Makale

TOPLUMU KAYNAŞTIRAN ÖNEMLİ UNSUR: Y A R D I M L A Ş M A

Dr. Durak PUSMAZ / Haseki Eğitim Merkezi Müdürü

TOPLUMU KAYNAŞTIRAN ÖNEMLİ UNSUR:
Y A R D I M L A Ş M A

İnsanlar yaratılışları icabı medenidirler. Toplu halde yasarlar. Birbirlerine muhtaçtırlar. herkesin kendi ihtiyacını kendisinin karşılaması mümkün değildir. Bu durumda toplu halde yaşayan insanların birbirleriyle yardımlaşmaları gerekir.
Bilinen bir gerçektir ki, İlâhî hikmet gereği toplum İçerisinde yasayan insanların bir kısmı zengin, bir kısmı fakirdir. Bir kısmı güçlü, bir kısmı güçsüzdür. Herkesin gücü ve mâlî durumu eşit değildir.
“Allah rızık verirken kiminizi diğerlerine üstün tutmuştur.” 1 Allah herkese çalışma, kaabiliyet ve İlâhî takdirine göre rızkını verir.
"Herkesin yaptıklarına güre dereceleri vardır, herkese islediklerinin karşılığı ödenir ve kendilerine haksızlık yapılmaz.”2
Toplum içerisinde zengin ve fakirlerin bulunması bir vakıa olduğuna göre, bunların birbirleriyle kaynaştırılması, birlik ve beraberliklerini sağlayıcı esasların konulması gerekir. Bu esasları en güzel şekilde koyan ve toplum içerisinde istenilen huzur ve kaynaşmayı sağlayıcı prensipler getiren hiç şüphesiz ki yüce dinimiz İslamiyet’tir. İslamiyet’in konuya bakış açısı şöyledir:

A- Üstünlük zenginlikle değildir:
İslamiyet’te üstünlük ve fazilet zenginlikle değildir. Allah’a ibadet, tâat ve insanlara hizmetledir. Nitekim Allah Teâlâ: “Şüphesiz Allah katında en değerliniz O’na karsı gelmekten en çok sakınanınızdır.” 3 buyurur. Peygamber efendimiz (S.A.S.) de: “Toplumun efendisi onlara hizmet edendir.”4 buyurur.

B- Mülk Allah’ındır:
Yüce dinimiz İslamiyet’e göre yerin göğün ve bütün kâinatın yaratıcısı ve gerçek sahibi Allah Teâlâdır:
“Göklerin ve yerin mülkü Allah’ındır. Diriltir, öldürür. Ve O, her şeye hakkıyle kadirdir.”5

C- Allah fakirlerin ve güçsüzlerin gözetilmesini emreder:
Mülkün gerçek sahibi Allah Teâlâ olduğuna göre, zengin kimselerin ellerindeki mal ve servet Allah’ın kendilerine verdiği birer emanettir. Bu emaneti, emaneti kendilerine veren zatın emirleri doğrultusunda kullanmak mecburiyetindedirler. Bu nedenle Allah zekat, infak ve sadaka gibi yollarla fakirlerin gözetilip onlara yardım edilmesini, zenginlerin servetlerinde fakirlerin de haklarının olduğunu belirtir: “Zenginlerin mallarında muhtaç ve yoksulların da hakkı vardır.”6 “Onlara, Allah’ın size verdiği maldan veriniz.”(7)
Görüldüğü üzere bu iki ayet-i kerimede çok hassas ifade kullanılmaktadır. Söyle ki:
Fakire yardımda bulunan zenginin dikkati çekiliyor, sanki ona şöyle deniliyor: Ey zengin, fakire yardımda bulunurken mağrur olma, ona tepeden bakma. Zira sen, Allah’ın sana verdiği malın bir kısmını ona veriyorsun, bu, onun hakkıdır.
Fakirin de dikkati çekiliyor ve adeta ona da söyle sesleniliyor: Sana yardımda bulunan kimseyi zengin eden benim. Ona verdiğim malın bir kısmını sana vermesini ben emrettim. Bu malda senin hakkın vardır. Bu duygu içerisinde onu kabul et, eziklik içerisinde bulunma.
Allah’ın zenginlere, fakir ve güçsüzleri gözetmelerini emretmesinin sayısız hikmet ve yararları vardır. Bunların birkaçı şunlardır:
1- Cemiyette kaynaşma: Yüce dinimiz cemiyetin birlik ve beraberliğine çok önem verir. Müslümanlar- dan meydana gelen toplumu bir vücut ve toplumun fertlerini o vücudun muhtelif organları gibi görür 8. Vücudun herhangi bir yerinde meydana gelen elem ve ızdıraba diğer organlar nasıl bîgane kalamazsa, bunun gibi cemiyet de kendisini meydana getiren fertlerin dert, ızdırap ve sıkıntılarına ilgisiz kalamaz. Nitekim Peygamber efendimiz: “Her kim müslümanların derdini kendine dert edinmezse onlardan değildir." 9 buyurmuştur. Zenginlerin fakirleri gözetmeleri, onların yardımına koşmaları cemiyette zenginlerle fakirlerin kaynaşmasını sağlar. Zenginin fakiri sömürmeye kalkışmasını ve fakirin de zenginin malına göz dikmesini önler. Cemiyette zengin ve fakir unsurunu dillerine dolayarak toplumu sınıflara ayırıp aralarında sınıf mücadelesi meydana getirmeye ve böylece milletimizi bölmeye, devletimizi çökertmeye çalışan kötü niyetli vatan hainlerine imkan verilmemiş olur.
2- Merhamet ve şefkat duygularını geliştirir: İslamiyet’in getirmiş olduğu yardımlaşma esası insanlarda merhamet ve şefkat duygularını geliştirir. Merhamet ve şefkat duygusundan uzak olan kimseler her türlü kötülüğü yapabilirler.
Çoğunluğunu böyle kimselerin meydana getirdiği cemiyette huzur ve sükun olmaz. Bir de başkalarına merhamet etmeyenler İlâhî rahmetten uzak kalırlar. Hz. Peygamber (S.A.S.): “insanlara merhamet etmeyene Allah merhamet etmez.” 10 buyurmuştur. Zengin müslümanların, içerisinde yaşadıkları topluma karşı, yakınlarına, komşularına ve mahallelerine karşı görev ve sorumlulukları vardır. Yüce Peygamberimiz (S.A.S.): “Yanında komşusu aç iken tok olarak yaşıyan olgun mü’min değildir.”11 buyurur.
3- Bencilliği giderip zenginleri cimrilik hastalığından kurtarır: Cimrilik hem fert ve hem de toplum için çok zararlı manevî bir hastalıktır. Yüce dinimiz cimriliğin kötülüğüne dikkati çeker ve bundan kurtulmak için malın hayır yerlere sarfedilmesi- ni emreder: "sakın Allah’ın fazl-u kereminden verdiği şeylerde cimrilik edenler bunun kendileri için hayırlı olduğunu zannetmesinler. Bilakis bu, onların şerrinedir. Cimrilik ettikleri şey kıyamet günü boyunlarına dolanacaktır. Göklerin ve yerin mirası Allah’ndır. (öyle ise kimin malında cimrilik yapıyorlar?) Ve Allah işlediğiniz şeyden haberdardır.”12
Aslında cimrilik, hayır ve hasenattan uzak olma şeytani bir duygudur. Rahmandan uzaklaşıp şeytanın peşine düşmedir: "Şeytan sizi fakirlikle korkutarak çirkin şeyleri emreder. Allah ise kendisinden bir mağfiret ve bir bolluk vadeder. Allah (İhsan ve lutfu) geniş olan (ve her şeyi) hakkıyla bilendir.”13
Su halde şeytanın fakirlikle korkutup cimriliğe sevketmesi- ne karşılık, Allah, mallarını hayır yollarda harcayanların önce günahlarını bağışlayacağını ve sonra mallarını çoğaltıp bolluk İhsan edeceğini vadediyor. Allah yolunda mallarının eksilmi- yeceğini, bilakis artacağını Allah ve Resûlü bizlere bildiriyorlar: “Mallarını Allah yolunda harcayanların hali, yedi başak bitiren, her başakta yüz tane bulunan bir tek tohumun hali gibidir. Allah kime dilerse onu kat kat verir. Allah ihsanı bol olan, yaptıklarınızı hakkıyla bilendir.” 14 Görüldüğü gibi ayet-i kerimede bir teşbih, benzetme vardır. Müfessirlere göre bu, su iki şekilde olabilmektedir:
a- Allah yolunda yapılan harcama bir taneye, tohuma benzetilmiştir. Toprağa atılan bir tohum kökünde çatallanarak nasıl muhtelif başaklar ve çok sayıda tane verirse, Allah da kendi yolunda yapılan harcamaları böyle çoğaltır. Nitekim Ebû Hureyre (r.a.)’dan rivayet edilen bir hadis-i şerifte Hz. Peygamber (s.a.v.]
Söyle buyurmuştur: “Her kim helal kazancından bir çuval hurma tasad- duk ederse zaten Allah ancak helal olanı kabul eder. Allah onu kudret eliyle kabul eder. Sonra onu sizden birinin sütten yeni kesilmiş tayını büyüttüğü gibi, dağ gibi oluncaya kadar büyütür.”15
b- Allah yolunda harcama yapan kimse çiftçiye benzetilmiştir. Nasıl ki çiftçi yere attığı bir tohumdan kat kat mahsul alırsa, Allah da kendi yolunda harcama yapan kimselere mükafatlarını kat kat verir. 16
Çiftçi mesleğinin erbabı, tohum kaliteli, arazi verimli, sürüm, gübreleme ve sulama gibi işler iyi ve zamanında yapılmışsa mahsul daha da çok alınır. Bunun gibi Allah yolunda harcama yapan kimse sâlih, mal helal yollardan kazanılmış, verirken gurur ve riyadan uzak olarak ihlasla verilmiş ve verileceği yer iyi seçilmişse Allah bu mükafatı daha da artırır. Bu nedenle ayetin devamında “Allah kime dilerse onu kat kat verir.” buyurulur. Su halde sadaka veren aslında vermiyor, alıyor. Çünkü Allah onun verdiğinin yerine yenisini vereceğini vadediyor:
“Hayır için her ne harcarsanız, Allah verdiğinizin yerine mutlaka yenisin iverir. Rızık verenlerin en hayırlısı O’dur.”17
4- Devletin yükünü hafifletir: Müslümanların birbirleriyle yardımlaşmaları, sosyal güvenlik sahasında devletin yükünü hafifletir. Nitekim altmışbeş yasını bitiren kimsesiz, fakir vatandaşlarımıza devletin bağlamış olduğu maaşı, fakir olduğu halde kabul etmeyen; "komşularım bana bakıyorlar, ihtiyacımı fazlasıyla karşılıyorlar. Bu sebeple devletin yardımına ihtiyacım yok.” diyen yaşlı bir din kardeşimizi tanırım. Onda dinimizin belirttiği gönül zenginliği ve kanaat duygusu nasıl hakim olmuşsa, komşularında da su peygamber buyruğu öylece hakim olmuştur: “Dul kadınların ve yoksulun geçimini temin etmeye çalışan, Allah yolunda savaşan mücahid gibi veya gece namaz kılan, gündüz oruç tutan kimse gibidir.”18
İşte Allah yolunda yoksullara yardımda bulunmanın faziletinden dolayı Hz. Ömer’in oğlu Abdullah (r.a.) hastalığında canının istediği bir salkım üzümü, turfanda mevsimi olduğu için zorla bulunduğu halde, kapısını çalan yoksula vermiştir ,19.
İşte bundan dolayı, Hz. Ömer (r.aj’ın oğlu Abdullah’ın rivayetine göre, bir koyun başı yedi evi dolaşmış, her götürüldüğü ev sahibi ’yanı başımızdaki komşumuz bizden daha fakir’ diye komşusuna göndermiş, aslında bunlardan her birinin ihtiyacı olduğu halde geri ilk çıktığı eve dönmüştür 20.
İşte bunlardan dolayı yüce Rabbimiz, “Herhangi birinize ölüm gelmeden önce, size rızık olarak verdiğim mallardan infak ediniz, hayır islere veriniz ki, sonradan, ey Rabbım, ne olur, ömrümü biraz geciktirsen de, sadaka verip, iyilik edenlerden olsam, demeyesiniz.” [21) buyurur.
(1) Nahl Sûresi: 71.
(2) Ahkaf Sûresi: 1 9.
(3) Hucurât Sûresi: 13.
(4) Aclûnî, Keşfu’l-Hafâ’, I, 462.
(5) Hadîd Sûresi: 2.
(6) Zariyât Sûresi: 19.
(7) Nûr Sûresi: 33.
(8) Müslim, Birr, 17.
(9) Aclûnî, Kesfu’l-Hafâ’, II, 227.
(10) Tirmizi, Birr, 16.
(11) Suyûtî, el-Camiu’s-Sağir, II,. 135.
(12) Al-i imran Sûresi: 180.
(13) Bakara Sûresi: 268.
(14) Bakara Sûresi:261.
(15) Buhârî, Zekat, 8; Müslim, Zekat, 18: Tirmizî, Zekat, 28: Ne- sâî, Zekat, 48: ibn Mace, Zekat, 28.
(16) Kurtubî, el-Camiu liahkâmi’l- Kur’an, II,. 303.
(1 7) Sebe’ Sûresi: 39.
(18) Buhârî, Nafakât, 1.
(19) ibni Kesir, Tefsir, IV,. 454.
(2ü) Kurtubî, age., X., 25.
(21) Münâfikûn Sûresi: 10.