Makale

Hz. EYYÜB (A. S.)

Hz. EYYÜB (A. S.)

Dr. Abdullah AYDEMİR
İzmir Yüksek İslâm Enstitüsü Tefsir Öğretmeni

Cebrail, Eyyüb (a.s.)’ ın elinden tutmuş ve 12 (veya 40) adım yürütmüştür. Bu yürümenin son bulduğu noktada ayağını yere vurmasını söylemiş, birinci vuruş neticesi, yerden sıcak bir pınar (kaplıca) kaynamıştır. Cebrail tekrar, sağ ayağını yere vurmasını söylemiş, bu kere de soğuk bir pınar kaynamıştır.

Cebrail, sıcaktan yıkanmasını, soğuktan içmesini söylemiş: yıkayıp içince de eski güzelliği geri gelmiş ve parlak bir güneşe dönmüştür.

Bunu müteakip Cebrili (a.s.), Cennet’ten bir hülle getirip Eyyûb’a giydirmiş ve yine Cennet’ten getirdiği bir tacı da başına koymuştur. Artık parlak bir güneş halini alan Eyyüb (a.s.), Allah için iki rek’ât şükür namazı kılmıştır.

Eyyüb (a.s.), yaşadığı zaman ve nesebi hususunda ittifak edilemeyen bir Allah elçisidir. Babasının, ateşe atıldığı gün Hz. İbrahim’e iman etmiş olduğu söylenir. Büyük atasının İshâk (a.s.) olduğunda hemen hemen kat’ilik vardır. İbnü Asakir’in riayetine göre anası Lut (a.s.)’ın kızıdır.1

Eyyûb (a.s.)’ ın ismi Kur’ân’ı Kerim’de dört yerde geçer. Bu dört yerden ikisinde sâdece ismi anılır ve peygamber olduğu bildirilir.2 Diğer iki yerde ise Eyyüb (a.s.)’a altı ayet tahsis edilmiştir.

Eyyüb (a.s.)’ın başına gelen sıkıntı ve kederler dolayısıyla dûâsını dile getiren ve bu dûaya Cenab’ı Hakk’ın mukabelesini ihtiva eden âyetler meâlen şöyledir:

(— ... Eyyûb’u da hatırla. Hani o, Rabbine: “Hakikat, bana bu dert gelip çattı. Sen esirgeyenlerin esirgeyenisin" diye niyaz etmişti. Biz de onun bu duasını kabuI etmiş, kendisindeki o zararı gidermiş, tarafımızdan bir rahmet ve ibâdet edenler için bir hatıra olmak üzere hem âilesini, hem onlarla beraber daha bir katını ona vermiştik.3

(— Kulunuz Eyyûb’u da an. Hani o, Rabbine şöyle nidâ etmişti: "Hakikat, Şeytan beni yorgunluğa (meşakkate) ve azaba hastalığa uğrattı,” “Ayağınla vur yere dedik. İşte hem yıkanacak, hem içecek soğuk bir su”. Ona hem ehlini, hem onlarla beraber bir mislini, bizden bir rahmet ve temiz akıl sahipleri için de bir ibret olmak üzere bağışladık. ‘’Eline bir demet sap al da onunla vur. Yemininde durmazlık etme" dedik. Biz onu hakikaten sabırlı bulduk. O, ne güzel kuldur! Hakikat o, daima Allah’a, dönen bir zat idi—)4

Eyyûb (a.a.)’la ilgili Kur’an-ı Kerim’de bundan başka bilgi yoktur. Muteber hadis kitaplarında ise —yeri gelince temas edileceği gibi— tek bir hadis vardır. Hal böyle iken tarih, kasas ve tefsir kitaplarına Eyyüb (a,s.)’la ilgili yığın yığın malumat dercedilmiştir. Bir kere Eyyûb (a.s.) konusunda diğer din mensuplarından —özellikle Yahûdilerden— ne duyulmuşsa doğru mu, yanlış mı olduğu araştırılmadan kitaplara getirilmiş ve bu arada Kitab-ı Mukaddes’in bu bölümünü teşkil eden "EYUP" sifri olduğu gibi iktibas edilmiştir. Başa, gelen musibetlere sabır ve tahammülü darb-ı mesel" olan Eyyûb (a.s.)’nı halkın gözünde büyütmek için uydurulmadık rivayet kalmamıştır.

Güya vücûdunu baştan aşağı çıbanlar, büyük yaralar sarmış, teni şişmiş; uyuz müşabih bir illete tutulmuş ve kiremit parçalarıyla kaşınır hâle gelmiştir. Yaralarına kurtlar düşmüş, kokudan yanına yaklaşma imkânı kalmamış ve ha bizar kaldığı için onu kasaba dışındaki bir çöplüğe atmıştır. Atıldığı bu çöplük yedi yıl gibi uzun bir zaman ızdırap çeken Eyyüb (a.s.)’a sâdece hanımı refak etmis, diğer bütün dost ve ahbapları kendilinden yüz çevirmiştir. Bütün bunla sabır ve tehammül eden Eyyûb (a.a,), yarasından düşen kurtları yerden alıp tekrar yerine iade etmis ve, "Ye! Daha nasibin var!” demiş ve aslâ metanetini kaybetmemiştir...

Her manâsıyla imrendirici bu halleri Eyyûb (a.s.)’a nisbet eden müellifler onun bir peygamber, şeref ve mertebesi yüce bir Allah elçisi olduğunu adeta unutmuş gibidirler. Eyyûb (a.s.)’ın ne sabırlı ve ne takdire değer bir zat olduğunu isbat makamında kitaplara geçirdikleri bu tür merviyyatın onu küçülttüğünü, halkın gözünden düşürdüğünü ve bunların asılsız şeyler olduğunu fark edememişe benziyorlar. Konu ile ilgili merviyyatı, bâzı başlıklar altında inceleyip gerçek değerlerini göstermeye çalışalım:

A — HASTALIĞA KADAR EYYÜB (A.S.)

1 — Eyyûb (a.s.)’ın Vücut Şekli:

Rivayetlere göre Eyyüb (a,s.), uzun boylu, büyük başlı, kıvırcık saçlı, güzel gözlü kısa boyunlu, iri kollu ve bacaklıdır. Alnında ( sabırlı kul) yazılıdır.5

Bu rivayetlerin doğruluğunu sadece Allah bilir. Kur’ân-ı Kerim veya Hz. Peygamber bildirmemişse biz, zamanımızdan binlerce sene önce yaşamış bir kimsenin sekil ve şemâilini bilemeyiz. Üstelik bunu bilmeye lüzum ve ihtiyaç da yoktur.

2 — Eyyüb (a.s.)’ın Yurdu ve Malik OIduğu Yer Neresidir?

Şam civarında bulunan Beseniyye mıntakası, ovası, dağ ve taşlarıyla Eyyüb (a.s.)’a

aitti.

3 — Malları ve Hizmetçileri:

Eyyûb (a.s.)’in memleketi olan Beseniyye’de sayısı belirsiz denecek derecede deve sığır, koyun, at ve merkepleri vardı, öyle ki, devrinde bile bir kimsenin Eyyûb (a.s.)’dan fazla malı mülkü yoktu. Bunlardan ayrı olarak 500 çift öküzü; malı eşi ve çocuklarıyla 600 kölesi vardı. Araziyi işlemek için her çift öküze lâzım olan âlet ve edevatı taşıyan bir dişi eşek vardı. Her dişi eşeğin iki ila beşten fazla yavrusu mevcuttu.

Allah, Hz. Eyyüb’a bir nice ehl ü ’iyal ve dişili erkekli çocuk vermişti. Kendisi

müttekî yoksullara karçı merhametli idi. Kimsesiz ve yoksulların elinden tutar, misâfirlere ikram ederdi.7

Bir Allah elçisinin hudutsuz derecede merhametli, şefkatli, iyiliksever olmasından daha tabii bir şey olamaz. Hz. Davûd ve Süleyman (a.s.)’da olduğu gibi sayısız mal ve mülklere sahip olması da akla, uzak değildir. Ama kaynaklarda tasvir edildiği şeklide ve muayyen sayılarla ifade edildiği tarzda Eyyûb (a.s.)’ın malı ve mülkü, evlât ve iyali var mıydı, yok muydu bunu sâdece Allah bilir. Kur’an-ı Kerim bize böyle bir şeyden bahsetmiyor.8 Konu ile ilgili olarak hadislerde de bilgi yoktur. O halde en geçerli yol bu bilgilerden sarf-ı nazar etmektir. Öyle anlaşılıyor ki, bütün bunlar Kitâb-ı Mukaddes’in EYÜB şiirinden bazı değişikliklerle aktarılmış isrâlliyyattan ibarettir.9

B — İBLİS’İN EYYÜB (A.S.)’A TASALLUTU

Kur’ân-ı Kerim’in bir ayetine bakarak müfessir ve müverrihler İblis’in Eyyûb (a.s.)’a tasallutunu geniş tasvirler içinde ballandıra ballandıra anlatmayı kendilerine adeta şevkli bir vazife saymışlardır. Bahis konusu âyetin meâli şöyledilr: "Eyyûb Rabbine şöyle nida etmişti: Hakikat, Şeytan beni yorgunluğa (meşakkate) ve azaba (hastalığa) uğrattı.”10 Bilindiği üzere her şey Allah’tandır; fâil-i Muhtar O’dur. Böyle iken Eyyûb (a.s.)’ ın, yorgunluğu ve azâbı Şeytana nisbet etmesi Cenabı Hakk’a karsı olan edebinin kemâlinden ileri gelmektedir.11 Ayrıca Fahruddin er-Râzi’nin de işaret ettiği gibi bu ayette azabın şeytana izafe edilmesi, onun vesvese ve fasid hatıralarla Eyyûb (a.s.)’ı rahatsız ettiğini ifade eder.12

Şimdi şeytanin Eyyûb (a.s.)’a tasallutunu dile getiren rivayetlere bir göz atalım.

  1. İblis’in Hz. Eyyub’un Malına Tasallutu:

Vehb İbn Münebbih’ten nakledildiğine göre, vaktiyle İblis semalarda vuku bulan her şeye muttali olabiliyordu. Göklerin hiç bir şeyi ondan gizlenmiyordu. Göklerde Eyyûb’un melekler diliyle hayırla anıldığını duyunca hasedinden çatlayacak hâle geldi ve doğruca Allah’ın huzuzruna varıp; "Ya Rab! Gördüm ki. Eyyûb’u nimetlere boğmuşsun; o da sana şükrediyor. Vücûduna sıhhat ve afiyet bahşetmişsin, o da sana şükrediyor. Buna mukabil onu hiç bir musibetle tecrübe etmedin; hiç bir bela ile sınamadın. Ben iddia ediyorum ki, eğer kendisini belaya uğratırsan, sana küfredecek ve seni unutacak ve senden başkasına kulluk edecektir” dedi. Allah da iblis’e: "Git, seni Eyyûb’un malına musallat ettim. Yalnız onun vücut ve aklına dokunma!" dedi, iblîs derhal yeryüzüne indi ve Şeytanların ’ifritlerini ve büyüklerini topladı ve onlara, kendisinin Eyyûb’un malına musallat edildiğini ve Eyyûb’un malını mahvetmek için ellerinde ne gibi kuvvet ve hünerleri bulunduğunu sordu. Aklınca bunun Eyyûb için ezici bir musibet ve erkeklerin sabır ve tahammülleri haricinde bir sınama olacağını söyledi. Kimin elinde yıkıcı ve yok edici kuvvet ve vasıta varsa, Eyyûb’un Beseniyye’deki mal ve mülkünü yoketmeleri icin kutlanmalarını emretti. İlk olarak Eyyûb’un develeri çobanlarıyla birlikte şeytanlarca mahvedildi. Bu felaketi müteakip İblis değişik bir kılık içinde gelip, Eyyüb’ a: "Haberin var mı, kendisine gece gündüz ibadet ettiğin, birlediğin, ma’bud olarak seçtiğin Rabbin develerine ve onların çobanlarına ne yaptı? dedi. Eyyûb: “Develerim benim değildir; Allah’ındır. Onları bana ariyet ve emanet olarak vermiştir. İstediği zaman geri alır" dedi. İblis: "Rabbin onların üzerine semadan bir ateş gönderdi ve hepsini yaktı. Tek bir tanesi bile kurtulmadı, insanlar hayretler içinde kaldılar ve içlerinden kimi: Demekki Eyyüb hiç bir şeye ibadet etmiyormuş (belki, ibadeti bir hiçmiş demek olabilir): O sâdece kendini avutuyormuş, diyor; kimi de: Eğer Eyyûb’un Rabbi bunu önlemeye kadir olsaydı, önlerdi, diyor" dedi. Buna karşılık Eyyûb (a.s.): “Hem verdiği, hem de aldığı zaman Allah’a hamdolsun! Anamdan çıplak doğdum; kabre de çıplak olarak gireceğim; Allah’ın huzuruna da çıplak varacağım. Cenab-ı Hak sana bir şeyi emanet (iare) olarak verdiğinde sevinmemen,

emânetini geri aldığı zaman da yerinmemen gerekir. Senin bizzat cismine de, malına da tasarruf eden odur..." cevâbında bulundu. Çobanlarıyla birlikte develerinin hel&k olması Eyyûb’u sarsmadı. Bunutı karşısında feryâd etmedi; metânetini yitirmedi.

Bu konuşmalardan sonra hedefine varamayan İblis arkadaşlarına zillet içinde geri döndü ve onlara; ‘’Eyyüb’un kalbini çelemedim. Onu hedefinden saptırmak için sizde ne gibi kuvvet ve fendler var?” diye sordu. Şeytanların büyüklerinden ve nüfuzlularından olan ’Ifrit: “Bende öyle bir bağırma gücü var ki, onu duyan her canlının canı çıkar” dedi. İblis ona, Eyyüb’un koyun sürülerine ve bu sürülerin çobanlarına varıp onları helak etmesini istedi, ‘ifrit gitti ve sürülerin ortasında bağırdı. Bunun tesiriyle sürü ve çobanlar mahvoldu, İblis çobanların şefi kılığında Eyyûb’a geldi ve onu namaz kılar buldu. Eyyûb’a develeri mahvolduğu zaman konuştuklarını tekrarladı. Eyyûb’dan da aynı tarzda karşılık gördü.

İblis tekrar arkadaşlarının yanına varıp bir şey yapamadığını, Eyyüb’u saptıramadığını söyledi; çâre ve plân sordu. Bu kerre de ifrit kendisinde, müthîş bir rüzgâr gücünün bulunduğunu söyledi. İblis ona, Eyyûb’un ekin ve harmanlarını mahvetmesini söyledi, ’ifrit gitti; ekin, harman, merkep ve merkep yavrularının bulunduğu yere vardı. Kimseye fark ettirmeden estirdiği rüzgârla her şey yok oldu. Bu kez de İblis çift çubuk işlerinde çalışanların şefi kılığında huzura vardı ve Eyyûb’u yine namaz ve niyazla meşgul buldu. Eyyûb’u azdırmak için bir şeyler söylediyse de yine aynı cevâpları alarak çekilip gitti.13

2 — İblis’in Eyyûb’un Çocuklarına Musallat Olması:

Mal ve mülkünü helâk ettikten sonra Eyyûb’un metanetini kaybetmediğini, gören İblis derhal gökyüzüne çıktı ve Allah’ın huzuruna dikilip O’ndan kendisini Eyyûb’un evlâdına musallat etmesini istedi ve bunun insanı yoldan çıkarıcı bir fitne olduğunu, erkeklerin kalbinin buna tahammül edemiyeceğini, sabırlarının bu işe yetmeyeceğini söyledi. Allah’tan istediği izni koparan İblis derhal yeryüzüne döndü ve doğruca Eyyûb’un çocuklarının içinde oturdukları köşke geldi. Yıkılıncaya kadar köşkü salladı. Duvarlar birbiriyle çarpışarak köşk yıkıldı. Yıkılmış olan köşkü havaya kaldırdı ve içindekilerle birlikte ters çevirdi. İblis bunu müteakip Eyyûb’un çocuklarına hikmet öğreten muallim kılığında, başı ve yüzü yaralı, yaraları sargılı, damağından kan akar vaziyette Allah elçisinin huzuruna vardı, olup biteni haber verdi ve; "Çocukların nasıl acı ve ızdırap çektiklerini, köşkün onları nasıl ters çevirdiğini, kanlarının nasıl aktığını, ağız ve burunlarından boğan an kam, midelerinin parçalanmasını, barsaklarının dağılmasını görseydin kalbini parçalardın” dedi ve bunu Eyyûb rikkate gelinciye kadar tekrar etti. Eyyûb ağladı, basına toprak saçtı...14

3 — İblis’in Eyyûb’un Vücuduna Musallat Olması:

Eyyûb’un malını, mülkünü, hayvanlarını ve evladını mahveden İblis muradına erebilmek için Cenâbı Hakk’ın huzuruna çıktı ve: "Beni bu kez Eyyüb’un nefis ve bedenine musallat eyle; öyle inanıyorum ki, bunu yaparsan artık o seni unutacak, sana karşı nankörlük yapacak ve nimetlerini inkar edecektir” dedi. Hak Teâlâ da dili, aklı ve kalbi hariç kalmak şartıyla ona müsâade verdi. İblis derhal Eyyûb’un yanına geldi ve onu secde vaziyetinde buldu. Eyyûb başını yerden kaldırmadan vardı ve burun deliklerine öyle bir üfledi ki, vücudu ateş kesildi. Vücudunun dışını meme ve hatta koyun kuyruğu büyüklüğünde siğiller kapladı. Dayanılmaz derecede kaşıntı veren uyuz basgösterdi. Vücudunu tırnaklarıyla kaşımaya bağladı. Bir an geldi ki bütün tırnakları düştü. Bu kez bulabildiği kemikler, sert taşlar, kiremit parçaları v.s. ile kasınmaya devam etti. Kaşıma işi vücudundaki bütün etler bitip dökülünceye kadar devam etti.15

Bütün bunlar —ileride görüleceği gibi— Eyyûb’u Allah’a itaat ve şükürden alıkoyamadı.

Eyyub (a.s.)’a İblis’in tasallutu ile ilgili olarak yukarıya kaydedilen rivayetlerin tamamı birçok yönleriyle merdud ve bâtıldır. Baştan sona hepsi isrâlliyattır. Bunlar, ne Kelamullah olan Kur’an’da ve ne de hadislerde vardır. Hemen hepsi Kitâb ı Mukaddes’in EYÜP sifrinden bazı ilâve ve eklemelerle aktarılmıştır.

Dirayet noktasından rivayetlere bir göz atalım:

a — İslâm inancına göre Allah kâinâtta tek mutasarrıftır. Her şey onun emir ve irâdesiyle olur. Fail-i Muhtar’dır. Madde ve mana âleminden meydâna gelen hiç bir hareket Allah’tan gayriye izafe edilemez. Bu rivâyetlerde ise, Eyyûb’un mal, mülk ve evladının mahvı ve vücudunun çıbanlarla kaplanması doğrudan doğruya İblis’e maledilmiştir. Veya onun emri ile bu işi ifrit yerine getirmiştir. Rivâyetlerin dile getirdiği şeyler kat’i olarak olmamıştır. Olduğu farzedildigi takdirde de, bu işi yapan ancak Allah olabilir. Bunlar ondan başkasına ve hele İblis’e asla mâl edilemez. Bunlar veballi, yanlış ve hatalı te’villerdir.16 İşin özünü kavrayamamaktan doğan câhilane sözlerden ibarettir17 ve Kur’ân’ın da hadîslerin de ruhuna zıt şeylerdir. İblis’in insanları hastalandırmak veya onlara âfiyet vermek gibi bir meziyyeti olsaydı, şimdi bütün müminlerin yatakda veya toprak altında olmaları; buna mukabil hiç bir kafirin de burnunun kanamaması icâbederdi. Hatta ve hatta İblis, hiç bir Allah elçisini yaşatmaz, belki de onları daha kundaklarında iken boğardı. Böyle olunca da onun, İblis değil ilâh olması gerekirdi.18

b)— İblis’in işi gücü vesveseden ibarettir. O, alelade bir beşerin bile malına, mülküne zarar veremez. Bir peygamber hakkında ise asla, böyle bir şey vârid olamaz ve düşünülemez.19

e — Cenâbı Hakk’ın İblis’e ithafen: ‘‘Seni Eyyûb’un mal, mülk ve evlâdına musallat ettim" demesi, kudret noktasından mümkündür: ama bu kıssada, bu işin aslı yoktur.20

ç — Rivayetlerin teferruatından olan ve İblis’in, Eyyûb’un burnuna üflemesini ifâde eden kısım da asılsızdır.21

d — İblis’in göklerde ve melekût âleminde gezmesi ve her esrara vâkıf olmasını ifâde eden cümleler de bâtıldır. Keza, Cenabı Hakk’ın İblis’ e: “Kulum Eyyûb’u azdırabilir misin?" yollu teklifini dile getiren kısımlar da bâtıldır ve gerçekle hiç bir ilgileri yoktur.22

Yukarıda bu rivayetlerin isrâlliyyat olduğunu ve yahûdilerden alındığını söylemiştik. Buraya Eyüp kitabından bazı kısımları alarak mukayese fırsatı vermiş olalım:

Ve Rab şeytana dedi: "Kulum Eyûb’a iyice baktın mı? Çünkü dünyada onun gibisi yok; kâmil ve doğru adam; Allah’tan korkar ve kötülükten çekinir. Ve Şeytan Rabbe cevâp verip dedi: Eyub Allah’tan boşuna mı korkuyor? Onun etrafına, evinin etrafına ve nesi varsa hepsinin etrafına sen çepçevre çit çevirmedin mi? Ellerinin işini sen bereketledin ve onun malı memlekette çoğaldı. Fakat şimdi elini uzat da, nesi varsa hepsine dokun, ve yüzüne karşı sana lanet edecektir. Ve Rab Şeytana dedi: İşte, bütün nesi varsa senin elinde: ancak kendisine elini uzatma..."

"... Eyûb’a bir ulak gelip dedi; öküzler çift sürüyor, ve eşekler onların yanında otluyorlardı; ve onların üzerine Şebalılar baskın ettiler, ve onları alıp götürdüler; ve uşakları kılıçtan geçirdiler; ve ancak ben, sana bildireyim diye tek bağıma kaçıp kurtuldum. Bu adam henüz söylemekte iken bir başkası da gelip dedi: Göklerden Allah’ın ateşi düştü ve koyunlarla uşakları yaktı, ve onları yiyip bitirdi; ve ancak ben, sana bildireyim diye tek başıma kaçıp kurtuldum... Bu adam henüz söylemekte iken bir başkası da gelip dedi: Oğullarınla kızların büyük kardeşlerinin evinde yemek yemekte ve şarap içmekte idiler; ve işte, çölün ötesinden büyük bir yel geldi ve evin dört köşesine çarptı, ve gençlerin üzerine ev yıkıldı, onlar da öldüler; ve ancak ben, sana bildireyim diye tek başıma kaçıp kurtuldum."

‘’Ve Eyûb kalktı ve kaftanını yırttı, ve saçlarını kesti, ve yere düşüp secde kıldı; ve dedi: Anam bağrından çıplak çıktım ve oraya çıplak döneceğim: Rab verdi, ve Rab aldı..."

"... Ve Rab Şeytana dedi: Nereden geliyorsun? Ve Şeytan Rabbe cevap verip dedi: Dünyada dolaşmaktan, ve orada gezinmekten. Ve Rab Şeytana dedi: Kulum Eyûb’a iyice baktın mı? Çünkü dünyada onun gibisi yok; kamil ve doğru adam; Allah’tan korkar ve kötülükten çekinir; ve boşuna onu yutayım diye beni kışkırttığın halde, yine kemalini sıkı tutmaktadır. Ve Şeytan Rabb’e cevâp verip dedi: Deri yerine deri, evet, insan canı için nesi varsa verir. Fakat şimdi elini uzat da, onun kemiğine ve etine dokun, ve yüzüne karşı sana lanet edecektir. Ve Rab Şeytana dedi; işte, o senin elinde; ancak onun canını esirge."

"Ve Şeytan Rabb’in önünden çıktı ve Eyüb’ü, ayağının tabanından tepesine kadar kötü çıbanlarla vurdu. Ve Eyûb kendisine bir çömlek parçası aldı ki, onunla kaşınsın...’

Kitab-ı Mukaddes’ten aktarılan bu kısımlardan da anlaşılacağı gibi, İblis’in bizzat Eyyûb (a.s.)’ın canına, malına, mülk ve evlâdına verdiği muhayyel zararı dile getiren rivâyetler tamamıyla İsrailiyyattır. Bazı İslâm bilginleri bunun için sadece; "doğruluğunu Allah daha iyi bilir” demişler;24 diğer bazıları da asılsızlığını ve hurafe oluşunu açıkça belirtmişlerdir.25

C— EYYUB (a.s.)’ IN HASTALIĞI

Peygamberler de birer insan oldukları için, hastalanabilirler. Bu câizdir. Gülerler, ağlarlar, ızdırap çekerler. Bütün bunlarda hiç bir anormallik yoktur. Aşağıda görüleceği gibi Eyyûb (a.s.)’a nisbet edilen hastalık üzerinde pek çok durulmuştur. Hakkında ileri geri pek çok lüzumsuz ve mânâsız şeyler söylenmiştir. Peygamberler hakkında aslâ tecviz edilemeyecek haller kendisine nisbet edilmiştir. Bu konudaki asılsız rivayetler asırlardan beri, işin iç yüzûnü bilmeyenlerse va’z kürsileri ve minberlerden, bir hakikatmiş gibi halka anlatılmış; böylece de gûya Eyyûb (a.s.)’ın ne sabırlı bir peygamber olduğu gösterilmeye çalışılmıştır. Gözyaşı döken cemâatler, hatibleri biraz daha coşturmuşlar ve böylece de Eyyûb (a.B.)’ın ismi etrafındaki düzmeler, hayallerin hızı nisbetinde her gün biraz daha mecrasından saptırılmıştır. Halbuki, gerçek hiç de öyle değildir.

1 — Eyyûb (a.s.)’ın Hastalığa Yakalanması:

Eyyûb (a.s.)’ın hastalığı ile ilgili bildiğimiz tek bak nokta, onun duası esnasında Allah’a şöyle niyaz etmesidir: "Ya Rab!, hakikat bu dert bana gelip çattı"26; “Hakikat, şeytan beni azaba (hastalığa) uğrattı.27” Meal itibariyle birbirine yakın bu İki cümle dışında Kur’in ve hadislerde Eyyûb (a.a.)’ın hastalığı ile ilgili hiç bir bilgi yoktur. Yukarıda geçen ve İblis’in Eyyûb’u hastalandırması ile ilgili rivayetin gerçek değeri ise ortadadır. O halde, Kur’an’ın verdiği bu bilgi ile yetinmeli ve teferruâta girmemelidir. Dine hizmet budur. İsrailiyyatın peşinde koşmak bize hiç bir sey kazandırmaz.

2 — Eyyûb (a.s.)’ın Hastalığının Cinsi;

Bazı kaynaklar, Eyyûb (as.)’ın hastalığının uyuz28, bazıları çiçek29, bazıları da cüzzam30 olduğunu söylemişlerdir. Fakat bunların hic birine itibar edilemez31; sıhhatlerine inanılamaz.32

3— Kurtların Vücudunu Sarması ve Düşenleri Alıp Geri Koyması:

Güya yıllarca devâm eden hastalık neticesi Eyyub’un vücuduna kurtlar düşmüş; ve bu kurtlar yaraların içinde dışında, sağda-solda fıkır fıkır kaynar vasiyete gelmiştir.33 Yaraların kurtlanması neticesi dayanılmaz kokular hâsıl olmuş ve yanına kimse sokulamamıştır.34 Bu halde iken bile Eyyûb yaralardan düşen kurtları geri koymuş ve: “Ye! Senin daha rızkın var!" demiştir.35

Eyyûb (a.s.)’ın sabrının na dereceye ulaştığını isbat hususunda ortaya atılan bu rivayetler yalandır, asılsızdır. Bunlar, inkârı vâcip olan İsrailiyyat cümlesindendir.36 Eyyûb (a.s.)’ın ibtilâsı konusunda oldıığu gibi sabrı konusunda söylenenler de İsrâiliyyatla dolmuş ve gerçeklerin üzeri hemen tamamiyle örtülmüştür.37 Allah’ın mümtaz bir kulu ve nebisi olan bir kişiye yakıştırılan bu halleri kitaplara yazmak, bunları hak nâmına halka anlatmak günâhtır. Bir peygamberin sabrını izah için yaralarına kurt düşürmek şart mıdır? Keza düşen kurtları yerden atıp tekrar yaraya koymak farz mıdır? Banlarla insanlar dine ısındırılmak isteniyorsa hata ortadadır. Temizliği bir ölçüde benimsemiş kişi bunları duyunca nefret eder. Hatta Eyyûb (a.s.)’a ta’n eder. Bu yolla da insanlar peygamberlerden soğur ve uzaklaşır. Bu tllr rivayetleri ortaya atan ve bunlan halk arasında yayanların ihtimal ki, böyle bir hıyânet yönleri de olabilir.

4 — Eyyub’ un Çöplüğe Atılması:

Rivayetlere bakılacak olursa, Eyyûb’un yaralarına kurt düşüp, etrafı çok fenâ ve dayanılmaz bir koku sarınca kasaba halkı kendisini şehirden çıkardılar ve bir çöplüğe attılar. Zevcesinden başka herkes ondan uzaklaştı. Yanına kimsecikler uğramaz oldu. Yıllarca hu çöplükte kaldı.38

Allah elçileri maddeten ve manen temiz insanlardır. Vazifeleri icabı cemiyet içinde yaşarlar. Hiç bir peygamber, insanları nefrete boğacak, şehirden sürülecek, çöplüklere atılacak tarzda hasta olmaz. Bunlar, tecvizi aklen ve naklen aslâ mümkün olmayan, yalan olduğuna inanmanın vâcip olduğu İsrailiyyat cümlesindendir.40 Rivâyetleri doğrulayacak veya te’yid edecek elimizde his bir sahih senet yoktur. Sık sık tekrar edildiği gibi Kur’ân’ ın ve sahih hadislerin verdiği bilgi ile yetinmeli, bunun dışına çıkmamalıdır. Bilinmelidir ki, maraz-ı müneffir ile peygamberlik birbirine zıt şeylerdir.41

5— Eyyûb (a.s.) Çöplükte Kaç Yıl Kaldı?

Kasnaklar umûmiyetle Eyyûb’un yedi yıl çöplükte kaldığı noktasında müttefik görünüyorlar.42 Çöplüğe atılma meselesinin asılsızlığı sübût bulduktan sonra, orada kaç yıl kaldığı konusunun üzerinde durmaya hâcet yoktur.

6 — Eyyûb (a.s.)’la Üç Arkadaşının Karşılıklı Konuşmaları:

Eyyub (a.s.)’ ın belâ ve musibetinin yıllarca devâm ettiğini ve bir türlü iyileşmediğini, insanlarca bir kenara atıldığını gören imanlı üç arkadaşı yanına varır ve kendisini incitirler: Eyyûb’un bu kadar uzun bir süre hasta olmasını, Rabbinin kendisine şifa bahsetmemesini, irtikâb ettiği büyük bir günahâ bağlarlar ve tövbe etmesini tavsiye ederler. Bu sözleri işiten Eyyûb (a,s.) son derece müteessir olur ve Rabbine şu tarzda nidâ eder: ‘Ya Rab! Beni niçin yarattın?

Eğer ben de hayır görmüyorsan, yaratmasaydın: keşke ben anamın dışarıya attığı “kan" olaydım; keşke ben onun karnında öleydim de hiç bir şey bilmeyeydim; o da beni tanımayaydı! Benden başka hiç bir kimsenin işlemediği ve sadece benim irtikâb ettiğim günah nedir? Hangi ameli yaptım da benden yüz çevirdin? Keşke beni öldüreydin de atalarıma karışaydım…”43

Eyyüb (a.s.)’ın üç dindaşıyla konuşmasına ait rivayetler tamamıyla Kitâbi Mukaddes’ten alınmıştır44 ve hayli uzundur. Yalnız, Kitab-ı Mukaddeste karşılıklı söylenmiş manzûmeler şeklinde olan rivâyetler, İslami eserlere, nesir tarzında aktarılmıştır. Yahûdi kaynaklarında Elifaz, Bildad ve Tsofar olarak geçen isimler de İslâmî kaynaklarda, Büldâd, Elyefüz ve Safir tarzında tebeddülat görmüstür.45

Eyyûb’a nisbet edilen ve tam mânâsıyla bir isyan havası içinde söylenen sözlerin de doğruluğunu sadece Allah bilir.46 Bunlar, aynen Kitab ı Mukaddes (Eyyub, 3/1-26)’ten aktarılmıştır. Bir peygamberin ağzından bu tip seslerin cıkıp-cıkmayacağı ise bahs-i diğerdir.

Ç — EYYÛB (A.S.)’IN AFİYET İSTEMESİ

1— Afiyet İstemesinin Sebebi:

Çok sabırlı bir kul olan Eyyûb (a.s.), acâba hangi sebepten ötürü Allab’tan afiyet istedi; derdi, kederi, sıkıntısı ne idi? Kur’ân’ı Kerim’in bir âyetinin meali şöyledir: “(Eyyûb) Rabbine şöyle niyaz etti: Hakikat, bana bu dert gelip çattı. Sen esirgeyenlerin esirgeyicisisin” (el-Enbiyâ, 21/83). Bunun dışında Kur’ân ve hadiste konu ile ilgili bilgi yoktur. Fakat meraklı müellifler bunun için 15-20 tane sebep ve kavil tesbit etmişlerdir. Bazıları:

a — Namaz kılmak için kalkmak istedi, fakat kalkamadı ve bundan dolayı âfiyet istedi;

b — Kendisine kırk gün vahy gelmemişti. Bunu Rabbinin kendisini terletmesi tarzında anladı ve bu sebepten dolayı afiyet istedi;

c — Eyyûb (a.s.) hastalanınca, ilahi vahiyleri yazan talebeleri: “Bunların, hiçbir kıymeti yoktur" diyerek yazmış oldukları evrâkı yırttılar. İnsanların elinde ve vahiy ve dinin ziyan olmasından korktuğu için afiyet istedi:

ç — Yarasından bir kurt düşmüştü. Aldı tekrar geri koydu. O da ısırdı. Bunun üzerine feryâd edip âfiyet diledi;

d — Kurtlu yaralarında dolanır, yer ve içerlerdi. Eyyûb da bir şey demez, sabrederdi. Bir gün bir kurt kalbine, diğeri de diline vardı. Bunun üzerine âfiyet istedi;

e — Çekmekte olduğu acıların kendisi için te’dib mi, ta’zib mi, tahsis mi, pislik mi yoksa temizlik vesilesi mi olduğunu bilmediği için afiyet diledi;

f — Bir gün kendisine: “Artık Allah’tan afiyet istesen!" dediler. Cevâbında: “70 yıllık ömrüm sıhhat içinde geçti. 7 yıl belâda durayım, sonra isterim” dedi ve bu müddet tamam olunca dûa etti;

g — Eyyûb’un iki kardeşi vardı. Yanına varmak istediler; fakat fenâ kokudan dolayı yaklaşma imkanı bulamadılar. Biri: “Allah Eyyûb’da hayır olduğunu bilseydi, onu bu derde uğratmazdı” dedi. Bu söz Eyyûb’a çok ağır geldi ve Allah’a yalvardı;

ğ— Yarasından düşen bir kurdu, geri koymak için aradı fakat bulamadı. Bu kurttan dolayı kazanacağı sevaptan mahram kaldığı için âfiyet istedi...47

İbnül-Arabinin dediği gibi48, bütün bu söylenenlerin aslı ve esası yoktur. İşin gerçek mahiyyetini sadece Allah bilir.49 İçlerinde belki Eyyûb (a.s.) ın bazı meziyyetlerini ve ne mükemmel bir insan olduğunu, rûh olgunluğunu dile getirenler olabilir. Ama ne yapalım ki, bunların sahih bir senedi mevcut değildir.50

2— Eyyub (a.s.)’ın Yıkanması;

Cenabı Hak Kur’ân’da şöyle buyuruyor; “(Eyyûb’a) ayağınla vur (yere dedik). İşte hem yıkanacak, hem içecek soğuk (bir su)”51

Bazı müfessirlerin kaydına göre, yatağında dermansız yatmakta olan Eyyûb’a Cebrail (a.s.), Cennet’ten bir nar (veya ayva) getirmiştir.52 Buna çok memnûn olan Eyyûb (a.s.), bütün dostları ve sevenleri kendisini terkettikten sonra, yanına yaklaşma cesareti gösteren ziyaretçinin kim olduğunu sormuştur. ’Kimliğini gizleyen misafir ona yaklaşmış, narı uzatmıştır. Nar midesine inince, vücudundaki her şey zail olmuştur. Cebrail Eyyûb’a yerinden kalkmasını söylemiş o da kendinde hiç bir güç ve derman olmadığım bildirerek, "nasıl kalkayım?” cevabında bulunmuştur. Cebrail, Eyyûb (a.s.)ın elinden tutmuş ve 12 (veya 40) adım yürütmüstür.53 Bu yürtmenin son bulduğu noktada ayağının yere vurmasını söylemiş, birinci vuruş neticesi, yerden sıcak bir pınar (kaplıca) kaynamıştır. Cebrail tekrar, sağ ayağını yere vurmasını söylemiş, bu kere de soğuk bir pınar kaynamıştır. Cebrail, sıcaktan yıkanmasını, soğuktan içmesini söylemiş; yıkanıp içince de eski güzelliği geri gelmiş ve parlak bir güneşe dönmüştür.54 Bunu müteakip Cebrâil (a.s.), cennetten bir hulle getirip Eyyûb’a giydirmiş ve yine cennetten getirdiği bir tacı da başına koymuştur. Artık parlak bir güneş halini alan Eyyûb (a.s.), Allah için iki rekat şükür namazı kılmıştır.55

Bazı kaynaklar Eyyûb (a.s.)’ın yıkanmasına tesadüf eden günün "nevrûz” olduğunu kaydetmişlerdir.56

Şüphesiz Kur’ân-ı Kerim’in verdiği bilgiye iman farzdır. İnanmak zorundayız ki, Cenab-ı Hak Eyyûb’a ayağını yere vurmasını söylemiş, emre itaat neticesi yerden kaynayan sudan içmiş ve onunla yıkanmıştır. Ama bunun dışında kalan cennet ayvası (veya narı), Cebrail’in kendisini yürütmesi, adım sayısı, Cennet’ten gelen hulle ve tac ve yıkandığı günün nevrûz olduğunu dile getiren rivâyetlerden hiç birinin sıhhati garantili değildir. Bunların olmasında elbette bir anormallik yoktur. Takat Allah’ın kudretine göre mümkün ve câiz olan bu şeyleri açıklayan elimizde hiç bir hadis ve sahih rivâyet mevcut değildir. Vaziyet bu olunca, söylenenlerin arkasına düşmek bize ne temin edecektir?

Hz. Eyyûb için iki kaynak (pınar)’dan bahseden rivâyetler itirazlara uğramıştır. Allah Kur’anında bir kaynaktan bahsettiği halde rivayetler, buna bir ikincisini daha eklemişlerdir. Bu ise Kelamullah’ ın zahirine aykırıdır ve kabûle şâyân değildir.57

3— Kurtların Altın Pervaneler Olması:

Bazı kaynaklar, Eyyûb (a.s.)’ın Allah’ın, emri ile yıkandığı gün yaralarında bulunan kurtların (veya göğsüne dökülen suların) altın pervâneler olduğundan bahsederler. Bu kurtlar, etrafta uçuşmuş ve Eyyûb (a.s.) için belâ ve keder vesilesi olduktan sonra, nimete inkılap etmişlerdir.58 Buhari’nin Sahih’i ile59, Nesai’nin Sünen’i60 ve Ahmed İbn Hanbel’in Müsned’inde61 altın pervanelerden bahseden bir hadisi şerif vardır. Bu hadise göre —zamanından bahsedilmeksizin— çıplak vaziyette yıkandığı esnada Eyyûb (a.s.)’ın üzerine (veya önüne) altından bir sürü çekirge düşmüştü. Bunları gören Eyyûb (a.s.), hemen elbisesine doldurmaya başlamıştı. Bunun üzerine Cenâbı Hak: "Ey Eyyûb, seni bu gördüklerinden müstağni kılmadım mı?" hitâbıyla karşıladı. Eyyûb (a.s.) da: "Evet yâ Rab! Fakat benim için senin bereketine doyum‘olmaz" dedi.

Bu hadislerde altından mamûl çekirgelerin Eyyûb (a.s.)’ın üzerine düşme zamanından hiç bahsedilmiyor. Bunlar gerçekten Eyyûb’un yarasının kurtları mıdır —ki bu konudaki söylentilerin sahih olmadığı yukarıda geçmişti— veya göğsüne dökülen sulardan. Hak’kın kudreti eseri olarak mı hasıl olmuştur ve nihâyet, altın çekirgeleri konu alan rivâyetler aynı olaya mı işâret etmektedirler? Benim için bunları tesbit mümkün olmadı. Yalnız sahih hadislerde, kurtların altın çekirge oluşlarından hiç bahsedilmediğini rahatça söyleyebiliriz.

4— Eyyûb un İyileştikten Sonra Hanımı ile Karşılaşması:

Bir kısım eserlerde zikredildiğine göre, Eyyûb (a.s.)’a erzak tedâriki için giden hanımının, dönüşte îblis yolunu kesmiş ve onu bu işten caydırmak için bir hayli dil dökmüştür, Eyyûb (a.s.)’ ın hanımı bunlara, hiç aldırmamış ve eşinin yatmakta olduğu yere gelmiştir. Gezip tozmasına, aramasına rağmen kocasını bulamamış ve şöyle feryad etmiştir; Ey Eyyub, nerelerdesin? Yoksa seni yırtıcı hayvanlar mı yedi; yer mi yuttu ".

Hanımının ayrılmasından sonra iyileşen ve yüksek bir yerde oturmakta olan Eyyûb (a.s.) eşine, ne istediğini sormuş ve neticede kocasını güçlükle tanıyabilmiştir. Bunların da doğruluğunu ve gercek değerini Allah’a havâle etmekten başka çâre yoktur.

D — EYYÜB (A.S.)’IN İBTİLASININ SEBEBİ

Eyyûb (a.s,)’ın belâ ve musibete niçin giriftar olduğu da merak mevzuu olmuş ve bunun hakkında da bir çok şeyler söylenmiştir. Konu ile ilgili rivayetler, Eyyûb’un —mahiyyeti bizce tamamen mechûl— hastalığını, işlediği affı zor bir hataya başlamakta birleşiyorlar. Söylenenlerden bir kaçı şöyledir:

a — Mazlum bir adam, zalim birine karşı Eyyûb’dan yardım istemişti, ona yardım etmeyi reddettiği için belâya giriftâr oldu;

b — Eyyûb (a.s.) bir gün, insanlara ziyafet çekiyordu. Bu arada ziyâfete iştirak etmek isteyen bir fakire müsade etmedi ve onu kovdu. Belâya uğramasının sebebi budur:

c — Eyyûb kendisine komşu olan bir kralla çarpışıyordu. Sürüler bu kralın arazisinde otladığı için, onunla cihâdı bıraktı ve bu sebepten dolayı belaya uğradı.

ç— Şeytanın vesvesesi neticesi, mal, müllk ve evlâdıyla böbürlendiği için Allah kendisini belaya uğrattı.63

Bunlar tamamıyla yalan, asılsız ve uydurma şeylerdir.64 Hiç birisi de embiyanın ismeti ile bağdaşmaz.65

E — EYYÛB (A.S.) VE YÜZ SOPA

Cenâb-ı Hak bir âyette Eyyub’a şöyle hitâb eder; "Eline bir demet sap al da onunla vur. Yemininde durmazlık etme!”66

Bu âyetten anlatıldığına göre Eyyüb (a.s.) birine 100 sopa vurmak için yemin etmiştir. Kim olduğu bildirilmeyen suçlu hakkında bir tahfif olmak üzere 100 sopanın bir defada vurulması emredilmiştir.

Rivayetler bu suçluyu Eyyûb’un hanımı olarak tesbit etmektedirler. Bunlara göre, Eyyûb’un hanımının, yüz sopayı hak eden suçu, şunlardan biridir:

1 — İbnü Abbas’tan rîvayet edildiğine göre İblis bir gün Eyyûb’un hanımının karşısına bir doktor sûretinde çıkar. Kadın onu eşini tedavi için davet eder. Sahte doktor teklife bir şartla evet demeyi kabul eder: "Kocan iyileştiği zaman, beni sen iyileştirdin! desin; bundan başka ücret istemiyorum” der. Kadın “peki” der ve Eyyûb’a gidip, durumu haber verir, Eyyûb bunun şeytan olduğunu anlar ve kadına iyileştiği takdirde 100 sopa vuracağına dâir yemin eder;

2 — Sa’iyd İbn el-Müseyyib’in anlattığına göre Eyyûb’a hanımı bir gün, her saman getirmekte olduğundan fazla ekmek ve erzak getirmişti. Eyyüb bu ekmek ve erzakın hainane bir yolla kazanılmış olmasından endişe etti ve iyileştiği takdirde hanımına, 100 sopa vurmaya andiçti;

3— İblîs bir gün Eyyutb’un hanımına bir kuzu getirdi ve; “Eyyûb bunu benim için boğazlasın, muhakkak iyileşecektir” dedi. Kadın olayı eşine söyledi Eyyûb (a. s.) sinirlendi ve: "Eğer Allah bana afiyet verirse, sana 100 sopa vuracağım! Çünkü sen beni, Allah’tan başkası adına kan akıtmaya davet ettin" dedi ve kadıncağızı kovdu.67

Görüldüğü gibi rivayetler hep Eyyûb’un hanımını suçlu görüyorlar. Bu, ne Kur’ân’da var, ne de hadislerde. Bütün rivayetler, hastalığı esnasında Eyyûb’a sâdece hanımının baktığını söyledikleri halde, bu son derece eşine bağlı, saliha ve çilekeş olan kadın sonunda 100 sopa yemeğe mahkûm ediyorlar ki, bu akıl ve izana sığmaz. Neden bir başkası değil de, bu cefakar hanım dayak yesin? Sonra 100 sopanın sebebi olarak söylenen şeyler birbirine zıttır68 ve hepsi de aslı ve esası olmayan merviyyât cinsindendir.69

F — EYYÛB (A.S.)’IN MAL VB MÜLKÜNÜN GERÎ VERİLMESİ

Cenabı Hak Kur’ân-ı Kerim’de, dûâsı kabûl edilip, başına gelen zarar giderildikten sonra Eyyûb (a.s.)’ a: “Tarafımızdan bir rahmet ve ibadet edenler için bir hatıra olmak üzere hem âilesini, hem onlarla beraber daha bir katını ona vermiştik” buyuruyor.70

Bu ayetlerden açıkca anlaşılıyor ki, Eyyûb (as.), sıkıntılı günlerinde hem maddeten ve hem de manen zararlara uğramıştır. Muhtemelen düzenli yürüyen işleri bozulmuş, evlat ve uşakları üzerindeki otoritesi zayıflamış ve bunun zarûri bir neticesi olarak her biri başını alıp bir tarafa çekilmiştir. Günü gelip çilesi bitince, Allah kendisine malını, mülkünü, evlât ve ıyâlini iade etmiş, düzenini tekrar kurmuştur. Mahvolmuş ve tamamen elden çıkmış olan evlât ve emvalinin Allah tarafından tekrar Eyyub’a iadesinden daha tabi bir şey olamaz. Allah, ölmüş ve mahvaolmuş olan bu şeyleri ya diriltmiştir veya normal yollarla Eyyub’a kazandımıştır ve yahut da bunların ecir ve sevabını ahirette verecektir.71

Konu İle ilgili çeşitli rivayetler içinde, Hz. Peygamber’e nisbet edilen bir iki tanesinin üzerinde durmakta fayda vardır:

a — İbnü Abbas’ın vaki sorusuna verdiği cevâpta Hz. Peygamber (s.a.v.). Eyyûb’un hanımının kendisine iâde edildiğini, gençliğinin artırıldığını ve bundan sonra hanımından 26 erkek evlâdının dünyaya geldiğini beyân etmiştir.72

b— Enes İbn Mâlik’in rivayetine dayanan uzunca bir hadisinde de Hz. Peygamber, Eyyûb (a.s.)’ın 18 yıl belâda kaldığını —iki kişi hariç— uzak yakın bütün dostlarının kendisini terkettiklerini beyan ettikten sonra, vaktiyle Eyyûb (a.s.)’ın sahip olduğu iki harmana —ki biri buğday, diğeri arpa harmanıdır— iyileşmesini müteâkip Cenab-ı Hakk’ın iki bulut gönderdiğini ve bunlardan birinin buğday harmanına taşıncaya kadar altın; diğerinin de arpa harmanına yine taşıncaya kadar gümüş boşalttığını haber veriyor.73

İbnü Merdûye ve İbnü Asâkir tarafından tahric edilen birinci hadîs için kati birşey söyleyemiyoruz. Yalnız şu var ki, mudakkik bilginler buna hiç önem vermemişlerdir.74 Eğer Rasulüllah’ın böyle bir şey söylediği kati olarak sâbi olsaydı, mutlaka üzerinde durulması gerekirdi.

İkinci hadise gelince; bir kere bu hadisin Hz. Peygamber’e nisbet edilmesi kuşku ile karşılanmıştır.75 Ayrıca hadisin, dini esaslarla çatıştığı ve peygamberlere yakışmayan şeyleri ihtiva ettiği gerekçesiyle kabulü hususunda ihtiyatla hareke edilmesi veya kati olan esaslara zıtlığı muhtevi olduğu için gayr-i sahih olması üzerinde durulmuştur.76

G — NETİCE I

Cenab-ı Hakk’ın altı âyet içinde77 son derece özlü ve her türlü tafsilattan uzak olarak bize bildirdiği Eyyûb (a.s.)’ın kıssası içine akla ve hayâle gelen hersey karıştırılmıştır. Kitab-ı Mukaddes’in Eyyub şiirinin hemen tamamen İslami eserlere aktarılmasından ayrı olarak, kıssacılar, Eyyub (a.s.)’ın ismi atrafında dolaşan şifahi rivayetleri ve bunlara ekledikleri diğer teferruatı da kitaplara aktarmayı maalesef başarmışlardır. Bu rivayetler içinde, Hz. Eyyûb’un gerçek şahsiyeti ortadan silinmiş, o bir peygamber olmaktan ziyâde, inananlara hastalıklı, dertli, yaralarında fıkır fıkır kurtlar kaynayan, kokudan yanına yaklaşılmaz, uyuz, temizlik nedir bilmez — haşa— pis ve murdar biri olarak takdim edilmiştir. İş o hâle gelmiştir ki, Eyyûb’un kıssasını okuyan ve kürsilerden anlatılanları dinleyen insanlar, gayr-i ihtiyari burunlarını tıkamışlar veya kusacak hâla gelmişlerdir.

İşin bu raddeye getirilişinde din düşmanları ve gayr-i İslâmî çevrelerin rolü kadar maalesef câhil ve işin hakikatini bilmeyen müellif ve nâkillerin de büyük payı vardır.

Şüphesiz ki bunlar, büyük bir vebâl ve günahtır. Eyyub (a.s.)’ı sabırlı gösterme ve halkın gözünde büyültmek iddiâsında olan nice safdiller de onu, yarasından düşen kurtları, alıp geri koyacak kadar sabırlı ve kurdun bile hukukunu düşünen bir insan olarak tasvir etmekle nice insanları dinden, cami ve cemâatten soğutmuşlardır. Anlatılanların hurafe ve asılsız şeyler olduğunu bilmeyenler, bunları Kur’ân âyetleri olarak düşünmüşler ve Kelâmullah’ın ne garib şeylerle dolu olduğunu ötede beride yaymaktan geri durmamışlardır.

Kat-i olarak söyleyebiliriz ki. Eyyûb (a, s,)’la ilgili olarak, Kur’an-ı Kerim’deki altı âyet ve Hz. Peygamber’den mervi tek bir hadisin dışında78 hiç bir bilgimiz yoktur.

Zamanımızdan binlerce sene önce yaşamış bir peygamber hakkında sayet Kur’ân ve hadiste malûmat yoksa, (Kil ü Kâl)’lerle bu işin içinden çıkılamaz. Ve hiç bir kimse, işin gerçek yönünü bilemez.79 Bir müslüman için en geçer yol — özellikle bu tip tarihi konularda -— Allah ve Resûlünün verdiği bilgi ile yetinmek, hurafe ve isrâiliyyatın peşinde koşmamaktır. İnsanlığın son ve ekmel dini olan İslâm’a hizmetin ilk şart, Kur’ân ve hadislere zıt olan ve yine bu iki kaynakça tasdik edilmeyen Ehl-i Kitâb bilgilerini ve israiliyyatı bir kenara atmaktır.

(1) Tarihu’t-Taberi, 1/2. 477 (Ankara, 1954); el-Kâmil, I. 128 (Beyrut, 1965); el-Bidaye, İ. 220-21 (Riyad, 1966).

(2) en-Nisa, 4/168; el-En’am, 6/84.

(3) el-Enbiyâ, 21/83-84.

(4) Sad, 38/41-44

(5) Es-Sa’lebi, el-Arais, s. 135 (Mısır, İsa el-Halebi neşriyatından).

(6) Tarîhu"1-Taberî, 1/2, 478; el-ArâlB, 9. 136,

(7) Et-Taberl, tefsir, XVII, 6E; tarih, 1/2. 478; el-Arâis, s. 135; Me’alimü’t-Tenzil IV. 249 (Mısır, 1881); el-Kamil, I. 128.

(8)Tefsiru’l-Meraği, XXIII. 126 (Mısır. 1953).

(9)Eyub, 1/1-4: 42/12-17.

(10) Sad, 38/41.

(11)Tefsiru’l -Celâleyn II. 150 (Kahire, tarihsiz).

(12) Mefâtihu’l-Ğayb. XXVI. 212-13 (Mısır, 1938).

(13)Et-Taberi, tefsir, XVII. 57 v.d.; tarih, 1/2. 478-79: el-Arais, s. 135-37: Beda’i’u’z-Zühur, s. 109 (yer ve tarih yok); Zadü’l-Mesir, V. 375-76 (Dımeşk, 1964); Me’âlimü’t-Tenzil, IV. 249; M. Gayb, XXII. 204-5; el-Kâmil, I. 128; Tefsiru’ 1-Kurtubi, XV. 208 v.d. (Kahire, 1967): el-Bidâye, I. 222.

(14) Bir önceki dipnotta bulunan kaynaklara bakınız.

(15) On üç numaralı dipnottaki kaynaklara bakınız.

(16) Aliyyü’l-Qaıi, Şerhu’s-Şifâ, s. 578 (Bulak, 1257 H.).

(17) M. Gayb. XXII. 208.

(18) Bir önceki kaynağa ilâveten bak. et-Tusi, et-Tibyan, VII. 240 (Necef. 1376 H);

Hulasatü’l-Beyân, XII. 4802 (İst. 1969).

(19) Ebû Hayyan, el-Bahru’l-Muhit, VII. 400 (Riyâd, tarihsiz).

(20) Tefsiru’ l-Kurtubi, XV. 209.

(21) Aynı yer.

(22) Aynı yer.

(23) Eyup, 1/8-12, 14-16, 18-21: 2/2-8.

(24) El-Bahru’l-Muhit, VI. 334.

(25) Tedbiru’l-Kasımi, XI. 4298; Tefsiru’t-Taberî, XVII. 57, not. 1.

(26) El-Enbiya, 21/83.

(27) Sad, 38/41

(28) Tefsiru’t-Taberi, XVII. 59.

(29) Rûhu’l-Meani, XXIII. 208 (Beyrut, tarihsiz).

(30) El-Kâmil, I. 129.

(31) Tefsiru’l-Meraği, XXIII. 124.

(32) Rûhu’l-Meani, XXIII. 208.

(33) Tefsirut-Taberi, XVII. 69, 70, 71; B. Zühûr, s. 111; Tefsiru’l-Kurtubî, XI. 323.

(34) El-Arais, s. 142, 144; el-Kamil, I. 129.

(35) Bir önceki kaynaklara ilaveten bak. M, Tenzil, IV. 255; Tefsiru’l-Kurtubi, XI. 323.

(36) Et-Tabressi, IV. 478 (Beyrut, 1379): M. Gayb, XXII. 208-9; Tefsiru’l-Kurtubi, XI. 323; Hülâsatül’l-Beyan, XXIII. 4803.

(37) Fi Zılâli’l-Kur’ân, XXIII. 101.

(38) Tefsiru’t-Taberî, XVII. 69; el-Arais, s. 138; M. Tenzil, IV. 258; M. Gayb, XXII. 205: el-Kamil, I. 129; Tefsiru’l-Kurtubi, XI. 323.

(39) Et-Tabressi, IV, 478; M. Gayb, XXII. 208-9; Rûhu’l-Meâni, XXIII. 208; Tefsiru’ I-Meraği, XXVII. 61; XXIII. 124: Hulasatü’l-Beyan, XXXII. 4803. Fi Zılali’l-Kur’ân, XVI. 554. not. 1.

(40) Tefsiru’ l-Meraği, XVII. 61; H. Beyân, XXIII. 4803.

(41) Bir öncekilere ilâveten bak. Fi Zılalil-Kur’an, XVII, 554, not. 1.

(42) Et-Taberi, tefsir, XVII. 69: tarih, 1/2. 481: el-Arais, s. 142: M, Tenzil. IV. 252: el-Kâmil, I. 129.

(43) Et-Taberi, tefsir, XVII. 53 v.d.; tarih, 1/2. 480-81: el-Arâis, s, 138-39; M. Gayb. XXII. 205: el-Kâmil, I. 131-82.

(44) Bak. Eyyub, bâb. 2/11-13 ve 3-32. bâblar.

(45) isimler ve karşılıklı konuşmalara, örnek olmak üzere bak.

Elifaz’ın konuşması (Eyub, 4 ve 5. bâblar; Tefsiru’t-Taberî, XVII. 60);

Eyyüb’un cevâbı (Eyub. 6 ve 7. bâblar; Tefsiru’t-Taberi, XVII. 60);

Bildad’in konuşması (Eyub, 8. bâb; Tefsîru’t-Taberî, XVII. 60-61);

Eyyûb’un cevâbı (Eyub. 9 ve 10. bâblar; Tefsiru’t-Taberî, XVII, 61);

Tsofar’ın konuşması (Eyub, 11. bâb; Tefsiru’t-Taberi, XVII. 62);

Eyyûb’un cevâbı (Eyub, 12, 13 ve 14. bâblar; Tefsiru’t-Taberi. XVII. 62-63);

Elifaz’ın konuşması (Eyub, 15. bâb; Tefsiru’t-Taberi, XVII. 61):

Eyyüb’un cevâbı (Eyub, 16 ve 17. bâblar; Tefsiru’t Taberî, XVII, 61).

(46)M. Gayb, XXII. 206.

(47 )El-Arais, s, 141 v.d.: Z. Mesîr, V. 277; M. Tenzil, IV. 256; M. Gayb, XXVI. 214: el-Kâmil, I. 131; Tefsiru’l-Kurtubi, X. 323 v.d.

(48) Tefsiru’l-Kurtubi, XI. 323-24.

(49) M. Ğayb, XXVI. 214.

(50) Tefsîru’l kurtubi, XI. 323-24.

(51) Sâd, 38/42.

(52) B. Zühur, s. 111.

(53) B. Zühûr, s. 111; M. Tenzil, IV. 256; Rûhu’l-Meâni, XXIII, 207.

(54) Tefsîru’ t-Taberi, XVII. 71; B. Zühûr, s. 111.

(55) B. Zühûr, s. 112,

(56) Aynı yer.

(57) B. Muhit, VII. 401; Ebussuud tef. IV. 292 (Mısır. 1952); R. Meanî, XXIII. 207; H. Beyân, XXIII. 4804.

(58) Tefsiru’t-Taberi, XVII. 71; M. Tenzil, IV. 254; E. Zühûr, s. 112

(59)Umdetü’l-Qari, III. 231-32; XV. 283: XXV. 158-59 (Beyrut, ?) Fethu’ l-Bari, VII. 232-33 (Mısır, 1959).

(60)Kitabü’l-Gusl, bâb. 7. 61, II. 243, 304.

(61) ---------------

(62) Tefsiru’t-Taberi, QVII. 71-72; el-Arâis, s. 141; B. Zühûr, s. 112.

(63) Z. Mesir, V, 376; el-Kâmil, I, 129; Tefsiru’l-Kurtubi, XV. 209-10; el-Bahru’l-Muhit. VII. 400; Rûhu’l-Meâni, XVII. 81; XXIII, 206.

(64) Tefsiru’l-Kurtubi, XV. 210; el-Bahru’l-Muhit, VII. 400; Rühu’l-Meâni, XVII. 81; Z. Mesir, V. 376. not. 2.

(65) Rûhu’l-Meâni, XXIII, 206.

(66) Sad, 38/44.

(67) Tefsiru’t-Taberi. XVII. 66-67, 70; el-Arâis, s. 142: M. Tenzil, IV. 254; Z. Mesir, V. 277.

(68) EI-Bahru’ l-Muhit. VII. 401.

(69) Îbnü’l-Arabi, Ahkamü’l-Kur’ân, IV. 1640 (Mısır. 1957); M. Cayb. XXVI, 215; Tefsiru’l-Kurtubi. XV. 209; Tefsiru’l-Merâgi. XXIII, 126; Tefsiru’l-Kasımi, XIV, 5108.

(70) El-Enbiya, 21/84; Sâd. 38/43.

(71) Tefsîru’ t-Taberi, XVII. 72-73; Z. Mesir, V. 378-79: Tefsiru’l-Kurtubi, XI. 326: Tefsiru İbn Kesir, IV, 583: Rûhu’l-Meani. XVII, 8.

(72) Rûhu’I-Meani, XVII. 81.

(73) Tefsiru’t-Taberi, XXIII. 167; el-Arais, s. 141-42: M. Tenzil, IV. 256: el-Kâmil I. 131; Tefsiru’l-Kurtubi. XV. 216: Tefsiru İbn Kesir, IV. 582: VI, 68.

(74) Tefsiru’t-Kurtubi, XV. 210.

(75) Tefsiru İbn Kesir, IV. 582,

(76) Tefsiru’l-Merâği. XXIII. 125, Bu hadisin Enes İbn Mâlik’ten rivâyet edilmiş mevkûf şeklini İbnü Hacer; "Eyyûb kıssası hakkında en sahih rivayet" olarak tavsif etmiştir. İbnü Hacer’in ifâdesine göre, bu hadisi İbnü Ebi Hatim ve İbnü Cüreyc tahric etmişler, bu İbnü Hıbban ile el-Hakim de, “sahih” olduğunu söylemişlerdir (Fethu’l-Bâri, VII, 232). Bu hadisin, merfû olandan farkı sâdece Eyyûb’un belâ müddetinin 18 yıl yerine 13 yıl olmasıdır.

(77) El-Enbiyâ, 21/83-84: Sâd, 38/41-44.

(78) Tefsîru’l-Kurtubi. XV, 210.

(79) Aynı yer.