Makale

KUR'AN'DA TEMSİLÎ ANLATIM

KUR’AN’DA TEMSİLÎ ANLATIM

Halil ALTUNTAŞ
Doktora Öğrencisi

-1952 yılında Trabzon/Araklı’da doğdu. İlkokulu ve İmam - Hatip Lisesi’ni Bursa’da, Yüksek İslam Enstitüsünü İstanbul’da bitindi (1975). Kısa süre, Gi­resun İmam - Hatip Lisesi ve Bitlis Ortaokulunda öğretmenlik yaptı. Daha son­ra Vâkıflar Genel Müdürlüğü teşkilatına intisab etti. Bu teşkilata bağlı Bursa ve Biga öğrenci yurtlarında müdürlük görevinde bulundu. 1983 yılında Manisa/ Gördes vaizliğine atandı. Aynı görevde İken D. I. Başkanlığı Haseki Eğitim Merkezine, dördüncü dönem kursiyeri olarak katıldı. Eğitim dönemi bitiminde Diyanet işleri Başkanlığı Din İşleri Yüksek Kumlu uzmanlığına atandı. Halen aynı görevde bulunan Altuntaş, Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsüne bağlı olarak Tefsir dalında doktora çalışması yapmaktadır. Evli ve üç çocuk sahibidir.

Kur’an; hitap, kasem, kıssa, huruf-u mukatta’a gibi genel anlatımı kuvvetlendi­ren, etkili hale getiren çeşitli uslub elemanlarına bol bol yer verir. Bunların en önem­lilerinden biri de temsili anlatım tarzıdır. İşte biz bu incelememizde, Kutsal Kitabı­mızda yer alan temsilleri çeşitli yönleriyle ele alıp, bu konuda etraflıca bilgi verme­ye çalışacağız

I- MESEL VE TEMSİL

A— SÖZLÜK ANLAMLARI

a- MESEL

Eşitlik ve benzerliği İfade eden el-Misl kelimesiyle eş anlamlı olmakla, ‘birlikle, ilim ve edebiyat dilinde daha çok, örneklerini vereceğimiz şu dört anlamda kullanılır:

1- İbret:

"Onları (Firavun ve kavmini) sonrakiler için bir geçmiş ve bir ibret kıl­dık.(1)

2- Delil. Hüccet:

"Ve O’nu (İsa’yı) İsrailoğu ilan için (Peygamber olduğuna dair) bir delil kıldık" (2)

-3-Sıfat:

"Takva sahiplerine va’d olunan cennetin sıfatı şudur: ..."(3)

4-Söz:

"Göklerde ve yerde en yüce söz (kelime-i tevhid)(4) O’na aittir." (5).Biz burada "el-Mesel" kelimesi için belirttiğimiz anlamlar ile bunlara örnek olarak sun­duğumuz âyetlerin seçiminde lügat kitaplarım esas aldık.(6) Şunu da belirtmeliyiz ki, bu Örneklerdeki "el-Mesel" kelimesine verilen anlamlar hiçbir zaman kesin ve değişmez değildir. Bir müfessir bunlardan, herhangi birine muhtemel anlamlardan birini verirken; bir başkası aynı kelimeyi diğer bir anlam ile açıklayabilir. Bu da nor­mal bir şeydir. Zira bir kelimenin taşıdığı anlamlar farklı şeyler gibi gözükseler de, temelde birbirinden kesin çizgilerle ayrılmış değillerdir. Nitekim incelenecek olursa, "el-Mesel" kelimesine ait saydığımız dört anlamın da yukarıda belirttiğimiz "eşitlik" ve "benzerlik" noktalarında birleştiği görülür.

b. TEMSİL

"el-Mesel" kökünden olup, mastardan çevirme bir isimdir. Bir şeyi bir başka şeye benzetmek, bir şeyi yazı ya da başka bir yolla göz Önünde duruyormuşçasına tasvir etmek demektir,(7) Gerçeğe ya da hayâle dayalı olarak yazılan senaryoların sahnede canlandırılmasına da bu anlamdan dolayı temsil denilmiştir. Arapçada

"heykel" demek olan et-Timsâl kelimesinde de ayrı anlam vardır.

"el-Mesel" ise "et-Temsil" lügat olarak birbirlerinin yerine kullanılabilirler.

B— EDEBİYAT TERİMİ OLARAK MESEL VE TEMSİL

Birer edebiyat terimi olarak mesel ve temsil, lügat anlamlarıyla sıkı sıkıya irti­batlıdır.

Edebiyatta mesel; vaktiyle bir olay ya da bir tecrübe sonunda söylenmiş, "atalar sözü" diye dilden dile dolaşan hikmet dolu güzel söz demektir. Temsil ise bir meseli ilk defa söylendiği şey ya da olaya benzer bir şey veya olay için yeniden söylemek demektir.

Mesel kelimesi edebiyatta çok kere "darb" kelimesiyle tamlama halinde, "dar- bu’l-mesel" şeklinde kullanılır. Yaygın anlamıyla, meseli yerinde kullanmak, maka­mına iyice yapıştırmak, oturtmak demektir, el-Askerî, söz konusu tamlama için fark­lı ve ilginç bir görüşe sahiptir. Ona göre darbu’l-mesel, yani meseli darbetmek; onu ülke çapında yaymak demektir. Bu anlam, "yeryüzünde yürümek" demek olan deyiminden gelmektedir.(8) Temsil, dayandığı benzetme olayı da dikkate alınarak "bir gerçeği; bir gerçeğe, ya da bir hayale benzeterek örnekleme ~ yoluyla" anlatmak" diye tarif edilebilir.(9)

Tarifinden de anlaşılacağı üzere temsil, temelde teşbihe dayanmaktadır.(lO) Ni­tekim belağat ilmi ile ilgili eserlerde, mesel âyetleri, teşbih konusunda ele alınmakta, örnek olarak gösterilmektedirler. .

Lügat anlamlarında olduğu gibi, "mesel" ve "temsil" edebiyat alanında da bir­birlerinin yerine kullanılabilirler.

Konumuzla ilgisi bakımından teşbihin; buna bağlı olarak da temsilin yapısın­dan kısaca bahsetmek uygun olacaktır.

C— TEŞBİH VE TEMSİLİN YAPISI

Bilindiği gibi teşbih, benzetme demektir. Bîr teşbih dön elemandan meydana gelir

a. Müşebbeh (Benzetilen)

b. Müşebbehün bih (Kendisine bir şey benzetilen)

c. Vech-i şebeh (Benzetmeyönü) .

d. Edat-ı teşbih (Benzetme edatı)

Bir teşbihte temsil söz konusu olduğu zaman, müşebbehün bih, "Madrûb"; mü- şebbeh de "madrubun leh" adını alır. Söylediklerimizi bir örnekle açalım:

"Rablerini inkâr edenlerin misali şudur: Yaptıkları işler, fırtınalı bir günde rüz­gârın şiddetle savurduğu bir küle benzer. Kalındıkları hiçbir şeyi ellerine geçire­mezler." (11) ayetindeki "kâfirlerin amelleri" müşebbeh; "fırtınalı bir günde rüzgârın şiddetle savurduğu kül" müşebbchün bih "amellerinin boşagitmesi" vech-i şebeh; kaf harfi de edât-ı teşbihtir.

Temsil olarak ele alındığında ise ayetteki "kâfirlerin amelleri ibaresi madrubun leh (meselin kendisi için söylendiği şey, olay);

"fırtınalı bir günde rüzgârın şiddetle savurduğu kül” ibaresi de madrüb (örnek olarak verilen olay, mesel),adını alır.

II— EDEBİYATTA TEMSİL

A— EDEBİYATTA TEMSİLİN ÖNEMİ

Anlatımın başarısı, onun duyu organlarına hitab edilebilmesindeki başarısı ile doğru orantılıdır. Bir şeyin tadını anlatabilmenin en kestirme yolu, onu tattırmaktır. Bir nesnenin kokusunu en iyi koklatarak anlatabiliriz. Taşın sertliğini de dokundura­rak.

Aristo, hareketin tarifini soran öğrencilerine cevap olarak, kalkıp yürümekle yetinmiştir.(12) Ne var ki anlatımcı her zaman duyulara hitabedecek şeyleri konu edinmez. Hakkında bilgi vermek istediği şey, tamamıyla ya da kısmen soyut bir şey olabilir. O zaman anlatımcı benzetmeler yapar. Yani duyu organlarına, anlatmak is­tediği şeyin modelini, ya da modellerini sunar. "Şeker gibi tatlı...”"gül gibi kokuyor...", "taş kadar katı", "bir ceylan kadar zarif ve kıvrak" der. Bunu yapmadan, okuyucunun, ya da dinleyicinin dikkatini çekebilme, ona vermek istediği-fikri vere­bilme konusunda ne kadar zorlanacağı, hatta bu konuda başarısız olacağı açıktır. Çünkü çoğu kez insanlar, birtakım kuruntuların müdahale ve baskısı altında bulunur­lar. Bu yüzden de soyut fikirleri gereği gibi anlayamazlar. İşte bu noktada, aslında bir benzetme olan temsilin önemi ortaya çıkar. Zira temsil, akla hakim olan yabancı fikir ve kuruntuları ortadan kaldırarak, bilgisiz, hattâ anlayışı kıt kimselerin bile ger­çeği kavramasını sağlar. "Temsiller fiillerin ölçekleridir. Temsil yapan kimse, işini ölçüp biçerek yapan sanatkâr gibidir. Her şeyin bir kalıp ve ölçüsü vardır. Sözün ka­lıp ve ölçeği de mesellerdir."(13)

Kuvvetli bir edebî geleneğe sahip bulunan Arap dili, anlatım gücünü belli oran­da, sık sık başvurduğu temsil unsurundan alıf, demek sanırız aşırılık olmaz. Kötü ar­kadaşın insan üzerindeki olumsuz etkilerini anlatmak isteyen bir kimsenin:

"Demircinin yanında bulunanın elbisesi, onun körüğünün kıvılcımıyla yanar" mese­lini kullandığı takdirde, anlatımına ne derece kuvvet kazandıracağı açıktır.

İbnu’l-Mukaffa’ (ö:759/1357) "Söz temsil şeklinde söylenirse, daha açık olur, kulağa daha hoş gelir."(14) derken temsilin hem fikrî, hemde edebi yönden etkinli­ğini vurgulamış oluyordu. el-Askerî, bu etkinliği anlatmak için "sözdeki temsil, ger­danlığın ortasındaki büyük inci gibidir" der.(15) İbrahim en-Nazzâm (230/845) ın ifadesiyle "Temsilî anlatımında, diğer anlatım şekillerinde bulunmayan dört özellik bir araya gelin.

a. Az sözle çok anlam ifade etme,

b. Anlamı doğru olarak ortaya koyma,

c. Güzel bir benzetme,

d. Kinaye unsurunun varlığı. Bu belagatın son noktasıdır. "(16)

Sünbülzâde Vehbi (1809-1879) de "Lütfıyye" adlı eserinde:

"Fenn-i emsale edersen himmet,

"Gelir inşây-ı kelâma kuvvet"(17) beytiyle aynı gerçeği dile getirmiştir.

B— KUR AN DA TEMSİLÎ ANLATIM

Kur’an’ın icâz yönlerinden biri ve belki de en önde geleni, onun harikulade üslûbu ve anlatımıdır. Bu anlatım genel çerçevesi itibariyle tasvir metoduna dayanır. İşte Kur’an’daki temsili anlatım, bu tasvir metodunun bir yönünü oluşturmaktadır,

Kur’an anlatımının başta gelen özelliği; soyut anlamları, tabiat manzaralarını, geçmiş olayları, kıssaları, meselleri, insan tiplerini çok güzel bir şekilde tasvir etme­sidir. Bu anlatım üstünlüğüdür ki ona süratle algılanabilme Özelliğini kazandırmıştır. Bizzat Kur’an bu özelliğini vurgulamış, insanların dikkatlerini kendi üzerine çekmiş­tir. "Andolsun ki biz Kur’an’ı düşünmek (ve ibra almak ¡Çin’i kolaylaştırın ışı/dır. O halde var mı bir düzinen?" (18) Meselâ:

"Suçluları Rablerinin huzurunda başlan öne eğilmiş olarak: ’Rabbimiz! (gerçeği) gördük ve anladık. Bizi dünyaya geri çevir de iyi iş işleyelim. Doğrusu kesin olarak inandık" derlerken bir görsen..." (19) âyeti; kıyamet günü yüzüstü kalmış, pişmanlık­lar içinde vahlanan günahkârların, bir iki cümle ile çizilmiş harikulade bir tablosu­dur. Kur’an’da sayısız örneği olan bu tasvirler, muhatabın bütün duyularını, hayalini ve zihnini devreye sokar. Verilmek islenen fikri âdeta muhatabın, kıpırdamadan, ne­fes almadan seyrettiği, algıladığı, zene zerre içine sindirdiği resim halinde sergiler.

Yukarıda da söylediğimiz gibi, Kur’an’ın tasvir araçlarından biri de temsildir. Çeşitli sebeplerle vereceğimiz Örneklerde de görüleceği gibi, Kur’an’daki temsillerin kendine has bir yapısı ve üslûbu vardır. Kur’an’ın nüzulü zamanına kadar Arap dilin­de temsil; söyleneni belli olsun olmasın, öteden beri nakledile gelen hikmetli bir sö­zün, hiçbir değişikliğe uğratılmadan, ona uygun düşecek bir şey, ya da olay üzerine söylenerek yapılıyordu. "Mesel aynen aktarılır" diye bir söz vardır. Bununla kastedi­len şey şudur: Meseller Araplar’dan geldikleri şekilleriyle kullanılırlar. Söz kalıpla­rında hiçbir değişiklik yapılmaz. Mesela aslında bir tek kadına söylenmiş olan

(20) meseli "birkaç kadına ya da birkaç erkeğe yönelik olarak söylenecek olsa bile yine karşımızdaki bir tek kadına söylenen şekliyle kullanılır.”(21) İfadesiyle el-Askeri Arap meselelerinin bu özelli­ğini dile getirmiştir. Bu temsillerde benzetme edatı hemen hemen hiç kullanılmıyor­du. Kısacası temsiller itiare-i temsiliyyeden ibaretti. Kur’an temsillerine gelince, bü­yük bir çoğunlukla "teşbîh-i temsîlî" şeklinde sunulmuşlardır.(22) Hemen hepsinde (Misal) kelimesi kullanılmış ve bu kelimeden genellikle klasik "mesel" de­ğil de sıfat ve hal anlamları kastedilmiştir. Nitekim Sâvî (1241/1825) Celâleyn tefsirindeki ibaresi (23) hakkında: "müellif bu İfade ile misal lafzının hareke ile mesele şeklinde ve sıfat ve hal anlamında okunması gerektiğine işaret etmiştir. Yoksa bu­radaki misal Arap dilindeki yaygın anlamıyla kullanılmış değildir" der ve daha sonraki misallerin de aynı dutumda olduğunu söyler.(24)

Kur’an’ın vahiy olması dolayısıyla sunduğu meseller eskiden beri söylenegelen meseller değildir. Kısaca Kur’an meselleri orjinal ve ilk defa Kur’an tarafından kul­lanılan mesellerdir. Verilen örnekler, söz konusu obje, durum, ya da fikre uygun ör­neklerdir. Yani, konu önemli ve yüce bir şey ise, örnek de ona denk bir şeyden geti­rilmiştir. Eğer konu önemsiz ve basit bir şey ise, örnek de ona uygun olarak seçil­miştir. Öyleyse, meselin önemli, ya da hakir şeylerle getirilmesi, meselin getirilmesi­ne sebep olan şeyin (madrubun leh) durumuyla doğrudan ilgilidir. Mesela, daima açık ve aşikâr olan hakk, "nûr" ile temsil edilirken (25.) bunun mukabili olan bâtıl da "zulmet" (karanlık) ile temsil edilmiştir. Bunun gibi:

"Allah’tan başka veliler (dost, koruyucu) edinenlerin sıfatı kendine bir yuva edi­nen örümceğin meseli gibidir. Hâlbuki -eğer bilselerdi- evlerin en çürüğü herhalde örümcek yuvasıdır,"(26) ayetinde müşrikler ve putları bir örümcek ve örümcek yu­vasıyla temsil edilmelerdir. Yine:

"Ey İnsanlar! Size şöyle bir misal getirildi. Şimdi onu dinleyin: Sizin Allah’ı bı­rakıp da taptığınız (putlar) bir sinek bile yaratamazlar. Hepsi bu iş için bir araya gel­seler bile... Hatta sinek onlardan bir şey kapsa, onu bile geri alamazlar. İsteyen de âciz, istenen de..." (27) ayetinde de bir sinekle temsil edilmişlerdir.

Müşrikler, alışkın olmadıkları bu temsil üslûbuna itiraz ederek: "Bu mesel değil ki... Bizim bildiğimiz mesellere benzemiyor"(28) "Allah böyle bir meselle neyi kastetmiş?" (29), "Göklerin ve yerin yaratıcısı olan Allah, sinek ve örümcek gibi hayvanlarla, haşerata nasıl temsil yapar?"(30) dediler.

Her itirazlarında müşrikleri âciz ve çaresiz bırakan Kur’an, onlara burada da şu meydan okuyucu cevabı verin "Şüphesiz Allah’ sivrisinek ve ondan daha aşağı bir şeyle temsil yapmaktan çekinmez.(31)" Zira Kur’an’ın gayesi İnsanları verilen me­sellere bağlayıp bırakmak değil, onların ardındaki gerçeklere ulaştırmaktır.

C— HADİSLERDE TEMSİL

Burada, ilgisi bakımından hadislerde temsil konusuna da kısaca değinmek ye­rinde olacaktır.

Hz. Peygamber’in de hitap ve nasihatlerinde sık sık temsilî anlatıma başvurdu­ğunu görmekteyiz. Hadislerdeki bu meseller, üslup ye konulan bakımından, Kur’an meselleriyle birlik arz etmektedir. Daha önce de belirttiğimiz gibi, Kur’an temsilleri Arap dilinde yaygın olan klasik temsil tarzından farklıdır. Hz.Peygamber’in temsille­rinin, aynı dili konuşan Araplar’ı temsilleriyle değil de Kur’an temsilleriyle birlik ve benzerlik arzetmesi; O’nun vahy terbiyesinden geçmiş olmasıyla açıklanmalıdır. Bu benzerliği Resüllah’ın şu hadislerindeki temsillerde ılıkça görebiliriz:

"Âlimler gökteki yıldızlar gibidir. Geceleyin karada ve denizde yıldızların yardımı ile doğru yön tayin edilir. Onlar kaybolunca, yolcuların kaybolmasına ramak kalır." (32)

"Münafığın hali, iki sürü arasında şaşkın; bir buna, bir öbürüne gidip gelen koyunun hali gibidir."(33)

İslâm alimleri, Kur’an temsillerine olduğu kadar, Hz. Peygamberin temsillerine de önem vermişlerdir. Tirmizî’nin Sünen’inde Ki tâbu’1-Emsal adlı bîr bölüm vardır. (34) İbn-u Abd-i Rabbih (328/939) el-İkdü’l-Ferîd’ihde "Kitâbu’l-Cevhere Fi’l- Emsâl" adlı bölümün baş tarafında, Hz.Peygamber’in mesellerinden bir kısmını zikretmiştir.(35) Mısırlı alimlerden Ali Fikri "el-Emsâlü’I-Kur’ân’iyye Ve’n-Nebeviyye Ve’l-Arabiyye" adlı eserinin bir bölümünü hadislerdeki mesellere ayırmıştır.(36)

D— KUR’AN’IN GENEL TEMSİLLERE ETKİSİ

Bizzat Kur’an metni pekçok meseller ihtiva ettiği gibi, bir çok ayetin, manası, ya da hâsılı, halk dilinde mesel halini almıştır. Meselâ "onların kökünü kes" meseli,

Böylece o zulmeden kavmin kökü kesilmişti"(37) ayetinden alınmıştır. Yine

"Nankörleşip azgınlaşan, içer katran"

Meseli de

"Nimet ve refaha karşı nankörlük eden nice kasabaları yok etmişizdir”(38) ayetine dayanır.

E— KUR’AN’DAKİ TEMSİLÎ ANLATIMIN GAYESİ

Kur an, yalnız genel anlatımı içinde temsîli anlatıma önemli oranda yer vermek­le kalmamış aynı zamanda bu anlatımın önemine, ona yüklenen görev ve hikmete dikkatleri çekmiştir. Şimdi bunu birkaç örnekle görelim:

"Andolsun ki biz, bu Kur’an’da İnsanlar için, öğüt alsınlar diye her türlü misali ver­dik."

"Andolsun ki biz bu Kur’an’da, insanlar için her türlü misali tekrartekrar açıklamı­şızdır. Ama insan hasımlığı en fazla olan varlıktır."(40)

"Allah insanlara böyle meseller getirir. Olur ki, çok iyi düşünüp ibret alırlar. "(41)

İnkâr edenler "Bu Kur’an’ı dinlemeyin, okunurken gürültü yapın"(42) diye pro­paganda yaparken, Kur’an bütün İnsanlara, sunduğu mesellere kulak kabartmaları çağrısında bulunur:

"Ey İnsanlar! Size şöyle bir mesel sunuldu. Ona kulak verin."(43) ;

"İşte misaller! Biz onları insanlar için sunuyoruz. Bilgin olanlardan başkası onları anlayamaz.(44)

Acaba şöyle denebilir mi:

"Bu son âyette Kur’an, sunduğu misalleri ancak bilgin olanların anlayabileceği­ni vurguluyor. Ne var ki Kur’an’ın ilk muhatabı olan müşriklerin çoğu, okuma yaz­ması olmayan, düzenli bir bilgi birikimine sahip bulunmayan kimselerdi. Acaba Kur’an, kendi deyimi ile yalnız bilgin olanların anlayabileceği meselleri, "bilmeyenler"den oluşan bir topluma sunmakla, kendi içinde çelişkiye düşmüş olmuyor mu?"

Böyle bir çelişki söz konusu değildir. Çünkü Kureyş’in beyinsizleri ve cahilleri, "Muhammed’in Rabbi, sinekle, örümcekle meseller sunuyor..." der, gülerlerdi.(45) Yüce Allah ise onlara cevap olarak: "Biz onları insanlar için sunuyoruz” buyuruyor. Zira o cahillerin, davranış ve düşünceleri açısından insanlıkla ilgileri yoktu. Bilgin olmak ise insanlara has bir şeydir. Öyleyse sonuç olarak: "Bu meselleri ancak insan­lar, insanca düşünce ve davranışa sahip olanlar anlayabilir" demek sureliyle, Kur’an’ı sunduğu bunca canlı ve ikna edici meselleri anlamayanların, düşünce yete­nekleri açısından hayvanlarla bir olduğunu vurgulamış oluyor. Çelişki nerede Zerkeşî’in zikrettiğine göre Hz.Peygamber "Kur’an ayetleri beş ana grupta inmiş­tir: Helalleri bildirenler, haramları bildirenler, muhkemler, müteşabihler ve meseller. Helalleri işleyin, Haramlardan kaçının. Muhkemlere uyun, Mütaşabihlere inanın ve mesellerden ibret alın."(46) buyurmuş, böylece Kur’an temsillerinin en önemli mak­sadının öğüt vermek olduğuna İşaret etmiştir. Mâverdi (911-1131) "Kur’an ilimleri­nin en önemlilerinden biri de emsâl ilmidir. Ne var ki insanlar, mesellerle meşgul olurken, onların asıl vermek İstedikleri dersten habersiz kalıyorlar" demiştir.(47)

İzzuddin b.Abdusselam (660/1261) Kur’an temsillerinin tek maksadının öğüt vermek olmadığım; bunlardan, sevapların farklılığına, amellerin boşa çıkarılmasına, övme veya yermeye delâlet edenlerin hüküm ifade ettiklerini yani teşriî fonksiyon taşıdıklarını söylemiştir.(48)

III- MESELİN KISIMLARI

A— ARAP DİLİNDEKİ MESELLER

Arap dilindeki meseller "emsâl-i şâire" = "halk arasında yaygın özlü ve hikmet­li söz" diye anılır. Bunlar kaynaklarına göre iki kısma ayrılırlar:

a. Kaynağı bilinmeyen; nesilden nesile, kabileden kabileye aktarıla aktarıla gelen hakimane sözlerdir.

"Komşu evden önce gelir." (Ev alma, komşu al.)

"Hata yapmak acelecinin azığıdır,

“Kınama, cezadan önce gelir,” gibi meseller bunlardandır. Bu mesellerin en eski kaynaklan Hz.Süleyman’ın meselleridir.

b. Belli olaylara dayalı meseller: ;

Bunlar geçmiş zamanlarda meydana gelmiş, belli olaylar İçin söylenmiş, zamanla yaygınlaşmış özlü sözlerdir. Ömck olarak bunlardan ikisini zikredelim:

1— "Kılıç kınamayı geçti."

Meydana gelen, bir daha dönüşü olmayan olaylar için söylenir. Harb b.Zâlim öldür­düğü bir adamın masum olduğu anlaşılınca, kendisini kınayanlara bu cevabı vermiş- ti.(49)

2-"Cehîze bütün hatiplerin sözünü kesti," İki kabile arasındaki bir kan davasında, nüfuzlu bazı kişiler, hitabet yoluyla maktülün tarafını diyete razı etmeye çalışırken, Cehîze adlı bir kadın fırlayıp katili öldürür. Konuşmacıların söyleyecek sözü kalmaz. Söz konu­su mesel o sahne İçin söylenmiştir.(50)

B— KUR’AN MESELLERİ

Kur’an’daki darbı meselleri de, dil özellikleri ve yapılan açısından üç grupta toplayabiliriz:

a- Acıklık-Kapalılık Yönünden:

1.Zâhir (açık, belirgin) Temsiller:

Kur’an’daki mesellerin çoğunun bir örnekleme unsuru olduğu, ilk bakışta anlaşılır. Bunlara zahir (belirgin) temsiller denir.

"Allah’tan başka dostlar edinenlerin durumu, kendine yuva yapan örümceğin durumu gibidir. "(51) âyeti ile benzerlerinin, birer meseli İhtiva ettikleri kendi yapılan içinde açıkça anlaşılmaktadır.

2. Kâmin (Kapalı) Temsiller

Birtakım temsiller de vardır ki, bunlann temsil olduğunu anlamak için üzerlerinde biraz düşünmek gerekir. Aksi hakle, aslında birer temsil değil, hakikat oldukları sanılabilir. Bütün temsillere genellikle âhiret halleriyle ilgili âyetlerde rast­lıyoruz.

Örnek olarak:

"Allah’a karşı gelmekten sakınanlara söz verilen cennet şöyledir. Orada te­miz su ırmakları, tadı bozulmayan süt ırmaklârı içenlere zevk veren şarap ırmakları, süzme bal ırmaklar vardır."(52) âyetine ilk bakıldığında; cennette, dünyada bildiği­miz sudan, sütten, şaraptan ve baldan ırmakların aynen bulunduğu akla gelebilir. Oysa bunlar cennetteki nimetlerin çeşitliliğini ve büyüklüğünü tasvir için dünya ni­metlerinden seçilmiş temsilî örneklerdir. Zira Kur’an, mü’minlere cennette ne gibi müjdelerin saklandığını kimsenin bilemeyeceği (53): Hz.Peygamber (s.a.s.) de cen­nette hiçbir gözün görmediği, hiçbir kulağın işitmediği nimetlerin bulunduğunu (54) bildirmiştir,

Aynca, Ra’d 35 âyetindeki temsil de bu gruba girer.

b. Yapılan Yönünden:

Kur’an temsilleri yapılanım göre iki ana grupta toplanabilir

1. Teşbîh-i Temsîlî Biçiminde Olanlar

Teşbih, benzetme demektir. Teşbih-i Temsili ise benzetme yönünün bir­den fazla olduğu teşbihe denir. İki şeyden birini çeşitli yönleriyle diğerine benzete­rek onu göz önünde canlandırdığı (temsil ettiği) için bu adı almıştır, bu tür temsiller­de hem müşebbeh, hem müşebbehün bih, hem de teşbih edâtı zikredilir.

‘Kur’an temsillerinin büyük çoğunluğu, yapı itibariyle bu kesime girer. :

"Mallarını Allah yolunda harcayanların hali, her biri yüz taneli yedi başak bitiren bir tohum(u toprağa atan kimse) gibidir..."(54) âyetinde mü’minler:

a) Mallarını infâk etmeleri

b) Bu infâkın karşılığını kat kat alacak olmalan yönlerinden toprağa attığı tohumdan bire yediyüz alan bir çiftçiye benzetilmiştir. Benzetme yönü de birden fazladır.

2. Îstiâre-i Temsiliye Biçiminde Olanlar:

Îstiâre-i Temsiliye, bir terkibin yâni cümlenin, asıl anlamı dışında kullanıl­masıdır. Şu kadar ki, cümlenin asıl anlamı ile ona yüklenen İkinci anlamı arasında bir benzerlik, bir ilişki vardır. Aynca asıl anlamın kasdedilmediğine dair bir karine (işaret) bulunur.

Kur’an’da bu tür temsiller çok değildir.

“Onların ticaretleri kazanç sağlamadı”(55) âyetindeki temsil bunlardan biridir. Temsil, dalaleti hidayete tercih eden münafıklar için getirilmiştir. Onların bu tercih­leri, hidayeti verip sapıklığı almaları ve sonunda azaba layık olmaları, zarar eden bir ticari alışverişe benzetilmiş ve sonra da "Münafıklar, hidayeti bırakıp sapıklığı ter­cih etmelerinde çok büyük zarara uğramışlardır, ebediyyen cehennemde kalacaklardır..." anlamında ve temsil yoluyla "onların ticareti kâr etmedi" denilmiştin

Îstiare-i Temsiliyede de benzetme yönü birden fazladır.

Daha kısa bir ifade ile söylemek gerekirse istiare-i temsiliyye; aslında "mişebbeh"i, benzetme edatı ve benzetme yönü kaldırılmış bir teşbih-i temsilidir, diyebiliriz.(56)

c. Elem anlan Arasındaki İlişki Yönünden:

"Temsilin elemanları" deyimi ile, "madrûb" ve "madrubun leh”i kasdediyoruz, işte temsiller, bunlar arasında ilişki ve benzerlik bulunup bulunmaması açısından iki kışıma ayrılırlar:

a) Yalnızca madrub cümle ile madrubun leh cümlelerinin hâsılları, netice­leri arasında benzerlik olur. Burada cümlenin cüzleri arasında benzerlik bulunmaz.

Örnek olarak:

"Bu dünya hayatında kâfirlerin harcadıkları malların hâli kavurucu soğukluktaki bir rüzgârın isabet edip, helâk ettiği; nefislerine zulmedenlere ait bir ekinin hâli gibidir."(57) âyetinde, müşrikleri harcadıkları mal ve paralar ile "ekin" arasında bir benzerlik yoktur. Ama birinci kısmın hâsılı, (harcamalarının fayda sağlamayacak oluşu) ile ikinci kısmın hasılı (rüzgârın helâk ettiği ekinin fayda sağlamayacağı) bir­birine benzemektedir.(58)

b) Hem Temsilin Elemanları, Hem de Onların Neticeleri Arasında Benzer­lik olur.

Örnek olarak: _

"Allah size güven ve huzur içinde olan bir kasabayı misâl verir Her taraf­tan oraya bolca rızık geliyordu. Ama Allah’ın nimetlerine nankörlük ettiler. Bu yüz­den Allah onlara yaptıklarına karşılık açlık ve korku belasını tattırdı"(59) âyet-i keri­mesinde, Mekke şehri ve onun müşrik sakinleri (60)halkı emniyet ve rahatlık içinde yaşayan ama inkârcı olan bir şehre benzetilmiştir. Görüldüğü gibi meselde birbirine benzetilen her iki taraf da birer şehirdir, Sâkinleri de kâfirdir, netice olarak, müşrik Mekke halkının da akibeti (şirk koşmalarının sonucu) o şehir halkınınki gibi olacak­tır.

IV KUR’AN’DAKİ TEMSİLLERİN KARAKTERİSTİK ÖZELLİK­LERİ

Kur’an’ın sunduğu temsiller incelendiğinde bunların birtakım ayırıcı özelliklere sahip olduğu, görülecektir. Her şeyden önce bu temsiller, cahiliye Arapları arasında yaygın olan temsillere benzememektedir. Hatta bu yüzden Kur’an müşrik Araplar’ın itirazıyla karşılaşmış ve kendilerine gerekli cevabı vermiştir.(öl) Arap dilinde yay­gın olan temsil getirme üslubu ile şirki, küfrü yok etmek, İslâm imân, şuur ve ahlâ­kını yerleştirmek gibi tamamen özel bir amaca yönelik olarak kullanan Kur’an’ın temsil üslûbu arasında fark bulunması, normalin ötesinde, gereklidir de…

Bu genel farklılığın yanında, Kur’an temsillerinin kendi içinde birtakım özellik­ler arzetiğini görmekteyiz. Temsilde zaten var olan etkinliği daha da arttıran bu özellikleri

l-Ana tema olarak amaç; küfrü ve şirki yıkmak, gönüllere İslâm imanını yerleştirmektedir.

İmânın kalplere yerleşmesi için, onlar işgal eden küfrün atılması gerekir. Bu bakımdan Kur’an’daki mesellerin yandan fazlası (17 kadar), müşriklerin, kâfirlerin vasıflarını, şirkin çirkinliğini işlemektedirler. Altı mesel de, muvahhidle müşriğin, müminle kâfirin karşılaştırmasını yapmaktadır.(62) ;Bu tür temsiller, büyük bir ço­ğunlukla Mekkî sûrelerde yer almıştır. Zaten bu da, Mekkî Sûrelerin ana temasına uygun düşmektedir:

Üç temsil de müstakil olarak, mümini ve imanı konu edinmektedir.(63) Beş mesel ise Yahudiler ve Münafıklara yöneliktir (64)

2. Örnekler yakın çevreden; herkesçe bilinen obje ve fikirlerden seçilmiştir.

‘Sözün yer, zaman ve muhatabın’ durumuna göre seçilip söylenmesi,’ belâğatın esaslarından biridir. Fesahat ve Belâğat yönüyle de müciz olan Kur’an’ın bu özelliği temsillerinde de açıkça görülebilir.

Şu temsile bakalım:

"Kâfirlerin amelleri ise, dümdüz, engin bir arazideki serap gibidir. Susayan onu bir su zanneder! Nihayet ona vardığı zaman,’ onu zannettiği’gibi bir şeybulriıaz.(65) Yanında Allah(’ın azabını)!- bulur. Allah dâ önün hesabını (amelinin cezasını) tama-1 men verir.”(66)

Burada imân temeline dayanmayan amellerin boşa çıkacağı, serap örneği İle vurgulanıyor. Serap Çöl insanının sık sık karşılaştığı, içinde yaşadığı bir tabiat olayı­dır. onun; uzaktan bakıldığında gerçekten su sanıldığını, ama görüldüğü yere varılınca, hiçbir şeyin bulunmadığını görerek, yaşayarak öğrenmiştir/Kur’an’ın muhata­bı. İman etmeyen kimsenin amellerinin ona bir fayda sağlamayacağı serap temsi­linden başka hiçbir şeyle bu kadar etkili anlatılamazdı.

Bir Eskimo İçin serap ne kadar anlam taşımıyorsa, çöl insanı için de tam; tersi ne o kadar anlam doludur.

Bunun gibi Kur’an temsillerinde "mişkât" (= duvardaki kandil konan küçük hücre)(67) "misbah" (= kandil)(68) "kevkeb" (= yıldız kümesi)(69) "zer" (= ekin) "Ramâd f= kül): "Ankebut"6= örümcek 72) "zübâb"(sinek)(73); "Racul şöyle belirleyebiliriz; fihi şlirekâ’’(= müşterek bir köle)(74); "abd memlük’’(= köle)(75) ve benzeri pekçok öğe yer alır. Hepsinin de muhatap ve çevre şanlarına göre seçildiği dikkatten kaç­mamaktadır.

3.Bazen yalın olarak verilen bîr fikir ya da hükmün teyidini sağlarlar. Sözgeli­mi

"Biz dünyada ne amel yaptılarsa onu ele alıp (kasdedip) saçılmış zerre haline getirdik, (artık hiçbir kıymeti kalmamıştır.)"(76) âyetinin muhtevası, ,

"Bu dünya hayatında kâfirlerin harcadıkları malların hali, kavurucu soğuklukta­ki bir rüzgarın isabet edip helak ettiği; nefislerine zulmedenlere ait bir ekinin hali gi­bidir. "(77) meseli ile tekid edilmiştir.

SONUÇ:

Kur’an, soyut kavramların kolayca algılanabilmesinde çok etkili olan temsil metoduna önemli ölçüde yer vermiştir.

Kur’an’ın sunduğu meseller, Arap dilinde yaygın bulunan mesellerden yapı ve üslûp bakımından çok farklıdır. Bu yüzden Kur’an, müşrik Arapların itirazları ile karşılaşmış, onlara gerekli cevabı verirken de, sunduğu mesellerin gerçek gayesinin, onların ardındaki gerçeklerin benimsetilmesi olduğunu belirtmiştir.

Kur’an’da olduğu gibi, vahy terbiyesiyle yetişen Hz. Peygamberin hadislerinde de pekçok temsiller yer almaktadır. Bunlar yapı ve üslûp bakımından Kur’an temsil­leriyle birlik arz etmektedirler.

Kur’an temsillerinin büyük çoğunluğu teşbih-i temsili, bir kısmı da istiare-i temsiliye şeklindedir.

Değişik açılardan çeşitli gruplamalara tabi tutulabilen bu temsiller, ana tema olarak, İman, küfür, şirk; mümin, kâfir, müşrik konulan etrafında dönerler.

KAYNAKLAR

el-Aclûnî,İsmail b.Muhammed; Keşful Hafa, I-II, Beyrut, 1352

el-Askerî, Ebu’l Hilâl, Hasen b.Abdillah; Cevheratü’l-Emsâl, 1310 (Mecma’ul- Emsal’in kenarında)

Buharı, el-Camİu’s-Sahîh, I-VIII, Çağn Yayınlan, lstl981.

el-Ezhari, Ebû Mansûr Muhammed b.Ahmed; Tehzibu’l-Luga, I-XV, Mısır, 1964.

Fahreddin er-Razî, Mefatihu’l-öayb, I-XXXII, Mısır, t.siz.

Hamdi Yazır, Hak Dini Kur’an Dili, 1-X, lst.1971.

lbnu Abdi Rabbih, Ebu Ömer, Abdullah b.Muhammed, el-lkdu’l-Ferîd, I-VII, Birin­ci baskı, Kahire, 1952,

İbnu Kesir, Tefsiru’l-Kur’an’il Azım, I-HI, Beyrut, 1981.

İbnu Mâce, Sünen, I-II, Çağn Yayınları, İst.1981.

İbnu’l-Manzûr, Lisânu’l-Arab, I-XX, Bulak, 1300.

el-Meydânî, Ebtı’1-Fadl, Ahmed b.Muhammed b.İbrahim, Mecma’u’l-Emsâl, I-II, Matba’atü’l-Hayriyye, 1310.

Muhammed Fehmi Tarih-i Edebiyat-ı Arabiyye, I-II, İsı. 1332.

Muhammed Reşîd Rıza, Tefsiru’l-Kur’an’il Hakîm (Tefsiru’l-Menâr) I-XII, Mısır, 1346.

Müslim, Sahih, 1*111, Çağn Yayınlan, îst.1981.

Nesefî, Medariku’t-Tenzîl ve Hakaiku’t-Te’vîl, I-IV, Beyrut.

Sa’İd el-Hûrî, Akrabu’l-Mevarîd, I-III, Mısır, 1306.

Suyûti, et-Duıru’l-Mensûr Fi’t-Tefsîr Bi’lme’sûr, I-VII, Lilbnan, 1983.

Tirmizi, Sünen, I-IV, Çağn Yayınlan, İst. 1981.

Zebîdî, Tâcu’l-Arûs, I-X, Mısır, 1306.

Zerkeşî, el-Burhân,I-IV, Beyrut, t.siz.

Dipnotlar

1. Zuhruf,56

2. Zuhruf. 59

3. Ra’d, 35

4. Tabeıî, XI, 38.

5. Rum, 27

6. Bak; eIEzfıerî, Tehzîbul-Luğa, XV, 94 vd.; İbnul-Manzûr, Lisânul-Arab, XIV, 133 vd.; Zebfelî, Ti- cü’l-Arûs, VII, 110.

7.Lisânul-Arab, XIV, 135; Akrabul-Mevârid, TT, 1183.

S.Nisa, 101 âyetindeki- "yolculuk ettiğiniz zaman" ibaresinde olduğu gibi

9. Hak Dinî Kur’an Dili, E, 1244.

10. Bak: el-Meydânı, Mecma’u Temsil, 1,7.

11. İbrahim, 18.

12. Muhammed Rejid Rıza, Tefsirul-Kur’anıl-Hakîm, 1,167.

13. Zericeşî, el-Buıiıan, 1,486. ,

14. el-Meydânî, Mecma’ul-Emsâl, 1,5.

15. El-Askerî Cevhemeıül-Emsâl 1,3.

16. el-Meydânî, a.g.e., 1,5.

17. Sünbulzâde Vehbî, Lüıfıyye, sh.249.

18. el-Kamer, 17,22,32,40.

19. Secde, 12

20. "Sen sütü daha yazın kaybetmiştin” demektir. Elde etme imkânını daha önceden kaybettiği bir şeyi isteyen kimse için kullanılır. Dahtân us bin ikil Lakît, yaşlı bir zat olan Amr b.Udes’în karısıymış. Amr, kendisini kızdıran karısını boşamış. Kadın da, genç ve yakışıklı biriyle evlenmiş. O yıl kıtlık başgöstermiş. Eski karısı adam gönderip kendisinden süt isteyince Amr da bu sözü söylemiş, (el- Müncid, Fcraidü’l-Emsal, sh.997)

21. cl-Askeri, Cevheratü’l-Emsâl, 1,5

22. İleride teşbih-i temsîlî ve İstiâre-i temsiliyye hakkında kısaca bilgi verilecektir.

23. Bakara, 17.

24. Hâşiyetü’s Sava Ale’l Celâleyn, I,12.

25. Nûr, 35.

26. Ankebût, 42.

27. Hacc, 73.

28. Süyûtî, ed-Dümıl-Mensur, 1,103.

29. Bâkâra, 26.

30. RM. Mefitîhul-Gayb, XXV, 70.

31. Bakara, 26.

32. Acluni, Keşful-Hafâ, D.306,

33. Münâfıkûn. 17.

34. Tirmri, Sünen, (2589-2873 nolu hadisler)

35. Bak: el -Îkdul-Ferîd, III,63 vd.

36. Eser. 1937 yılında Mısır’da basılmıştır,

37. Etı’fm, 45.

38. Kasas, 58.

39. Zümer, 27.

40. Kehf, 54,

41. İbrahim, 25.

42. Fussulet, 26.

43. Hacc, 37.

44. Ankebût, 43.

45. Nesefî, Medâriku’t-Tenzîl, 111,258.

46. el-Burhân, I,4B6.

47. Süyûtî, el-ltkan, II,168.

48. a.g.e, 11,167.

49. Muhammed Fehmi, Târih-i Edebiyatı Arabiye, 1,232-233

50. a.g.e., aynı yer

51. Ankebût, 41.

52. Muhammed, 5.

53. Buharî, Tevhid, 35. Müslim, İman, 312, Zilhd, 39.

54. Bakara, 261.

55. Bakara. 15.

56. Temsiliye biçimindeki diğer temsiller için bkz. Ra’d 16; Mülk 7,8 ve 22.

57. Âl-i İmrân, 117.

58. Fahreddin er-Râzi, Mefatihin-Gayb, VIII,205.

59. Nahl, 112.

60. Ibn-i Kesir, .589.

61. Bkz. Kur’an ’da Temsili Anlatım başlıklı konu.

62. Bkz, Zumer,29; En’am, 122*123; Nemi75; Hûd,23-24;Mülk,22;Kehf,32-34.

63. Bkz. Nur, 35; İbrahim 25; Tahrim 11 -12.

64. Bkz, Cuma,5; Hajr, 15-17; Bakara, 18; Bakara 19-20, Bakara, 26.

65. İçte bunun gibi kâfir de, kıyamet günü, amellerinin karşılığı olarak sevap bulamam.

66. Nur

67,68,69. Nur, 5 70 Feth, 29,

71. İbrahim, 18.

72. Ankebût, 41.

73. Feth, 29.

74. Zümer, 29.

75. Nahl, 75.

76. Furkan, 23.

77. Âl-i İmran, 117

Ayrıca, Nur, 39 âyetindeki mesel de aynı âyetin muhtevasını tekid eder.