Makale

Hz. Peygamber Sevgisinin Alâmetleri

Prof. Dr. Mehmet Soysaldı
Fırat Üniv. İlahiyat Fak.

Hz. Peygamber Sevgisinin Alâmetleri

Hz. Peygamber’e iman etmek farzdır. Hz. Peygamber (s.a.s.)’e iman etmek Islâm’ın erkânından birisi, imanın da şartlarından bir şarttır. Bundan dolayı her Müslü- manın, onun Allah tarafından gönderilmiş bir elçi olduğuna şehâdet etmesi, onun Rabbinden getirdiği her şeyi tasdik etmesi ve ondan gelen bütün sözleri ve fiilleri kabul ederek, onu hayatında kendisine örnek alması gerekir.
Hz. Peygamber’i sevmek, her mümin için en gerekli taatlerden biridir. Zirâ sevgili Peygamberimiz (s.a.s.), Buhârî ve Müslim’in Enes b. Mâlik (r.a)’den rivayet ettikleri bir hadis-i şeriflerinde şöyle buyurmaktadır:
"Sizden birinize ben, annesinden, babasından, çocuklarından ve bütün insanlardan daha sevimli olmadığım müddetçe tam iman etmiş olamaz." (Buhâ- rî, İman, 8; Müslim, İman, 69,70)
Bu zikretmiş olduğum hadisi şerif başka bir rivayette şöyle nakledilmiştir:
"Sizden birinize ben, kendi nefsinden, annesinden, babasından, çocuklarından ve bütün insanlardan daha sevimli olmadığım müddetçe tam iman etmiş sayılmaz."
Bu sevgi bir insanda gerçekleşmezse, o insan gerçek mümin olamaz. Nitekim, Abdullah
b. Hişâm, Hz. Ömer (r.a.)’ın bir gün Peygamber (s.a.s.)’e şöyle dediğini rivayet etmiştir:
"Ey Allah’ın Rasûlü! Sen bana, nefsim hariç her şeyden daha fazla sevimlisin" demiştir.
Hz. Peygamber (s.a.s.) ise ona "Hayır ey Ömer, nefsim elinde olan Allah’a yemin olsun ki; sen, beni nefsinden de daha fazla sevmedikçe gerçek iman etmiş olamazsın." buyurmuştur.
Hz. Ömer (r.a.)’de ona; "Vallahi şimdi sen bana nefsimden de daha fazla sevimlisin" dediğinde, Hz. Peygamber (s.a.s.); "Şimdi imanın kemâle ermiştir ey Ömer" demiştir. (Bu- hârî, Muhtasarı Tecrid-i Sarih Tere, I, 31)
Şüphesiz ki insan, iyiliğin esiridir. Kalpler kendisine iyilik yapana karşı sevgi duymak üzere yaratılmıştır. Eğer bir insan, kendisine iyilik yapan bir insanı severse, ya ona bir hediye verir veya dar zamanında ona yardım eder. Bir kişi başka bir kişiyi sevince bunları yaparsa, o halde, bütün âlemlere hidayetle gelen, bütün insanlık için rahmetle gönderilen insanlara kitabı ve hikmeti öğreten, dünya ve ahi- ret saadetine kavuşma yolunu açıklayan bu yüce Peygamber’e karşı tutumumuzun nasıl olması gerekir?
Burada hemen şunu ifade etmemiz gerekir. Hiç şüphesiz ki; Allah sevgisinden sonra sevgiye en lâyık olan Hz. Muham- med (s.a.s.)’dir. Zirâ Yüce Allah, bir ayet-i kerimede Hz. Peygamber (s.a.s.)’e hitâben şöyle buyurmaktadır:
"(Ey Habibim!) De ki: Eğer Allah’ı seviyorsanız bana uyunuz ki, Allahda sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın. Allah son derece bağışlayıcı ve esirgeyicidir." (Al-i Imrân, 31)
Allah, iki vasıtayla bilinip tanınır: Onlardan biri akıl, diğeri ise peygamberdir. Allah’ı birinci vasıtayla bilip anlamak yeterli değildir. Ama O yüce kudretin sıfatları, emirleri, kullarından bekledikleri, bu dünyayı insanlara hazırlamasının nedenleri, ahi- retin varlığı bilinmemektedir. Bunları akıl değil, ancak peygamber haber verebilir. Peygamberin getirdikleri akılla binleşince asıl yol ve amaç belirlenmiş olur.
O halde peygamber, İlahî rahmeti ve Allah’ın kullarına olan buyruklarını yansıtan bir ayna, O’nun kanunlarını haber veren bir alıcı-verici, O’nu kullarına tanıtan bir rehber; kulluk görevinin anlamını ve ölçüsünü insanlara öğreten bir öğretmendir.
Bu nedenle Allah’ın sevgisine erebilmenin tek yolu, peygamberi sevmek ve onun getirdiklerini gönülden benimseyip kabul etmek; ilâhî rahmetin insanlıktan yana ışık ve enerjisini ondan almaktır.
Hz. Peygamber sevgisinin alâmetleri
Hz. Peygamber (s.a.s.)’i gerçekten seven bir müminde bulunması gereken bazı vasıflar vardır. Bunları şöyle sıralayabiliriz:
Hz. Peygamber (s.a.s.)’in sünnet-i seniyyesine uymak; onun hayat tarzına hayatımızı uydurmak. Nitekim Cenab-ı Allah:
"Andolsun ki Allah’ın Rasûlünde sizin için, Allah’a ve âhiret gününe kavuşmayı umanlar ve Allah’ı çok zikredenler için güzel bir örnek vardır." (Ahzab, 21) buyurmaktadır.
Allah’ın rızası ve sevgisi, Hz. Peygamber (s.a.s.)’in sünnetine uymakla elde edilebilir. Bir müminin en büyük ideali, kendisini Allah’a sevdirmektir. Yani O’nun rızasını kazanmak, gazabından korunmaktır.
Allah’ı sevenler, "Ben özümü Allah’a teslim ettim, bana uyanlar da öyle." (Âl-i Imran, 20) diyen ve bu İlahî emri tebliğ eden Rasûlullah’a karşı gelmemek ve onun gibi ihlas ve samimiyetle, "Ben özümü Allah’a teslim ettim." deyip, dininde ona ve onun öğretim ve bildirilerine uymak ve onu örnek almak lazım gelir.
Allah’ın veli kullarından olan Sehl b. Abdullah et-Tüsterî şöyle demektedir: "Allah’ı sevmenin alameti, Kur’an’ı sevip anlamaktır. Kur’an’ı sevmenin alameti, Rasûlüllah Efendimizi sevmektir. Rasûlüllah’ı sevmenin alameti, onun sünnetini severek yerine getirmektir."
"Allah’ı, Kur’an’ı, Peygamberi ve sünnetini sevmenin alameti ise, ahireti sevmek ve ona hazırlanmaktır. Ahireti sevmenin alameti, kendini bilip sevmektir. Kendini sevmenin alameti, dünyanın aldatıcı, oyalayıcı yanlarını sevmemektir. Bunun da alameti, insanı amaca ulaştıracak kadar rızkı helâl yoldan elde etmektir." (Yıldırım, Celal, İlmin Işığında Asrın Kur’an Tefsiri, Anadolu Yay., Izmir, trs, II, 884)
2. Hz. Peygamber (s.a.s.)’in sözünü kabul edip, hükmüne razı olmak. Bir ayet-i kerimede Yüce Allah şöyle buyuruyor: "Hayır; Rabbine andolsun ki aralarında çıkan anlaşmazlık hususunda seni hakem kılıp, sonra da verdiğin hükme karşı, içlerinde hiç bir sıkıntı duymaksızın (onu) tam manasıyla kabullenmedikçe iman etmiş olamazlar." (Nisâ, 65)
Yüce Allah bu ayette şu üç noktaya dikkatimizi çekiyor:
a. Her meselede Rasûlül- lah’ın hakemliğine başvurmak.
b. Onun verdiği hükümden dolayı içimizde hiçbir sıkıntı ve rahatsızlık duymamak.
c. Tam bir teslimiyetle ona boyun eğmek.
Kur’an-ı Kerim, müminlerin mutlak teslimiyetten öte başka bir tercih haklarının da olmadığını kesin bir ifade ile haber veriyor:
"Mümin bir erkek ve kadın için, Allah ve Rasûlü bir işe hüküm verdiği zaman, artık onlar için hiç bir tercih hakkı yoktur..." (Ahzab, 36)
3. insanlar arasında O’nun dini olan İslâmî yaymak, tevhid bayrağını yükseltmek ve Yüce Allah’ın kesinlikle izin vermediği putperestliği ortadan kaldırmak.
4. Allah için, Kitabı için, Peygamberi için ve bütün Müslü- manlar için nasihatte bulunmak.
5. Hz. Peygamber (s.a.s.)’in güzel ahlâkıyla ahlâklanmak ve bütün kötü ahlâk ve davranışlardan sakınmak. Çünkü Sevgili Peygamberimiz; "Ben güzel ahlâkı tamamlamak için gönderildim." buyurmaktadır." (Tirmîzî, Hüsnü’l-Huluk, 8)
6. Hz. Peygamber (s.a.s.)’e saygı ve hürmet göstermek. Sa- hâbîler (Allah onlardan razı olsun) Hz. Peygamber (s.a.s.)’e saygılarından dolayı seslerini, onun sesinden fazla yükseltmezlerdi. Hz. Peygamber (s.a.s.)’e bu derece saygı ve hürmet gösterirlerdi. Nitekim Yüce Allah: "Ey inananlar! Seslerinizi, Peygamberin sesinin üstüne çıkarmayın, birbirinizle yüksek sesle konuştuğunuz gibi onunla da öyle yüksek sesle konuşmayın, yoksa siz farkında olmadan, amelleriniz boşa gider." (Hucurât, 2) buyurmaktadır.
7. Hz. Peygamber (s.a.s.)’e daima salât ve selâmda bulunmak. Zirâ Yüce Allah bu hususta şöyle buyurmaktadır:
"Allah ve melekleri, Peygambere salât etmekte (onun şerefini gözetmeye, şânını yüceltmeye özen göstermekte) dir. Ey inananlar! siz de ona salât edin, (onun şânını yüceltmeye özen gösterin) içtenlikle selâm edin (ona esenlik dileyin.)" (Ahzâb, 56)
Yüce Allah, bu ayet-i kerimede bütün müminlere, Peygamberine salât ve selâm etmelerini emretmekte ve ona saygı göstermelerini istemektedir. "Allahümme salli alâ Muhammed" demek salât, "Esselâmü aleyke eyyühen-nebiy" demek selâmdır. Hz. Peygamber (s.a.s.)’den rivayet edilen çok sayıda Sala- vât-ı Şerife vardır. Bunları okumak, mümkün olduğu kadar çok salât ve selâm getirmek, Peygamber (s.a.s.)’in sevgisini celb eder, şefaatine sebep olur.
İşte Hz. Peygamber (s.a.s.)’i gerçekten seven her Müslü- manda bu vasıfların bulunması gerekir.