Makale

RİSÂLETÜ’L-MESCİD’E AİT RABİTATÜ’L-İSLÂMİYYE RAPORU RİSALETÜL MESCİD

RİSÂLETÜ’L-MESCİD’E AİT RABİTATÜ’L-İSLÂMİYYE RAPORU

RİSALETÜL MESCİD

Ömer KİRAZOĞLU
Yük. Müh. Mimar

Mescid (Cami)r İslam dininin talim, terbiye ve ibadetinin yapıldığı mahaldir.

Cami: Fail isminden de anlaşıldığına göre, insanları cem eden, buluşturan, tanıştıran, ge­liştiren, eriştiren, oluşturan, kaynaştıran, birleştiren yerdir.

İlk mescid 1400 sene evvel “Allah” emri ile Peygamber (s.a.s.) eliyle “Medine-i Münev- vere”de “Kuba”da kurulmuştur.

O günden bugüne kadar hemen her gün cami ve mescidler tesis edilmektedir. Faide ve lüzumuna mebni, dünya durdukça bu hayırlı müesseseler kurulmaya davam edecektir. Hassaten Türkiye’de camiler, mescidler, şehir, kasaba ve köylerde çok miktarda yapılmaktadır. Ve cemaati de gittikçe artmaktadır.

İnsanoğlu marifetullah duygusunu artırdıkça mescide olan ihtiyacını da daha derinden hissedecektir.

Elan dünyada cami ve mescidlerin insanlarla dolup taşması; iman ehlinin çoğaldığını ve yeni| mescidler bina edilmesinin zaruri olduğunu gösteriyor.

Mescidler, tesis edileliden beri yaptıkları başlıca işleri sıralayalım:

1-Kelime-i Tevhidi telkin etmek,

2-Tahârat-i Kâmile’yi saklamak,

3-Cemâatle ibadet etmek,

4-Cemâatleşmek,

5-İlim öğretmek, ,

6-Ahlakî terbiye vermek,

7-Âdâb-ı muaşeret öğretmek,

8-Hutbe makarrı olmak,

9-Mahkeme vazifesi görmek,

10-Müftülük vazifesi görmek,

11-Sanat eseri olmak,

12-Cihad’a hazırlamak.

Bunları biraz izah edelim:

1-KELİME-İ TEVHİD’İ TELKİN ETMEK:

Mescidleri, iman ehillerinin imar etmeleri bir emr-i ilâhîdir.

Evvelemirde, insanlara imanın mücmeli, mufassalı da bu mâbedlerde telkin edilir. Kelime-i Tevhid akîdesi, Vacibu’l- Vücûd olan “Allah”ın varlığını kabul, O’ndan başka ilah olmadığını kalben tasdik ve lisanen ikrardır. Bu aynı zamanda, varlığın, Hâlikının, Rabbinin “Allah” olduğuna itminandır. Bu ise “ıtlak” yâni “Hakkı Mutlaka” imanın tâ kendisidir.

Kâinatın varlığı, “Allah’ın varlığı ile kâimdir.

O Allah ki:

“Allah, O’ndan başka tanrı olmayan, kendisini uyuklama ve uyku tutmayan diri, her an yaratıklarını gözetip durandır. Göklerde olan ve yerde olan ancak O’nundur. O’nun izni olmadan katında şefâat edecek kimdir? Onların işlediklerini ve işleyeceklerini bilir, dilediğinden başka ilminden hiçbir şeyi kavrayamazlar. Hükümranlığı gökleri ve yeri kaplamıştır, onların gözetilmesi O’na ağır gelmez. O, yücedir, büyüktür.”1

O Allah ki:

"O, görüleni de görülmeyeni de bilen, kendinden başka tanrı olmayan Allah’tır. O, acı­yıcı olandır, acıyandır. O, kendisinden başka tanrı olmayan, hükümran, çok kutsal, esenlik veren, güvenlik veren, görüp gözeten, güçlü, buyruğunu her şeye geçiren, ulu olan Allah’tır. Allah, putperestlerin koştuğu eşlerden münezzehtir. O, var eden, güzel yaratan, yarattıklarına şekil veren, en güzel adlar kendisinin olan Allah’tır. Göklerde ve yerde olanlar O’nu tesbih ederler. O, güçlüdür, hâkimdir.”2

O Allah ki:

“Ey Muhammedi De ki: O Allah, bir tekdir. Allah, her şeyden müstağni ve her şey O’na muhtaçtır. O, doğurmamış ve doğmamıştır. Hiçbir şey O’na denk değildir.”3

O Allah ki:

“O, kendisinden başka tanrı olmayandır. O, birdir, O’nun ortağı yoktur. Mülk ve hamd O’nadır. O, diriltir ve öldürür. O, diridir ve ölmeyendir. Hayır, O’nun elindedir. O, her şeye gücü yetendir.”

2-TAHARET-KÂMİLEYİ SAKLAMAK:

Mescidler temizdirler, oraya girecek olanların da mutlaka temiz olması gerektir. Bunun için hadesten ve necasetten temizlenmek üzere tahir ve mutahhir su ile gusül ve abdest almak, mescitlere girmek için ilk şarttır.

Bu cihetle cami va cemaate girecek olan kimse tahir olmalıdır.

O derecede ki: İnsanın ayağının bastığı yere alnı, burnu temas ettiği zaman, gayr-i sıhhi ve gayr-i bedii bir vaziyet hâsıl olmamalıdır. İslam sayesinde ta bedeviyyet devrinde bu sağlanmıştır.

Sıhhati, ülfeti ve ünsiyeti temin etmekte tahâretin böyle dahli vardır.

Böylece temizliğe medar olan helâlar, çeşmeler, havuzlar, hamamlar, şadırvanlar, sebiller, hemen her caminin o esaslı unsurları olarak yaptırılmış ve bunların türlü mîmârî güzellikleri aynı zamanda camiin civar ve harimini tezyin ederek alaka ve cazibesini artırmışlardır.

3-CEMAATLE İBADET ETMEK:

Mescidlerde cemaatle birlikte ibadet etmek farz derecesinde hemmiyet verilen bir sünnettir. Zira cemaatle ibadetteki hikmet-i şer’iyye o kadar feyizli ve şümullüdür ki, âbidlerini sınıfsız olarak bir safta ihlas ile durdurduğu gibi Beyt’in Rabbine beraber ibadet etmekten dolayı da insanlar arasında buluşma, anlaşma, kaynaşma, hürmet, muhabbet ve icabet tesis ediyor. Dolayısıyla açlıktan doymak, korkudan emin olmak keyfiyetleri zuhur ediyor.

“Kureyş kabilesinin yaz ve kış yolculuklarında uzlaşmayı ve anlaşmayı sağlamıştır. Öyleyse, kendilerini açken doyuran ve korku içindeyken güven veren bu Kâ’be’nin Rab’bine kulluk etsinler.”4 tahakkuk ediyor.

4-CEMAATLEŞMEK:

Mescitlerde çeşitli kavm, kabile, belde ve ırk efradının ibadet vesilesiyle bulunmaları, aynı zamanda-hiçbir fark gözetilmeden- Rabbin divanına “Allâhu Ekber” deyip durmaları ve:

“Allah’ım! Ancak Sana kulluk eder ve yalnız Senden yardım dileriz. Bizi doğru yola, nimetine erdirdiğin kimselerin, gazaba uğramayanların, sapmayanların yoluna eriştir.”5

Ayetlerini huzurla okuyarak Hakkı kabul ve teslimiyet göstermeleri ve doğru yolun hidayetini beraber devamlı istemeleri, birliklerini, dolayısıyla dirliklerini sağlıyor.

Dünyada insanlar türlü düşünce, ırk ve menfaat yüzünden ihtilafa, tefrikaya düşmüşler, fitne vb. fesada maruz kalmışlardır. Hâlbuki insanoğlu birbirleriyle hilkatle kardeş, tabiatte eştirler. Bu durumu idraak ederek nefsani ihtiraslardan kurtulur, şeytani iğvalardan halas bulursa cidden hayatın ve bekanın zevk ve huzuruna erer.

Bu bir talim ve terbiye işidir. Bunlar mescidlerde yapılmaktadır, Cenab-ı Hak Kur’an-ı Kerim’de: “Ey iman edenler! Allah’tan sakının ve doğrularla beraber olun.” emr-i ilahisiyle rızasının, ikramının ve tevfîkının sadıklarla beraber olmakla mümkün olacağını beyan buyurmaktadır. Gerçek insan için de aranan budur.

İnsan topluluklarını ihtiva eden ve her türlü maksatlarla kurulan nice cemiyetler, kulüpler, salonlar, lokaller, kırâathâneler, sinema, tiyatro, opera vesaireler de varsa da bunlar camilerin büyük kurtarıcı ve huzur verici hizmetleri yanında mukayeseye bile gelemezler.

Bazıları beşeriyetin yüz karası olarak icra-yı faaliyet ederler.

Camiler, çeşitli insan zümrelerini buluşturmak, birleştirmek ve kardeşlik tesis etmek süretiyle en büyük hayrı ve hizmeti yapıyorlar.

İnsanoğlunun kalbleri, gayeleri “Hak”ta birleştiği zaman nusret ve selamete ulaşması tahakkuk eder. Bunun içindir ki Hak Tealâ insanların günde beş defa mahallede mescidlerde bir araya gelmelerini ve haftada bir defa kasabalarda Cuma namazında camiler de cem olmalarını, senede iki defa bayram münasebetiyle şehirlerde, cami-i kebirlerde toplanmalarını ve ömürlerinde bir defa hac vesilesiyle “Kabe-i Muazzama” etrafında buluşup, birleşip, “Arafat”ta hep birlikte vakfeye durmalarını emretmiştir.

Hakikat budur ki, Cenab-ı Hak mahlûkatını nezih İslameyete tabi olmak, O’nun esaslarını tatbik etmek, insanlarla hemcins kardeşliğin ihtiva ettiği hakları korumak Muhammed ümmetinin söz, kalb ve işbirliği ile bütün fertlerinin haklarını emniyet altına atmak süretiyle kendisinin bilinmesi, ubûdiyyetin tahakkuku va Rubûbiyyet haklarının yerine getirilmesi için yaratmıştır. Buluşmak, anlaşmak, yardımlaşmak ve birleşmekteki esas gaye budur.

5-İLMİ ÖĞRETMEK:

İnsanoğluna beşikten mezara kadar faydalı ilmi öğrenmeyi farz kılan yüce İslamiyet, bu ilmi başta Kur’an-ı Kerim olmak üzere evvelemirde mescidlerde talim etmektedir. Her ne kadar sonraları mektep, medrese vesaire ilim tahsili için kurulmuş müesseseler ise de mescidin samimiyeti, müsamahası, müsaitliği el’an onlardan daha fayda sağlamaktadır. Mektep ve med­reseler yaş, baş, sınıf, kitap, zaman, mekân ve mevsim kayıtlarına bağlıdırlar. Çok az bir zümre onların mahdut müfredatından istifade ederler.

Mescidleri faydalı ilimle mücehhez olan hocaları (imamları) cemaatine en güzel tarzda ve şekilde yaşa başa bakmadan:

“İnsanlara akıllarının alabileceği şekilde konuşun.” emrine uyarak istenilen ilmi| istenilen zamanda sohbet (seminer) yoluyla öğretirler. 1400 seneden beri bu yol tatbik edilmekle ve üç kıtaya yayılan büyük din âlimlerini ve mücahitlerini böyle yetiştirmektedir.

Sohbet (seminer) usulünün verimini dünya henüz öğrenebilmiştir. Fakat okullar ve ekoller cami kadar sohbet yoluyla Kur’an-ı Kerim’i ve ilmi yaymak için geniş çapta imkâna sahip değildirler.

Kadın erkek, büyük küçük, zengin fakir, âlim cahil, her sınıf insan kayıtsız şartsız camiden istidatları nisbetinde, ilim bakımından istifade ederler.

6-AHLAK VE TERBİYE YERİ OLMAK:

İslam dini güzel ahlak ile tarif edilir. Hadis-i Şerifte:

“İslam güzel ahlaktır.” buyurulmuştur.

Peygamberimiz (s.a.s.) mekarim-i ahlakı itmâma gelmişler ve hayatlarında mescidlerde yetiştirdiği ashabıyla örneğini vermişlerdir.

İnsan için kemalin en yüksek derecesi güzel ahlak ile mümkün olduğunu yine hadisler beyan etmektedirler. Bunun talim ve terbiye yeri, 1400 seneden beri mescidlerdir.

Bugün müsbet ilmin ve onun tatbikatı olan fennin (tekniğin) şubelerinde (ahlak) mevzûubahis değildir. Ahlak fiziğin, coğrafyanın, arziyyatın (jeoloji), hayatiyyatın (biyoloji) vesaire ilimlerin fasıllarına girmez.

O “vahyin” mahsûlüdür. Kur’an’ın mevzularındandır. Onun için Kur’an okunduğu yerde ahlakın talim ve terbiyesi yapılmış olur. O yerler de en çok mescidlerdir.

İnsanlık ahlakla övünür. Ahlak her yerde geçerlidir. Bu cihetten dolayı belki ibadet alet, ahlak gayedir. Ahlak ilim değil ameldir. Kaal değil, hâldir. Bilmekle değil işlemekle olur. Er­miş insanlara, örnek almakla erişilir. Bu da çokça mescidlerde yapılır.

7-ADABI MUAŞERET ÖĞRETMEK:

Mescidler, fertlerin cem olduğu yerler olması hasebiyle cemaat nizamını, muâşeret adâ- bını da insan daha küçük yaştan itibaren orada öğrenir. Büyüğe hürmet ve ihtiram, küçüğe şefkat ve ihtimam hem sinne ülfet ve ikram çokça mescidlerde görülür ve yapılır. Dinî ve ilmi merasimler buralarda icra edilir. Hülâsa camiler, insanlar için hem talim ve terbiye yerleridir.

8-HUTBE MAKARRI OLMAK:

Camilerde her Cuma günü cuma namazından evvel minberde hutbe okunması farzdır. Hutbe din veya devlet adamı olan İmam-Hatip tarafından haftalık tebliğ, telkin ve irşattır. Mevzuları cemiyetin bütün tabakalarını alakalandıran uyandırıcı, yetiştirici, vahdet ve huzuru temin edici ilmî, içtimaî ve ahlakî olarak vaziyete göre seçilir.

Hutbeler cemiyete istikamet ve nizam verirler. Bir beldede hür, sıhhatli bir müslümanın cuma namazına gitmesi, hutbeyi mutlak sükûnet ile dinlemesi şarttır. Yetişmiş ehil imam-hatip cemaati Hakk’a yöneltir. Ve her cami böylece yüksek ruh ve mânâ taşır. Aralarında haberleşme ile de talim ve terbiyede irşad birliği yaymış olur.

Cemaatin buluşması, birleşmesi, camilerde yetişmesi, kaynaşması hutbelerle sağlanır. Çok az miktarda müsbet olarak ceride-i resmiyye, gazete, mecmua, kitap, konferans, radyo, televizyonla haberleşme, ilmi neşriyat, vaaz ve hitabet yapılıyorsa da cami içerisinde, cemaat muvacehesinde hâlis âlim, tadil bir hatibin hutbesi kadar faydalı, nafiz olmamaktadır.

Hutbelerin hak dininin kuruluş, yayılış ve idamesinde ehemmiyeti pek büyüktür. Dinî, idarî tebliğleri ihtiva eden hutbelerle ikaz ve irşad ibadetleştirilmiştir.

Camiin ve makam-ı risâlet olan minberin heybeti, insanın insanla uyarılması ancak hutbelerle mümkün olmaktadır.

9-MAHKEME VAZİFESİ GÖRMEK:

Mescidler kurulduğundan beri hak ve hakikat dini olan İslamiyetin ta’lim, terbiye ve ibadetine hizmet ettiğinden ve bu sahada müslümanların hemen her meselesine de el koyan, ışık tutan, aynı zamanda hukukî müşküllerini hâl ve fasl eden müessesedir. Eski devirlerde henüz mahkemeler kurulmadan camiler, yine camilerde yetişmiş İslâm hukuku âlimleri (fakîhler, kadılar) ile müslümanları muhakeme etmek, adaleti tatbik etmek vazifelerini de ifâ ediyorlardı. Bu keyfiyet asırlarca çok esaslı olarak devam etti. El’an da mahkemeler olmasına rağmen camilerin müdavimi olan İslam âlimleri (imamlar, hatipler, vaizler) yardımıyla camierde halkın mesâlihi âdilâne halledilir. Müsalahâlar yapılır. Tarafeyni ikna ve irdâ edilir.

Bu halin devam ettiği yerlerde ihtilaf, tefrika görülmez. Fitne-fesat çıkmaz. Bu halin ya­pılmadığı yerlerde, kavm, kabile ihtilafları, fırka tefrikaları, tarla, köy nizaları ve kan davaları sürüp gider. Ve nice cinayetler birbirini takip eder.

Mahkemelerin yakın zamana kadar kurulmadığı devirlerde mescidlerin (camilerin) mahkeme vazifesini ifâ etmesi; sulha hâdim olması İslam tarihinde çok mühim bir hadisedir.

Beldede sükûn ve huzurun en büyük âmili olarak görülmektedir.

10-MÜFTÜLÜK VAZİFESİNİ GÖRMEK:

İslam dini bütün insanlar arasında hak ve hukuku gözettiği gibi, ukubat, münakahat ve muamelatta da ahkâm va’z etmiş olduğundan ferdin ve cemiyetin uyması ve yapması gereken yolu edille-i şer’iyyeye dayanan. iftâ müessesesini de kurmuştur.

İslâm dininin zuhurundan beri hemen her mescidde müftiler tarafından halkın dinî, dün­yevî müşkülleri halledilmektedir.

Müftülük binalarının tesisi yenidir. :Bu binalar yine de cami ile münasebettedirler.

İslam beldelerinde mescidlerin (camilerin), kaza, iftâ meselelerini de halletmeleri hükümeti çok büyük müşküllerden kurtarıyor. Milletler içinde izmihlâle götüren kötü halleri önlüyor.

Bir millette ne zaman inhidam oluyor, kaza ve ifta müessesesi işlemiyor demektir. Tarihimiz boyunca bu müesseselere ve bunun âlimlerine medyunuz.

11-SANAT ESERİ OLMAK:

Mescidlerin (camilerin) binaları kurulalıdan beri mimari eser olarak kendilerini gösterirler.

Sanat eseri olan camilerin bedîî heyecan veren türlü şekilleri asırlar boyu tekâmül seyri takip ederler. Öyle ki; ihtiyaç, zaman, mekân, malzeme; ilim ve ilham vaziyetlerine göre camiler hacim vs. şekil almışlar ve her millet veya beldenin durumuna göre seciyye (karakter) kazanmışlardır.

Arap tarzı, İran tarzı, Hint tarzı, Selçuklu tarzı, Osmanlı tarzı, Mimar Sinan tarzı vesaire gibi tarzlarla mimari üslûplar meydana gelmiş ve dünyanın her tarafını itinalı abidelerle süslemişlerdir.

Cami mimarisi mensup olduğu kavmin medeniyetini, sanatını ve kabiliyetini gösterir. Aynı zamanda camilerde diğer (sanayii nefise) eserleri de kemal hâlinde görülür.

Hüsn-ü hat, yapı, edebiyat, musiki, tezhip, tezyinat, taş, mermer, maden, ahşap, oyma, sedef, çini, halı, cam işleri vesairenin unsur, şekil ve renk itibariyle her milletin sanat kabiliyetini gösteren meşherdirler camiler.

Başta Hicaz’da Beyt-i-Muazzama (Ka’betullab) Harem-i Şerifi, Medine’de Ravza-i Mutahhare, Mescid-i Nebevi, Kudüs’te Mescid-i Aksa, İran’da Meşhed, İran’da Samara, Mısır’da Beni Tolon, Camiu’l-Ezher, Şam’da-Cami-i Emeviyye, Bağdat’ta Kazimiyye, Konya’da Alaaddin, Kayseri’de-Hunat Hatun camileri, Bursa’da Cami-i Kebir, İstanbul’da Süleymaniye, Sultanahmet, Edirne’de Selimiye ve emsali mabetler ve son yapılan büyük camiler, yeryüzünü süsleyen birer sanat şaheseri abidelerdir.

Dünyayı bina olarak güzelleştirmekte camiler en önde gelir. Yeryüzünde iki milyondan fazla cami vardır.

12-CİHADA HAZIRLAMAK:

İslam, hak ve hakikati imanı, saâdet ve selamet ilmi, cemiyet, hukuk, iktisat ve ahlak nizamı, sıhhat ve sanat düzeni, huzur ve beka duygusudur. Böyle olduğuna göre, buna inanmak, bunu bilmek, İslam mefkûresine sahip olmaktır.

Bunu yaşamak, İslami hayat sürmektir. Bunu neşretmek, İslam cihadı yapmaktır.

Mescidler, camiler, insanlara bu mefkûreyi vermekte, bu hayatı yalatmakta, bu cihadı yaptırmakta en güzel usûlü bulmuş, en makul imkânı koymuş, en verimli hizmeti yapmıştır.

Kısa zamanda dünyaya ilim ve İslamiyeti neşreden mücahitler hep cami ve medreselerden yetişiyorlardı. Ardı arası kesilmeyen akınları yapan, beldedeler kıtalar fetheden Fatihlerin ve onun askerlerinin dini ve milli şuur verme yerleri camilerdi.

İ’la-i Kelimetullah cami kültürü ile oluyordu. Mescidler gerekli rûhi talim ve terbiyeyi veriyorlardı.

Bugünün alet ve vasıtaları ve camiler yanında tesis edilecek kütüphaneler, dershaneler, konferans salonları va hayır tesisleri camilerin hizmetlerini daha da şümullendirecek mahz-ı Hak, mahz-ı hayr olan İslamiyet dünyaya duyurulacak, bunalan beşeriyet Allah’ın tevfikıyla hi­dayete, sermed-i saadete kavuşacaktır.

NETİCE:

Yukarıda sayılan hizmetleri ifa etmeleri cihetiyle mescidler (camiler) dünyada cidden en büyük iş ve vazifeyi yapıyorlar demektir.

Binaları, en güzel mimari abideler, icra ettikleri işler beşeriyete en lüzumlu ve faydalı hizmetler olması hasebiyle, bunların imarına ve yenilerinin ihdasına çalışmakla mahza “Rıza-yı Hakk”ı mucip bir fiildir. Faillerinin isimleri ebediyyetlere kadar minnet ve rahmetle anılacaktır.

Başta harameyn mükerremeyn olmak üzere camiler ve mescidler imarında bezi-i himmet edenlerin Hak ve kulları indinde izzet ve şerefe nail oldukları görülmektedir elhamdülillah.

(1) el-Bakara: 255.

(2) el-Haşr: 22-24.

(3) el-İhlâs:1-4.

(4) Kureyş: 1-4.

(5) el-Fatiha: 5-7.