OSMANLI DEVLETİNDE İLMİYE SINIFININ RÜTBE VE PAYELERİ
Veli ERTAN
1912 yılında Akseki’nin Sadıklar köyünde doğmuştur, ilk ve ona tahsilini Antalya’da, yüksek tahsilini Ankara Gazi Terbiye enstitüsü Pedagoji şubesinde yapmıştır. Ayrıca Bağdat Küddiyetül Adap Velutum’da arap dili ve edebiyatı tahsili elmiştir.
Sivas Milli Eğilim Müdür Muavinliğinde ve öğretmen okulunda, Ankara İmam-Hatip Lisesi Müdürlüğünde bulunmuştur.
1962 yılında Konya Yüksek İslâm Enstitüsü müdür ve arapça öğretim üyeliğine tayin edilmiştir. 1974 yılında İstanbul Yüksek İslam enstitüsü öğretim üyeliğinden emekli olmuştur. Basılmış on beş kadar eseri vardır.
OSMANLI DEVLETİ ZAMANINDA İLMİYE SINIFININ RÜTBE VE PAYELERİ, TEŞRİFATTAKİ YERİ VE VAZİFESİ
Îlmiye sınıfının başı ve en yüksek makamı, Şeyhu’l İslâm’dır.- Sadr-ı âzamdan sonra devletin ikinci büyük memurudur Şeyh’ul İslâm’dan sonra ikinci derecede Fetvâ Emini gelir.
İlmiye Sınıfının Rütbeleri:
Mülazım, stajyer yerinde kullanılır. Maaşsız bir rütbedir. Fakat bununla beraber Fâtih kanunnamesinde mülazımın yirmi akçe ile başladığı zikrolunmuştur. Mülazemet günü tabiri de müderrislerin Şeyhu’l İslâm ile görüşmüş oldukları güne verilen bir isimdir. Tanzimat’ına önce mülâzım yerine Şâkird (Tilmiz) denilirdi. Eskiden öğrencilere de bu ad verilmiştir. Resmi dâireler birer mekteb mesabesinde idi. Mülâzımdan sonra ilıniyye tabiri gelir; llmiyye, medrese tahsilini bitirip icazet alanlar hakkında kullanılırdı. Mülâzımlık müddeti yedi danedir. Bu müddet tamamlandıktan sonra "Ruus" İmtihanına girerlerdi. Başarı gösterenler ibtida hariç ruusu ile müderris unvanını alırdı. Kazanamayanlar veya kazanıp ta ilmiyeye geçmek istemi- yenler de Kadı olurlar.
İlmi ve Meslekinin Mertebeleri:
1) Hacegah rütbesi
2) müderrislik payesi
3) Kibar-ı müderrisin
4) Mahreç mevlevıyeti
5) Bilâd-ı Hamse mevleviyeli
6) Haremeyn-i Şerifeyn mevleyiyeti
7) İstanbul Kadılığı
8) Anadolu Kazaskeri
9) Rumeli Kazaskeri
10) Şeyhu’l İslâm.
1- Hacegah-Rublesi
Hacegah rütbesi rütbe-i hamişedir, teşrifat tertibine göre askeri karşılığı yüzbaşılıktır.
İlk zamanlarda bu rütbe memuriyetle alâkalı olmasına rağmen ikinci Sultan Mahmud (1808 - 1839) devrinde Hacegahlık müstakil bir rütbe itibar olunmuştur. Bu rütbe için hususi nişanlar yapılmış ve hatta resmi günlerde giyilecek elbiseleri bile tesbit olunmuştur. 1837 tarihinden itibaren bu rütbeyi kazanmak istiyenlerin imtihana tabi’ tutulması esas İttihaz edilmiştir.
2-Müderrislik
Müderris, ders veren, camilerde halka ve talebeye ders okutan demektir, llmiyye sınıfına mensub olanların özel bir rütbesidir. Ders okunan yere de Medrese denir.
Medrese bir ilim kaynağıdır. Osmanlı toplumu içinde büyük bir önemi vardır. Bu ilim ve din müesseselerinin başında bulunan ve teşrifat bakımından yeri üstündür. Askeri teşrifat karşılığı Alay Eminliği yani Rütbe-i râbiadır. Kol Ağası karşılığıdır.
Müderrislik birçok tahsil derecelerinden geçer, ilmi ve dini ihtisas sâhibi olmayı sağlar.
Müderrisler toplum içinde saygılı kişilerdir, itibarları üstündür.
Müderrisler genellikle, vazife gördükleri medreselerini vakfiyelerinden gelen, gelirlerle geçinirlerdi. Okutmakta oldukları derslerin durumuna göre gündelik alırlardı. Medreselerin bulundukları yere göre müderrislere farklı maaş verilirdi, ayrıca baş müderrislere de arpalıklar tahsis olunmuştur.
Müderrislerin sonradan sayılarının çoğalması üzerine İstanbul, Bursa ve Edime müderrisliklerine ayrılmıştır.
1839 tarihinden yani Tanzimat’tan sonra kurulan Darülfünun hocalarına da bu ad verilmiştir. Cumhuriyet devrinde Darü’l-Fünun’un Üniversiteye çevrilmesi ile (1933 yılında) müderrislere profesör denilmiştir.
3.Kibara Müderrisin
Kibar-ı Müderrisin, İlmiye sınıfına mensub olanlardan "Medrese-i Süleymaniye ile daha yukarıdaki medreselerde ders okutanlar hakkında kullanılan bir tabirdir. rütbe-i salisedir, teşrifat yönünden askerlik mesleğindeki karşılığı Binbaşıdır.
Mevleviyyet, ilmiye sınıfı için kullanılan bir tabirdir.
Mevleviyyet, kadılık demektir. Kibar-ı Müderrisinin yoludur.
Kibar-ı müderrisin, Medrese-i süleymaniye ve onun üstünde buluttan medreselerde ders okutanlara verilen bir unvandır. Bu tabir Kanuni Sultan Süleyman’dan sonra câri olmuştur. Hatta Fâtih kanunnamesinde de bu unvan zikredilmektedir. Hâriç, dâhil ve sahan müderrislerine verilen akçalar bile bu kanunnameye göre tesbit olunmuştur.
Mevlevi yet ta’ biri Kanuni Sultan Süleyman ve ondan sonra kibarı-ı müderrisine tevcih olunmuştur. Mevlevi yeti ihraz etmek istiyenlerin ise bir imtihana tabi’ tutulması esas kabul edilmişti. Kazananlar kaza (hakimlik) vazifesini görmek üzere tayin edilen yere giderlerdi. Yalnız Şeyhu’l-İslâm Feyzullah Efendi’nin on ikinci hicri yıllan başlarında tesis etmiş olduğu zadegândık ilmiye sınıfını yıpratmışa. Çünkü çalışma ile elde edilen Mevlevi yet gelişi güzel zadegânlar verilmiş ve imtihan yalnız talebeye münhasır kalmıştı. Aslında zadegânlar, tayin edildiği yere gitmezlerdi. Yalnız orada bulundurdukları naipliklerle vazife yapmağa çalışırlardı.
Mevlevi’ye üç dereceye bölünmüştü:
A. Mahreç evleviyetleri
B. Bilâd-ı hamse mevleviyetleri C. Haremeyn mevleviyetleri
Mahreç mevleviyetlerine aynı zamanda bilad-ı aşere mevleviyetleri de denilirdi.
Bunlar İzmir, Selanik, Yenişehir, Fener, Hanya, Kudüs-ü Şerif, Halep, Trabzon, Sofya, Galata, Havass-i Refia (Eyyub ve mülhakatı) kadılıkları idi.
4. Mahreç Mevlevivveti
Kibâr-ı müderrisinden büyük, bilâd-ı hamse mevleviyelinden küçüktür. Rütbe-i saniyedir. Teşrifat bakımından askerlik mesleğinde kaymakamlığın (yarbay) karşılığıdır.
Mahreç, ilmiye sınıfına mahsus rütbelerden biridir ve bir payedir.
Bunlar da Kudüs, Halep, Eyyüb, Selanik, Yenişehir, Fener, Galata, İzmir, Sofya ve Trabzon’dur.
5. Bilâd-i Hamse Mevlevivyeti
Rüıbe-i Sâniye-sınıf mütemayizi olup askerlik mesleğinde teşrifat bakımından miralayın (albay) karşılığıdır.
Bilâd-i Hamse; edimej Bursa, Şam, Mısır ve Filibe mevleviyetleridir.
6. Haremeyn i Şerifevn Mevleviyeti
Harameyn; Mekke ile Medine hakkında kullanılan bir tabirdir, ilmiye sınıfına mensup olanlara verilen bir rütbedir. Bu rütbe Rütbe-i Ulâ sınıf-ı sânisi olup askerlik mesleğinde karşılığı mirlivalar (paşa - general)dir.
Bu rütbe, bazılarına, fiilen Haremeyn’e gitmedikleri halde verilmiştir. İşte bu nedenle haklı olanların terfilerine mani teşkil etmiş ve bir huzursuzluk yaratmıştır.
Sultan Birinci Abdül Hamid Han (1774 - 1789) devrinde Mehmet Emin Efendi’nin Şeyhu’l İslamlığında, bu rütbeyi vasıl olanların mahalline gitmeyenler bu pâyenin verilmemesi için bir nizamname getirilmiştir. Fakat her nedense bu usulü riayet olunmamış, eski tarz-ı Usul’e devam olunmuştur.
Harameyn Mevlevi yatı rütbesi, İstanbul payesinden küçük, İzmir payesinden ise büyüktür.
7.İstanbul Kadılığı
İlmiye sınıfına intisap etmiş olanlara verilen bir rütbe ve vazifedir. Bu sahada vazife alanlar İstanbul’un hukuk ve ceza davalarını görmekle yükümlüdür. Bu rütbenin teşrifat ve tertip bakımından askerlik mesleğine göre karşılığı ferikliktir, rütbe-i ula ve sınıf-ı ulâdır. İstanbul Kadılığı, İstanbul’un hukuk ve ceza dâvâlarına bakan memurun bir unvanıdır.
İstanbul Kadılığı, 1453 tarihinde İstanbul’un Fâtih Sultan Mehmed tarafından fethinden sonra ihdas edilmiş bir memuriyettir. Bu makam şehrin ihtisap işlerini de görürdü.
İhtisap (hişbe); hesaba çekme, mücezat, esnafın ağırlık ölçü işlerine bakma görevi demektir, bu İşleri gören kimseye de ihtisap Ağası veya Şehir Emini adı verilirdi. Fıkıh kitaplarında "muhtesip" diye geçer.
İhtisap emini, Osmanlılar devrinde bir kısım Belediye ve zabıta işleri gören, devlete ait bazı vergileri toplayan teşkilâtın başında bulunanlara denirdi.
1839 Tanzimat’tan sonra öncelikle ve Özellikle İstanbul Kadılığının görmekte olduğu İşlerin bir kısmı, yeni teşkil olunan memurlara verilmiş, nizamiye mahkemeleri İhdas olunmuş, İstanbul Kadılığının işleri hafifletilmiştir. Artık İstanbul Kadısı yalnız şer’i işlerle vazifelendirilmiştir.
İstanbul kadılığı idaresinde İstanbul, Üsküdar, Galata ve Eyyub adları ile dört kadılığa taksim olunmuştur. Böylece ilmiye dilinde Üsküdar, Galata ve Eyyubi’den müteşekkil olmak üzere bunlara bilâd-i selâse nami ile dört daireye taksim olunmuş ve bu daireler birer kadının hükmü altına verilmiştir,"
Derece itibari İle İstanbul Kadısı diğer kadılara nazaran daha üstün bir mevkidir. Bu nedenle "Divân-ı Hümayuna dâhil olan ilmiye sınıfındandır. Hattâ İstanbul Kadısı fetva İşleri ile de meşgul olması vazifesi meyanında sayılmıştı.
Bir aralık İstanbul Kadılığını gören zata "İstanbul Efendisi" denilmiştir. Fakat halk arasında bu ta ‘bir o kadar İtibar görmemiştir.
1857 tarihine kadar İstanbul Kadılar esnafın işlerini de görürlerdi. Narh tayini bu kadılığın tabii vazifelerinden telâkki edilirdi.
1908 ikinci Meşrutiyetten sonra İstanbul Kadılığı diğer vilâyetlerde bulunan kadılıklardan farksız bir hâle getirilmiştir. Daha sonra Meşihat dairesiyle de alâkası kesilmiş ve adliyeye verilmiştir.
Kadı, kaza işlerine bakan memura verilen bir Unvandır. Mertebe itibarı ile İstanbul Kadılığından sonra Kazasker gelir;
Kazasker, Daire-i Maşihatleki iki büyük mevkiden biri tarik-i ilmiyyenin en büyük payesi demektir.
Kazasker onaltıncı yüzyılın yansına kadar devam eden en büyük mertebedir. Bu tarihten sonra Şeyhu’l İslâmlık kazaskere tekaddüm etmiştir.
Kazasker, lügatte, asker kadısı, en yüksek hâkim ve ordu kadısı anlamına gelmektedir. Bütün dini ve hukuki işlere bakandır. İşte bu nedenle bu müesseseye Kazaskerlik müessesesi denir.
Kazaskerlik, Osmanlı toplumu içinde Osmanlı Devleti’nin yegâne adli teşkilâtının reisidir, Bugünkü anlamı ile Adalet bakam mesabesindedir!
Kazaskerlik, Osmanlı devletinde ilk defa Sultan ikinci Murad (1421/1444 * 1444/1451) devrinde ihdas edilmiştir. Hatla bu tabir Abbasiler devrinde bile kullanılmıştır.
Osmanlı Devletinin ilk Kazaskeri Çandarlı Kara Halil Paşa’dır.
Kazaskerlik 1480 yılına kadar tek bir müessese halinde idi. Osmanlı devletinin hududlarının genişlemesi nedeniyle bu tarihten itibaren Fatih (1451 - 1481) devrinde kazasker, Anadolu kazaskeri ve Rumeli kazaskeri diye ikiye ayrılmıştır.
Kazaskerler divanın tabiî azasından olup dini meseleleri de bunlar hallederlerdi. Divandaki mevkileri yüksekti, vezirlerden sonra bunlar gelirdi. Divana geldikleri zaman vezirler gibi istikbal edilirlerdi.
Kazaskerler, ilmiye sınıfına mensup olanların giydikleri kıyafeti taşımışlardır.
Sultan İkinci Mahmud (1808 - 1839) zamanında Kazaskerlerin taşıyacakları kıyafet bir nizamname ile tesbit olunmuştur.
Kazaskerlerin padişahla birlikte sefere çıkmaları bir adet olmuştur, sonradan padişahlar sefere katılmayınca kazaskerler de sefere çıkmaz olmuşlardı.
Şeyhu’l İslâm Ebu’s - Suud Efendi’ye kadar kazaskerliğe yükselebilmek için bir sıra yoktu. Sonradan ihdas olunan bu mertebe Osmanlı Devletinin sonuna kadar devam etmiştir.
Anadolu kazaskeri, Anadolu’da bulunan bütün kadıların, Rumeli kazaskeri de Rumeli’de bulunan kadıların âmiri olmuşlardır.
Şeyhu’l - İslâm ise artık ilmiye sınıfının ye mesleğinin en büyük ve son makamıdır.
Nakibü’l Eşraflık yüksek mensuplardan biridir. Bir aralık Fatih zamanında bu Unvan kaldırılmış olmasına rağmen sonradan tekrar ihya edilmiştir.
Nakibü’l Eşraf Osmanlı Devleti zamanında pek muhterem sayılırdı, merasim esnasında devlet ricaline tekaddüm ederdi. Padişahlara kılıç kuşatanlar da bunlardı.
Sultan ikinci Abdülhamid (1876 - 1908) zamanında Nakibü’l Eşraflarına İkametine mahsus olmak üzere Yıldız civarında bir konak dahi tahsis olunmuştur.
Osmanlı saltanatının kaldırılması ile Nakibü’l Eşraflık Unvanı da tarihe mal olmuştur.
Teşrifat cedveli ve elkah-ı resmiyye *
1) Rütbe-i vezareı ve müşiriyet- sadr - Rumeli ve anadolu (rütbe-i bâlâ)
2) İstanbul kadılığı, feriklik - rulbe-i ulâ, sınıf-ı - blâ, Rumeli beylerbeyliği
3) Haremeyn ’İş şerifeyn mevleviyatı - mirlivalık - mirmiranlık. Rütbe-i ulâ sınıf-ı sanisi /
4)Bilâd-ı hamse mevleviyeıi - miralaylık - rütbe-i saniye sınıf mümayizi.
5)Mahreç mevleviyeti - Rütbe-i saniye sınıfı sanisi - askeri kaymakamlığı - mir - ümeralık.
6) Kibar-ı müderrisin - Binbaşılık, rütbe-i sâlise.
7) Müderrislik payesi, - alay eminliği rütbesi - rütbe-i râbıa - Kol Ağalık rütbesi.
8) Hâcegâh rütbesi Rütbe-i Hamise (askerlikte karşılığı yüzbaşılık).
Dipnotlar
1 Tarih Deyimleri ve Terimleri, Milli Eğitim-Bakanlığı, C. II, S. 12.
2 Sebtlflırejad M. Emin, C. 7 - Sayı 441
3 Tarih Deyimleri ve Terimleri, C. n, S. 519 - 520.
4 Tarih Deyimleri ve Terimleri, Milli Eğitim bakanlığı C. II, S. 93,
5 İlmiyye Salnamesi, S. 52