” daha fazla geçer. Yani "Hayır ve Şer” Allah’dandır. Kulun kendisine ait fiili yoktur. Mutasavvıf kişiler, ha­yır ve şerrin Allah’tan olduğunu bilirler..
Yunus bu sözleri kogil kendözünden elun yugû
Senden ne gele bir diğil çün Hak’dan ola Hayr-u Şer
Hayır ve Şerri elden koyan kişi, korku ve ümitden beridir, ben­cillikten kurtulmuş, varlık defterini yumuştur.
Uçmak’dan umust yok, Tanrı’ dan korkusu yok
Kendisin yanı kûup hayr-u şer elden koyan
Yunus Emre’nin eserlerinde “Kaza ve Kader” konusunda-işe geniş bilgi yoktur. Yunus, kader konusunda da îslami inanç içindedir. Bunun İlmî şekliyle izah tarzını işlememiştir. Ancak Yunus, insanın kaderi üze­rinde, sadece inanç olarak Levh-i mahfuz deki tespitin olduğunu, ezelde ne yazılmış ise, dünyada insanın başına onun geleceğini be­nimsemektedir.
Yunus imdi gam yine nidem ne kılam dime
Gelür kişi başına ezelden ne yazıla :
2- İbâdet:
Yunus Emre’de ibâdet kavramı için "ibadet, zühd ve taât” ke­limeleri geçmektedir. Yunus, bu kavramı daha çok İslâm’ın beş te» meli” üzerine inşa etmiştir. Allah’a “Hakka’l Yakîn”e kavuşmak ancak ibâdet ile mümkündür. Allah sevgisi de "ibadet” ile kazanılır :
Yunus sen kendüni görme İbâdet kû mahrum kalına Gayrısına gönül vİrme Allah sevgisi var iken.
Demek ki Yunus’dâki esas sevgi "Allah Sevgisi”dir. Hümanist sevgi değildir. Yunus, ibâdetin de mutlaka riyâsız, gösterişsiz olması gerektiğini vurgular, ibâdet, ahlâkın güzelleşmesini, insanların ol­gunlaşmasını, Allah’a daha da yakınlaşmayı sağlar, ibadet, insanı vecdeulaştınr. Vecd ise,. Allah’a ulaşmanın en kısa yoludur. Bu da farz ve sünnet ibadetleri ifâ ile mümkündür.
Yunus Emre’nin eserlerinde, çeşitli vesilelerle dünyan m kullar İçin Allah’a ibâdet etsin diye yaratıldığı, cihanın ibâdet yeri olduğu dünyadaki hikmetleri gören insanların taatla iştigal eylediği, hay­vanın farkının “ibadet” ile belli olduğu anlatılır.
Tanrı’nın sırrına ancak bu ibadetlerle ulaşılacağı ifade edilir.
Oruç-namaz-gusl u hac hîcâbdur âşıklara Âşık andan münezzeh hassü’l-havâs içinde
Omc-namaz-zekât-hâc cürm it cinayet durur Fakir bundan azaddur hass-u havas içinde
1. Kelime-i Şahadet:
İslâm’ın temellerinden olan “Keliıne-i Şahadet” bütün mutasav­vıfların da temel inancıdır. Zira, bundan sonra ifâde edecekleri ve yaşayacakları bütün haller, "Allah’ın birliği ve Hz, Muhammed’in Allah’ın kulu ve Kesulu” oluşuna dayanacaktır. Bu sebeple, Yunus eserlerinde ya Lâ ilahe illallah Muhammedür resulullah” veya “Tanrı birdür-Hak’dur Resul” şeklinde bu inancım açıkça ifâde eder.
Ezeli’den dilûmde uş “Tanrı bir dür Hak’dur Resul
Bunu böyle bilmeziken bir aceb makamdayıdum .
Yani Yunus, burada da Keiime-i Tevhid’i "Vahdet-i Vücûd” inancı iğinde ele almaktadır.
2. Namaz:
Yunus Emre’nin eserlerinde “Namaz” ile ilgili pek çok beyitlere rastlamak mümkündür .Bu da beş vakit namaz, çalap buyruğu gibi ifadelere yer verilir. Divandaki dört müstakil şiir ise "Salât-nâme”ı türünde yazılmıştır.
San’otun yigreği çün namazımış hoş pişe
Namaz küan kişide olmaz yavtz endişe
Allah buyruğun dutgil namazın kûup gitgil
Namaz kılmayınca zinhar varmagi işe
Evünde helali beş vakt namaz öğretgil
Öğüdün dutmazısa yazugı yokdur boşa
Namaz’ın Hz. Muhammed’in Miracı esnasında farz kılındığım ifâde eden Yunus, Allah’a yaklaşmanın ancak "Namaz” ile mümkün olacağını, Namaz’ın insana dünya ve âhiretde "azık” olduğu ifâde edilmektedir.
Âlem fahr-i Muhammed Miröc’a ağdugunda
Çalamdan diledügi ümmetine azukdur.
Yunus, Namazı yerine getirmeyen kişinin kazancının haram ol­duğunu söyler. Ömür boyu namaz kılmak gerekir. Zira; ecelin ne zaman geleceğini kimse bilemez. Namaz, gönüllerden ikiliği giderir. Amma gönül yıkanın namazı gider. Bunun için şâir, hem ibadeti tam yapmanın gerekli olduğuna, hem de ahlaki kurallara riayet etmenin ehemmiyetini vurgular.
Zira Şâir
Bir kez gönül yukdunısa bu kıldığın namaz değil”der.
Ayrıca Yunus, Hakk’ı talep edenlere şöyle tavsiyede bulunur:
“Namaz kılın, Oruç tutun..’’ der.
Yunus Emre, bir “Salât-namesi’nde beş vakit namazın zahiri ve bâtmı manalarını şöyle anlatır :
Müslümanum diyen kişi şartı nedür bilse gerek
Tanrı’mtn buymgın tutup biş vakit namaz küsa gerek
Tavla türap boşun koldur ellerüni suya doldur.
Hem şeytanun boynını ur hem nefs dahi Ölse gerek
Kılırısan tan namazın Hak’la ola hem niyâzun
Âhiretde izz ü nâzun vamp anda bulsa gerek
Öyle namazın kılasın her ne .dilersen bulasın
Tamûdan azad olasın kullar azadolsa gerek
Ol ikindiyi kılanlar art dirlik dinletiler
Olardur Hakk’a irenler her-dem anlar irse gerek
Ahşam durur üç fariza tağca günahun anda
Eyü amellerin sinde şem’ü çerag olsa gerek
Yatsı namastna ol hâzır hâzırları sever Kadir
İmanın eksügin bitir İmân peşrev olsa gerek
Her kim bu sözden almadıbiş vaki namazı kılmalı
Büün müslüman olmadı öl Tamu’ya girse gerek
Bildünise cem ’ati hazır olanlar Cennet’i
Ger kahillik kılırsan münâfikdan olsa gerek
Yunus, Sabah namazını da şöyle anlatır.
Sana direm iy velî tur irte namazına (sabah namazı)
Eger değülsen öli tur irte namazına
Ezan okur mü‘ezzin çağırtır Allah adın
Yıkma dinün bünyâdın tur irte namazına
Ağar pervaze kuşlar teşbih okur ağaçlar
Himmet alan kardaşlar tur irte namazına
Yunus Emre, beş vakit namazın ’dışında cenaze namazının da ehemmiyetini anlatır : Bu namaz "dört teKbirli namaz’* olarak an­latılır. Ve bu dört tekbir “dört Tevhid” makamının sembolüdür.
Oğlan gider danışmana sclâdur dosta-düşmana
Şol dört tekbir namazda vaktim tamam kılam bugün
Yunus Emre, Namaz’la ilgili bütün mefhumları ayrı ayrı ele alır.
Onlar da :
“Abdest, Kıyam. ,Rükû, Sücut, Mescit, Mihrâm, Minber, Minare, İmam, Müezzin, Kıble, Ezan, Cemaat, Seccade, Teşbih, Dua, Salâvât... vb." dir.
Bu mefhumlar aşağıdaki beyitlerde görüldüğü gibi ele alınır :
Abdest:
Tanla turup başun koldur ellerüni suya doldur
Hem şeytânun boynunı ur hem nefs dahi ölse gerek
Rükû, Sücûd ve Kıyam :
Hazrete bağlu elüm Fatiha okur dilüm
Bilini büküp Hdklfa hoş rukûât eyledi.
Rükû mcûda kalma amelün tayanma
İlm ü amel gark olur nâz u niyaz içinde
Ne Kabe vü ne Mescid ne rükû ne sucûd
Hakk’ila dâim becid olur münâcatımız
Zühd ü taat usûli dîn aşk haddinden taşra durur
Nisbet değildir ana hem secde vü rukû-kıyam
Mihrâb:
Can dost mihrabına secdeye vardı
Yüz yire uruban îder münacaat
Mescid:
Mescidde medresede çok ibâdet eyledüm
Işkadına yanuban andan hasıla geldim.
Minâre:
Yunus’un sözinden sen mâni atılansan
Konya menaresini göresin bir çuvaldız
Müezzin - İmam:
Bu çok meydânı içinde çagurdum bir avaz itdüm
Müezzinlik bizim oldu imam oldum uyan gelsün
Kıble:
Asitân-ı mürşidün gel kıble-i cân kılalım
Ol şeh-i şahlar şâhın gel biz de mihmân idelüm ;
Kurân ; .
Ezan okur müezzin çağurur Allah adın
Yihma dinin bünyadun tur irte namazına
Teşbih:
Ay u gün müştak durur dervişlerün sohbetüne
Firişteler teşbih okur zikir ider dervişleri
Sofıyam halk İçinde teşbih elimden düşmez
Düüm marifet söyler gönlüm hiç kabul itmez
Namazı kıl zikr eyle elün götür şüJcreyle
öleceğün fikreyle tur irte namazına
3. Oruç, Hac ve Zekât:
Yunus Emre’de ^Oruç”, İslâm’ın temellerinden olduğu, her müs- lümanm mutlaka bu farz orucu senede’ bir ay tutması gerektiği ifâ­de edilir. O,
“Ben oruc-namaz çün sûci içdüm esridüm”
derken, ilahi aşkın şarabı ile sarhoş olduğunu söyler. Ayrıca Orucu ve namazı bir menfaat karşılığında tutmanın da yanlış olduğunu söyler.
Orucuna güvenme namazına tayanma
Cümle ta’at tak olur nâz u niyaz içinde
Oruçla ilgili olarak Yunus’da çeşitli mefhumlar da ele alınır.
Yunus, Orucu, bir noktada "halvet riyazet” olarak inceler. Oruç ile, insanın nefsini terbiye etmesi, çeşitli dünya nimetlerine. Karşı imtihan vermek durumunda olduğunu, "iftar” kokusunun “gül” ko­kusuna eşitliğini söyler.
Dünyadan gönlini çeke eti İle arpa eke
Umna yarı kül kata güneş de kurutmak gerek
Aceb ant nice yiye nefsi dilese yiyleye
Kaçan kimi iftar eyleye üç günde bir itmek yiye
Yunus, Hace’ın İslâm’ın rükünlerinden olduğunu, bunun da hâli vakti yerinde olanların ömründe bir defa icra etmeleri gerektiğini söyler. Ancak, Yunus, haecı şekli yönüyle değil, yani “İnsan-ı Kâ­mil” yönüyle ele alır ve’ gönülden hareket ederek “gönüle girer gönül yapar” san haccın kabul olur’’ der.
İlm ü amel ne assı bir gönül yıkdunısa
Arif gönül yapdugı berâber Hicaz ile
Ariflerin aksine, herhangi bir kişi bir gönül yıkar ise, O, ister­se bin kez Kabe’yi ziyaret etsin, O’nun haccı muteber sayılmaz.
Ak sakattı pir koca bilmez ki hâli nice
Emek yimesin hacca bir gönül yıkarsa
Hacca gidecek kişinin mutlaka dünya hayatınında mükemmel olmasını ister. Zamane hacılarının azgınlıklarını kınar. Ona göre hacca gidenler Hz. Peygamber’in hadisine göre Allah’ın ve Hz. Mu- hammed’İn davetine icabet ederek gidenler olmalıdır. Şeytân’ın da­vetine icabet ederek gidenler ise, zamâne hacısı, kibirli, gururlu, kö­şe dönücü, helâl nzık sahibi olmayanlardır,
Düris kazar yiyidûr bir gönül ele getür
Yüz Kâbeden yigrekdür bir gönül ziyareti
Kâbe senin eşigündür eyle bü
Bulimadum yol çeküb varmagıla
Kabe’ye varmak meşakkatlidir. Hatta yollarda "mugan diken­leri” vardır. Ancak âşıkların ayaklan altında bu dikenler ipek olur. Yani Allah’a tam olarak inanan, ihlas, dürüst olan kişiler pek çok meşakkatleri yenebilirler. Allah’ın sevgili kulu olabilirler.
Zekât: Yunus, bu konuya pek fazla yer vermemiştir. Herhalde bu ibadetin zenginlere ait bir ibâdet olduğu için mi, üzerinde dur­mamıştır, bilemiyoruz. Ancak:
“Oruç-namaz-zekât hac cürm ü cinayet dürür
Fakir bundan azaddur hass-1 havâs içinde” der. Zekât vermeyen zenginleri öyle yerer ki.
“Bin kızılı varsa birisi gelmezişe” der. ayrıca hakiki müslümanı da bu konu da şöyle anlatır :
Ele getürdüğüni miskinlere hare eyler
Netice olarak ifâde etmek isterim ki, Yunus Emre’nin eserle­rinde Din konusu, son derece önemlidir. Zira O, bir mutasavvıf ola­rak, eserlerini “İtikât-îbâdet ve Ahlak...” sistemi üzerine kurmuş­tur. O, her konuyu İslam Dini’nin emir ve nehiyleriyle beraber ele alır. Eserlerinde özellikle dînî hüküm ve ahlâkî kuralları, halkın an­layabileceği bir üslup üe ele alır.
Yunus’un asıl ilham kaynağı Kur’ân-ı Kerîm ve Hadis-i Şerif­lerdir. Bu bakımdan o, Kur’ân’a ve Hz, Muhammed’e derin bir say­gı, muhabbet ve ihlâslı bir imân ile bağlıdır. O, eserlerinde dâima "Allah’a varına yollarını”, Kur’ân’dan âyetler getirerek, Hz. Muham- med’den hadisler hatırlatarak ve bunlan tam bir nüfuzla açıklar.
O, günümüzde söylenmek istenildiği gibi “Hümanist” bir düşün­cenin adamı değildir. Zirâ hümanizmin görüntüsü ve neticesi, ateiz­me dayanır. Bu sebeple Yunus’u ele alırken, mutlaka onu Türk-ls- lâm Kültürü bünyesinde ele alarak değerlendirmeliyiz. Bunu da bu saha da ihtisas sahibi olanlar yapmalıdır. Her Önüne gelen O’nu çeşitli bloklara çekmemelidir.
1991 Yunus Emre Sevgi yılın da O’nu öldürmek yerine yaşatmaktayız.
Bu da Yunus’un günümüz insanına verdiği mesajları ilmin doğ­rultusunda açıklamakla mümkündür.
DERVİŞLİK YOLUNA
Bu dervişlik yoluna
Aşk ile gelen gelsin
Ya dervişlik neydiğin
Bir zerre bileri, gelsin
Ey canlar işbu, yola
Gelmeyin riyâ ile
Bu melâmet İmhasın
Bizimle giyen gelsin
Göz ile gördüğünü
Yeni ile örtenler
Bu yol ince bir yoldur
Yüreği duyan gelsin
İş bu sözü edenden
Bana nişan gerektir
Sözlerin en kısası
Canına gelsin
Her kim sever Allah’ı
Rahmet eder vallahi
Dil sevgisiyle olmaz
Aşk ile seven gelsin
(Yunus) söz ile kimse
Bu yolu hoş geçmedi
Her kim vücudun canın
Ortaya koyan gelsin
Yunus EMRE