Makale

RAMAZAN GELİYOR

RAMAZAN GELİYOR

M. Şevki ÖZMEN

Işıl - ışıl minareleri, gürül - gürül teravihleri, neş’eli - sevinçli sahurları, cana can katan mukaabeleleri, îmânımızı pekiştiren, bilgimizi artıran, ahlâ­kımızı yükselten va’zlan ve nihayet, günahların en çok afvolunduğu, kalbleri en yüce duyguların sardığı, neş’enin, sevincin gözlerden çağlarcasına taştığı, herkesin birbirine sevgiyle, merhametle, şefkatle baktığı iftar zamanlariyle Ramazan geliyor.

Önümüzdeki Çarşambayı Perşembeye bağlayan gece, ufkumuza doğa­cak olan Ramazan hilâli, mahmur ışıklariyle gecelerimizi aydınlatacak, ruh­larımızı ferahlatacak, gözlerimizi ışıtacaktır.

Ramazan ayı öyle bir aydır ki, Kur’ân-ı Kerîm’imizde buyurulduğu gibi, Kur’ân âyetleri, bu ayda Yaradan’dan yaratılana, Allah’ın son Resûlü Muhammed Mustafâ’ya inmeye başladı. O Kur’ân ki, hak ile bâtılı, doğru ile eğ­riyi, güzelle çirkini ayırd etmiştir.

O Kur’ân ki, insanlara ışık tutmuş, tek doğru yolu göstermiştir.

Bu ay oruç ayı..

Bu ay tövbe ayı..

Bu ay, ahlâkın, faziletin yüceliklerine tırmanma ayı..

Bu ay günahlardan arınma, gufrana bürünme ayı..

Evet, oruç.. Şafaktan gün batana kadar yemekten, içmekten, nefsânî arzûların dindirilmesinden, sırf, ama sırf Allah nzâsı için çekilme, insanı öyle bir arıtır, öyle bir arıtır ki, insan tıpkı bir kuş tüyü olur; omuzlarına binen, belini çökerten günahlar, ağırlıklar, silinir gider.. Bütün bir yılın çeşitli olay­larının gözlerine çektiği siyah perde sıyrılır iner.. Artık dünya o mü’min için bambaşka bir dünyadır. ’Sahurlariyle, şafaklariyle, masmavi gökleri, pırıl pırıl ayı, güneşi ile, türlü renklerin. kaynaştığı gurûbu ile bu dünya, âdeta Cennet’den bir köşedir artık.. Kulağında İlâhî nağmeler çağıldar.. Kokuların en güzeli onu sarhoş eder..

O mü’min, tarla sürerken de, hamur yoğururken de, dikinirken de, kaz­ma savurur, duvar örerken de.... aynı rûh hâli içerisindedir.

İftar dedik, iftar denilince birçoklarımızın aklına mükellef sofralar gelir. Hayır kardeşler., hayır.. İftar sofrasını süsleyen bir baş soğanla, yarım yuf­ka da olsa, yavan bulgur pilâvı da olsa, hattâ, hattâ bir yudum su, bir tek tâne zeytin de olsa, mü’min kalbler için hiç, ama hiç kıymeti yoktur. Allah’ın en sevgili kulu, en son ve en büyük Peygamberi Muhammed Mustafa’nın sofrası sanki bunlardan farklı mı idi? O ki, yeryüzüne ondan daha büyüğü­nün ayağı ne değdi, ne de değecek..

Ebû-Bekirler, Ömerler, Osmanlar, Alîler.. Bunların sofraları sanki bun­lardan farklı mı idi? Onlar ki, henüz sağlıklarında kendilerine cennetlik ol­dukları müjdelenmişti; ve onlar Resûlullah’ın en yakınlan ve Halîfeleri idiler..

Müjdeler size, aziz kardeşler, müjdeler.. Sevinin, Ramazan geliyor..