Makale

KUMARLA KAYBEDİLEN BİR DÜNYA

KUMARLA KAYBEDİLEN BİR DÜNYA


Süleyman BALABAN

Ülkemizde kumar oynamak, oynatmak ve kumarhane işletmek yasaktır. Fakat kumar turizm bakımından bir "teşvik unsuru" (!) sayılarak 7470 sayılı T.C. Turizm Bankası kanununda yapılan değişiklikle, yalnızca pasaportları bulunan yabancıların girebileceği bir kumarhane açılması yetkisi bu bankaya verilmiştir.
Banka, devlet kuruluşu olduğundan, kanunda yapılan değişikliklerle Turizm Bakanlığı, Bankayı denetimle görevlendirilmiştir. Bu gelişmeler üzerine Turizm Bankası yurt dışından aldığı teklifleri değerlendirerek bir Amerikan şirketiyle anlaşmıştı. Böylelikle 1969 yılında Talih Oyunları Limited Şirketi kurulmuş ve şirket İstanbul’da Sait Halimpaşa Yalısı’nda faaliyete geçmişti. Bu tarihten çok önceleri de İstanbul Şale Köşkü’nde (1925-1940) İtalyan Mealyo Sera tarafından işletilen bir kumarhane açılmıştı.
Bugün ise derneklerde, kahvehanelerde, kulüplerde, büyük şehirlerimizin lüks otellerinde modern (izm ötesi) teknoloji harikası makinelerle kumar oynanmaktadır. Buralara Türklerin girmesi yasaklanmasına rağmen -ilginçtir- kumar oynayanların hemen hepsi Türk’tür ve pasaportu bulunan yabancılar buralara gelmemektedir. Yani kumarhanelerin işletilmesi hususunda devletin getirmiş olduğu yasak ve turizm amaçlı istisnaî düzenlemeler uygulamada işlemez hale gelmiş ve hatta açıkça yasaklara yönelinmiştir.

HAYAT-KUMAR VE HUKUK
Hukukun kumarı düzenleyişi ve ülkemizin uygulaması eşi benzeri görülmemiş garipliklerle doludur.
Bu konuda 1982 Anayasasında son derece olumlu düzenlemeler vardır.
Yukarıda da değindiğimiz gibi kumar, ailenin ve toplumun huzur ve refahıyla, toplumumuzun sahip olduğu iş gücü, verimliliği ve çalışanların sosyo-psikolojik durumlarıyla, eğitim, sağlık ve geleceği ile oldukça yakından ilgilidir.
Kumarın yaygınlaşmasıyla baş gösteren "sapmalar" değerlerimizi, anlayışlarımızı, alışkanlık ve güzelliklerimizi alt üst etmekte ve fırsatçılıktan tutun, cinayetlere varıncaya kadar bir dizi düşkünlük, sefalet, yozlaşma ve çürümeye sebep olmaktadır.
Bunun yanı sıra ülkemizde son on yılda gelişen eğilimleri ve sonuçlarını da ortaya koyarsak görülecek olan odur ki; Anayasa’nın düzenlediği, sağlamak istediği amaç ve sonuçlar açıkça ihlal edilmektedir.
Gençler, içine düştükleri bunalımdan kaçış yolu ararken, içkiye, kumara alışabilmektedirler. Manevî değerlerden uzak oluşları, çevresel etkiler bu tür alışkanlıkların nefse hoş gelmesi de bağımlılık ve tutkuların nedenleri arasında yer almaktadır.
Ailevî sorumlulukları olan insanların içki ve kumara olan düşkünlükleri, çocuk ve eşlerini ihmalden, geçimsizlik, boşanma ve benzeri huzursuzluklara uzanan bir çizgide yığınla problem doğurmaktadır. Hele hele hanımların kumar ve içki tutkuları, aile saadeti, çocuk gelişimi ve yetişmesini olumsuz etkilemektedir.
Sorunun bir başka boyutu da işgücü ve çalışma hayatındaki verimlilikle yakından ilgilidir. Yaptığımız bazı incelemeler sonunda gördük ki, kumar oynayan insanlar günde en az 300-400 bin lira kazanabilmektedirler. Ortalaması bu olmakla birlikte çok daha fazla kazanan, hatta zamanının tümünü bu alışkanlığa ayıran insanların sayısı da oldukça fazladır. Köşe dönmeci, emek sarf etmeden kazanma kolaycılığının yaygınlaştığı günümüzde insanlık ve Müslümanlık dokusu çürümüş insanların, günaha aldırmadan, kumara yönelmeleri tabiidir.
Kumarbaz için önemli olan, kumardan ne elde ettiğidir. Çalışmak, üretmek, büyümeye katkıda bulunmak onun için önemli değildir. Bu sonuç, çalışmaya olan ilgiyi de azaltmakta, işgücünün moral ve verimliliğini düşürmekte, netice olarak da çalışma hayatı sarsılmaktadır Eğitim ve sağlık sorunları da bu gibi kötü alışkanlıklardan dolayı artmakta ya da toplumsal amaç işlevini kazanamamaktadır.
Üstelik uygulamada yasaların koyduğu amacı istismar eden çarpıklıklar da gözlenmektedir. İşte yaptığımız incelemelerden bir kaç ilginç sonuç daha: Kumarbazlara göre "kumarın ilkokulu kahvehanelerdir", "çay içmeye gelenler, önce bakıyorlar, kıyısından köşesinden kumara heves ve özentiyle başlıyorlar ve sonu gelmiyor bu işin. Kahvehanelere ge-len genç sayısında artış var ve Türkiye’de "600 bin ruhsatlı kahvehane bulunuyor". "Açılan kahvehane okul ve camiye en az 100 metre uzaklıkta olacak" şeklinde yasal bir düzenleme olmasına rağmen, cami duvarlarının etrafında, okulların yanı başında kahvehanelerin sıralandı-ğını görüyoruz.
Kumar oynanan bu kahvehanelerde gençlerin denetlenmemeleri gibi vahim bir sonuçla karşı karşıya kalınmaktadır. Yine lüks otellerde ancak turizm geliri elde etme amacıyla kumar oynatılmasına izin verilen bu gibi yerlere yasak olduğu halde Türkler gelmektedir.
Daha ilginç olanı İstanbul şehrinde günde ortalama 1 milyon insanın kumar oynuyor oluşudur. Kumarhanelerde trilyonlarca lira dönmektedir. Yalnızca bu sonuçlar bile ülkemizin yönelişlerinin çöküş ve çürüme sinyalleri verdiğini ortaya koymaya yetmektedir.
Anayasal ve yasal olarak kumarın yasak olduğu ülkemizde kumarın "millileştirilerek" korunması, geliştirilmesi, Orta Asya’daki insanî yardıma muhtaç soydaşlarımıza, gıda, yiyecek, giyecek ve benzeri yardımlardan da önce "Milli Piyango" idaresinin oralarda bilet satma girişimlerinin konuşulması ve böylelikle kumarın yaygınlaşmasına aracılık edilmesi, izah edil-mesi güç çelişkilere neden olmaktadır.

KUMAR KAVRAMINDAN NE ANLIYORUZ?
Geldiğimiz bu noktada kendimizi "kumar" kavramını kısaca irdelemek zorunluluğuyla yüz yüze bulduk.
Bilinen anlamıyla kumar, para ya da mal üzerine bahse girilerek oynanan önceden yapılan tahminle ya da talihle sonucu belli olmayan oyun-ve yarışlardır. Bu oyunların hiç biri meşru değildir ki, kumar niteliği taşır. Zira bunların hepsinde de bir kısım insanlar kişisel çıkarlarının temini için başkalarına zarar vermiş olmaktadır. Her hangi birisi kendi çıkarı için, başkalarına zarar veren bir oyunu sergilerse, bu bir çeşit kumardır ve caiz değildir.
Tembellikle ataletle, başkalarına zarar vermekle ve bu tür şans oyunlarıyla elde edilenler de meşru değildir. Önceden yapılan tahminle, hayal etmekle para kazanmak da iyi bir şey değildir. Alın teri ve insan emeğinin evrensel tek değer olduğunun savunulması gereği de ortadadır. Bütün bunlar gösteriyor ki, Milli Piyango, At Yarışları, Spor Toto, Loto, Kazı Kazan, makinelerle oynanan oyunlar vb. örnekler "kumar" kavramı içinde düşünülmektedir.
Oysa yukarıda sözünü ettiğimiz zorunluluk, devletin kumara bakışındaki farklılık ve garipliklerden ötürü belirmektedir. Esas anlamıyla kumar niteliğinde olan bu tür oyunlar uygulamada kumar olarak nitelendirilmemektedir. Zira 1939 yılında 3670 sayılı yasayla kurulan Milli Piyango’nun düzenlediği bilet çekilişleri, satış ve dağıttığı ikramiyeler, At yarışları, Spor Toto, Loto, Kazı Kazan vb. tahmin ve ikramiyeler bizzat devletin destek, himaye, teşvik ve özendirmesiyle gelişerek yaygınlaşmaktadır. Bu pratik gelişme bizi zorunlu olarak devletin kumara yaklaşımının farklı olduğu sonucuna götürmektedir. Yani devlet elde ettiği gelirler, topladığı paralar, sağladığı psikolojik kazançlar uğruna halkımızın ekonomik kaybına, çalışma gücünün azalmasına, köşe dönmeciliğin revaç bulmasının, sağlığının ve psikolojisinin bozulmasına aldırış etmeden kumar niteliğinin dışında bir "meşruiyet" anlayışıyla kumara teşvik ve destek vermeye devam etmektedir. Kolayca zengin olanlar, israf ve çarçur edenler, çıkarsa "her halde deliririm" diyen ve ruhsal dengesi bozulanlar, umut ve moralleri sömürülenler de olayın bir başka yönünde yer almaktadır.
Görülüyor ki, resmî yaklaşım yalnızca kahvehanelerde, lüks otellerde ortaya para konularak oynanan oyunlara "kumar" gözüyle bakmaktadır. Bu sınırlı ve imtiyazcı bir yaklaşımdır.

SONUÇ
Gelir dağılımındaki dengesizliğin ortaya çıkardığı tablo, akıl almaz zenginliklere sahip insanlarla, ağır ekonomik şartların altında ezildikçe ezilen dar gelirlileri karşı karşıya getirmektedir. Git-tikçe art(ırıl)an tüketim eğilimi, dar gelirli insanlarda baş gösteren kompleksi beslemekte ve bu psikolojide insanların şans oyunlarına yönelmesindeki en önemli etkiyi oluşturmaktadır.
Ne gariptir ki, büyük ikramiyenin çıkması 25 milyonda bir ihtimaldir. Buna rağmen insanlara eskiden "size de çıkabilir" deniliyorken, bugün -25 milyonda bir ihtimal de olsa- "büyük ikramiye sizindir" deniliyor.
İnançların zayıflaması, sosyal çürümeyi hızlandırmaktadır. Manevî sorumluluk hissi taşımayan insanlar, etraflarında kısa zamanda zengin olmuş, çalışmadan elde etmiş kişileri görünce kazanabilecekleri hissine kapılmaktadırlar. Yani umut ve beklenti artmaktadır.
Reklam ve telkinlerle yapılan psikolojik etki nihayet o insanın "bana da çıkabilir" diye düşünmesini sağlamaktadır. Amaç ta zaten insanların bunu düşünebilecek zihnî aldatmaya düşürülmeleridir.
İnsanlar bir anlamda piyango bileti alırken, Toto, Loto, At yarışları oynarken, kazanırken, umutlarını satın almaktadırlar.
Umut satanların ve satın alanların gittikçe arttığı toplumumuzda insanlarımıza yaşama sevinci ve heyecanı verecek umudun tükenmesinden endişe duyulmalıdır.