Makale

MEHMET AKİF ERSOY'UN "SEYFİ BABA" ŞİİRİNDE; BİR DÖNEMİN PANORAMASI;

MEHMET AKİF ERSOY’UN "SEYFİ BABA"
ŞİİRİNDE;
BİR DÖNEMİN PANORAMASI;

Hasan ÖZTÜRK

1961’de Araklı’da doğdu, tik ve ortaokulu Araklı’da okuduktan sonra 1978’de Trabzon Erkek öğretmen Lisesini bitirdi. Selçuk Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü’nden 1983’de mezun oldu. Kasım 1984’ten itibaren Arhavi İmam - Hatip Lisesi’nde edebiyat Öğretmeni olarak görev yapmaktadır. Türk Edebiyatı, Din öğretimi Dergisi, Yeni Forum, Milli Kültür vb. dergilerde kültür - sanat ağırlıklı değişik yazılan yayımlanmış­tır. Evli ve bir çocuk babasıdır. .

Sevil Baba. Mehmet Âkif Ersoy’un Safahat adlı eserinin Birinci Kitabı’nda yeralan 114 mısralık eseridir. Aruz vezninin: fe ilâ tün/fe i lâ tün/fe i 15 tün/fe i İtin ka­lıbıyla yazılan Seyfi Baba, Sırat-ı Müstakim dergisinin 17 Aralık 1908 tarihli sayı­sında yayımlanmış.(1) Karşılıklı konuşma şekliyle, yazılan eserde her iki mısra kendi arasında kafiyelidir. Eski Türk toplum hayatının temelinden sarsıldığı bir dö­nemin başlangıcında yazılan Seyfi Baba, şekil olarak eski ile yeninin ortak izlerini taşımakla beraber muhtevada, yaşanan hayatın realist gözlemlerini yansıtır. "Yaşa­nan hayatın manzarasını yansıtmak -diğer pekçok şiir gibi- Seyfi Baba’nın ayırıcı özelliği sayılmalıdır.(2)

"Eski ve ışıksız İstanbul sokaklarından geçip, hasta ve fakir bir ihtiyarın evine varan şairin karşılaştığı basit fakat düşündürücü bir sefalet sahnesi"ni anlatan Seyfı

Baba; Küfe, Mahalle Kahvesi, Meyhane, Hasta, Bebek ve Köse îmamlar’la birlikte,

"İstanbul’un Fatih semti gibi, o zamanın en millî ve muhafazakâr bir semtinde, bu ilk muhitinden aldığı sağlam bir terbiye ile temiz bir Türk-Osmanlı ailesinin çocuğu olarak yetişen(3) Mehmet Akif in, XX. yüzyıl başlarındaki Türk toplumunun sosyal yapısına ışık tutacak eserlerindendir.(4) Bu eserlerde anlatılan; "çocuk, aile, kadın, fakirlik,-İlgisizlik, bilgisizlik, cehalet, dini bilmeden din namına cinayetler işlemek gibi meseleler her zaman karşılaşılacak meselelerdir; belki yer zamanı ve şekli değişik olacaktır, fakat problem muhteva İtibarıyla aynıdır.’’(5) Bu eserler okununca Akif’in ’’hayatı şiire, sitri de havata sokma" konusundaki başarısını görmek mümkün olacaktır.

Safahat’taki diğerleriyle beraber, "rezâil-i içtimâi ve"mize neşter vuran(6) Seyfı Baba, tahkiyeye davalı şiir olarak bölümlere ayrılabilir. Birinci bölüm: Seyfı Baba’nın hastalığını; öğrenen şairin evinden ayrılması, ikinci bölüm: evinden ayrılan şa­irin ’’galiba bir çıkan" olduğunu düşündüğü Seyfi Baba’nın aralık kapısına gelişidir. Ücüncü bölüm: aralık kapıdan içeri giren şairin, "Şair olsam yine tasviri olur bence muhal" dediği Seyfı Baba’yla karşılaşması, dertlerini dinlemesi ve "Açılırsın, sarılırım terlemiş olsan iyice" diyerek hastayı yorganın altına sokarak örtmesidir. Ailesi ve muhitinden aldığı "sağlam terbiye” İle yetişen Âkif, aileye özellikle önem vermiştir. Aile, fertlerinin birbirleriyle olan ilişkilerinde kopukluk başlamış, ai­lenin düzeni bozulmuşsa toplumun yapısı da temelinden sarsılıyor demektir, Seyfi Baha’nın hastalığını öğrenen şairin kendi evinden ayrılırken ki davranışı, örnek bir babanın hareketlerindendir. Vaktinde evine gelmiş, evi güvenlik içinden bırakıp anlatırken de gerekli uyarıyı yapmıştır.

Gecikirsem beklemeyin... Zira yol

‘Hem uzun hem bataktır...

Daha âlâ, kalınız :

Teyzeniz geldi, bu akşam değiliz biz yalınız.

Boşanırcasına yağan yağmurda giden şaire "kör kandilcin görüp de kendisine göstermedikleri, sosyal yapının yıkılışına işaret sayılacak ailelerdir.(7)

Gecenin sütre-i yeldâsını çekmiş, üryan

Sokulup bir saçağın altında gûya uyuyan

Hânuman yoksulu binlerce sefilân-ı beşer;

Sesi dinmiş yuvalar, hâke serilmiş evler;

Kocasından boşanan bir sürü bîçâre karı;

O kopan rabıtanın darmadağın yavrulan;

Zulmetin, yer yer, içinden kabaraiı mezbeleler:

’ Evi sırtında, sokaklarda gezen aileler.

Gece rehzcn, sabah olmaz mı bakarsın, sâfil, . .

Serseri, derbeder, avare, harâmî, kaatil...

"Çıplak bir sefalet sahnesi" Seyfi Baba, ekonomik sebeplerle perişan olmuş bir ailenin reisidir. Her şeye rağmen babacan, dürüst bir aile reisi...

Karşılıklı hoşgörü, yardımseverlik, merhamet insanlığın vazgeçilmez yüksek erdemleridir. Çeşitli şekillerde karşımıza çıkan resmî normların temel amacı âdet, örf, gelenek ve kültürle şekillenen sosyal normların yaşamasına yardımcı olmak, kı­saca dinine, mukaddesatına, milletine "millî kültiir"üne bağlı insan yetiştirmektir. Pekçok şiirinde bu konu üzerinde duran Âkif, Seyfi Baba’da ortak kültüre bağlı in­sanların karşılıklı ilişkilerinin olması gerekli en güzel şekli belirlemiştir.(8)

Seyfi Baba için, "Hastalanmış yatıyormuş./-Nesi varmış acaba?" diye merakla­nan şair, "Esef ettim vah vah" der ve tereddütsüzce hastanın evine gitmeye karar ve­rir, Hastalık haberi geldiğinde evde olmamış olmak da şair için bir başka üzüntü kaynağıdır. Ziyaret İçin yanına gelen şaire, Seyfi Baba’nın hizmete kalkışması-bizim insanımızın çok hususi bir yanı sayılmalıdır.(9) Seyfi Baba;

- Nerde kaldın? Beni hiç yoklamadın evlâdım!

Haklısın, bende kabâhat ki haber yollamadım

Bilirim çoktur işin, sonra bizim yol pek uzun...

Hele dinlen azıcık, anlaşılan yorgunsun,

demekle mütevazi bir insan ve gerçek bir misafirsever olduğunu gösterir. Bu­nunla da yetinmez, komşu kadının verdiği ıhlamuru güçlükle bulup misafirine ikram eder,

Çekerek dizlerinin üstüne bir eski aba .

Sürünüp mangala yaklaştı bizim Seyfi.Baba.

-Ihlamur verdi demin komşu... Bulaydık şunu, bir.

-Sen otur, ben ararım...

-Olsa içerdik, iyidir...

Aha buldum, aramak istemez oğlum, gitme...

Şair hastayı dinlemiş, hastalık sebebini öğrenmiş, kimsesizlik canına tak eden Seyfi Baba’nın sefâletini görmüş, fakat dostuna yardımcı olamam ıştır.’"Kim getirir ekmeğimi" diyen Seyfi Baba’ya verilecck "tek onluk" bile yoktur kesede.

Ortalık açmış, uyandım. Dedim, artık"gideyim,

Önce amma şu fakir âdemi memnun edeyim.

Bir de baktım ki: tek onluk bile yokmuş kesede;

Mührüm boynunu bükmüş duruyormuş sâde!

O zaman koptu içimden şu tahassür ebedî;

Ya hamiyyetsiz olaydım, ya param olsa idi!

Mehmet Âkif, helâl kazanç sağlamanın toplumun her kesiminde geçerli bir ah­lâk kuralı olmasını ister. Tembellik ve bunun sonucunda ortaya çıkan dilencilik insa­na yakışmayan hallerdir.

Kim kazanmazsa bu dünyada bir ekmek parası

Dostunun yüz karası; düşmanının maskarası!

düşüncesiyle yetmiş beşi geçmiş Seyit’i Baba, "Kim getirir ekmeğimi?/Oturup kör gi­bi, namerde el açmak iyi mi?" diyerek Mehmet Ağa’nın akan damını onarmaya çı­kar, burada üşütür ve hastalanır. Bakacak kimse yok, Osman’ın "iş" diye "eli ekmek tutacak zaman"ı belli olmadığına göre kış günü kiremitlere çıkmaktan başka çare kalmamıştır. Seyfi Baba’nın, adını yüzkarası ve maskara çıkarmaya hiç mi hiç niyeti yoktur.

Sopa sağ elde, kırık camlı fener sol elde;

Boşanan yağmur iliklerde, çamur lâ belde.

Hani, çoktan gömülen kaldırımın, hortlayarak,

"Gel" diyen taşlan kurtarmasa, insan batacak.

Saksağanlar gibi sektikçe birinden birine,

Boğuyordum müteveffayı bütün âferine,

Sormayın derdimi, bitmez mi o taşlar, giderek,

Düştü artık göllerde bize pekâlâ yüzmek!

Yakamozlar saçarak her tarafından fenerim.

Çok mu yüzdük, bilemem, toprağı bulduk neyse;

Yukarıdaki mısralar, yaklaşık yüzyıl önceki İstanbul sokaklarının bakımsızlığı­nı anlatır. Günümüzde dahi’ şehir halkını rahatsız eden bu bakımsızlığın o dönemde Âkif tarafından bizzat görülerek gösterilmiş olmasına dikkat etmek gerekir. "Çamur tâ belde" feneriyle birlikte "çifte sandal" yüzen şair, neyse ki sonunda toprağı bulur, Karaya çıkar. İkincı bir açıklamaya gerek göstermeyecek Kanar açık olan bu iradeler de Akifin sosyal hiciv ustalığını da görmek mümkündür.(10) Eski Türk hayatının insanı rahatlatan mimarisi ve yaşama zevki veren tabiî çevre güzelliği değişen dün­yamızda -bütün çabalara rağmen- yokolmak tehlikesiyle karşı karşıyadır.(11) Bu olumsuz değinmelerde artan insan nüfusu ve ihtiyacına cevap vermenin haklılığı ka­dar Âkifin hicvini gerektirecek ilgisizliklerin olduğunu da unutmamak gerekir.

İnsanların nüfusu arttıkça bu artışın tersine insan ilişkilerinde azalma olmakta­dır. Gelişen teknik yapının sağladığı avantaj araçlarla insanlar hemcinslerinin yerini doldurmaya çalışırken, zorlaşırken büyüyen yaşama kavgası insanları daha bencil, daha çok kendi işleriyle uğraşır hale getiriyor. İnsanların yapacağı pekçok işin elek­tronik âletlerle yapılacağını da gözönüne alırsak geleceğin dünyasında kültürün yeri ve boyutunu haklı olarak düşünmek gerekiyor. Bu bakımdan, sanayi ötesi dünyaya çok yaklaşılan günümüz dünyasının insanına, İnsanî ilişkiler açısından Seyfi Ba­ha’nın ulaştırılması gereken mesajı vardır.

XX. yüzyıl başlarında, yeni bir kimlik kriziyle karşılaşmakta olan Türk toplumunun savaş Öncesindeki döneminin sosyal panoramasını çizen Seyfi Baba’da Akif’in başarısı nereden kaynaklanıyor? Kimlik krizi konusunu gündeminden atama­yan Türk milletinin bu konuyu çözüme kavuşturmada edebî eserler ve onların sahip­leri sanatkârlara başvurduğunda Âkifin bu sıralamadaki yeri aynı zamanda O’nun başarısının belgesi de sayılmalıdır. Bazı unvanlar almak yerine, "halkın adamıol­mayı tercih eden Mehmet Âkif Ersoy, millî şair sıfatıyla bu toplumun insanlarım bu toplumun diliyle anlatmıştır.{12) Âkifi hepimiz anlayabildiğimize göre Seyfi Baba çevresinde şekillenen İnsanî ilişkilerin yoğunlaştığı toplum tipine ulaşmak durumun­dayız.

Dipnotlar:

(1) Safahat (Neşre hazırlayan: Ertuğrul Düzdağ) M.A.A.M. yay. İst. 1987 (Giriş) CV

(2) "Aslımla mazmunları şiirde bırakmak çök güç ve imkânsızdı. Çünkü onlar bizim insanımızın, insanı ve tabiatı İdrâkini sağlayan formül ifadelere dönüşmüştü, yani onlar insanla beraberdi. Yalnız şiirin ve nesrin değil, bütün güzel sanatların otlak formaları durumunda idiler. Servet-i FÜ’mün şiirinden iti­baren gittikçe azalan ve sonra kaybolan bu idrak ve ifade formüllerine, acık sadece musikide ve yazı dilinin, dışında kalan konuşmalarda tesadüf olunabilecekti. Bu husustaki son darbe Mehmet Akiften gelir. Akif de her nasılsa bu işi kendi sahasında, eşine az rastlanır biçimiyle ilk defa Safahat’mda ser* gideli. Şiiri, aruz hariç, eski m aranın kalıplarından tamamen temizledi. Bunu yaparken son derece bi­linçli idi.” Necmettin TÜRNAY. Nesrin Varoluşlarını Zorlayan Bir Sair. Millî Kültür Aralık 1986, . ’ s 55, sh.27-28.

(3) Nihat Sami Banarlı. Resimli Türk Edebiyatı Tarihi c.IT sh.l 158*1152 .

(4) "Savaş olmadığı zamanlar toplumun günlük hayatından tablolar çizilir. Camiler, kahveler, hastalar, alıcılar ve sancılar, meyhane, içki ve kumarın açtığı yaralar, yetimlerin, dulların, yoksulların içinde bulunduğu problemler, idarenin bozukluğu, rüşvet felâketi; faiz faciası... Her yönüyle cemiyet, enstantaneler, çizgiler ve tablolar halinde bir çöküşün umumî görünüşünü verirler. Bunlar, yani cemiyetin alelade vakitleri ve halleri anlatılırken, şiir, daha çok tasvirîdir, objektiftir, bir ilim vesikası çekmek isteyen bir metoda sahiptir ye bir anket sadakati içindedir." Sezai KARAKOÇ, Mehmed Akif. Diriliş yay. 2.baskı İst. 1974, sh.38.

"Düşkünlerin ıstırabı, cahilliğin kötü işleri, bakıma muhtaç çocuklar, sokağa dökülmüş ihtiyarlar ona dert olmuşlardır. O basık evler, çamur deryası sokaklar, insanların ruhunu çökerten kahveler ve mey­hanelerle iç içeydi. Bu bakımdan onun yoksullara, hastalara karşı ilgisi Servet-i Fünûn şairlerinden farklıdır. Okula gidemeyen fakir çocukların, küfesine ayağı dolaşmış, Seyfi Babalarla aynı odada yatmış, hasta öğrencilerin, ıstıraplarına şahit olmuş ve yüreğindeki acılarla edebiyatımızın ilk ve sos­yal ve gerçekçi şiirlerini yazmıştır." Orhan ŞENEL, Mehmet Akif Ersoy Millî Eğitim Ocak-Şubat-Mart 1986, s. 67, sh.l 2. (5)Doc.Dr.Süleyman Hayri Bolse, Neden Mehmed Akif. Mehmed Akif Araştırılmaları Dergisi, Aralık 1986. s.l.sh.4. düncü hailim: yorganına gömülen Seyfi Baba’mn perişanlığı karşısında çaresiz kalan şairin perişanlığıdır. Başka-alt bölümlere de -islenirse- ayrılabilecek bu; eserde aile düzeni, İstanbul sokaklarının maddî ve manevî yönden bozuk yapısı, komşuluk İliş* kileri, karşılıklı yardımlaşma, çalışmanın önemi, düşkünlere yardım konularının sos­yal hayatımızdaki durumunun realist gözlemlerle yansıtıldığını görmekleyiz.

(6) Buradaki içtimaiye tabiri Akif’in kendisine aittir. Necmettin TÜRÎNAY, Âkif in Lavlavı Vicdan’ı. Tüık Edebiyatı, Aralık 1986. s. 158, sh.47.

(7) Doç.Dr. Cahit KAVCAR, Mehmet Âkif in Şiirlerinde Eğitim Değerleri, ölüm ünün 50.Yılında MEHMET ÂKIF ERSOY’U ANMA KİTABI. Ankara Üniversitesi Basım evi Ank. 1986,sh.132.

(8) Bu konuda pek çok yazı yazılmış, çok sayıda da Kitap yayınlanmıştır. Orijinal ve anlaşılır olması ba­kımından sadece bir makaleye işaret etmek istiyoruz. Prof. Dr. Erol Güngör, Türklerde Yardım Duy­gusunun İslâmî Kaynaklan, Millî Kültür Ağustos-Eylül-Ekim 1980.

(9) Mithat Cemal Kuntay’ın verdiği bilgiye göre Seyfi Baba, Âkif in çok sevdiği ve saydığı bir komşusu­dur. "Yayla" semtinde dülgerlik yapan Haşan Baba ile kispet yapıp aynı zamanda güreşen oğlu Ab­dullah’ı haftada üç defa ziyarete giden Âkif, çok sevdiği bu İki dostunu daha sık görmek için Sangöl’deki evinden çıkıp, Yayla ya taşınarak dostlarına komşu olur İki dostunun iyiliklerine karşılık - iyilikleri şairin yanında güzel Rumeli şivesiyle konuşmalarıdır- Akif, Hasan’ı belediyeye yerleştirir, dülger Hasan Baba’yı da Seyfi Baba olarak Safahat’ına alır.

(10) "Millî şair yirminci yüzyıl başlarında, bir yandan sosyal meseleleri terennüm eden, çarpıklıkları ya­kalayıp İnce bir ironi ile ifşa eden toplumcu bir şair sıfatıyla, bir yandan da İslimi modernleşmeyi sa­vunan bir fikir adamı kimliğiyle dikkatleri çekmiştir." Mustafa ERDOĞAN, Safahat’ın Temalarından Biri: İslami Modernleşme Görüsü. Ölümünün 50. Yılında MEHMET ÂKİF ERSOY’U ANMA KİTA­BI, Ankara Üniversitesi Basımevi Ank.1986, sh. 143. .

"Âkifin sosyoekonomik yapımızdan verdiği kesitler bugün hâin canlılığını muhafaza etmektedir. O bizim insanımızın bu konular karşısındaki tavrını çok iyi keşfetmiştir. Bu tavrın toplumumuzda mey­dana getirdiği çarpıklığı aruz vezinli şiirleriyle hikâyeleştirerek ironik bir üslupla Türk okuyucusuna sunuşu ayn bir ustalıktır." Vahap KABAHASANOGLU, Mehmet Akif’in Sosyal Tema. Türk Edebi­yatı Aralık 1986. s. 158, sh.45.

(11) Bu konu, Türkiye ile birlikte bütün dünya devletlerinin gündeminde önemini korumaktadır. Olumlu pekçok çabaya rağmen maalesef istenilen sonuç elde edilememekledir. "Sanayi inkılabının dünya gündemine soktuğu çevre kirliliği ve tabiî güzelliklerin yok oluşu toplum olarak bizi de etkilemekte­dir. Eski dış çevrecin verdiği huzuru aramak bir yana İçinde bulunduğumuz ortama uyum sağlama da zorluklar ve sıkıntılarla karşı karşıyayız. Bu konuda iki yazının-adını vermekle yetinelim.

Yük. Mim. Erdoğan OKÇU, Çevre Düzenlemesi ve Mimari Üzerini; Düşünceler. Millî Küttür, Ağ us- tos-Eylül-Ekim 1980.

Kalkınmanın Yeni FORUM 1-15 Eylül I988

(12) Âkifin, toplumumun herkes iminde tanınması hakkında bkz. Alt YAKICI, Mehmed Âkifin Safa- halında Tüık Folkloru Unsurları. Türk Yurdu, Aralık, 1987.