Makale

GÖÇMENLER ÜLKESİNE PANORAMİK BİR BAKIŞ

Dr. Abdulbaki Keskin


GÖÇMENLER ÜLKESİNE PANORAMİK BİR BAKIŞ

“Tam kan, Kızılderililer hariç, halkımızın tümü, ya göçmen veya bu göçmenlerin çocuklarıdır..", Başkan Franklin Roosevelt, böyle diyor, Amerikan Milleti için...
Amerikalıların büyük çoğunluğu da, ülkelerinin, dünyanın, göçmenlerden teşekkül eden yegâne ülkesi olması ile iftihar ediyor..
Tabii, gururlarının kaynağı, sadece farklı ırklara, din, dil, kültür, gelenek ve göreneklere sahip 250 milyon insanın, tam olmasa bile, nisbeten iyi bir uzlaşma içerisinde yaşamaları değil; aynı zamanda, ekonomik, askeri ve teknoloji bakımından yeryüzünün en güçlü ve en hür ülkesine mensup olmanın verdiği duygudur..
Amerikan halkının bu gururuna rağmen; milletleri oluşturan temel değerler bakımından, göçmenlerin Yeni Dünyasına yakından baktığımız zaman, oldukça garip ve son derece şaşırtıcı olaylar ve tavırlarla karşılaşıyoruz..
Dünyanın en hür ülkesine mensup olmanın haklı gururu.. Hürriyet... Elde edebilmek için, insanların yüz yıllarca uğruna kan döktükleri değer.. Sokaktaki bir insan, karşı olduğu bir hükümet uygulamasını protesto etmek için, milletin ve ülkenin bağımsızlık simgesi olan bayrağı yakabiliyor... Ve bu hareket, ülkenin en yüksek mahkemesine göre suç sayılmıyor.. Aksine, inançların, düşüncelerin ve duyguların özgürce ifadesi anlamına geliyor...
Bu doğru... Ama ne var ki, göçmenlerin Yeni Dünyasındaki hürriyetlerin sınırı, daha doğrusu, sınırsızlığı, bireylerden başlamak üzere aile ünitesini, toplumu, milleti zaman içerisinde ne gibi badirelere sürüklediği de, acı bir realite olarak ortada. (1)
Adalet... Mülkün, üzerine bina edildiği temel..., Haksızlıklara karşı masuniyet sigortası...
Hür ve uygar bir millet olmanın vazgeçilmez şartı olan bu değer, Amerikan toplumunda acaba hürriyetler kadar belirgin midir?... Bu sorunun cevabı bazılarına göre evet, bazılarına göre de, hayır...
Amerikan halkı, genelde, Israil-Filistin anlaşmazlığında, yönetimin, Filistinlilere karşı tavrını haklı ve adil buluyor... Bu halkın % 63’ü, Amerika’nın son Panama işgalini de onaylıyor...
Bu örneklerdeki anlayış ve yaklaşımla, aşağıda te
mas edeceğimiz "sketch" te ki yaklaşım ve anlayış karşılaştırıldığı zaman, Amerika’da farklı hassasiyetler karşısında, adalet ve haklılık duygularının da, nasıl farklı tezahür ettiğinin bir yansıması görülüyor...
1989 yılı içerisinde, televizyondan canlı olarak verilen ve bizzat izlediğim, bir tiyatro oyununu anımsatan bir olayda, bir çocuğun yüzünü tehlikeli bir şekilde tırmaladığı ve bir kaç ay hastahanede tedavi görmesine sebep olduğu için mahkemeye getirilen ve insanlığa karşı suç işlediği iddiası ile yargıların bir kedinin duruşması sırasında, savcının okuduğu iddianâmede, Amerika’da 50 milyon kedinin bulunduğu, bunların üretici olmadıkları, üstelik doyurulmaları, bakımları ve tedavileri için her yıl 5 milyar dolar harcandığı, bu kadar paranın, "Aids" gibi öldürücü bir hastalığın tedavisi maksadı ile yapılacak araştırmalara dahi ayrılmadığı belirtiliyor ve uzmanların raporlarına dayanılarak, kedilerin taşıdıkları tehlikeli mikroplarla bizzat insanlığın hayatını tehdit ettikleri ileri sürülüyor ve kedilerin itlafı talep ediliyordu...
Öteyandan, sanık sandalyesindeki kediyi savunan avukatlar ve Hayvanları Koruma Demeği üyeleri de, tırmalama fiilinin, bir sıkıştırma sonucunda meydana gelmiş olabileceğini söylüyor, kediler, üretici olmasalar da, özellikle yalnız yaşamak zorunda olan insanların can yoldaşı olduklarını, bazan insanların hayatlarını bile kurtardıklarını belirtiyor ve kedisi kucağında oturan bir zatı gösteriyor, bu konuda şahit olarak dinlenmesini istiyorlardı..
Görgü tanığı sıfatı ile olayı hikaye eden kişi,".... Gecenin ilerlemiş saatlerinde, ben, eşim ve çocuklarım uyumakta iken, gördüğünüz bu kedinin, yorganımı tırmaladığını hissettim...
Uyku mahmurluğu içerisinde, hayvanı elimle iterek aşağı düşürdüm. Bir kaç dakika sonra, yorganım tekrar ve daha derinden tırmalanıyordu.... Kafamı kaldırdım ve zemin katın kapısının cam kısmından dumanların yükseldiğini gördüm... Yatağımdan fırlayınca da, tabandan başlayan kıvılcımlarla evimin alev alev yanmakta olduğuna şahid oldum... Kedimin bu ısrarlı uyarısı ile sadece beni değil, eşimi ve çocuklarımı da mutlak bir ölümden kurtardığını anladım..." diyor ve bu dehşeti yeniden yaşıyor gibiydi.
Bu dramatik olayı dikkatle izleyen jüri ve hakimler kedinin beratına karar veriyorlardı...
Adalet ve haklılık gibi duyguların, aynı olaylardaki objelere bağlı olarak farklı tezahürlerinde, şüphesiz, toplumların manevi yapısını oluşturan faktörler rol oynamaktadır...
Göçmenler Ülkesindeki bu çelişkili görüntülerin arkasında yatan temel faktörler de bunlardır... *
Bu sebepledir ki, Prene Dağlarının bir tarafında adam öldürene kahraman, öbür tarafında aynı fiili irtikap edene cani denilebiliyor...
Eşitlik ve insanlığın kardeşliği...
ABD’nin başka bir Cumhurbaşkanı, J. F. KENNEDY, "Yaşam biçimimizin dayanağı olan, insanlığın kardeşliği, sadece bir hedef değil, aynı zamanda bir şarttır. Zamanımızın sorusu, bütün insanların kardeş olup olmadığı da değil. Çünkü bu soru, bizleri, yer yuvarlağı üzerinde bir arada bulunduran Allah tarafından cevaplandırılmıştır... Asıl soru, bu kardeşliğin rehberliğini, günlük hayatımızda prensip haline getirme gücü ve arzusuna sahip olup olma- mamızdır..." diyor..
İnsanlığın kardeşliği ideali, bütün İlâhî dinlerin, özellikle Islâm Dininin belirgin hedeflerinden biridir. Şüphesiz katolik Başkan da, veciz bir şekilde ifade ettiği bu sözlerle, ülkesinin halkını oluşturan farklı renk, ırk, kültür ve inanç yapısına sahip kitlelerin birlikte ve kardeşçe yaşamalarını hedefliyordu.
Nevar ki, bu sözlerin sarfedildiği günlerde, insanlığın kardeşliği bir tarafa, Başkanın ülkesinde, siyahların çocukları, beyazların çocuklarının gittiği okullara sokulmuyor, trenlerde, otobüslerde siyahlarla beyazlar aynı yerlere oturtulmuyor, aynı lokantalara kabul edilmiyor, hatta ölüleri bile ayrı ayrı mezarrlıklara gömülüyordu.
Hayatının sonuna doğru, Islâm’ı bütünü ile kucaklamış ve özellikle, Islâm’daki eşitlik ve kardeşlik prensiplerini tamamen kavramış olan, Siyah Müslümanların ka- rizmatik liderlerinden, Malcolm X ve Sivil Haklar savunucusu papaz Martin Luther King’ in bu ayrımcılığa karşı hayatları pahasına verdikleri mücadelelerin yoğunluk kazandığı, bu yüzden sık sık ölüm olayları ile sonuçlanan kanlı çatışmaların olduğu günler de bu devreye rastlıyordu..
Daha dün diyebileceğimiz kadar yakın olan bir tarihte, Amerikan toplumunda var olan, bu şaşırtıcı eşitsizlik ve müsamahasızlık anlayışı, bugün yerini eşitlik ve hoşgörü ilkelerine bırakabilmiş midir?...
O günden bugüne, anılan değerler doğrultusunda, katedilen mesafelere bakarak, bu soruya içimizden, bir ölçüde, evet demek geçiyor...
Gerçekten de, son yıllarda siyahlar, özellikle siyasi, idari ve askeri alanlarda, devrim niteliğinde diyebileceğimiz başarılı atılımlar yapmışlardır.
Mesela, 1989 yılı sona ererken, Amerikan tarihinde ilk defa bir siyah, hem de bir kölenin torunu olan bir kişi, bir Eyalet (Virginia) Valiliğine seçilmiş, aynı yıl yine bu milletin tarihinde ilk defa olmak üzere bir siyah, Amerikan Orduları Genel Kurmay Başkanlığına getirilmiştir...
Diğer bazı eyaletlerle birlikte, dünyanın önemli ticaret merkezlerinden biri olan New York Eyaletinin ve büyük politikaların şekillendiği, ABD’in Başkenti, Washington DC’nin Belediye Başkanları, Cumhuriyetçi Bush Kabinesinde görev yapan Sağlık Bakanı, Demokrat Partinin Ticaret Bakanı birer siyahtır. Aynı partiden iki defa Cumhurbaşkanlığına adaylığını koyan Jesse Jackson da, Afrika asıllı Amerikalı bir papazdır...
Siyahların 1992 de ilk defa seçilen bir bayan Senatörü ve halen 40 Milletvekili ve bir de, "The Supreme Court"ta, en yüksek mahkemede bir hakimi var...
20 yıl önce, seçilerek, çeşitli devlet kademelerinde görev almış 1.500 siyah varken bugün bu rakam 7.000’ in üzerindedir.... Ancak bu rakam da, ABD’de seçilerek görev alanların sadece % 2’sini oluşturmaktadır... Halbuki, siyah nüfusun genel nüfusa oranı % 12’dir... (2)
ABD’de görülen ve eşitlik adına, bir ölçüde, olumlu diyebileceğimiz bu gelişmelere rağmen, hemen her gün radyolarda, televizyonlarda, yazılı basında, siyahların iş, İskan, sağlık, kültür ve eğitim imkanlarından eşit biçimde yararlandırmadıkları, farklı muamelelere tabi tutuldukları konularındaki şikayetler de sürüp gitmektedir...
Mesala, "Nation of İslam" ın bugünkü lideri, büyük hatip, Louise B. Farrakhan, siyahlar arasında son derece yaygın olan uyuşturucu kullanımının ve görülen şiddet olaylarının, beyazların bir planı olduğunu ileri sürüyor, "... Siyah ırkın kendiliğinden ortadan kalkması için, bu problemler, beyazların hesaplı bir şekilde destekledikleri bir teşebbüstür...." (3) diyor...
Farrakhan, bu görüşünü, 15 Şubat 1990 tarihinde ABC Televizyonunun 13. kanalında kendisi ile yapılan uzun bir mülakatta, beyazların nüfusunda görülen devamlı azalmaya işaret ederek, 10 yıl sonra bu kesimdeki nüfus artış oranının sıfıra düşeceği, aksine, siyah kesimdeki nüfus patlamasının devam edeceği ile ilgili olarak belirttiği fikirlere dayandırdığı anlaşılmaktadır..
Siyahların entelektüellerinden, "Advanced Study of Black Family and Culture" kuruluşunun direktörü, araştırmacı, Wade W. Nobles, siyahların karşılaştıkları problemlerin pek çoğunun altında ırk ayırımının bulunduğuna dikkati çekiyor ve "... Basit gerçek şu ki, Amerikalı beyazlar, siyahlardan korkmaktadır..." (4) şeklinde bir ifade kullanıyor...
Aynı araştırmacı, Güney Amerika’da uyuşturucu trafiğinin içerisinde olan beyazlardan söz ettikten sonra, bu faaliyetlerin, siyahlara karşı planlanmış bir cenosit hareketinin delili sayılabileceğini ileri sürüyor...
Nobles, ABD ki nüfusun % 12 sini oluşturan, siyahların, Amerikan hapishanelerindeki nüfusun da % 46 sını teşkil ettiklerini, bunların % 54 nün, 29 yaşından aşağı olduğunu belirterek, ABD’de, 16-34 yaşları arasında olan siyah erkeklerin % 24.1 nin fakirlik çizgisinin de altında bulunduklarını kaydediyor.
Bütün bu iddialar, gerçek payı ne olursa olsun, bu ülkede, renk, ırk, kültür ve din farkına bağlı ayırımcılığın kökenlerinin çok derinlerde olduğunu, yasaklayıcı birtakım kanunlara rağmen, bir ölçüde yaşadığını göstermektedir..
Daha da şaşırtıcı olanı, bu anlayışın kilise bünyesinden bile tamamen silinemediği gerçeğidir...
Nitekim, 1989 yılının son aylarında, George Stallings adında siyah bir din adamı; ABD’de 55 milyon mensubu bulunan katolik kilisesini; siyahlarla beyazlar arasında ayırım yapıyor, siyahların kültürlerine ve kimliklerine gereken saygıyı göstermiyor gerekçesini ileri sürerek, cemaatı ile birlikte terketmiş ve "İmani Temple" diye adlandırdığı ayrı bir kilise kurmuştur....
Evet, eşitlik... Gerçekten, uygar bir ulus olmanın vazgeçilmez ilkesi...
Dindarlık...
Biz bu konuya kısmen diğer yazılarımızda yer verdiğimiz ve başka bir yazımızda da genişçe inceliyeceğimiz için, burada sadece bir kaç satırla temas edeceğiz.
Amerikan halkı, politikacıları, askerleri, ilim adamları, diplomatları, teknokratları, esnafı ve tüccarı ile genelde dindar bir görünüm sergilemektedir...
Mesela, katolik bir ülke olan İtalya’da kiliseye gidenlerin oranı % 36; Belçika’da % 30; Hollanda’da % 27; Almanya’da % 21; Ingiltere’de % 14; Fransa’da % 12; İskandinav ülkelerinden Norveç’te % 7; İsveç’te % 5; Danimarka’da % 3 iken, bu oran Amerika Birleşik Devletlerinde % 42’dir. (5)
Eğer kiliseye devam etmek, dindarlığın ölçüsü ise, bu rakamlara bakarak, Amerikalılara rahatça dindar bir millet diyebiliriz....

1- A. Keskin, Batı Toplumunda Ayıp, Günah, Suç Kavramları ve Aile, Diyanet Aylık Dergi, Aralık 1991.
2- Dr. Benjamin L. Hook. Executive Director, National Association for the Advancement of Colored People,"NAACP"
3- The Washington Post, 19 December 1989.
4- The Washington Post, 28 December 1989.
5- Gallup Poll.


ERMENİ
- Karabağ’da acı çeken kardeşlerimize -
Böyle şerefsizlik görmedi âlem,
Mağara devrinden kalan Ermeni;
Evsafın sayılmaz, kırılır kalem,
Hangi yandan baksan yılan Ermeni!
Her taraf kan, ateş; ev bark toz duman,
Bir zamanlar Kars, Erzurum, Erzincan,
Kan ağladı millet, yandı âsuman
İşin yakma, yıkma, talan Ermeni!
Dayanır mı buna insan yüreği,
Süngünün ucuna takmış bebeği,
Kesilmemiş daha ana göbeği,
Söyle insan mısın, ulan Ermeni?
Kendine gelmeden Can Azerbaycan,
Günahsız canlara kıyar mı insan?
Boğacak seni de akan bunca kan
Her yana kılıcı çalan Ermeni!...
Dünya seyre dalmış, Ermeni azmış,
Tarihler şahit hep kapkara yazmış,
Eşi görülmemiş, benzeri azmış,
Moskof’tan da alçak olan Ermeni!...
Destanlar içinde âşıklar ağlar,
Irmaklar unutmaz, derd ile çağlar,
Karabağ’da gelin, kız kara bağlar,
Dölünü Nemrut’tan alan Ermeni!
Ehli küfrün tâcı tahtı yıkılsın,
Bayraklar açılsın, süngü takılsın,
Aras ırmağında suya dökülsün,
Yüreklere korku salan Ermeni!...
Sana vatan değil Revan elleri,
Türk’ü bekler nazlı Göğçe gölleri,
YUNUS, nice yazsın kahpe halleri,
Çirkeften çirkefe dalan Ermeni!...
Yunus ZEYREK