Makale

ÇOCUKTA DİNİ DUYGU VE BİLGİNİN GELİŞMESİ

Abdullah ŞAHİN / Musahhih

ÇOCUKTA DİNİ DUYGU VE BİLGİNİN GELİŞMESİ

Dünya hayatına gözlerini açan her çocuk diğer canlılara nisbetle, daha uzun süreli bir gelişim süreci geçirmek zorundadır. Bu gelişim süreci içinde, yetişkinlerin her türlü maddi ve manevi yardımlarına muhtaçtır.
Dinimize göre her çocuk, Yüce Allah’a inanmaya yetenekli ve dinin inanç esaslarını kabul etmeye de elverişli olarak doğmaktadır. Bu husus İslâm’ın fıtrat dini oluşunun önemli bir özelliğidir.l”
Binaenaleyh bu duygu yani "Allah’a inanma" kabiliyeti, fıtri olarak her insana yerleştirilmiştir. Buna, "Hakk’ı kabul ve idrak kabiliyeti" denir. Büyük müfessir Muhammed Hamdi YAZIR’ ın ifadesine göre, korkunç halde ve çaresiz durumda kalan her ataist’in de rûhi derinliklerinde bir yaratıcıya sığınma duygusu yatar. 121
Bu itibarla dünya hayatını sadece maddeye hasretmek yanlıştır. Doğru olan, madde ve mânânın birlikte yürütülmesidir.
Günümüzde ilim ve teknoloji hızlı bir yükselme süreci içindedir. Bu hızlı gelişme, ekonomik ve sosyal hayatı etkilediği gibi, dinî ve diğer kültürel hayatı da yakından etkilemektedir.
Ayrıca dünya, teknolojik imkanlar nedeniyle, her türlü kültürel ve ideolojik faaliyetlerle iç- li-dışlı bir hal almıştır. Dünyanın herhangi bir kösesinde sergilenen iyi veya kötü bir etkinliğin, o anda dünyanın diğer bölgelerinden de takip edilebilme imkanı mevcuttur. Binaenaleyh çocuklarımız saf ve temiz duygularıyla, böyle bir dünyaya gözlerini açmaktadırlar. Bu itibarla onların, bedensel gelişmeleri yanında, dinî duygu ve bilgilerinin geliştirilmesi de lüzumludur.

DİNİN ÖNEMİ
Din, akıl sahiplerini, kendi hür iradeleriyle aydınlık ve şaşmaz bir yoldan, en doğruya ve en güzele ulaştıran İlâhi kanun ve kuralların adıdır.
Dinin ana hedefi, hem dünya hayatında, hem de ebedi alemde huzur ve mutluluk sağlamaktır. Bu nedenle dinîn, ferdi ve toplumsal hayattaki önemi tartışılamaz. Dinin aydınlık yolunu bırakıp da başka yol arayanların, mutlaka şaşırıp sapıtarak, sonu hüsranla neticelenen yanlış bir yola düşeceklerini de Yüce Allah (c.c.) haber vermektedir. 131
Bu itibarla her müslüman, diğer bilgiler yanında, yeterli derecede dinî bilgilere de sahip olmakla yükümlüdür. Bu da en azından, dinî vecibeleri yerine getirebilecek kadar gerekli olan bilgilerdir. Bu bilgiler, kişiye hem dünya huzuru, hem de ahiret mutluluğu sağlayacaktır. Nitekim sevgili Peygamberimiz (s.a.s ): "Allah (c.c.), her kime hayır murad ederse, onu dinde bilgili kılar." 141 buyurmuşlardır. Bunun en akılcı yönü, zaman ve fırsatları iyi değerlendirmektir. En ideal yolu da, bu ise küçük yaslarda başlamaktır.

ÇOCUKTA DİN DUYGUSU
Çocukta din duygusunun çok erken yaslarda kendini gösterdiği, konunun uzmanları tarafından bildirilmektedir. Bu duygunun alt sınırını 2-3 yaslara kadar indirmişlerdir. Binaenaleyh "beşikten mezara kadar” ifadesi de, bu konuya yeterli ışık tutmaktadır. Yine konunun uzmanları, çocukta din duygusunun, "Allah" kavramı ile başladığını ifade etmişler, bu çağa da, "soru çağı" adını vermişlerdir.
Çocuğun henüz bu yaslarda, düşünme olgusu gelişmediğinden, sorduğu sorulara karsı almış olduğu cevapları, hiç itiraz etmeden kabul etmeye hazırdır. Binaenaleyh söylenen her söze içtenlikle inanır. Çünkü o, inancı üzerinde henüz analiz yapma ve fikir yürütme yasında değildir. Bu yaslarda onun duyguları, düşüncelerine oranla daha belirgindir. Özellikle dinle ilgili öğretilenlerin ve duyduklarının çar-çabuk etkisinde kalır ve hiç itiraz etmeden de inanır. Bu nedenlerle yetişkinler, çocukların bu saf ve temiz duygularını, işgüzarlık yaparak istismar etmemelidirler. Onlara güzellikle ve anlayacakları tarzda doğru bilgiler vermeye özen göstermelidirler. Bu konuda bilhassa ana-baba ve yetişkinlere büyük ölçüde görev ve sorumluluk düşmektedir. Her aile, bu önemli görev ve sorumluluğunun idraki içinde olma durumundadır. (5)
Ailenin Din ve Dini Kavramlara Katkısı
Çocuklarda din duygusu ve dinî kavramlar, onların bedensel ve zihinsel gelişmelerine paralel bir şekilde gelişmektedir. Binaenaleyh çocuğun bu gelişim süreci içinde, dikkatini çeken her konudaki muhatabı aile fertleridir. Bunların basında da ana-baba, en önemli yeri işgal etmekle beraber, diğer aile fertlerinin önemi de tartışılamaz. Çünkü aile fertlerinin her birinin tutum ve davranışları, bir cihaz durumunda olan çocuğa da yansıyacaktır, iste çocuğun dinî duygusu ve karakter yapısının gelişmesine, ilk önce bilinçli veya bilinçsiz olarak aile fertleri katkıda bulunacaklardır. Nitekim Muhammed bin Abdurrahman ibn-i Haldun, ilk fıtrat’la ilgili açıklama yaparken, bu konu üzerine önemle dikkat çekmiştir. Adı geçenin bu husustaki açıklamaları özetle şöyledir:
Çocuğun bedenî yapısı gelişirken, aynı şekilde dinî duyguları ve ahlâkî sahsiyeti de, belli oranda bir gelişme sürecine girer. Binaenaleyh bu süreç içinde ailenin dinî konularda ve ahlâkî hususlardaki tutum ve davranışlarının, çocuk üzerindeki tesirleri, olumlu ya da olumsuz olarak aynen görülür. Çünkü çocuk, ilk fıtratı üzerine bulunurken, kendisine intikal edecek her türlü iyilikleri, ya da kötülükleri çok kolay kabul eder. Bu iyi veya kötü yöndeki davranış şekillerinden birisi, çocukta alışkanlık haline gelir. İnsan, birbirine zıt bu iki durumdan birine yaklasırsa, diğerinden uzaklaşır, iyiliğe alıştırılmış bir kimsenin, çirkin ve kötü isler yapması, kendisine çok zor gelir. Çünkü iyilikler onda meleke (alışkanlık) haline gelmiş, karekter ve sahsiyeti de bu şekilde oluşmuştur. Budurumun aksi de böyledir. (6)
Binaenaleyh çocuk doğarken basta din duygusu olmak üzere bütün iyiliklere duyarlı ve onları kabule hazır olarak doğar. Ancak aile fertlerinin müsbet veya menfi tesirleri istikametinde, çocuk dinîne ve şahsiyetine önemli ölçüde yön vermiş olur. Allah Rasülü de, giriş bölümünde kısmen işaret ettiğimiz ha- dis-i şeriflerinde bu hususu şöyle dile getiriyor: "Doğan her çocuk fıtrat üzere dünyaya gelir. Böyleyken (sonradan) ana ve babası onu yahûdi veya hristiyan, yahut da mecû- si yaparlar." (7) buyuruyor.
Bu itibarla ailenin, çocuğun dini ve şahsiyeti üzerindeki etkisi ve tesiri, çok açık olarak görüleceği muhakkaktır. Çünkü bu isin temeli ve alt yapısı, ilk önce ailede oluşmaktadır. Dolaysıyla yüce dinîmiz, aileyi bu hususta sorumlu tutmuştur. Nitekim Kuran’da , "Ey inananlar! Kendinizi ve aile fertlerinizi cehennem ateşinden koruyun."(18) buyurulmuştur.
Aile fertleri için su husus da önemlilik arzetmektedir. Her aile ferdinîn dinî kavramlar hakkında belli seviyede bir bilgisi olmalıdır. Çünkü çocukların dinî konular üzerindeki ilk soruları, dinî kavramlara yönelik olacaktır. Bunlar: Allah, Peygamber, dua, namaz, oruç, cennet, cehennem, melek, şeytan, cami, minare, ezan, hoca, müezzin v.s. gibi dinî kavramlardır. Çocuk önceleri bu kavramların muhtevasını anlayamaz. Ancak yine de o, bu kavramlar hakkında sık sık aile fertlerine sorular yöneltir. Çünkü o, bu tür kavramları öğrenmeye çok istekli ve hazırdır. Bu isteğini el açarak duaya katılmakla, aile fertleriyle namazda yatıp kalkmakla, ramazan aylarında, ben de oruç tutacağım diye diretmekle kanıtladığı görülmektedir. Bu itibarla bir ailede dinî atmosfer mevcutsa ve bunu çocuklar da teneffüs ediyorlarsa, bu ortamda yetisen çocukların, dinî kavramlara ve dinî pratiklere kargı duyarlı olmaları ve bunları öğrenip yapmaya da ilgi ve istek göstermeleri doğaldır. Bu durumu tersine çevirecek olursak, yani dinî atmosferden yoksun bir ortamda yetisen çocuğun da, dine ve dinî ibadetlere ilgisiz olduğu görülecektir. Ancak çocuk bu eksikliği, okul çağından önce yanlış veya doğru olarak çevresinden ve arkadaşlarından gidermeye çalışacaktır. Demek oluyor ki, çevre ve arkadaş olayı da çocuklar için önemlilik arzetmektedir. Binaenaleyh bu hususu da kısaca özetlemek yararlı olacaktır.

ÇOCUKTA DİNÎ BİLGİNİN GELİSMESİNE ÇEVRENİN ETKİSİ:
Çocuğun dinî bilgilerinin gelişmesinde ailenin etkili olduğu gibi, çevrenin de etkili olduğu bir hakikattir. Çünkü çocuğun bulunduğu çevrede, mutlaka bir kültür çesidinîn özellikleri yeretmis olduğundan, doğal olarak bu ortamda yasayan çocuğa da, bu özellikler yansıyacaktır. Ancak araştırmacılar çevreyi, "ev alma komşu al" atasözümüzdeki dar anlamıyla değil de, daha geniş tutarak, çocuğun oyun ve okul arkadaşları, yakın komşuları, okul, cami ve katıldığı dinî kurslar, okuduğu kitap, gazete ve dergiler, sesli ve görüntülü yayınlar v.s. olarak sıralamışlardır. Bu unsurların, çocuğun dili, dini, dindarlığı ve ahlâkî değerlerine katkıları üzerinde geniş izahlarda bulunmuşlardır.191 Ancak çocuk için bu elde edeceği dinî bilgiler, dine ve dindarlığa duyarlı olan çevre için geçerli olduğu da bir gerçektir. Çünkü çocuğun ailesi gibi bulunduğu çevre de, yukarda işaret edildiği gibi dine karşı ilgisizse, çocuk din dersinin verileceği okul çağına kadar dinî bilgilerden ve dinî ortamdan uzak kalacaktır. "Ağaç yaşken eğilir" atasözündeki çarpıcı mesaj doğrultusunda çocuklarımız okul yaşlarından önce, ister dinî bilgi edinebilsin, ister edinememiş olsun, okullarda mutlaka dinî bilgiler almalıdırlar. Bu konuda ihmalin yeri yoktur. Yüce dinîmizin, çocukların din eğitimlerine yönelik emir ve tavsiyeleri de bu doğrultudadır.1101

CAMİ KURSLARI
Çocuk ilk önce din öğreti- # çişiyle, yaz dönemi cami kurslarında karşılaşır. Her türlü bilgi dalında eğitici ve öğretici faktörü, çok önemli bir yer işgal eder. Din öğrenimi için de aynı şey söz konusudur. Halkımız bu kişileri camilerde hoca, okullarda öğretmen olarak isimlendirir. Allah Rasûlü (s.a.s.) de sık sık "Ben öğretmen olarak gönderildim."(11) buyurmuşlardır.
Bu nedenle eğitim öğretim mesleği, her devirde ve her dinde olduğu gibi, yüce dinimizde de kutsal bir görev olarak kabul edilmiştir. Binaenaleyh çocuklarımızı yaz tatili dönemlerinde cami kurslarına göndererek, din dersleri ve Kur’an dersleri almalarını sağlamalıyız. Bu is için Diyanet isleri Başkanlığımız, Müftülükler aracılığı ile tüm cami personellerini, her sene adı geçen dönemde görevlendirmektedir. Bu çocuklar için kaçırılmaz bir fırsattır. Çünkü bu kurslara katılan çocuklarımıza, hem dinî bilgiler verilmekte, hem halk arasında namaz sureleri olarak tabir edilen kısa Kur’an sureleri ve namaz duaları ezberletilmekte ve hem de çocuklarımız kabiliyetlerine göre bir kaç dönemde yüce kitabımız Kur’an-ı Kerim’i yüzünden doğru olarak okumayı öğrenmektedirler. İşin bir başka önemli tarafı da, camiye küçük yaşlarda giden çocuk, cami havasını teneffüs etmekte, dolayı sıyla da camiye yabancı kalmamaktadır. Daha küçük yaslarda iken erkek çocukları cuma, teravih ve bayram namazlarına, kız çocukları da teravih namazlarına yetişkinlerle birlikte katılmaya büyük özen göstermektedirler. Dolayısıyla ana-baba da bu hususta duyarlı olmalıdır.
Din görevlileri de çocuklara yumuşak, tatlı ve güler yüzlü davranarak, onları kursa ve camiye alıştırmalıdırlar.
Özellikle ders programlarını, çocukların yas durumlarına ve kabiliyetlerine göre tesbit etmelidirler. Allah Rasûlü de, "İnsanlara akıllarının erdiğince ve anlayabilecekleri uslupla hitap ediniz.(12) buyurmuşlardır.
Din görevlilerimiz tarafından cami kurslarında verilen bilgiler, bir insanın dinî vecibelerini yerine getirebilmek için yasadığı sürece gerekli olan temel bilgilerdir. Çocuklar, bu konuda daha geniş dinî bilgiler için Kur’an kurslarına gidebilirler. Yüce kitabımız Kur’an-ı Kerim’i, yüzünden okumayı öğrenmek, hatta hâfız olabilmek için, Kur’an kursları en müsait yerler ve en elverişli ortamlardır. Hafızlık dersi alan çocuklar, resmi Kur’an kurslarında kısa zamanda hıfzını tamamlayarak, orta ve lise öğretiminden sonra dinî yüksek okullardaki öğrenimini de basarıyla bitirip, çeşitli dinî konularda akademik çalışmalar yapmaktadırlar. Bu din bilginlerimiz, çok başarılı hizmetler yürütmektedirler. Bu da çok sevinilecek ve gıbta edilecek bir olaydır. Böyle çalışma yapamayan çocuklar da en azından yaz tatillerinde dinî bilgiler verilen kurslara katılmalıdırlar. Zira cehaletin dinîmizde kesinlikle yeri yoktur. Bu hususta mealini arzedeceğimiz birkaç âyet bile konuya ışık tutmak için yeterlidir. Örneğin: "Deki, hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu!"(13) "O halde, bilmiyorsanız, aranızdaki bilenlere sorunuz!"|14) "(Ey Muhammedi) De ki, ey Rabbim, bilgimi artır." (15) buyurulmuştur.
Kur’an’daki bu mesajlar, bütün insanlığın gerçekleri öğrenip en doğruyu bulmalarını hedef alır. Bunun yolu ise eğitim ve öğretimdir. Ayrıca bilmek, anlamak ve inanmak arzusu insanda fıtri olduğundan, İslâm bize ilk önce "oku" emrini yöneltmiştir. Bu da İslam’ın eğitim ve öğretime verdiği önemin çok açık bir delilidir. Binaenaleyh geleceğin aydınlık olması için çocuklarımızın da bilgili ve aydın olmaları lüzumludur. Konuya bu çerçeve içinde bakıldığında, cami kurslarının da önemi kendiliğinden ortaya çıkacağı açıktır.
Sonuç olarak, her çocuk İslâm fıtratı ile hayata gözlerini açar. Bedensel olarak gelişme süreci içine girer. Bedensel gelişme paralelinde zihinsel gelişme süreci de baslar. Binaenaleyh ailenin bu dönemde çocuğun saf ve temiz olan zihnine, doğru ve yararlı bilgileri, onun anlayabileceği bir ifade tarzıyla aktarması çok önemlidir. Özellikle dinî kavramlara ilgi duymaya başladığında, yine ona anlayacağı dilde doğru bilgiler verilmeli, ahlaki konularda da. Aile olarak kötü alışkanlıklara karsı titizlik gösterilmeli, bilhassa çocukların yanında çok dikkatli davranılmalıdır. Çocuğun aile ve çevresinden elde edeceği dinî bilgilerin yeterli olmayacağı açıktır. Binaenaleyh okullarda bu bilgilerini geliştirmesi gerekir. Bu nedenle çocuğun kendi kültür çevresinde ve kendi okullarında yetiştirilmesi de çok önemlidir.
Eğer çocuk kendi kültüründen ve millî değerlerinden uzak kalarak, yabancı kültür çevresinde yetişir ve ona, o yabancı kültür empoze edilirse, o çocuk kendi kültürüne ve öz değerlerine yabancı kalacaktır. Yabancı kültürlerle beslenen ve yetişen çocukların da onları taklit etme hastalığına yakalanmaları kaçınılmaz olacaktır. Ancak burda söz konusu olan, din, inanç ve milli değerlerdir. Genel manada anlaşılan ilim değildir. Zira ilmin yerlisi yabancısı olmaz, ü insanlığın müşterek değeridir. Binaenaleyh doğru olan bilgiler her yerden alınır. Nitekim Allah Rasûlü (s.a.s ], "İlim (ve hikmet), müslümanın kıymetli bir yitiğidir. Nerede bulursa, onu almaya herkesten ziyade o hak sahibidir."16 buyurmuşlardır.
Bu itibarla çocuklarımız, kendi millî ve manevi değerlerinden uzak bir ortam içine ter- kedilmemeye özen gösterilmelidir. Bu hususta, "üzüm üzüme bakarak kararır" atasözünün verdiği mesaj da, bizi bu konuda duyarlı olmaya davet etmektedir. Allah Rasûlünün (s.a.s.) şu ifadeleri ile konumuzu noktalayalım: "Her çocuk gönlündeki inancı, dili ile ifade edip açıklayıncaya kadar, muhakkak su İslâm dinî üzerine bulunur."17

1. Müslim, Kader 20.
2. H.D.Kur’an Dili, 6/3822.
3. Âl-i İmrân, 3/85.
4. Buharî, Tecrid-i Sarih Trc. 1/77.
5. Prof. Dr. B.BİLGİN, İslam ve Çocuk s. 160 vd.
- Doç.Dr. K.YAVUZ, Çocukta Dini Duygu ve Düşüncenin Gelismesi, s. 41 vd.
- Yrd.Doç.Dr. H.AYHAN, Din Eğitimi ve Öğretimi s. 71 vd.
6. Ibn Haldun, Mukaddime/ Dr. A. Abdulvâhid Nâfî, 2/584.
7. Müslim, Kader 20.
8. Tahrim, 6B/B.
9. Doç.Dr. Kerim YAVUZ, a.g.e. s. 44 vd.
10. Bkz. Tecrîd-i S. Trc. 2/941
11. Ibn Mace, Mukaddime, Bab 17, H.N. 229.
12. Kesfü’l-Hafâ, H.N. 592.
13. Zümer, 39/9.
14. Nahl, 16/43.
15. Tahâ, 20/114.
16. et-Tac, 1/64, Keşfül’-Haf§ H.N. 1159 ve 1766.
17. Müslim, Kitabu’l Kader 8/53, mtb Amire 1331.